28/07/2018
Dil, eğitimin en önemli aracıdır. Bu aracın doğru yerde, doğru kullanılması eğitimde birçok yeniliğin önünü açacaktır. Fakat mevcut eğitim sistemimizde dil öğretimi hem ideolojik hem de metodolojik olarak birçok problemle karşı karşıyadır.
En önemli problemlerden birisi, dil öğretiminin bir plan program ve ihtiyaç analizi çerçevesinde verilmekten çok, bir özenti seviyesinde veriliyor olmasıdır. Eğitim sistemimiz, ülkede yaşayan tüm bireylere İngilizce öğretmeye azm-u cezm-u kast eylemiştir, adeta. Ancak, böyle bir şeye ihtiyaç olup olmadığı sorusu hiç sorulmamıştır. Sanayide istihdam edilecek bireyle akademide istihdam edilecek bireye aynı dili aynı seviyede vermeye çalışmak, plansızlık ve özentiden başka bir şey değildir. Daha da ötesi ileride berber çırağı olacak çocuğa da, bilim adamı olacak çocuğa da aynı müfredatı vermeye çalışmak hem insan tabiatı, hem çoklu zekâ teorisi hem de bağımsız ülke olma ideali ile çelişen bir zihin tutulmasıdır. Zaten, bir memlekette, tüm bireyler, kendi dilleri dışında başka bir dili öğrenme mecburiyeti hissediyorsa bu o memleketin dilinin işlevselliğini yitirdiği anlamına gelir.
Anadolu’da, halen varlığını sürdüren, ama yok olmakla karşı karşıya olan ve her biri ayrı bir zenginlik olan, onlarca dili muhafaza etmekle ilgili bir projemiz yokken, İngilizce derslerini tam ilkokul 2. sınıfa kadar indirmek, ideolojik bir akıl tutulmasından ve metodoloji yoksunluğundan başka bir kavramla ifade edilemez.
Evet, yabancı dil öğretilmelidir ancak bu tek bir dil değil, memleketin ihtiyaç duyduğu, ilişki içinde olduğu tüm toplumların dilleri olmalıdır. Bu dil, orta seviyede değil öbür milletlerin kültür ve bilimlerini anlayacak, tartışacak ve takip edecek seviyede herkesin kendi branşı ile ilgili olmalıdır. Bu dil, herkese değil, öğrenme kapasitesi olan ve öğrenme isteği olan bireylere öğretilmelidir. Bu dil veya dillerin öğretimi, müfredat olarak değil, müfredat dışı imkânlarla sağlanmalıdır ve dil öğrenmenin bir karşılığı olmalıdır. Mesela; Üniversite sınavlarında bazı bölümlere girmek için, bazı bölümler için bazı diller ileri düzeyde zorunlu olmalıdır, diğer geriye kalan bölümlerde ise yabancı dil bilene ek puanlar verilmelidir.
Her türlü metodolojiden yoksun ve bir karşılığı olmayan, müfredatın bir parçası olarak zorunlu verilen dil eğitimi özenti ve orta (sokak) dili seviyesinin üstüne çıkmayacak, kültür emperyalizmine hizmet etmenin ötesine geçemeyecektir. Konuları; doğum günü partisi, cadılar bayramı, balayı, tatil gibi absürt, bizim topluma yabancı saçmalıklardan ibaret olan İngilizce kitaplarının yarattığı tahribatı çok geç fark edersek, bizim açımızdan önüne geçilemez, elim toplumsal kırılmalara sebep olacaktır.
Herkese aynı seviyede dil öğretmeye çalışmak, aynı dili öğretmeye çalışmak ,bir toplumun dil öğretimi konusunda henüz özenti seviyesinde olduğu anlamına gelmektedir. “Ana dili gibi İngilizce konuşur” sözüne muhatap olan birçok “bilim adamımız” bile bu dilden bilimsel bir eser okumaktan, ya da bir yayını takip etmekten fersah fersah uzaktır. Bizzat eğitim sisteminin başındakilerinin bile dil eğitimi konusunda henüz özenti seviyesinde oldukları bir konjonktürde daha ilerisini beklemek abesle iştiğal olur.
Tüm bu saydıklarımın yanında, atanan bunca öğretmene, harcanan bunca paraya rağmen ve de dil öğretimi (!) ilkokul seviyesine indirilmesine rağmen dil öğrenemiyor ve öğretemiyoruz. Kanaatimce, bunun temel sebebi ise dil öğretimi konusunda sorulması gereken soruları yerinde ve zamanında sormamamız ya da bu soruların yanlış sıra ile sormamızdır.
Türkiye’de dil eğitimi ile ilgili sorulan ilk soru: “Nasıl öğretelim?” sorusudur. Fakat kanaatimce bu soru en son sorulması gereken sorudur. Çünkü bir toplumda fertler veya öğreniciler veya öğreticiler; neyi, niçin, ne kadar öğrenmeleri veya öğretmeleri gerektiğini bilmiyorlarsa nasıl öğretelim sorusu anlamsız bir soru olur. Eğitim sistemi açısından bakıldığında ise; “Kimlere, neyi, niçin, ne kadar öğretmeliyim?” sorularından sonra “nasıl öğretmeliyim?” sorusuna cevap aranmalıdır. Bu metodolojik bir problemdir.
Toplum olarak, dil eğitimi konusunda böyle sorulara cevap bulabilmiş değiliz. Ancak nasıl öğretiriz sorusunu hep soruyoruz. Lisede öğretemiyoruz, ortaokula ders olarak yabancı dil (İngilizce) dersi koyduk, onu yapamadık, ilkokula kadar indirdik, ders sayılarını arttırdık, hatta bu işe anaokulunda başlamamız gerektiğini savunan aklı eveller bile var. Bu çözüm olur mu? Hiç zannetmiyorum. Üniversite’de Fransızca okutmanlığı yapan Cemil Meriç’in sözü hep zihnimin bir tarafında yankılanır: “Ana dilini bilmeyen çocuklara yabancı dil öğretmek, işkencedir.”
Zaten yukarda sorduğumuz üç önemli soruya doğru düzgün cevap bulan birey, nasıl öğrenmesi gerektiğini kendisi çözecektir, çünkü bireysel farklılıkları göz önünde bulundurursak, hiçbir yöntem genel geçer değildir. Eğitim sistemi de biraz destek olursa bu sorun, kendiliğinden çözülecektir. Ama biz yabancı dil bilmeyen her bireyi başlı başına bir sorun kabul edersek, asıl öğretmemiz gereken bireyleri ıskalamış oluruz.
Sağlıklı bir dil eğitimi için öncelikle dil bilen kişilerin görüşlerine başvurulmalı ve metodolojik problemler çözülmelidir. Hayatında hiçbir yabancı dil bilmeyen kimselerin bile dil eğitimi konusunda ahkâm kestiği bir ortamda, gerçekten dil bilen insanların görüşlerine başvurmak gerekmektedir. Mesela 17 veya 27 dil bildiği söylenen rahmetli Fuat Sezgin; “Dil masa başında öğrenilir” der. İşte Fuat hocanın bahsettiği dil, özenti seviyesinin üstünde, gerçekten toplum olarak ihtiyaç duyduğumuz, bilim dilidir. Yoksa sokak dilinin masa başında öğrenilmesi mümkün değildir.
Sonuç olarak, dil eğitimi, bir toplumun eğitiminde en önemli sacayağıdır. Dil, öğretimde en önemli araçtır. Bu aracı doğru kullanmamız, sorulması gereken soruları yerinde ve zamanda sormamız, yöntemsel problemlerin çözümü için büyük önem taşımaktadır. Ancak kanaatimce, eğitim sistemimiz dil öğretimi konusunda henüz metodolojik sorunlara çözüm bulamamış ve en temel soruları bile henüz sormamıştır. Zaten “neyi, niçin ne kadar” öğrenmesi gerektiğini bilen birey “nasıl” sorusuna kendi kabiliyetleri ölçüsünde kendiliğinden cevap verecektir. Yeter ki dil öğretimi için gerekli imkânlar sağlansın.