• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Evlilikte Gelin-Kaynana İletişimi

Evlilikte Gelin-Kaynana İletişimi

“Sevgili gelinler! Eşinize, evinize ve çocuklarınıza sevgi dolu, fedakâr, uyumlu ve yürekten bağlanışınız kaynananızda bir güven duygusu oluşturacak; biricik oğlunun ‘emin ellerde, mutlu olduğunu’ düşünerek o ‘el’in sahibini kendi çocuğu gibi sevecektir.

Sevgili kaynanalar! Gelininizi sevdiğinizi belirtmekten, iyi söz söylemekten korkmayın, şımarmazlar. Özellikle oğlunuzun yanında, akraba ve eş-dost arasında onların güzel ve farklı özelliklerini dile getirin. Duyacak ve sevinecekler; göreceksiniz sizi de seveceklerdir."Tarihsel süreç içerisinde hemen her dönemde ortaya çıkan gelin-kaynana anlaşmazlığı, fıkraların ve şakaların yanı sıra özellikle   kıyl-u kalin de vazgeçilmez malzemeleri arasında yerini almıştır. Dolayısıyla öteden beri kendilerinin hiç yanlışları ve/veya kusurları yokmuş gibi gelinler, kaynanalarından; kaynanalar da gelinlerinden şikayet etmişlerdir. Evliliklerde kritik anlar yaşanmasına sebep olan en önemli faktörlerden birisi de gelin-kaynana arasındaki iletişim çatışmalarıdır.

Aile içi gelin-kaynana arasındaki iletişim çatışmalarının temelinde, her iki tarafın birbirlerine önyargıyla yaklaşmaları yatmaktadır. Bu nedenle çoğu zaman oğlunu evlendiren kaynana, ‘gözüm gibi büyüttüğüm çocuğumu bir genç kadın elimden alıyor’ düşüncesini taşırken; gelin ise ‘bir kalpte iki kadın olmaz, annesinden koparamazsam eşime sahip olamam’ yaklaşımıyla hareket etmektedir. Bu ve benzeri duyguların zamanla aile içindeki iletişim çatışmaları kapsamında gelin ve kaynananın tutum ve davranışlarına yansıması, problemlerin temelini oluşturmaktadır. Çünkü düşünceler, dile getirilmese bile ister istemez beden diline yansır. Örneğin; oğlunun elinden alınacağını düşünen bir kaynana, bu durumunu çok büyük bir olasılıkla beden diline yansıtacaktır. Bu durum karşısında gelin ise, ‘kaynanam bana kötü hisler besliyor’ duygusuyla karşı tepki verecektir. Dolayısıyla bu ve benzeri davranışlar gelinin, eşini annesinden uzaklaştırma çabalarını körükler ve ortada hiçbir sebep yokken tartışmalar ortaya çıkabilir.

Gelinlerin, oğulların, torunların, kayınpeder ve kaynanaların aynı çatı altında yaşadığı geniş aile modellerinde de bu problem vardı. Geniş aile içerisinde aile içi problemler, çoğu zaman yüz-göz olmadan çözülür ya da  çözülemez, fakat katlanılırdı.  Katlanmanın boyutları doğruluğu yanlışlığı elbette tartışılacak hususlardır. Çekirdek ailenin yaygınlaştığı modern yaşamda ise, aynı evde oturmak bir yana, gelin ve kaynananın oturduğu şehirler bile ayrı olmasına rağmen sürekli olarak kırgınlıklar ve gerginlikler yaşanabilmektedir.

Her konuda olduğu gibi aile içi iletişimde de önemli olan nokta, tarafların niyetidir. Dolayısıyla ilişkilerde temel olan tarafların birbirlerine iyi niyetle yaklaşmalarıdır. Gelin-kaynana ilişkilerinde problemlerin olmaması için en azından birinin iyi niyetli ve/veya art niyetsiz bir tarzda hareket etmeye başlaması gerekir. Bu anlamda gelin iyi niyetle hareket ederse, kullandığı davranış dili, kaynanasını da olumlu yönde etkileyeceği için onda daha pozitif davranış sergilenmesine neden olabilir. Bunun tersi olarak ‘iyi niyet gösterme’ kuralını öncelikle kaynana başlatırsa, bu kez de gelin ona uyum sağlayacaktır. Kaygı ve korkunun arttığı ortamlarda güvenin zayıflayacağını; güvenin zayıflaması durumunda ise iyi niyetin ortadan kalkacağını asla unutmamak gerekir.

Gelin-kaynana anlaşmazlığında, her iki taraf da psikolojik olarak sıkıntılı ve gergin bir ruh hâli içerisindedir. Hâliyle gelin-kaynana arasındaki bu çekişme, her ikisinin de özel yaşamlarını alt-üst edebilir. Öyleyse söz konusu bu çatışmanın çözümü, ne dik başlılıktan ne de aşırı yumuşak davranmaktan geçer. Böylesi durumlarda maskesiz bir şekilde her iki tarafın da, içinden geldiği gibi doğal olarak davranması en uygun yol olacaktır.

Gelin-kaynana ilişkilerinde önyargıları ortadan kaldırabilecek davranışları mutlaka doğru yorumlamak gerekecektir. Dolayısıyla gelin-kaynana iletişiminde önyargıları ortadan kaldıracak en önemli neden asgarî müştereklerdeki “ortak çıkarlardır”. Kuşkusuz bireyin önyargılarından kurtularak karşısındaki kişi için iyi niyet beslemesi çoğu zaman kolay bir iş değildir. Önyargıların değişmesi için bazı somut sebepler gerekir. Söz konusu sebepler de, ancak karşı tarafa iyi davranarak sağlanabilir.

Önyargıların yıkılamadığı ilişkilerde, kaynana genellikle kinâyeli konuşmalarla gelinini alt etmeye çalışır. Elbetteki bu tür girişimler, basit ve olgun olmayan tepkilerdir. Bu olumsuz tepkilere gelinin de olumsuz karşılık vermesi, çoğu zaman aile içerisinde krizlere davetiye çıkarabilir. Sık sık yaşanan böylesi bir iletişim çatışması durumunda herkesin huzuru kaçar.

Gelin-kaynana arasındaki zıtlaşmalarda, genellikle rolünün gereğini objektif bir şekilde yerine getiremeyen oğul/erkek de annesini, eşine karşı körü körüne savunma durumuna düşebilir. Bazen bunun tersi de olabilir. İşte bu durumlarda erkek her ikisine de savunmacı değil, hakkaniyetli ve nezaketli yaklaşmalıdır.

Gelin-kaynana arasındaki iletişim problemlerinin çözümüne yönelik aile içindeki tüm bireylere şüphesiz ki önemli görevler düşmektedir. Özellikle de çatışmaların tarafı olan gelin ve kaynana ile bu çatışmaların her iki tarafından da bir şekilde etkilenen kocanın dikkat etmesi gereken bazı önemli noktalar vardır.

Yukarıdaki cümleden olarak öncelikle gelin-kaynana arasındaki problemlerin taraflarından biri olan geline düşen ödevler kapsamında gelinlere ve/veya gelin adaylarına şu önerilerde bulunulabilir:

(a) Öncelikle her insana gösterilmesi gereken saygı kaynanaya da gösterilmelidir.

(b) Türk-İslam kültüründe ‘dört atanın dördü de haktır’ anlayışı yaygındır. Dolayısıyla her gelin, eşiyle beraber babasının yanı sıra onun çok sevgili annesini de “anne” olarak kabullenmelidir.

(c) Öz annesinin kırıldığı, incindiği söz ve davranışları nasıl gelinin yüreğinde iz bırakmadan uçup gidiyorsa; her gelinin, kaynanasını da gönlündeki bu engin hoşgörüden yararlandırması gerekir.

(d) Öfkesini kontrol etmeli ve sabırlı davranmalıdır.

(e) Gerektiğinde kusurları örtmeyi bilmelidir.

(f) İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.)’in ‘hediyeleşin, hediyeleşmek aranızdaki sevgiyi arttırır’ buyruğuna uyarak içinden gelmese bile gelin, kaynanasına zaman zaman özel günlerinde hoşlanacağı hediyeler alıp ziyaretine gitmelidir.

(g) Her gelin, hayattaki engin tecrübelerinden yararlanmak istediğini samimi bir dille kaynanasına anlatmalıdır. Bu yakınlaştırır, kendini önemli hissettirir.

(h) Gelinin, kaynanasına ‘ne’ söylediği kadar, ‘nasıl’ söylediği de önemlidir. Farklı düşüncelerini ‘ben böyle düşünüyorum’ diyerek yumuşak bir üslupla dile getirmelidir.

Öte yandan gelin-kaynana arasındaki problemlerin taraflarından bir diğeri olan kaynanaya düşen ödevler kapsamında kaynanalar ve/veya kaynana adayları şu önerilere dikkat etmelidirler:

(a) Öncelikle her kaynana, gelinini ‘el kızı’ olarak değil; oğlunun eşi oluşundan itibaren aile bireylerinden biri olarak görebilmelidir.

(b) Gelinini, eltileri ve/veya başka gelinlerle asla kıyaslamamalıdır.

(c) Gereksiz yere kıskançlık duygusu uyandıracak davranışlardan kaçınmalıdır.

(d) Kaynanalar, kendi mizaçlarına uymasa da gelinlerini mutlu eden türlü etkinliklerini desteklemelidirler. Böyle bir tutum geliştirerek kendileriyle birlikte bulunmaktan sevinç duymalarına yardımcı olabilirler.

(e) Kaynana, gelininin tahammül edilebilecek hatalarını görmezlikten gelip affedebilmelidir.

(f) Türk-İslam kültüründe büyüğün de küçüğe göstereceği saygı vardır. Bu geline saygılı olmayı öğretir. Saygı, gelinin bağımsız bir varlık olduğunu kabullenmek demektir. Dolayısıyla kaynana, gelininin olur-olmaz işlerine karışıp sürekli onların özeline girmemelidir.

(g) Bunca hayat tecrübelerine rağmen kaynanalar da hata yapabilir. O nedenle yaptıkları hatalardan dolayı gelinlerinden özür dilemekle asla küçülmezler. Aksine gelinlerinin gözünde büyüyerek güven kazanırlar.

(h) Her kaynana, kendi kızının kusurlarını örter gibi gelinininkini de örtebilmelidir.

(i) Kaynana, gelinine emir vererek konuşmamaya özen göstermelidir. Bunun yerine taleplerini yumuşak bir üslupla istemeli ve sonunda teşekkür edebilmelidir.

(j) Kaynana, kendisini sıkıntıya sokan bazı davranışları dolayısla gelinine ‘ben sana demedim mi?’ yerine yaşanan olaydan ‘ne sonuç çıkarttığını’ sorarak gelininin tecrübe kazanmasına yardımcı olmalıdır.

(k) Aile içerisinde bir kaynananın oğlu ile gelini tartışıyorlarsa araya girilmemelidir. Eğer mutlaka müdahale edilmesi gerekiyorsa haklıdan yana olmaya çalışılmalıdır. Ayrıca tartışmalarda kaynana, gelinine oğlundan daha yakın pozisyonunu hiç kaybetmemelidir.

(l) Her kaynana, gelinine hizmetlerinden dolayı teşekkür etmeyi bilmelidir.

(m) Her kaynana, torunlarına arka çıkarak anne-babasının vereceği eğitimi bozmamalıdır.

(n) Karı kocanın kendilerinden ayrı özel bir hayatlarının olduğunu kabul etmeleri gerekmektedir.

  Bütün bu önerilere ek olarak gelin-kaynana arasındaki problemlerin her iki tarafından da bir şekilde etkilenen erkeğe düşen ödevler kapsamında şu tavsiyelerde bulunulabilir:

(a) Adalet, hakkaniyet, sevgi, saygı, sabır, merhamet aile ilişkilerinde huzurun temel prensipleridir. Erkek bu prensipleri bir davranış olarak benimsemelidir.      

(b) Aile içerisinde oğul/koca, mutlaka dengeleyici ve yatıştırıcı bir rol oynamalıdır. Dolayısıyla karısının ve annesinin eleştirilerini diğerine aktarmamalıdır.

(c) Aile hayatı içerisinde meydana gelen gelin-kaynana çatışmalarında, her iki tarafın arasını bulurken dikkatli davranmaya özen göstermelidir.

Karşılaşılan problemlere her iki tarafın ortasından bakabilmeyi becererek taraflara, kendisinin herhangi bir taraftan yana olmadığına inandırabilmelidir.

K a y n a k l a r

• Ataseven, Gülsen; “Aile ve Toplumun Barışına Gelin-Kaynana Katkısı: Gelinlere Sesleniş”, Evlilikte Mutluluk Sanatı (içinde), [Ed. Sefa Saygılı], Türdav Yayınları, 5. Baskı, İstanbul-2001, s. 92-97.

• Saygılı, Sefa; Evlilikte Mutluluk Sanatı, Türdav Yayınları, 5. Baskı, İstanbul-2001, s. 84-91.

• Tarhan, Nevzat; Evlilik Psikolojisi, Timaş Yayınları, İstanbul-2006, s. 114-120.

Dr. Mustafa Koç, Vaiz - Osmangazi/ Bursa, Diyanet Avrupa Aylık Dergi, Eylül 2009

  
3887 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam251
Toplam Ziyaret5300560
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI