• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Abdurrahman AKBAŞ
a.akbas25@hotmail.com
NAMAZIN RUHU: ALLAH'I ANMAK
25/05/2020

İslam'ın temel gayesi olan erdemli insan ve ideal toplumun inşası hususunda en temel gereklilik, Allah bilincinin insanların zihninde canlılık ve süreklilik kazanmasıdır. Zira insana güçlü bir otokontrol kabiliyeti kazandırarak onu her türlü kötülükten, haksızlıktan ve hayasızlıktan alıkoyacak olan bu bilinçtir. Allah bilincini canlı tutan bir insan, çirkin ve kötü bir eylemde bulunmak veya herhangi bir kimseye, canlıya ve çevreye kötülük yapmak bir tarafa, ilahî bir murakabe altında olma şuuruyla, böyle bir şeyi düşünmekten bile vüsatince imtina edecektir. Bu minvalde insanın en büyük imkânı, Allah'ı anmak ve O'nun daima kendisini gördüğünü hissetmektir.

Allah’ı anmak, O'nun uluhiyyetini, vahdaniyyetini, kudretini, azametini, merhametini, nimetini ve azabını hatırlamaktır. Allah'ın yegâne hesap sorucu olduğu ve insanın da her zaman ve zeminde O'nun murakabesi altında bulunduğu bilinciyle yaşamaktır. Bu bilincin kişinin zihin dünyasında canlılık ve süreklilik kazanması ise ancak düzenli bir şekilde O’nu anmayı temin edecek zihnî ve bedenî bir etkinlik içerisinde olmakla mümkündür. Aksi halde hafızası nisyanla malul olan insanın zamanla erdem, fazilet, izzet ve asalet namına bütün değerlerden uzaklaşması kaçınılmaz olacaktır. Nitekim modern çağın bir fenomeni olarak "kendini kutsama" yanılgısı, temelinde insani değerlerden uzaklaşan insanın yozlaşması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple, insanın Allah'ı anma ve her an O'na kulluğun idrakinde olma çabasını kamçılayan bir bilinç, insan için yemek-içmek ve solumak kadar gerekli ve ötelenemez bir ihtiyaçtır. 


İşte bu ihtiyacı giderecek ve insana onurlu bir şahsiyet kazandıracak en önemli ve etkili unsur ise namaz ibadetidir. Nitekim Yüce Allah, "Kitap'tan sana vahyolunanı oku, namaz kıl, muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar; Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah Yaptıklarınızı bilir.”1 ayetiyle, namazın insana ve hayata dair potansiyel etkisine işaret etmektedir.

Elbette her an Allah’ı anma ve O’nunla birlikte olma şuuru, sadece namaz ibadetine hasredilecek bir durum değildir. Zira Allah Teâlâ, Nisa Suresindeki korku namazından bahseden 103. ayet-i kerimede "Namazı bitirince ayakta iken, otururken ve yatarken Allah’ı anın." buyurmaktadır. Ancak, aynı ayetin devamındaki "Güvenlik içinde olduğunuzda namazı gerektiği gibi kılın. Şüphe yok ki namaz, müminler üzerine vakitleri belli olarak yazılmış bir ödevdir."2 ilahî fermanıyla, zikredilen ihtiyacın temini ve ideal faydanın sağlanmasında beş vakit namazın rolüne güçlü bir vurgu yapıldığını görmekteyiz. Zaten namazın sayı ile değil de vakitle farz kalınmasının hikmetlerinden biri de sözkonusu bilincin sürekliliğini sağlamak olsa gerektir. Ankebût Suresi 45. ayetteki namazla alakalı olarak "Allah'ı anmak en büyük şeydir!" ifadesi de bu gerçeğe bir vurgudur.

Ne var ki, günde beş vakit namaz kıldığımız halde kötülük ve hayasızlıktan uzak kalamayışımız yahut böyle insanların varlığı da esasen bir trajedi olarak karşımızda durmaktadır. Fiiliyatta böyle bir çelişkinin varlığı arka planında birçok farklı sebebi barındırmaktadır. Bunlardan en bariz olanı ise namazın, insana duruş kazandıran bir ibadet olmaktan çıkarılıp yerini bulması gereken bir âdet haline dönüştürülmesidir. Her boyutu ile sadece şekle indirgenmiş olmasıdır.

Tabi bu ifadeyle namazın şeklî ve fıkhî boyutunun önemsiz ve gereksiz olduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Bilakis namazın sıhhati için şekil elzemdir. Zira bir hadis-i şerifinde Sevgili Peygamberimiz (sav), “Beni namaz kılarken nasıl görüyorsanız öyle namaz kılınız!3 buyurmaktadır. Bu sebeple bizler, namazın şart, rekât ve rükunlarının nasıl olacağını Allah Rasulü'nden öğreniriz. Ancak, Kur’an’da ve sünnette namazın şeklinden ziyade anlam ve ruhu üzerinde durulduğu göz ardı eildiğinde sadece şekilden ibaret olan tapınma eylemleri, kendilerinden murad edilen amacı gerçekleştirme hususunda zayıf, yetersiz ve hatta faydasız kalabilmektedir. Bir bakıma namaz zayi olmaktadır.


Nitekim Rabbimiz, peygamberlerden sonra gelen nice toplulukların namazı ihmal ve zayi ederek kötü arzularına uyduklarını ve bu sebeple elim bir azaba müstahak olduklarını beyan etmektedir.4 Namazın gaye ve ruhundan gafil olanları ise Maûn suresinde “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazı gâfilâne kılarlar.”5 ifadesiyle açık bir şekilde zemmetmektedir. 

Bu itibarla diyebiliriz ki namaz ibadetinin ayette zikredilen faydayı sağlaması için şeklen meşru olmasının yanısıra manen de makbul ve muteber olması gerekir. Bu iki boyutun birlikte gerekleşmesi için ise namaz kılanların şeklen Hz. Peygamber’e uymakla beraber manen de Nebevî bir yol tutarak birbirini tamamlayan şu iki derûnî hasleti kuşanması önemlidir.

Bunlardan birincisi; kulun, ibadetinde Allah’ın maksadına uygun bir niyet ve samimiyet taşıması anlamını ifade eden ihlastır. İkincisi ise ihlasla başlanan namazın, tam bir teslimiyet ve kulluk şuuruyla gönülden Allah'a yönelerek derin bir saygı ve içtenlikle eda edilmesi anlamına gelen huşûdur. Namazın bireysel ve sosyal hayattaki potansiyel tesirinin gerçekleşmesi, bu iki kavramın ifade ettiği anlamın varlığına bağlıdır. İşte ancak böyle bir namaz, müminleri kötülük, çirkinlik ve hayasızlıktan alıkoyacaktır. Çünkü namaza hayat ve hayata nizam veren unsur, kalplerdeki ihlas ve huşûdur. Nitekim bu gerçek, Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir: “Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılıp (ihlaslı bir şekilde) hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.”6 Gerçekten mü’minler kurtuluşa ermiştir; onlar ki namazlarında huşû içindedirler…”7

Bu itibarla ihlas ve huşû ile namaz kılan bir Müslüman, kendisi, ailesi, çevresi ve bütün kainat için iyilikten, güzellikten başka bir şey düşünemez. Hayasızlığın her boyutundan ve kötülüğün her çeşidinden yüz çevirerek hayatını ma’ruf ve meşru çerçevede sürdürme erdem, cesaret ve asaletine sahip olur.

Allah, bizi ve nesillerimizi namaz kılanlardan eylesin ve bizleri namazı zayi etmekten muhafaza eylesin..

1 Ankebût, 29/45.

2 Nisa, 4/103.

3 Buhârî, Ezan, 18.

4 Meryem 19/59.

5 Mâûn, 107/4-5.

6 Beyyine, 98/5.

7 Mü’minûn, 23/1-2.



2391 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KADİR GECESİ BİR BAŞLANGIÇTIR - 08/05/2021
Kadir Gecesi Bir Başlangıçtır
NAMAZ BİR LÜTUFTUR - 21/05/2020
İslam’da ibadet denince akla ilk gelen, dış görünüşü itibariyle bir takım şekil, zikir ve kıraatten ibaret fakat gerçek mahiyeti, Yaratıcı kudret karşısında derin bir huşu ve içten bir münacat olan namaz ibadetidir.
İLETİŞİM ÇAĞINDA BİLGİNİN YÖNETİMİ: DİJİTAL YAYINCILIK - 23/02/2020
Genç kuşakların ve özellikle ilk oyuncakları elektronik cihazlar olan günümüz çocuklarının hayat tasavvurları, istikametleri ve istikballeri, onların ellerinden düşürmedikleri akıllı cihazlarında yer alabilenler tarafından belirlenecektir..
İNSAN, ŞEYLERİN NESİ OLUR? - 04/01/2020
“İnsan nedir?” sorusuna dair en temel yargının, “İnsan şeydir.” önermesi olduğunu düşünüyorum. Bu önerme, her ne kadar ağyârını mâni olmasa da efrâdını câmi bir tanımdır. Zira insan, ontolojik bakımdan bir “şey”dir.
ERDEMLİ HAYATIN SACAYAĞI ÜÇ ORGAN - 21/09/2019
İnsan bedeninde hayatî öneme sahip üç organ var ki bunlar, onun sadece yaşamasını değil, hayatının kalitesini de tayin eder. Birbirleriyle sıkı etkileşim içinde olan bu organlar, ancak birlikte sıhhatli olursa insanın sağlık ve izzetine vesile olur
EN BÜYÜK GÜVENCE - 19/06/2019
Çocukluğumuzun güvencesi insanlar vardı hayatımızda. Şimdi büyüdük ve güvencesi olduk çocuklarımızın. Ne var ki büyüse de bir güvence arıyor insan. Hem güven kadar neye ihtiyaç duyurulur ki?
KELİMELER ELE VERİR - 13/06/2019
Herhangi bir meramı anlatmak için kullanılan kelimelerin, muhatabı bilinçaltı gerçeklere ulaştıracak kodlar barındırdığı üzerinde bir tedebbür denemesi... Kelimelerimiz, kimliğimizdir.
ÇOCUKLARIMI NASIL TERBİYE ETMELİYİM? - 08/06/2019
Çocuk terbiyesi, günümüzde her ne kadar eğitim-öğretim (talim-terbiye) misyonuyla okullara (öğretmenlere) yüklenmiş gibi görünse de bu iş aslen ebeveynin görevidir. İşte "Ne olmalıyım?" sorusuna İslamî perspektiften birkaç cevap:
EN BÜYÜK MİRAS - 05/01/2019
İnsan çalışır, çabalar, kazanır ama kazancının pek azını kendisi yer. Hak vâki' olup da dünya denen bu misafirhaneden göç ederken, kazancından tükettiğinin belki kat kat fazlasını çocuklarına (vârislerine) bırakır.
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi21
Bugün Toplam1569
Toplam Ziyaret5020584
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI