24/11/2021
Şeyh Abdülkadir Geylanî (ra) bir gün Bağdat'ın eski sokaklarında talebeleri ile birlikte yürürken yolun kenarında sızmış, üstü başı perişan bir sarhoş durdurur onu ve ona;
- Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir değil midir? diye sorar.
Hazreti Şeyh gülümser ve:
- Evet, tabii ki Kâdirdir der.
Sarhoş ikinci kez:
- Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir değil midir? Diye sorar.
Hazreti şeyh yine gülümser ve:
- Evet Kâdirdir, O'nun gücü her şeye yeter der.
Adam üçüncü kez sorar:
- Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir değil midir?
Hazreti şeyh bu sefer ağlar ve secdeye kapanır ve üç sefer: Kâdirdir Kâdirdir Kâdirdir, der.
Sonra talebelerine o sarhoşu götürüp yıkamalarını ve o kendisine ikram etmelerini, karnını doyurmalarını emreder.
Öğrencileri söyleneni yaptıktan sonra Şeyhin yanına döner ve sarhoş ile şeyhleri arasında cereyan eden bu değişik diyalogdan bir şey anlamadıklarını, hazreti Şeyh'e sarhoşun neyi sorduğunu ve onun verdiği cevapların manasını sorarlar.
Hazreti Şeyh de şöyle açıklar:
- Birincide bana, Allah beni affetmeye Kâdir midir değil midir dedi, bende kâdirdir dedim.
İkincide bana Allah beni senin yerine koymaya kâdir midir dedi, bende evet kâdirdir dedim.
Üçüncü de bana, seni benim yerime koymaya Kâdir midir dedi, bende korkumdan secdeye kapandım, ağladım ve Allah'a hidayet nimetini benden almasın ve âfiyetini üzerime daim kılsın diye dua ettim, dedi.
Evet, Hz. Şeyh (ra) ile sarhoş arasında geçen bu kıssadan öğrenilecek çok önemli dersler var elbette. Kısaca birkaç tanesine temas etmeye çalışalım.
İnsanın sahip olduğu her maddi ve manevi güzellik Allah'tandır. Dolayısıyla insanın onlarla övünmeğe ve insanlar üzerinde üstünlük taslamaya hakkı yoktur. Yaptığımız her iyi iş Allah'ın ilhamı ve verdiği güç ile gerçekleştiği için bu da bir nimettir. Bizi bu güzel amellere muvaffak etmesinden dolayı Allah'a şükretmek ve bu halin devamını dilemek lazım. Zira şu imtihan dünyasında her an ayağımız kayabilir ve durduğumuz konum ve mevkii kaybedebiliriz. Eskiler bu hakikati "Düşmez kalkmaz bir Allah'tır" şeklinde ifade etmişlerdir.
Diğer önemli bir nokta ise günaha bulaşmış insanlara lanet okumak, onları köşe bucak kınayıp durmak yanlıştır. Şeytan ve nefsin tuzağına düşen kişi acınacak konumdadır. Ona el uzatmak ve yardım etmek gerekir. Günah bataklığına saplanıp yolunu şaşıranlara yardım etmek yerine kınayıp onlardan uzaklaşmak tehlikelidir ve ahlaki değildir.
Kişinin başkalarında gördüğü bazı halleri veya kusurları ayıplaması, kendi nefsini o kusurdan veya o halden münezzeh görmesinden kaynaklanır. Kınamada, ayıplamada gizli bir kibirlilik de vardır. Halbuki hiçbir nefis hatadan ve kusurdan hâli değildir.
Kur'an da "Birbirinizi ayıplamayın" (Hucurat, 11) demektedir. Bunun manası, biriniz diğerinizi ayıplamasın demek olur. Çünkü kardeşin kardeşi ayıplaması kendisine döner. Bu durumda ayıplayan kişi, dolaylı olarak ayıplanan durumuna düşer.
İnsan başkalarının ayıp ve kusurunu değil, kendi ayıp ve kusurunu görmeye çalışmalıdır. Peygamber Efendimiz (asm) "Kendi ayıbı, insanların ayıbını görmekten alıkoyan kimseye müjdeler olsun." (Aclûnî, Keşfu'l-Hafa, II, 46) buyurmuştur.