Mehmet CÖMERT
mcomert34@gmail.com
İMAN VE KÜFÜR PENCERELERİNDEN ÖLÜME BAKIŞ
10/09/2020 İnsanlar ölümü neden sevmezler? Hayatı sona erdiren ölümü anlamlı kılmanın, onu kabullenmenin ve sevmenin bir yolu var mı? İnsan ruhu hayattan sonra gelen ölümü niçin kabullenmek istemez? Ölüm nihai bir yok oluş mu, yoksa yeni bir doğuş mudur? Ölümle ilgili buna benzer daha çok soru sorulabilir. Ancak kesin bir hakikat var ki, insanın kafasındaki ölüm tasavvuru ve ölümden sonra ebedi bir hayatın olup olmayacağına dair inancı yaşadığı hayatı ciddi bir şekilde etkiler. İnsanlar ölümden korkarlar. Bu korkunun değişik sebepleri olmakla birlikte insanın hayata bakışı, dünya ile kurduğu ilişki ile hayattan sonra bir başka hayatın(Ahiret) olup olmayacağı konusundaki inancı bu konuda temel rolü oynar. Genel olarak insanlar ölümden korkarlar ama inançsız insanlar ölümden daha çok korkar ve kaçarlar. Çünkü o, ölümün nihai bir son olduğunu zannediyor. Hatta bazı inançsız kişiler ‘şayet bir yaratıcı olsaydı ölüm olur muydu?' şeklindeki soruyla ölümün varlığını kendi inançsızlıklarının delili gibi göstermeye çalışırlar. Oysa gerçek onların zannettiği gibi değildir. Dünyaya ve hayata hükmeden yasalara bakınca ölümün tabii bir şey olduğu anlaşılır. Çünkü ölüm olmasaydı hayat da olmayacaktı. Ölüm yok oluş değil, yeniden bir varoluşun kapısıdır. Evrene hükmeden ilâhi yasanın tabii bir sonucudur. Evet mevcut kainat düzeni içinde ölümün kendisinde bir sorun yok. Güneşin doğduktan sonra batması, bahardan sonra kışın gelmesi ne ise, hayattan sonra ölüm de odur. Ölüm konusundaki sorun, insanın bu âlem içinde kendini konumlandırması ile hayat ve ölüme bakış açısında kendisini gösteriyor. Evet ölüm kötü, yanlış ve korkulacak bir şey değil. Onu bizim zihin dünyamızda ‘iyi' veya ‘kötü' yapan bizim ona karşıki bakış açımızdır. Hayatı ve ölümü bu şekilde gören birinin nasıl bir hayat yaşadığını, ruhunun derinliklerinde ne şekil fırtınaların koptuğunu söylemeye gerek yoktur. İmansız kafalar hayatın her adımının onları sonsuz bir yokluğa götürdüğünü düşünerek hayatlarının en büyük acılarını kendi kendilerine yaşatırlar. Bakın Jean Paul Sartre bunun nasıl dile getiriyor: "Biz bu dünyada asılma gününü bekleyen, cezaevindeki arkadaşlarından her gün birinin öldüğünü gören bir idam hükümlüsü durumundayız." İlerleyen yaşlarda artık hayat böyleleri için çekilmez büyük bir yük olur. Böylelerinden kimisi ölüme yaklaşan demlerinde akli dengelerini bozarlar. Çünkü idam anları yaklaşmaktadır. Onlar, bu dünyada cehennemi yaşarlar. Bunlardan bazıları ise yaşadıkları bu ağır ruhi acıya daha fazla dayanamayıp canlarına kıyar, intihar ederler. Ölüm bir defa gelir fakat hayatın her anında kendisini hissettirir. Ölüm korkusu, ölmekten daha beter etkiler yapar insanda. Ölümden korkunun, kaçışın ve onu unutma çabalarının değişik sonuçları insan davranışlarına ve hayatının her anına yansır. Hayattan ve nimetlerinden ayrılacağını hatırlamak insana çok derin bir üzüntü verir. Öyle ki, bu duygu bazen eldeki çok güzel şeylerden zevk almayı da mümkün kılmaz. Yeryüzündeki en mutsuz insanların daha çok varlıklı ama inançsız kesimden olmaları dikkat çekicidir. Ölümü geçici de olsa unutturacağı sanılan davranışların başında dünya ve işlerine sıkıca bağlanmak gelir. Zevk ve eğlenceler peşinde koşmanın arkasında yatan gerçek neden de ölümü unutma çabasıdır. Ne var ki bütün bunlar, korkan bir insanın korkusunu bastıracak sesler ve gürültüler çıkarmasına benzer şeylerden öteye geçemez. Ölümün nihai bir son olduğuna inanmanın en korkunç ve yıkıcı sonuçları ise insanlar arasındaki ilişkilerde kendini belli eder. Sınır tanımayan ihtirasların tatmini insanı kendi kardeşinin kanını dökmeye sevk eder. Tarihte ve günümüzdeki en korkunç ve kanlı sayfaların, ölüm gerçeğini anlamamış, ölümden sonra bir hesabın olacağına inanmamış ruhlar tarafından işlendiğine şahit oluyoruz. Ünlü yazar ve düşünür Dostoyevski'nin ifade ettiği gibi "Eğer bir Tanrı yoksa her şey mubahtır." Çıkar için her şeyi mubah sayan günümüzün bu karanlık anlayışından kurtulup nura, huzura kavuşmanın tek yolu ölümü unutmamak, ölümden sonraki hesabı göz önünde bulundurarak yaşamaktır. Doğduğunda sen ağlamıştın, herkes bayram etmişti. Öyle bir hayatın olsun ki öldüğünde herkes ağlasın, sen bayram et. Ölümün bizi nerde beklediği belli değil; iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim. Gerçekte kimse bilmiyor ölümün ne olduğunu, insana verilen en büyük iyiliktir belki ölüm; ama en büyük kötülükmüş gibi korkuluyor ondan. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
DÜNYAYA ALDANIŞIN HİKÂYESİ - 02/08/2022 |
Dünyaya Aldanışın Hikâyesi |
SAHİBİNE ÜZÜNTÜ VEREN GÜNAH - 24/05/2022 |
SAHİBİNE ÜZÜNTÜ VEREN GÜNAH |
RAMAZAN DERSLERİ - 06/04/2022 |
RAMAZAN DERSLERİ |
DERYADAN KATRELER - 01/03/2022 |
DERYADAN KATRELER |
İSLAM'IN DİĞER ADI MERHAMET VE ADALETTİR - 24/01/2022 |
İSLAM'IN DİĞER ADI MERHAMET VE ADALETTİR |
SUSMAK, BÜYÜK İNSANLARIN DİLİDİR - 18/12/2021 |
Susmak, Büyük İnsanların Dilidir |
ALLAH KADİR MİDİR? - 24/11/2021 |
Allah Kâdir midir? |
GEL EY MUHAMMED BAHARDIR - 17/10/2021 |
Gel Ey Muhammed Bahardır |
AYAĞIMIZA BATAN DİKENLER, ARADIĞIMIZ GÜLÜN HABERCİSİDİR - 18/08/2021 |
AYAĞIMIZA BATAN DİKENLER, ARADIĞIMIZ GÜLÜN HABERCİSİDİR |
Devamı |