• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Çocuk Sevgisi

Çocuk Sevgisi

Prof.Dr. İ. Hakkı ÜNAL


Ebu Katâde el-Ensârî anlatıyor: “Biz mescidde oturuyorken Rasûlüllah (s.a.s.), omzunda torunu Ümâme binti Zeyneb ile birlikte çıkageldi. O omzunda olduğu halde bize namaz kıldırdı. Rükua giderken yere koyuyor, kalktığında tekrar omzuna alıyordu. Bu şekilde namazını tamamladı.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 304)

Sevgili Peygamberimizin, kızı Zeyneb’den olan kız torunu Ümâme’ye karşı sevgisini yansıtan bu davranışı istisnâî bir olay değildir. Onun Hz. Fatıma’dan olan diğer torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin de aynı sevgi tezahürüne defalarca şahit olmuşlardır. Sahabî Şeddad b. el-Hâd’ın anlattığına göre, bir öğle veya ikindi namazında, Hz. Hasan veya Hz. Hüseyin’den biri kucağında olduğu halde cemaatin önüne geçen Hz. Peygamber, çocuğu yere koyarak namaza başlamış, secde esnasında sırtına binen torununun kendiliğinden inmesini beklediği için secdeyi uzatmıştı. Ne olduğunu merak edip kafasını kaldıran Şeddad, Allah Rasûlü’nün sırtında çocuğu görünce tekrar secdesine döndü. Namazın sonunda, uzun secdenin, Rasulullah’ın başına gelen bir işten veya ona gelen bir vahiyden kaynaklandığı düşüncesiyle, sebebini öğrenmek isteyen cemaate Peygamber Efendimiz, “Hiçbiri değil, oğlum beni binek yaptı, işini bitirmeden acele etmeyi hoş görmedim” karşılığını verdi. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 467) Diğer bir rivayete göre de bir gün, torunu Hz. Hüseyin’i omzunda taşıdığını gören birisi, “ey çocuk, bineğin ne güzel” diye seslenince, Allah Rasûlü, “O da ne güzel binici” diyerek mukabelede bulundu. (Tirmizi, Menakıb, 30)

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah Elçisi, bir yandan, insanları rahmet kaynağı olan İslâm Dinine çağırırken, diğer yandan şefkat ve merhamet kanatlarını onlar üzerine germiş, temizlik ve masumiyetin simgesi olan çocuklara da ayrı bir ilgi ve sevgi göstermiştir. Kaynaklardan öğrendiğimize göre, onun bu sevgisi torunlarıyla sınırlı değildir. Örneğin bir defasında, hanım sahabilerden Ümmü Kays binti Mihsan’ın henüz süt emme çağında olan çocuğunu kucağına aldığında, çocuğun bir azizliğiyle karşılaşmış, bunu önemsemeyen Hz. Peygamber, biraz su isteyerek gerekli temizliği yapmakla yetinmişti. (Nesâî, Tahâret, 189) Enes b. Malik, Hz. Peygamber'in, insanların en güzel ahlâklısı olduğunu belirttikten sonra onun, annesi Ümmü Süleym'i her ziyaretinde, sütten yeni kesilmiş anne bir kardeşi Ebu Numeyr'e, "Yâ Ebâ Numeyr mâ feale'n-nuğayr" (ey Ebu Umeyr! Küçük kuş ne yaptı?) diyerek takıldığını nakleder. (Buhârî, Edeb, 112) Nuğayr, Ebu Umeyr'in, oynamayı çok sevdiği serçe büyüklüğünde bir kuştur.

Çocuk sevgisi, Cenâb-ı Hakk'ın bütün canlılarla birlikte insan fıtratına da koyduğu doğal bir duygudur. Bu duyguyla canlı türleri hayatta kalmakta, insan neslinin devamlılığı sağlanmaktadır. Bu sevgi ve himaye duygusu olmadan korunmaya muhtaç yavrulara kimsenin ilgi göstermeyeceği, dolayısıyla belki bir gün bile yaşama şansına sahip olamayacakları açıktır. Bu, Cenâb-ı Hakk'ın, yaratma hikmetine uygun bir kanunudur. Ana-babanın çocuklarına doğal olarak gösterdikleri bu ilginin, daha sonra çocukları tarafından kendilerine aynı doğallıkla gösterilemediği de bir gerçektir. Onun için bazı yorumcular, Kur'an'da, ana-babaya gösterilmesi gereken saygı ve hizmete çokça atıfta bulunulmasının ve onlara karşı yapılan saygısızlığın haram kılınmasının sebebini açıklarken, bu gerekçeyi de dile getirmişlerdir. Yaratıcının insan fıtratına koyduğu bu yüce duyguya rağmen, o fıtrata yabancılaşmış bazı kimselerin, koruyup gözetmeleri gereken yavrularından kız olanlarını, çeşitli gerekçelerle, diri diri toprağa gömerek yok ettiklerini Kur'an bize haber vermekte ve bunları şiddetle kınamaktadır. (Nahl, 58-59; Tekvir, 9) Bu çirkin ve vahşi uygulamaya şahit olan bir cemaatin önünde, kız torununu omzuna alarak namaz kıldıran bir Peygamberin vermek istediği mesaj ne kadar anlamlıdır.

Sevgili Peygamberimiz'in çocuklara gösterdiği sıcak ilgi ve şefkat, zor şartlar altında hayatlarını sürdüren sert mizaçlı bazı bedevilerin şaşkınlığına yol açmıştır. Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre, bir gün Akra' b. Hâbis et-Temîmî, torunu Hz. Hasan'ı öperken gördüğü Rasûlüllah'a, hayretle karışık şu itirafta bulundu: "Benim on tane çocuğum var, hiç birisini öpmedim." Allah Rasûlü ona doğru baktı ve şöyle söyledi: "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz." (Buhârî, Edeb,18) Diğer bir rivayette ise, "siz çocuklarınızı öpüyor musunuz? Biz öpmeyiz" şeklinde şaşkınlığını ifade eden bir bedeviye Hz. Peygamber, "Allah kalbinden merhameti çekip almışsa ben ne yapabilirim?" karşılığını verdi. ( Buhârî, Edeb, 18)

Çocuklara karşı bu denli sevgi ve şefkat dolu bir Peygamberin ümmeti olarak, bugün hangi durumda olduğumuzun bir muhasebesini yapmak zorundayız. Ülkemizde hâlen Cahiliye Arapları gibi, çocuklarının çokluğuyla övünen fakat birkaç hanımından olan onlarca çocuğunun adlarını bile bilmeyen insanlarımızın sayısı az değildir. Müslüman olan bu insanların, yolunda olduklarını söyledikleri Peygamberlerini gerçekten tanıdıkları ise şüphelidir. Şeklî bir sevgi gösterisinden bile mahrum böyle ebeveynlerden, çocuklarının maddî ve manevî gelişimine destek verip, onları topluma yararlı iyi birer insan olarak yetiştirmelerini beklemek hayaldir. İşte bu yüzden, "hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi bir şey bağışlayamaz" (Tirmizi, el-Birr, 33) hadisi gereğince, özellikle çocuklarımızın manevî gelişimini sağlayacak ve değer dünyalarını zenginleştirecek kalıcı bir miras bırakmadıkça, onları gerçekten sevdiğimizi iddia edemeyiz.

Kendi günahlarımız için çocuklarımızı feda etmek de günümüzün ayrı bir toplumsal yarası hâline gelmiştir. Neredeyse her gün, eşini ve çocuklarını öldürdükten sonra intihar eden kişilerin haberleri basında yer almaktadır. Ya geçim sıkıntısından, veya namus meselesinden, ya da basit bir tartışmanın alevlenmesinden kaynaklanan aile facialarında sanki baş sorumlular çocuklardır. Eline silahı alan için en kolay hedef, beşiğinde veya yatağında uyuyan masum bebekler ve çocuklar olmaktadır. Yeri geldiğinde onları korumak için canımızı bile vermeyi göze aldığımız bu yavruları, gözümüz kırpmadan öldürtecek kadar bizi canavarlaştıran nedir? Bunun üzerinde düşünelim ve yapılan yanlışların faturasını onlara çıkartmayalım. Kendi günahlarımız için bu çocuklara kıymayalım. Nesebinden şüphelensek de, bizden sonra kimlerin elinde kalır diye endişelensek de bu günahsız yavruları, vehimlerimize kurban etmeyelim. Bizlere Allah’ın emaneti olan göz nuru, gönül sürûru çocuklarımızın, aynı zamanda bizim imtihanımız olduğu (Enfal, 28) gerçeğini unutmayalım.

Kaynak: Diyanet Aylık Dergi, Sayı: 204, Yıl: Aralık 2007

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi25
Bugün Toplam467
Toplam Ziyaret5019482
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI