ALLAH’IN EN SEÇKİN YARATTIĞI VARLIK İNSANDIR
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِوَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِن مَّاء فَأَحْيَا بِهِ الأرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَامِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخِّرِبَيْنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ:
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her türlü canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre amade bekleyen bulutları yönlendirmesinde aklı olan (düşünebilen) bir toplum için (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) pek çok deliller vardır.” (BAKARA SURESİ – 164. AYET)
Kâinatı ve kâinatta olan her şeyi yaratan Allah’tır. Çünkü O’ndan başka yaratıcı yoktur. Allah Teala’nın yarattıkları içinde en üstün olanı insandır. Kur’an-ı Kerim’de insanla ilgili olarak şöyle buyruluyor:
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ:
“And olsun ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (TİN SURESİ – 4. AYET)
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَىكَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً:
“Biz gerçekten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları çeşitli nakil araçları ile karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (İSRA SURESİ – 70. AYET)
Birinci ayet-i kerime; insanın gerek fizik, gerekse ruh yönünden en güzel bir biçimde yaratıldığını ifade etmektedir. İkinci ayet-i kerimede ise Allah’ın insanoğluna lütfettiği özelliklerden bir kısmını bildirmekte ve diğer yaratıklar arasındaki özel yerine işaret etmektedir. İnsanın, diğer yaratıkların birçoğundan üstün olması sebebiyledir ki Allah onu yeryüzünde kendi iradesini temsil etme görevi ile görevlendirmiştir. Yine bu sebepledir ki Allah evrende olan her şeyi onun emrine vermiş ve her şeyi ona hizmet için yaratmıştır.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Allah şöyle buyuruyor:
أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً وَمِنَ النَّاسِ مَن يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُّنِيرٍ:
“Görmediniz mi ki, Allah, göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin hizmetinize vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. Bununla beraber insanlar içinde kimi de var ki ne bir ilme, ne de bir yol göstericiye, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele ediyor.” (LOKMAN SURESİ – 20. AYET)
Allah, yaratıklarının birçoğundan üstün kıldığı, başta akıl olmak üzere sayılamayacak nimetler verdiği insanın, O’nun katında büyük bir değeri vardır. İnsandan başka var olan her şeyi ona hizmet için yarattığı gibi, insanı da kendisini tanımak ve yalnız ona ibadet için var etmiştir.
وَمَاخَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ:
“Ben cinleri ve insanları ancak beni tanıyıp bana kulluk etsinler diye yarattım.” ayet-i kerimesi bu gerçeği ifade etmektedir.
Allah insanoğlunu, yanılmaması, O’ndan başkasına kulluk etme gibi bir hataya düşmemesi ve karışıklık çıkarmaması için, ilk insan Âdem’den (AS) itibaren son peygamber Hz Muhammed Mustafa (SAV)’e kadar kesin sayılarını ancak kendisinin bildiği pek çok peygamberi göndererek onu uyarmıştır. Bu peygamberlerin insanlara tebliğ ettikleriyle hedeflenen hususlar; dini korumak, nefsi korumak, aklı korumak, nesli korumak ve malı korumak olarak özetlenmektedir. Bunları kısaca açıklayalım:
1-) DİNİ KORUMAK: Bir Müslüman’ın, sahip olduğu değerlerin başında gelen dinini korumasından daha doğal hiçbir şey yoktur. Dini korumak demek, her şeyden önce dinin emir ve yasaklarını kişinin hayatına geçirmesi ve onları uygulaması demektir. Çünkü din ancak böyle korunur. Bir Müslüman’ın sadece Müslüman’ım demesi yeterli olmaz. Müslümanlığı kabul eden kimsenin dini vecibelerini yerine getirmesi ve dininde yasaklanan hususlardan sakınması gerekir. İnsan ancak bu sayede dindar olduğunu anlar. Dini yükümlülüklerini yerine getirmeyen insanın din duygusu zamanla zayıflar ve Allah korusun bir gün tamamen körelir. İnsan için bundan daha büyük bir kayıp düşünülemez.
2-) NEFSİ KORUMAK: Mümin, nefsini her çeşit tehlikeden korumakla yükümlüdür. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِوَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ:
“Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.”(BAKARA SURESİ 195. AYET)
Ayet-i kerime’nin işaret buyurduğu tehlikelerin başında dikkatsizliğimiz yüzünden sağlığımızın bozulması gelir. Kur’an-ı Kerim uğradığımız her türlü rahatsızlığa kendimizin sebep olduğunu bildirir. Buna göre sağlığımızı bozan hastalıkların sebebini de kendi dikkatsizliğimiz ve ihmalkârlığımızda aramamız gerekir.
Dinimiz insan sağlığına büyük önem vermiş, sağlığı bozacak davranışlardan kaçınmamızı emretmiştir. O kadar ki, Ramazan ayında hastalara, oruçlarını yemelerine ve iyileştiklerinde onu kaza etmelerine izin vermiştir. Bunun gibi gusül ve abdestte su kullanmanın sağlığa zarar vermesi halinde teyemmüm ile yetinilmesini tavsiye etmiştir. İnsanın kendi sağlığı gibi aile fertlerinin hatta toplumun sağlığından da sorumludur. Nitekim Peygamberimiz (SAV)’in herhangi bir yerde bulaşıcı bir hastalık çıktığı zaman orada bulunanların dışarı çıkmamasını, dışarıda olanların da oraya girmemelerini tavsiye etmesi, toplumun sağlığını koruma bakımından ne kadar önemlidir.
Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (SAV): “Kuvvetli (sağlıklı) mümin,(sağlık kurallarına uymadığı için) zayıf ve güçsüz düşen müminden Allah katında daha hayırlı ve sevimlidir.” buyurmuş ve sağlıklı olmanın önemini duyurmuştur. Sağlık nimeti, Allah’ın verdiği nimetlerin başında gelir. Sağlığı bozuk olan kimse, ne Allah’a karşı, ne ailesine karşı, ne de topluma karşı olan görevlerini yerine getiremez. Bunun için Peygamberimiz (SAV), sağlık nimetinin önemine işaret ederek şöyle buyuruyor: “İki nimet vardır ki, insanların çoğu onların kıymetini bilmez, aldanırlar. Onlar: Sağlık ve boş vakit nimetidir.” Gerçekten bunlar, insanların çoğunun derin bir gafletle sürüp gideceğini sandığı, fakat günün birinde uçup gittiğini görerek aldandığını anlayacağı iki büyük nimettir.
Bir defasında Peygamberimiz (SAV) minbere çıktı, sonra ağladı ve şöyle buyurdu: “Allah’tan af ve afiyet dileyin. Çünkü imandan sonra hiçbir kişiye sağlıklı olmaktan daha hayırlı bir nimet verilmemiştir.” Evet, mümin önce nefsini hastalıklardan koruyacak, sonra da Allah’ın dilediği zamana kadar yaşamasını sağlayacaktır. Buna hayat hakkı diyoruz. Yaşama hakkı Allah’ın verdiği haktır. Bu hakkı koruma görevi de müminin görevidir. Mümin yaşama hakkını o derece koruyacaktır ki, bu uğurda ölmesi halinde şehadet mertebesine yükselir. Peygamberimiz (SAV): “Kim ki hayatı uğrunda öldürülürse şehittir.” buyurmuştur.
Yaşama hakkı dokunulmaz haklardandır. Başkasını haksız yere öldürmek nasıl en büyük günahlardansa, kişinin kendi hayatına son vermesi yani intihar etmesi de aynı şekilde en büyük günahlardandır. Peygamberimiz (SAV): “Kim ki keskin bir aletle kendini öldürürse bu kimse cehennem ateşinde o aletle azap olunur.” buyurmuştur. Hatta müctehid imamlardan Ebu Yusuf, kasten kendini öldüren kimsenin cenaze namazının kılınmayacağını söylemiştir.
Peygamberimiz (SAV) bir diğer hadislerinde de şöyle buyuruyor: “Her kim bir dağdan (yüksek bir yerden) kendini atıp öldürürse, cehennem ateşinde sonsuz ve devamlı olarak kendisini yüksekten bırakan (bir halde azab olunur). Bir kimse de zehir içerek canına kıyarsa, zehri elinde içer bir halde sonsuz ve devamlı bir surette cehennem ateşinde (azab olunur). Her kim de bir demir parçası ile kendini öldürürse o da bıçağı elinde karnına vurarak sonsuz ve devamlı bir şekilde cehennemde azap olunacaktır.”
Bunun için mümin karşılaştığı olaylara, sıkıntı ve üzüntülere sabredecek, bunları aşmak ve düştüğü bunalımdan kurtulmak için Allah’tan yardım ve genişlik isteyecek; kurtuluşu, korumakla görevli olduğu canına kıymakta aramayacaktır. Görülüyor ki, mümin için intihar bir kurtuluş değil, aksine Allah’ın emrine karşı gelmekle kendini azaba atmaktadır.
3-) AKLI KORUMAK: Akıl, insanı diğer varlıklardan ayıran bir özelliktir. Allah’ın insana verdiği bu özellik sayesinde insan, diğer canlılara hükmetmekte, pek çok icat ve keşifte bulunmaktadır. Bugünkü teknoloji aklın ürünüdür. Kâinatı ve kâinattaki yaratılış inceliklerine bakarak, onu yaratana ulaşma akıl ile mümkün olmaktadır.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِوَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِن مَّاء فَأَحْيَا بِهِ الأرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَامِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخِّرِبَيْنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ:
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her türlü canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre amade bekleyen bulutları yönlendirmesinde aklı olan (düşünebilen) bir toplum için (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) pek çok deliller vardır.” (BAKARA SURESİ – 164. AYET)
Bu ve benzeri ayetlerde, Allah’ın insanoğluna verdiğini bildirdiği nimetleri anlayacak ve bu nimetleri verene teşekkür edilmesinin gerektiği yargısına varacak olan akıldır.
İmam-ı Gazali, İhya-i Ulumüddin adlı eserinde Hz Aişe’den (RA) şu rivayeti yapıyor: Hz Aişe (RA) Peygamberimiz (SAV)’e soruyor: “Ey Allah’ın Rasülü! İnsanlar dünyada ne ile birbirine üstün olurlar?” Peygamberimiz (SAV): “Akıl ile.” buyurdu. Hz Aişe (RA): “Ahirette ne ile birbirinden üstün olurlar?” diye sordu. Peygamberimiz (SAV): “Yine akıl ile.” buyurdu. Bunun üzerine Hz Aişe (RA): “Amelleriyle mükâfatlandırılmayacaklar mı?” diye sordu. Peygamberimiz (SAV): “Ey Aişe, insanlar akıllarından fazla bir şey yapabilirler mi? Allah’ın onlara verdiği akıl oranında amel ederler. Sonra amellerine göre mükâfatlandırılırlar.” buyurdu.
Evet, Allah akıldan daha değerli bir şey yaratmamıştır. Çünkü inanma hususunda dayanak akıldır. Ancak aklı olanlar, Allah’ı tanımakla ve O’nun emir ve yasakları ile yükümlüdürler. Aklını yitirenlerden ilahi yükümlülük kalkar. Bunun içindir ki İslam, insana aklını koruma görevi vermiş ve akla zarar verecek davranışlardan sakınmasını öğütlemiştir. Akla en çok zarar veren ise uyuşturucu ve içki kullanmaktır. İçki insanın aklını başından alır, insan sarhoş olunca akli dengesi bozulur ve ne söylediğinin farkında olmaz. Can ve mal kaybına sebep olan ve pek çok kimsenin sakat kalması sonucunu doğuran trafik kazalarının büyük kısmı alkollü araç kullanmaktan meydana gelir. Uyuşturucu da içki gibidir. Hatta içkiden daha da zararlıdır. Uyuşturucu bağımlısı aklını da sağlığını da kaybeder. Uyuşturucu bir zehirdir. Onu bir defa kullanan kimse artık ondan kendini kurtaramaz ve ölüme mahkûm olur. Televizyon ekranlarına yansıyan uyuşturucu bağımlılarının acıklı halleri dayanılacak gibi değildir. Bunun için dinimiz uyuşturucu kullanmayı da içki içmeyi de haram kılmıştır.
4-) NESLİ KORUMAK: Nesli korumak ve devam ettirmek nikâh ile evlenmek ve aile yuvası kurmakla mümkündür. Evlenme olmazsa soyun devamı nasıl sağlanacaktır? Evlenmemek demek soya bir yerde dur demektir. Bu ise doğru değildir.
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Dört şey vardır ki bunlar, bütün peygamberlerin sünnetidir: Hayâ (utanmak), güzel koku sürünme, misvak kullanma ve evlenme.” Bu hadis-i şerif’e göre, Peygamberimiz (SAV) de dâhil olmak üzere bütün peygamberler evlenmişler ve örnek aileler kurmuşlardır. Peygamberimiz (SAV) sadece evlenmemiş, bizim de evlenmemizi tavsiye etmiştir. Şöyle buyurmuştur: “Gençler, içinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek, gözleri haramdan daha çok korur, zinadan daha çok muhafaza eder.” “Evleniniz, çoğalınız. Çünkü ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı kıvanç duyacağım.”
Peygamberimiz (SAV) bu tavsiyeyi yaparken bir kimsenin kalkıp evlenmemede fazilet araması doğru olur mu? Hatta Hz Aişe (RA)’ı ziyaret eden bazı kimseler Peygamberimiz (SAV)’in ibadet ve adetleri hakkında bilgi aldıktan sonra içlerinden biri geceleri hiç uyumadan namaz kılacağını, bir diğeri de ara vermeden yıl boyu oruç tutacağını, üçüncüsü de evlenmeyeceğini ifade ettiler. Tam bu sırada gelen Peygamberimiz (SAV): “Siz şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz değil mi? Fakat şunu iyi biliniz ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve günahlardan korunanızım. Bununla beraber ben (ramazan ayı dışında) bazen oruç tutarım bazı günlerde tutmam. Gece kalkar namaz kılarım ve uyurum da. Kadınlarla da evlenir, yuva kurarım. (İşte benim sünnetim ve âdetim budur.) Her kim bu sünnetime uymaz da ondan yüz çevirirse benden değildir.” buyurdu.
Evlenmekle insan çoluk çocuk sahibi olur. Onları büyütmek, yetiştirmek ve toplumun hizmetine sunmak, insan için maddi olduğu kadar da manevi bir kazançtır. Nitekim Peygamberimiz (SAV): “Kim ki üç tane kız çocuğu yetiştirir, güzel terbiye eder ve onlara iyilikte bulunursa onun için cennet vardır.” buyurmuştur. Ne güzel kazanç… Hem soyun devamına katkıda bulunmuş, hem de cenneti hak etmiş olur.
Hz Aişe (RA) anlatıyor: Yanında iki kız çocuğu olan bir kadın evime geldi ve benden yiyecek bir şey istedi. (Ne yazık ki) bende tek bir hurmadan başka bir şey yoktu. Kadına verdiğim bu hurmayı, kadın, iki kız çocuğuna bölüştürdü ve kendi ağzına bir şey koymadı. Sonra da kalkıp gitti. Peygamberimiz (SAV) gelince, bunu kendisine anlattım. Peygamberimiz (SAV): “Kimin kız çocukları olur ve bunları geçindirmekte sabır ve tahammül gösterirse, onlar onun için cehenneme siper olurlar.” buyurdu.
Bu rivayetler gösteriyor ki, anne ve baba doğurdukları çocuklarını büyütürken ve yetiştirirken katlanacakları zahmet ve sıkıntılar, karşılıksız kalmayacak, Allah, bunun karşılığında onları cennetine koymak suretiyle mükâfatlandıracaktır.
5-) MALI KORUMAK: Bütün peygamberlerin insanlara tebliğ ettikleri ile hedefledikleri hususların beşincisi de malı korumaktır. Mal da can gibi dokunulmazdır. Bir kimsenin canına kıymak nasıl haram ise, haksız yere malını elinden almak da aynı şekilde haramdır. Peygamberimiz (SAV) veda hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar, bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir şehir ise, canlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da öyle mukaddestir, her türlü saldırıdan korunmuştur.”
İnsan için canı korumak nasıl bir görevse, malı korumak ta aynı şekilde görevdir. Malını koruma uğrunda haksız yere öldürülen kimsenin şehit olacağı Peygamberimiz (SAV) bildirmiştir.
Ebu Hüreyre (RA) anlatıyor: Peygamberimiz (SAV)’e bir adam geldi ve :“Ey Allah’ın Rasülü, bir kimse gelip malımı almak isterse ne buyurursun?” diye sordu. Peygamberimiz (SAV): “Ona malını verme.” buyurdu. Adam: “Benimle kavga ederse.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Sen de onunla kavga et.” buyurdu. Adam: “Ya beni öldürürse.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Şehit olursun.” buyurdu. Adam: “Ya ben onu öldürürsem.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “O, cehenneme gider.” buyurdu.
Malı korumak sadece bu değildir. İnsan dünyada yaptığı her şeyin hesabını verirken malını nereden kazanıp nereye harcadığından da sorgulanacaktır. Bunun için Müslüman önce kazancının meşru olmasına dikkat edecek, sonra da onu, hesabını kolaylıkla verebilecek şekilde harcayacaktır.
Allah’ın insan verdiği mal ile ilgili en çok göz önünde bulundurulacak husus, onu boşa harcamamak, israf etmemektir. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur:
وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ:
“Yiyin için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’RAF SURESİ – 31. AYET)
Diğer bir ayette de:
وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيرا.إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ
كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُوراً:
“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber malını saçıp savurma. Çünkü malını saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” (İSRA SURESİ – 26–27. AYETLER)
Peygamberimiz (SAV) de şöyle buyurmuştur: “Allah üç şeyi sizin hakkınızda çirkin gördü: Dedi-kodu, faydası olmayan bir şekilde malı harcamak (israf etmek), çok soru sormak.”
İhtiyaç olmadan malı harcamak yani israf etmek fertler için olduğu kadar toplumlar için de tehlikeli sonuçlar doğurur. Malın israf edilmesi, meşru olmayan yerlere harcanması, mal sahibi için ne kadar zararlı ise toplum için de o kadar zararlıdır. Fertlerin kazanması ve kazandıklarını tasarruf etmeleri toplumu ne kadar desteklerse, onu israf etmek te o kadar zaafa uğratır. Böyle, kazancını israf edenler, gereksiz yere harcayanlar, dinin, vatanın ve milletin hayrına harcama zamanı geldiğinde harcayacak bir şey bulamaz, pişman olur, üzülürler.
Burada iki aşırılık var. İkisi de makbul değildir. Birisi cimrilik, diğeri savurganlıktır. Bunların ikisi de zararlıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de:
وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَاكُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَّحْسُوراً:
“Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır (kaybettiklerinin), hasretini çekersin.” buyrulmuştur. (İSRA SURESİ – 29. AYET)
Bütün peygamberlerin insanlara Allah tarafından getirip duyurdukları emir ve yasaklar bu beş şeyi; dini, nefsi, aklı, nesli ve malı korumak içindir. Çünkü Allah âlemlerden müstağnidir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Muhtaç olan insandır. İnsanın dünyada sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşaması; kendisine, ailesine, topluma, hatta insanlığa yararlı hizmetlerde bulunması ve bu sayede ahirette ebedi mutluluğu kazanması için Allah onu yeryüzünde yalnız bırakmamış ve gönderdiği elçilerle ona yardım etmiştir.
Ne mutlu, Allah’ı tanıyan ve O’nun gönderdiği elçilere uyanlara…
KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ MAYIS 2001