• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Vakıf Ehemmiyetine Vâkıf Hanedan Kadınları

VAKIF EHEMMİYETİNE VÂKIF HANEDAN KADINLARI

Fatma Hilal FERŞATOĞLU

Vaiz/Kadıköy Müftülüğü

“Ademoğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında tasadduk edip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var?”[1] Cevabı içinde mündemiç bu Peygamber sualinin muhatabı olan ümmet-i Muhammed, Medine'de temelleri atılan İslam medeniyetini, îlâ-yı kelimetullah idealiyle geleceğe taşırken, bu geçici dünyada kalıcı izler bırakma düşüncesinde oldular. Sahibi olduğu malın menfaatinin, kişi için bu fani dünyadan göçüp gittikten sonra bile devam etmesi anlamına gelen vakıf düşüncesi mümin olma bilincinin eseriydi.

Köklü bir geleneğe sahip olan Devlet-i Âl-i Osman'ın, kendisine tevarüs eden en kıymetli emanetlerden biriydi “vakıf” ve devlet büyüklerinden halka kadar herkes kendi kudretince sahip çıkmıştı bu kuruma. Bugün bir kısmı yaşayan, tarihin şahitlik ettiği, hayır eserlerine bakıldığında, padişahlar, şehzadeler, sadrazamlar, paşalar gibi hanedan üyesi hanım sultanların da, toplumun hâlihazırdaki bir ihtiyacını karşılamak üzere nitelikli hayır hizmetlerinde bulundukları görülmektedir.

Hanedanın Kadın Mensupları ve Gelirleri

Osmanlı hanedanının kadın fertleri, padişah anneleri, eşleri, kızları ve onların kızlarından oluşmaktaydı. Padişah annesi, oğlu tahta çıktığında hayatta ise, “valide sultan” ünvanını alır,  devlet protokolünde sırası hemen padişahtan sonra gelirdi. Hânedanın haremdeki en üst düzey temsilcisi olan valide sultan, oğlu ölür ya da tahttan indirilirse, protokoldeki yerini kaybeder, “valide-i atik” diye anılırdı. Yani “valide sultan”, padişah annesinin yalnızca oğlunun saltanatı süresince taşıdığı ünvandı.[2]

Padişah eşlerine ise ilk dönemlerde “hatun” diye hitap edilirken, sonraları “haseki” denilir oldu. “Haseki sultan”, erkek çocuk dünyaya getiren hasekilere verilen ünvandı. Bu ünvanla birlikte kendilerine bir daire tahsis edilir, hizmetine cariyeler, emrine de alışveriş vs. gibi, bütün işlerine koşturan bir kethüda tayin edilirdi.[3] Böylelikle harem hiyerarşisinde valide sultandan sonra gelen hatun kişi, haseki sultan olurdu. Şehzade anneleri, vakti geldiğinde yetişmek ve yönetim tecrübesi edinmek üzere sancağa gönderilen oğullarıyla birlikte sancağa gider, bir anlamda onlara hamilik ederlerdi. XVIII. yüzyılın başından itibaren padişah hanımları için “kadınefendi” tabiri kullanılmaya başlanmıştır.[4]

Padişah ve şehzade kızları da, ilk dönemde diğer kadınlar gibi “hatun” diye anılırdı. Abbasi Halife'sinin, Yıldırım Bayezid’ı, Haçlılara karşı kazandığı Niğbolu savaşını müteakip “Sultan-ı iklim-i Rum” (Anadolu'nun sultanı) diyerek taltif etmesinden sonra, zamanla padişah anneleri, çocukları ve torunları için de “sultan” ünvanı kullanılır oldu. Artık hanedana mensubiyeti ifade eden “sultan” ifadesi, hanedan erkekleri için kullanıldığında isimden önce, hanedan kadınları için kullanıldığında ise isimden sonra gelmiştir. Zaman içinde “hanım sultan” tabiri, özel olarak padişahın ve şehzadelerin kızları ve kızlarının kızlarını ifade etse de[5], günümüzde “hanım sultanlar” denildiğinde genel olarak hanedana mensup kadınlar kastedilmekte ve anlaşılmaktadır.

Osmanlı padişahları, valide sultan ve hanım sultanlar için mîrî arazileri temlik eder veya timar olarak verirlerdi. XVI. yüzyılın sonlarına kadar bu tahsisatlar özel bir adla anılmazken bu tarihten sonra, hanedan mensubu kadınların ihtiyaçları için mîrî araziden “paşmaklık” denilen bir toprak tasarrufu görülmektedir.  XVII. ve XVIII. yüzyıllarda yaygınlaşan bu uygulamaya göre padişahın annesi, eşleri ve kızlarının ihtiyaçları için, devlet tarafından belirli bir arazinin vergi gelirleri “kayd-ı hayatla” tahsis edilirdi. Paşmaklıklar, sahibinin vefatı ile ileride tekrar aynı amaçla kullanılmak üzere hazineye intikal ederdi ancak paşmaklıkların hanım sultanların serbest mülk olarak kurdukları hayratlarına vakfedildiği de olmuştur.[6]

Valide sultanların ve hasekilerin paşmaklık gelirleri dışında, darphaneden maaş aldıkları biliniyor. Bundan başka azımsanmayacak bir diğer gelir kalemini de yabancı devletlerden ve Osmanlı devlet ricalinden gelen hediyeler oluşturuyordu.

Hanım Sultanların Vakıf Hizmetlerinden Örnekler

Servet sahibi hanedan kadınları, İslam hukukunun mal ayrılığı ilkesi mucibince tasarrufları sadece kendi ellerinde bulunan mülklerini, rıza-yı ilahiyi gözeterek, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek üzere sarf etmekten çekinmemişlerdir. Bu sayede hem zengin-fakir arasında denge kurulmaya çalışılmış, hem saray ile halkın irtibatı kuvvetlenmiş, hem de halkın Devlet-i Âliye’ye bağlılığını temin ile istikrar sağlanmıştır.

Hanım sultanlar daha ziyade Osmanlı'ya payitaht olmuş Bursa, Edirne, İstanbul şehirlerinde, şehzadelerin yetiştikleri sancaklarda ve kutsal topraklarda vakıf eserler meydana getirmişlerdir.

Kaynaklara göre, vakıf kuran ilk valide sultan, Orhan Gazi'nin hanımı,  I. Murad’ın annesi, Nilüfer Hatun’dur. Osmanlı'nın ilk başkenti Bursa'da, bir tekke, bir mescit, şehrin içinden geçen ve kendi adıyla anılan Nilüfer çayı üzerine de bir köprü yaptırmıştır.[7]

Fatih Sultan Mehmed Han’ın hanımı ve II. Bayezid’in annesi Gülbahar Hatun’un Edirne'de kendi adıyla anılan bir camisi ve Tokat’ta Hatuniye Camii ve Medresesi bulunmaktadır.[8]

Klasik dönemde adından söz ettiren güçlü valide sultanlardan, Yavuz Sultan Selim’in hanımı Hafsa Sultan, oğlu Şehzade Süleyman, Manisa sancağında valilik yaptığı süre boyunca ona eşlik etmiş ve cami, medrese, sıbyan mektebi, hankah, imaret, hamam ve şifahaneden oluşan, muazzam bir külliye yaptırmış, bu tesislerin işletilmesi için vakıf tesis etmiştir.[9] Külliye içindeki şifahane, Osmanlı Devletinde kadınlar tarafından yaptırılan ilk darüşşifa olma özelliği taşımakta ve burada ruh hastalarının musiki ile tedavi gördükleri bilinmektedir.[10]

Klasik dönemin en meşhur sultanı olan Hürrem Sultan'ın, Kanuni Sultan Süleyman’ın kendisine bağışladığı geliri yüksek arazilerden elde ettiği gelirle bugün de hayatta kalan vakıf eserler imar ettiği bilinmektedir. Dersaadet’in seçkin bir bölgesine yaptırdığı külliye içinde, cami, medrese, sıbyan mektebi, imaret ve bugün de “Haseki” adıyla hizmet veren hastanenin temeli olan darüşşifa bulunmaktadır. İstanbul'da bir kadın tarafından kurulan ilk külliye olma özelliği taşıyan eser, Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Haseki Sultan’ın Sultanahmet meydanında -ihtimal ki külliyeye gelir sağlamak üzere- yaptırdığı Çifte Hamam, Türk mimarisindeki hamamların en gelişmiş örneklerindendir.[11] Hürrem Sultan'ın vakıf eserleri arasında Eğrikapı’da medrese, Edirne'de cami, imaret, köprü, su yolları ve çeşmeler, Cisrimustafa’da kervansaray zikredilir. Hürrem Sultan'ın unutulmayacak hayratları arasında, Mekke, Medine ve Kudüs şehirlerinde adına inşa ettirdiği imaretler bulunmaktadır.[12] Kudüs Haseki Sultan imareti ve bu imarete bağlı vakıf tesisleri, halen Eski Kudüs denilen bölgede faaliyetini devam ettirmektedir.[13] Hürrem Sultan’ın kutsal topraklardaki hayır hizmetlerine verdiği ehemmiyet, kendisinden sonra hanım sultanlara örneklik teşkil etmiştir.

Kanuni ve Hürrem Sultan'ın kızı olan Mihrimah Sultan, Rüstem Paşa’nın eşi, II. Selim'in ablası, III. Murad'ın halası olarak tarihin en güçlü şahsiyetleriyle birarada yaşamış bir hanım sultandır. Babasının tahsis ettiği yüksek gelirli haslara ilaveten, eşi Rüstem Paşa’nın miras bıraktığı büyük servet kendisine ve kızına kalmıştır.[14] “Hayrât ve hasenât sahibi, dünya ve yurdun ismeti, Allah’ın kendisini fazılla, ihsan yağmakla seçkin kıldığı hanım sultan”[15] olarak anılan Mihrimah Sultan, siyasi pozisyonu ve ekonomik gücü sayesinde, ismini geleceğe taşıyan kudretli bir vakıf müessisidir. Üsküdar ve Edirnekapı’da, Mimar Sinan'a yaptırdığı, cami, medrese, türbe, sıbyan mektebi, han, imarethane ve tabhaneden oluşan iki muhteşem külliye, kendi ismiyle anılmaktadır.

Mihrimah Sultan'ın Haremeyn hizmetleri de dikkate değerdir. Vaktiyle Harun Reşid’in hanımı tarafından, Mekke'nin ve Arafat'ın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılan su yollarının bozulması sebebiyle, tadilatı gerekmiştir. Ayn-ı Zübeyde adıyla anılan su kaynağının köklü bir şekilde tamiri, ilave su kanallarıyla zenginleştirilmesi ve Mekke içerisinde yeterli dağıtımı sağlayacak çeşmelerin yapım masrafının tamamını Mihrimah Sultan karşılamıştır. Tamirat on iki yıl sürmüş ve bu iş için yaklaşık bin kişi çalışmıştır. Bu cömert Sultan'ın, her yıl Mekke ve Medine fakirlerine dağıtılmak üzere para gönderdiği, ayrıca Haremeyn’deki görevliler için de maaş tahsisinde bulunduğu vakfiyelerinde geçmektedir.[16]

Üsküdar'ın imarında büyük katkısı olan bir başka hanım sultan, II. Selim'in başhasekisi ve III. Murad'ın validesi Nurbanu Sultan’dır. Üsküdar, Toptaşı’nda, Mimar Sinan'a yaptırdığı ve içinde cami, medrese, kütüphane, tekke, sıbyan mektebi, darulhadis, darulkurra, darüşşifa, imaret, hamam ve kervansaraydan oluşan külliye, Atik Valide Sultan Külliyesi ismiyle anılır.[17] Nurbanu Sultan, bu merkezin su ihtiyacını karşılamak üzere üç farklı kaynaktan su toplatmış, “Atik Valide Suyu”  denilen havuza zamanla pek çok tesis bağlanmıştır.[18] Yine bu kıymetli vakıf eserin hizmetlerinin sürekliliği için, Üsküdar'daki Yeşildirekli Hamam’ın, Divanyolu’ndaki Çemberlitaş Hamamı’nın ve Langa’daki Havuzlu Hamam’ının gelirleri Valide Sultan tarafından vakfedilmiştir.[19]

I. Ahmed’in hanımı, IV. Murad'ın ve Sultan İbrahim'in annesi, Mahpeyker Kösem Sultan, padişahların çocuk yaşta tahta çıktıkları XVII. yy. Osmanlısında, uzun yıllar “nâibe-i saltanat” olmuş güçlü bir valide sultandır. Kösem Sultan'ın İstanbul'da ve taşrada tesis ettiği vakıflar içinde, Üsküdar'da, Boğaz'ı, Haliç'i ve Marmara'yı gören bir tepenin yamacına kurdurduğu, cami, çifte hamam, sıbyan mektebi, sebil ve çeşmesi ile Çinili Külliyesi’nin yeri ayrıdır. Çakmakçılar Yokuşu'nda, İstanbul'un Kapalıçarşı'dan sonraki en büyük çarşı hanı olarak yapılan “Büyük Valide Han”ını, Üsküdar'daki külliyeye gelir sağlamak için yaptırmıştır.[20] Anadolu Kavağı’nda mescit, Sultanselim’de Valide Medresesi, Mescit ve Çeşmesi, Yenikapı’da çeşme, Konya’da han, Yunanistan’da haslarına yakın Barda suyu üzerinde yedi gözlü Valide Sultan Köprüsü, Mekke-Medine yolunda su tesisi, diğer hayratları arasındadır.[21] Haremeyn fukarasının, yoksul hacıların, ihtiyaçlarını karşılamak ve her yıl Surre Alayı’yla gönderilmek üzere para vakıfları tahsis eden [22], muhtaçlar için aşevleri açan, borçları yüzünden hapse düşenlerin borçlarını ödeyip serbest kalmalarını sağlayan, fakir kızların çeyizlerini düzüp evlendiren “insaniyetli” sultan, kurduğu vakıfların hizmet sürekliliğini sağlamak için de zengin gelir kaynakları bırakmıştır.[23]

Sultan İbrahim'in hasekisi ve IV. Mehmed'in annesi Hatice Turhan Valide Sultan, şair Abdî'nin düşürdüğü tarihte “...Kilid-i bahr-i İstanbul, sedd-i pâk-i Sultânî” dizesiyle adını bulan Çanakkale Boğazı kalelerini ve onların yanına bir de cami inşa ettirmiştir. Yapımını Safiye Sultan'ın başlattığı ancak ölümüyle yarım kalan Eminönü'ndeki Yeni Cami’nin inşasını elli küsür yıl sonra tamamlatmış, bunun yanı sıra mektep, darulhadis, çarşı, hünkâr kasrı, sebil, çeşme ve içinde medfun bulunduğu türbeyi de yaptırarak adını tarihe yazdırmıştır.[24]

Üsküdar’da bir kuş kafesini andıran, üstü açık türbesiyle hatırlarda yer tutan Gülnûş Emetullah Valide Sultan, IV. Mehmed'in başkadını, II. Mustafa ve III. Ahmed’in annesidir. Haseki sultan iken Mekke'de Hasekiyye imareti, Hac yolu üzerinde köprüler, çeşmeler, sebiller ve kuyular vakfetmiştir. Büyük oğlu II. Mustafa zamanında Galata Yeni Camii’ni, küçük oğlu Sultan Ahmed’in saltanatı sırasında Üsküdar Balaban İskelesi’nin sağında Cedîd Valide Külliyesi’ni yaptırmıştır. Camii, sıbyan mektebi, medrese, sebil, çeşme, imaret, arastalar ve meşrutalardan oluşan külliye, tarihçi Râşid’in ifadesiyle Üsküdar'a “azim revnak ve şân” veren bir eserdir.[25]

Osmanlı’nın en hayırsever sultanlarından biri olan Bezmiâlem Valide Sultan, II. Mahmud'un ikinci kadınefendisi, çocuk yaşta tahta çıkan Abdülmecid'in validesidir.  Bugün de hizmetini sürdüren en önemli vakıf eseri, vakfiyesinde sadece muhtaç ve kimsesizlerin ücretsiz olarak tedavi göreceği belirtilen Gurebâ-yı Müslimîn Hastahanesi’dir. “Hastahane” tabirinin ilk defa kullanıldığı bu müessesenin hemen yanına bir de cami inşa ettirmiştir.

Hayırhâh hanedan kadınlarının Haremeyn yoksullarını gözetme geleneğinin devamı olarak, Mekke'de de bir Gureba-yı Müslimin Hastanesi inşası başlatmış ancak sağlığında tamamlanamayan bu hastane II. Abdülhamid tarafından hizmete açılmıştır.

Bezmiâlem Valide Sultan’ın, içinde matbaası ve kütüphanesi bulunan, devlet dairelerine memur kadrosu ve Darülfünun’a talebe yetiştirmek üzere kurdurduğu Valide Mektebi, ilk modern mülkiye mektebidir. Günümüzde İstanbul Kız Lisesi adıyla eğitim-öğretime devam etmektedir.[26]Eminönü ile Karaköy arasına yaptırdığı Cisr-i Cedîd (Galata Köprüsü) diye anılan köprü önemli bir bayındırlık hizmetidir. Ölümünden sonra tamamlanan Dolmabahçe Camii, yine Bezmialem Valide’nin vakıf eserlerindendir. Hayratı arasında Sultanahmet'teki Üçler Çeşmesi, İstanbul'un çeşitli yerlerinde yaptırdığı ve ihya ettirdiği başka çeşmeler, sebiller bulunmaktadır.[27]

Hanım sultanlar içinde külliye çapında eser bırakan son vâkıfe, II. Mahmud'un beşinci kadınefendisi, Sultan Abdülaziz'in annesi, Pertevniyâl Valide Sultan’dır. Aksaray’daki Valide Sultan Külliyesi, camii, mektep, kütüphane, muvakkithane, çeşme ve türbeden oluşur. Karagümrük'te, Yahya Efendi Dergâhı’nda, Eyüp’te çeşmeler yaptırmış, Yahya Efendi türbesini tamir ile ihya edip, dergâha kendi vakfından yıllık erzak bedeli tahsis ettirmiştir. İlk Osmanlı zırhlısı olan “Feth-i İslâm”, onun tersanede yaptırdığı taş tezgâhtan (inşa havuzu) çıkmıştır.[28] Medine fukarası Pertevniyal Valide Sultan’ın hayır ışığına her yıl gönderdiği surreleri almak suretiyle nail olmuştur.[29]

Osmanlı hanedanının kudretli kadınları, hayırseverlik idealleriyle inşa ettikleri vakıf eserleri ile halkın gönlünde taht kurmuşlardır. Onların bu alicenap tutumları halk arasında aksi sadâ bulmuş, zenginleri için örneklik teşkil etmiş, fazilet duygusunun gelişmesine sebep olmuştur. Banisi bulundukları külliyeler, sadece ihtiyaca cevap vermekle kalmayıp, şehir kültürünü geliştiren, sosyal hayatın can damarı olan merkezler haline gelmiştir. Nihayet Osmanlı mülkünü ebedi nakışlarıyla işleyip, medeniyet inşasına katkıda bulunan hanım sultanlar, sahip oldukları servetin hakkını en iyi şekilde vermişlerdir.

Kaynak: DİN ve HAYAT DERGİSİ



[1] Müslim, “Zühd”, 3-4, 2958; Tirmizî, “Zühd”, 31, 3351.

[2] Ayrıntılı bilgi için bkz. Ali Akyıldız, “Valide Sultan”, DİA, İst. 2012, c.42, s.494-499.

[3] Abdülkadir Özcan, “Haseki”, DİA, İst. 1997, c. 16, s.368.

[4] Ali Akyıldız, “Kadınefendi”, DİA, İst. 2001, c. 24, s. 94.

[5] Filiz Ç. Karaca, “Hanım Sultan”, DİA, İst.1997, c.16, s. 28.

[6] Mehmet İpşirli, “Paşmaklık”, DİA, 2007, c. 34, s. 186-187.

[7] Necdet Sakaoğlu, Osmanoğullarının Ünlü Kadın Sultanları, İstanbul 2007, s. 22

[8] Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Kadın Sultanları, İst 2008, s.112,113.

[9] Erdem Yücel, “Osmanlı Tarihinde Vakıf Yapan Kadınlar”, Hayat Tarih Mecmuası, c.7, Şubat 1971, S. 1, s. 47

[10] Müjgan Cunbur, “Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde Kadınların Kurdukları Şifahaneler”, Erdem, Ankara 1987, c.3, S. 8, s. 344.

[11] Yücel, agm., s. 48.

[12] Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Kadın Sultanları, Valide Sultanlar, Hatunlar, Hasekiler, Kadınefendiler, Sultanefendiler, İst 2008, s. 179.

[13] Ayrıntılı bilgi için bkz. Amy Singer, Osmanlı'da Hayırseverlik: Kudüs'te Bir Haseki Sultan İmareti, (çev. Dilek Şendil) İst. 2014.

[14] Sakaoğlu, age., s.189.

[15] Üsküdar Mihrimah Sultan Camii cümle kapısı üzerindeki kitabeden bir kısım.

[16] Ebru Eynallı, “Vakıfsever Bir Hanım Sultan: Mihrimah”, Vakıf Restorasyon Yıllığı, 2014, S. 9, s. 15.

[17] Çağatay Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, Ank. 1980, s. 40.

[18] Yücel, agm., s. 48.

[19] Uluçay, age., s.40.

[20] Murat Kocaaslan, Kösem Sultan, Hayatı, Vakıfları, Hayır İşleri ve Üsküdar'daki Külliyesi, İst. 2014, s.118.

[21] Necdet Sakaoğlu, age., s. 231.

[22] Yücel, agm., s. 49.

[23] Kocaaslan, age.,  s.143.

[24] Uluçay, age., s. 58-59.

[25] Sakaoğlu, age., s. 274.

[26] Haluk Şehsuvaroğlu, “Bezmialem Valide Sultan”, Resimli Tarih Mecmuası, IV/39, İstanbul 1953, s. 2098.

[27] M. Hüdai Şentürk, “Bezmialem Valide Sultan”, DİA, İst. 1992, c.6, s. 109-110.

[28] Ali Akyıldız, “Pertevniyal Valide Sultan”, DİA, İst. 2007, c. 34, s. 240.

[29] Sakaoğlu, age, s. 396.

 

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam639
Toplam Ziyaret5023850
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI