VEDA HUTBESİ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيماً:
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka, kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (NİSA SURESİ – 29. AYET)
(9 Zilhicce l0 H./8 Mart 632 M. Cuma)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) Veda haccında, 9 Zilhicce Cuma günü zevalden sonra Kasvâ adlı devesi üzerinde, Arafat Vadisi’nin ortasında 124 bin Müslüman’ın şahsında bütün insanlığa şöyle hitab etti:
"Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamd eder, O'ndan yardım isteriz. Allah kime hidayet ederse, artık onu kimse saptıramaz. Sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidayete erdiremez. Şehâdet ederim ki; Allah’tan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Yine Şehâdet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Resulüdür.”
"Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.
Ashabım! Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O'da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakin benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.
Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.
Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu Iyas bin Rabia'nın kan davasıdır.
Ey insanlar! Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.
Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
Ey müminler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberin sünnetidir.
Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman'a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
Ey insanlar! Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır.
Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.
Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:
- Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.
- Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.
- Zina etmeyeceksiniz.
- Hırsızlık yapmayacaksınız.
İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? "
Sahabe-i Kiram birden söyle dediler:
"Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şahadet ederiz!"
Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) şahadet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve söyle buyurdu:
"Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab! "
Veda hutbesi, hicretin 10. yılında (miladi 23.Şubat.632) Hz Peygamber (SAV)’in, veda haccı sırasında irat ettiği hutbelere verilen bir isimdir. Bunlardan meşhur olanı, Arafat’ta sayıları kadın-erkek 140.000’i aşan bir topluluğa irat edilen hutbedir.
Hz Peygamber (SAV),bu mahşeri kalabalıkta hitabete başlamadan önce Cerir b. Abdullah vasıtasıyla topluluğun sükûnetini temin etmiş ve sahabe arasından Rebia b. Ümeyye gibi gür sesli münadiler görevlendirerek hutbe cümlelerinin tekrar edilip uzaklara kadar duyurulmasını temin etmiştir ki, bu teknik anlamda bir bakıma hoparlör teşkilatından yararlanmak demektir. Sonra Allah’a hamd-ü sena ederek o tarihi konuşmasını yapmışlardır. İslam tarihinde VEDA HUTBESİ olarak tescil edilen bu önemli ve evrensel tebliğin bazı bölümleri şöyledir:
“Ey insanlar! “Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.”
“İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir her türlü tecavüzden korunmuştur."
“Ashabım! “Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.”
“Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Lâkin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.”
“Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emri ile helâl kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.”
“Ey müminler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberinin (SAV) sünnetidir.”
“Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da, malı da helâl olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.”
“İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?”
Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler:
“Allah’ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şehâdet ederiz.” Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (SAV) şehâdet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu: “Şahit ol, ya Rab! Şahit ol, ya Rab! Şahit ol, ya Rab!”
Bu hutbe, temel bir kanun olarak insanın hak ve vazifelerini özetlemektedir. Hz Peygamber (SAV) bu hutbeyi irat ettikten üç ay sonra vefat ettiğine göre, bu O’nun (SAV) hakiki vasiyetidir.
Hz Peygamber (SAV)’in bu hutbesi yalnız Müslümanlara okunmuş sıradan bir hutbe olmayıp, bütün insanlığı kapsayan tarihi bir hutbe ve bir insan hakları evrensel beyannamesidir.
Bu hutbe; İslam’ın temel konularına temas etmesi, cahiliye adetlerini ortadan kaldırması, eşitlik, hürriyet, kan davaları, riba, emanet, özellikle insan hakları, aile hukuku içinde yer alan karı-koca hakları, vasiyet, nesep, zina, borç ve kefalet gibi hukuki meselelere yer vermesi açısından büyük önem taşır.
Hutbede 7–8 yerde geçen ve paragraf başlarını oluşturan EY NAS-EY İNSANLAR hitabı, bu hutbenin veya bu beyannamenin evrensellik yönünün, yani bütün insanlara şamil olma özelliğinin en önemli göstergesidir. Çünkü hitapla Hz Peygamber (SAV),sadece huzurundaki Müslümanlara değil, orada bulunmayan gayri Müslim, hatta inançsız bütün insanlara seslenmeyi hedeflemiştir.
Hutbede yer alan: “CANLARINIZ HER TÜRLÜ TECAVÜZDEN KORUNMUŞTUR.” İfadesi, kanlarınız yani canlarınız mukaddestir, dokunulmazdır demektir. Buna göre, insanın yaşama hakkının tabii bir hak olduğu ve cana dokunmanın dinen ve hukuken yasak ve haram olduğu ortaya çıkmaktadır. Kur’an-ı Kerim iki yerde şöyle buyurur:
وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ:
“Meşru bir hak karşılığı olmadıkça Allah’ın haram kıldığı canı öldürmeyin.” (EN’AM SURESİ – 151.AYET VE İSRA SURESİ – 33. AYET)
Ayrıca bu konuda Hz Peygamber (SAV)’in birçok hadisleri vardır. Bu delillere göre intihar da büyük günahtır.
“MALLARINIZ HER TÜRLÜ TECAVÜZDEN KORUNMUŞTUR.” İfadesi ise, kişilerin mallarının garanti altına alındığını, başka bir deyişle, insanın mülkiyet hakkının en tabii hak olduğunu; kişinin mülkiyetinde bulunan bir şeyin haksız yere alınamayacağını; ancak meşru ölçüler dâhilinde elde edilebileceğini ortaya koymaktadır. Bu konuda Kur’an şöyle buyurur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيماً:
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka, kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (NİSA SURESİ – 29. AYET)
“IRZLARINIZ HER TÜRLÜ TECAVÜZDEN KORUNMUŞTUR.” İfadesi de kişilerin ırz ve namuslarının muhterem ve dokunulmaz olduğunu kesin çizgilerle belirlemektedir. Buna göre kişinin özel hayatının tecessüsü, gizli yönlerinin araştırılması, aile hayatı ile ilgili sırların ifşa edilmesi haram ve yasaktır. Hz Peygamber (SAV) can, mal, ırz ve namus gibi kişinin doğrudan şahıs ve ailesiyle ilgili şeylerin oldukça önemli olduğunu göstermek ve bunu vurgulamak amacıyla, bu tarihi hutbesinin başında bunlara yer vermiş ve tebliğ ettiğine dair muhataplarından söz almıştır.
“Faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. Lâkin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.” Sözleri ise mülkiyet hakkı ile malların dokunulmazlığı ve haksız kazancın yasak olduğu hususları ile ilgilidir. Yani Hz Peygamber (SAV) bu değerli sözleriyle tefecilik gibi bir sömürü düzenini yasaklamış ve ortadan kaldırmıştır.
CAHİLİYE DEVRİNDE GÜDÜLEN KAN DAVALARI DA TAMAMEN KALDIRILMIŞTIR.” Sözleri de kişi dokunulmazlığı, yaşama hakkı, toplum düzeni ve sosyal düzenle doğrudan ilgili olup, kan davalarının kaldırılmasıyla, toplumu alt üst eden anarşi önlenmiş, bunun yerine kardeşlik ilkesi tesis edilmiştir. Şurası bir gerçektir ki, bu emir ve yasaklar, kâğıt üzerinde kalmamış, bizzat Hz Peygamber (SAV) tarafından toplum hayatına uygulanarak ideal anlamda bir İslam birlik ve kardeşliği gerçekleştirilmiştir. İşte bu nesil, dünyada benzeri görülmemiş örnek bir nesil olmuştur. Hz Peygamber (SAV) riba ve tefeciliği yasaklarken, bunları önce kendi yakınlarında uygulamış ve böylece uyulması gereken örnek bir davranış sergilemiştir.
Veda hutbesinde Hz Peygamber (SAV)’in üzerinde durduğu en önemli konulardan biri de aile hukukunun özünü teşkil eden kadın hakları veya karı-koca haklarıdır. Hz Peygamber (SAV) yine, EY İNSANLAR! Diyerek dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur:“Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.”
Bir toplumda veya ailede kişilerin sahip oldukları haklar fevkalade önemlidir. Hakların gerçekleşmesi veya onlardan azami derecede istifade ancak medeni, hukuki ve İslami ölçüler dâhilinde hareket etmekle mümkün olur ki, bu da eğitim ve kültür düzeyinin yüksek olmasına bağlıdır. İşte Hz Peygamber (SAV),ailenin bir kanadını teşkil eden kadının haklarının çiğnenmesinden endişe ettiği için, hakların gözetilmesini ve çiğnendiği takdirde, Allah’tan gelebilecek cezadan sakınılmasını tavsiye etmiştir. Bir hadisine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor: “Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz. Onların hak ve hürriyetlerine tecavüz etmekten sakınınız. Çünkü siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız.”
Veda hutbesinde özet olarak; kişi dokunulmazlığı, hayat hakkı, mülkiyet hakkı, mesken masuniyeti, sosyal güvenlik ve aile hukuku gibi konular üzerinde durulmuştur. Veda hutbesi, insan hakları açısından İslam hukukunun en önemli kaynaklarından biri sayılır. Çünkü bu hutbe insan değerini, evrensel insan kardeşliğini, ırk, renk ve sınıf gibi mülahazalara dayanan bütün ayrımları ortadan kaldırıcı bir kardeşliği savunan prensipler ihtiva etmektedir. Burada canların, malların mukaddes olduğu ilan edilmiştir. Hz Peygamber (SAV), insanlara hitaben: “Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız; Âdem ise topraktan yaratılmıştır.” buyurmuştur.
Hz Peygamber (SAV) Veda Hutbesinde, tebliğ ettiği dinin adeta bir özetini yapmış gibiydi. Her konu Allah-insan ve diğer varlıklar üçgeninde cereyan ediyordu. İnsanlar tarağın dişleri eşittirler, insanın kendi özüne, canına, malına, düşüncesine ve her şeyine dokunulmazlık getiriliyordu. Tek cümleyle bu hutbe, insanların kaybetmiş oldukları haklarını yeniden ortaya koymuş oluyordu.
Hz Peygamber (SAV) tüm hayatı boyunca hukuk ve hükümlerde insanların nasıl eşit olduklarını ve olacaklarını çeşitli olay ve vesilelerle ümmetine anlatıp öğretti. Bu olayların en sonu hiç şüphesiz Veda Hutbesiydi. Bu mesaj o gün orada hazır bulunan insan kitlelerine mahsus değildi; bilakis bütün dünyaya duyurulacak açık bir davetti. Hz Peygamber (SAV) orada bulunanlardan, ilan ettiği prensipleri kabul ve tebliğ edeceklerine dair söz aldı ve üç ay sonra da irtihal buyurdu.
Veda Hutbesi’nin hukuk açısından insan haklarına getirdiği değerler açıktır. Dini, ilmi, içtimai, idari, siyasi ve ailevi bir takım hak ve vazifeler getirmiştir. Bu hitabenin sosyolojik tarih açısından da önemi inkâr edilemez. Hz Peygamber (SAV) bu hutbesinde cahiliye döneminin bütün adet ve geleneklerini yıkmış, her biri bir devrim niteliğinde olan hak ve vazifelerle ilgili hükmünü bildirmiştir. Bu hutbenin irat olunduğu gün, İslamiyet bütün kudret ve ihtişamıyla hitap ediyor, cahiliye devrinin bütün karanlıklarıyla ve sapıklıklarıyla geçmiş ve kapanmış olduğunu bildiriyordu.
Veda Hutbesi o gün geleceğin hukuk, siyaset ve idare dünyasına çok yönlü etki yapmış olan bir vesikadır. Bilhassa Müslümanlar, hayatlarında Hz Peygamber (SAV)’i kendilerine örnek kabul ettiklerinden, her alanda onun izleri görülür. Hukuki, iktisadi ve siyasi alanlarda bunun örneklerini bulmak mümkündür. Eğer dikkatle bakılırsa Hz Ali (RA)’ın halife iken, Mısır valisi Malik b.El-Haris El-Eşter’e yazıp gönderdiği siyasi protokol-emirnamenin, Hz Peygamber (SAV)’in Veda Hutbesinden ilham alınarak hazırlanmış olduğu kolayca anlaşılır.
KAYNAK : DİYANET AVRUPA DERGİSİ MART - 2005