• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Hz. Muhammed'in Doğumu

Hz. MUHAMMED’İN DOĞUMU

Hz. Muhammed’in Doğumu:

 

20 Nisan 571 tarihine rastlayan Rebiu'l-evvel ayının 12'nci günü Pazartesi gecesi Peygamber Efendimiz Mekke'de dünyaya geldi. Babası Abdullah, annesi Amine'dir. Babası Abdullah onun doğumundan iki ay kadar önce ölmüş bu mutlu güne erişememişti. Dedesi Abdülmuttalib torununa Muhammed adını vermişti. Ataları arasında böyle bir ad yoktu. Bunu duyanlar Abdülmuttalib’in bu adı niçin koyduğunu sordular. Abdülmuttalib şu cevabı verdi:

أَرَدْتُ أَنْ يَحْمَدَهُ اللهُ، تَعَالَى، فِي السَّمَاءِ، وَخَلْقُهُ فِي الْأَرْضِ

Onu gökte Allah’ın yer de ise insanların övmesini istedim.

Peygamberimizin Gelişini Müjdeleyen Haberler:

 

Bir gün Ashab-ı Kiram peygamberimizin hayatının ilk günlerini anlatmasını rica etmişler, o da şu sözleri söylemişti:

أَنَا دَعْوَةُ أَبِي إِبْرَاهِيمَ، وَبُشْرَى أَخِي عِيسَى عَلَيْهِمَا السَّلَامُ، وَرَأَتْ أُمِّي حِينَ حَمَلَتْ بِي أَنَّهُ خَرَجَ مِنْهَا نُورٌ أَضَاءَتْ لَهُ قُصُورُ الشَّامِ

"Ben, atam Hz. İbrahim’in duası, kardeşim Hz. İsa'nın müjdesi, annem Amine'nin rüyasıyım. Annem bana hamile olduğu sırada bir rüya görmüştü: İçinden bir nur çıkmış ve bu nur Suriye'deki sarayları aydınlatmıştı:"[1]

Hz. İbrahim’in Duası

Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail Kâbe'yi inşa ederlerken şöyle, dua etmişlerdi:

وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

"Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (ve şöyle dua ediyorlardı:) : Ey Rabbimiz, bizden bunu kabul buyur, sen işitensin bilensin.

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَا إِنَّكَ أَنْتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ

Ey Rabbimiz, bizi sana boyun eğenlerden kıl, soyumuzdan da sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira tövbeleri çokça kabul eden ancak sensin.

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنْتَ العَزِيزُ الْحَكِيمُ

Ey Rabbimiz, onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.[2]

 

Hz. İsa’nın Müjdesi

 

Hz. İsa da şu müjdeyi vermişti:

وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُبِينٌ

Ey İsrail oğulları, ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti.[3]

Peygamberimizden Önceki Dönemde Toplumun Durumu:

Mekke'de gördükleri zulüm ve işkence yüzünden Habeşistan'a göç etmek zorunda kalan ilk müslümanların sözcüsü Cafer-i Tayyar Habeş kralına, hicrete mecbur olduklarının sebeplerini anlatırken şunları söylemiştir:

أَيُّهَا الْمَلِكُ كُنَّا قَوْمًا أَهْلَ جَاهِلِيَّةٍ نَعْبُدُ الْأَصْنَامَ، وَنَأْكُلُ الْمَيْتَةَ، وَنَأْتِي الْفَوَاحِشَ، وَنَقْطَعُ الْأَرْحَامَ، وَنُسِيءُ الْجِوَارَ، يَأْكُلُ الْقَوِيُّ مِنَّا الضَّعِيفَ،

"Ey hükümdar, biz cehalet içinde yaşayan bir millet idik, putlara tapıyor, laşe yiyorduk. Fuhuş yapıyorduk. Akraba ile münasebeti kesiyor, komşularımıza kötülük yapıyorduk. Kuvvetli olanımız zayıf olanı eziyordu.

وَكُنَّا عَلَى ذَلِكَ حَتَّى بَعَثَ اللَّهُ تَعَالَى إِلَيْنَا رَسُولًا مِنَّا نَعْرِفُ صِدْقَهُ وَأَمَانَتَهُ وَعَفَافَهُ

Biz toplum olarak bu halde yaşarken Allah Teâlâ bize acıdı, lütfederek içimizden birini peygamber gönderdi. Soyu, iffeti ve dürüstlüğü hepimizce bilinen birisidir.

فَدَعَانَا إِلَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ لِنُوَحِّدَهُ وَنَعْبُدَهُ، وَنَخْلَعَ مَا كُنَّا نَعْبُدُ نَحْنُ وَآبَاءُنَا مِنْ دُونِهِ مِنَ الْحِجَارَةِ وَالْأَوْثَانِ، وَأَمَرَنَا بِصِدْقِ الْحَدِيثِ، وَأَدَاءِ الْأَمَانَةِ، وَصِلَةِ الرَّحِمِ، وَحُسْنِ الْجِوَارِ، وَالْكَفِّ عَنِ الْمَحَارِمِ وَالدِّمَاءِ،

O bizi yalnız Allah'a ibadet etmeye çağırdı. Atalarımızın tapına geldikleri ağaç ve taş parçalarını terk etmemizi söyledi. Bize doğru söylemeyi, emanete ve akrabalık bağlarına riayet etmeyi, komşularla güzel geçinmeyi; kan dökmekten ve haram olan şeylerden sakınmayı öğütledi.

وَنَهَانَا عَنِ: الْفَوَاحِشِ، وَقَوْلِ الزُّورِ وَأَكْلِ مَالِ الْيَتِيمِ وَقَذْفِ الْمُحْصَنَاتِ، وَأَمَرَنَا: أَنْ نَعْبُدَ اللَّهَ لَا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَأَمَرَنَا بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَالصِّيَامِ،

Bizi fuhuştan, yalandan, yetim malı yemekten, namuslu kadınlara iffetsizlik iftirasında bulunmaktan uzak durmayı emretti. Allah'a ibadet edip O'na hiçbir suretle ortak koşmamayı emretti. Namaz kılmaya, sadaka vermeye ve iyilik yapmaya bizi çağırdı.

فَصَدَّقْنَاهُ وَآمَنَّا بِهِ وَاتَّبَعْنَاهُ عَلَى مَا جَاءَنَا بِهِ فَعَبَدْنَا اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ وَحْدَهُ، فَلَمْ نُشْرِكْ بِهِ شَيْئًا، وَحَرَّمْنَا مَا حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْنَا، وَأَحْلَلْنَا مَا أَحَلَّ لَنَا،

Biz de onu tasdik ettik, ona inandık ve onun bize getirdiği hükümlere tabi olduk. Sadece Allah’a ibadet ettik ve hiçbir şeyi şirk koşmadık. Allah’ın haram dediğini haram bildik, helâl dediğini helâl tanıdık.

فَعَدَى عَلَيْنَا قَوْمُنَا فَعَذَّبُونَا وَفَتَنُونَا عَنْ دِينِنَا لِيَرُدُّونَا إِلَى عِبَادَةِ الْأَوْثَانِ، وَأَنْ يَسْتَحِلَّ مَا كُنَّا نَسْتَحِلُّ مِنَ الْخَبَائِثِ،

Bundan dolayı içinde yaşadığımız, toplum bize düşman kesildi, putlara tekrar ibadet etmemiz ve eski pis şeyleri tekrar helal saymamız için bize eziyet ve işkence yapmaya başladı.

فَلَمَّا قَهَرُونَا وَظَلَمُونَا وَشَقُّوا عَلَيْنَا، وَحَالُوا بَيْنَنَا وَبَيْنَ دِينِنَا خَرَجْنَا إِلَى بِلَادِكَ وَاخْتَرْنَاكَ عَلَى مَنْ سِوَاكَ، وَرَغِبْنَا فِي جِوَارِكَ، وَرَجَوْنَا أَنْ لَا نُظْلَمَ عِنْدَكَ أَيُّهَا الْمَلِكُ

Bizi işkence, zulüm ve eziyet ettikleri ve dinimizle bizim aramıza girdikleri zaman biz de hicret ederek ülkenize geldik. Sizi diğerlerine tercih ettik. Komşularınız içerisinde size geldik. Ve ey Kral! Sizin yanınızda zulmedilmeyeceğimizi umuyoruz.[4]

 

Peygamber Efendimizin Doğumu

 

İstiklâl Marşı’mızın şâiri merhûm Mehmet Akif ERSOY "Bir Gece" adlı şiirinde bu olayı şöyle tasvir eder:

On dört asır evvel, yine böyle bir geceydi,

Kumdan ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!

Lâkin, o ne hüsrandı ki; hissetmedi gözler,

Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi;

Bir kerre, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi;

Bir kerre de mâmûre-i dünya, o zamanlar,

Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zeminin,

Salgındı, bütün şark’ı yıkan tefrika derdi.

Derken büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,

Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!

Bir nefhada insanlığı kurtardı o mâsum,

Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!

Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, verildi;

Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi, geberdi!

Âlemlere rahmetti evet şer-i mübîni,

Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.

Dünya neye sahipse, onun vergisidir hep;

Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi.

Medyundur o Mâsuma bütün bir beşeriyyet...

Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.

 

Peygamberimizin İnsanlık İçin Önemi

Peygamberimizin doğumu, Allah'ın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir.

لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

And olsun ki Allah, müminlere ayetlerini okuyan, onları kötülüklerden temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar önceleri apaçık bir sapıklıkta idiler.[5]

 

Peygamberimizin Gönderiliş Amacı:

 

وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشـيرًا وَنَذِيرًا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”[6]

 

Efendimizin Doğduğu Zaman Gerçekleşen Olağanüstü Olaylar:

 

Tarihçiler, peygamberimizin doğduğu gece dünyada olağanüstü bazı olayların meydana geldiğini naklederler. O gece İran'da hükümdar Kisra'nın sarayından 14 sütun yıkılmış, Sava gölü kurumuş, bin yıldan beri yanan Mecûsilerin ateşi sönmüştü. Bu olaylar ilerde İran saltanatının yıkılacağına, Bizans İmparatorluğu'nun çökeceğine ve putperestliğin ortadan kalkacağına işaret idi ve öyle de oldu.

 

Son Peygamber Hz. Muhammed:

 

Hz. Muhammed son peygamberdir. Allah Teâlâ Hz. Adem'den itibaren kesin sayılarını ancak kendisinin bildiği pek çok peygamber göndermiştir.

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلَكِنْ رَسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

Muhammed, içinizden herhangi birinizin babası değil, o, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.[7]

******

Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur:

 إِنَّ مَثَلِي وَمَثَلَ الْأَنْبِيَاءِ مِنْ قَبْلِي، كَمَثَلِ رَجُلٍ بَنَى بَيْتًا فَأَحْسَنَهُ وَأَجْمَلَهُ، إِلَّا مَوْضِعَ لَبِنَةٍ مِنْ زَاوِيَةٍ، فَجَعَلَ النَّاسُ يَطُوفُونَ بِهِ، وَيَعْجَبُونَ لَهُ، وَيَقُولُونَ هَلَّا وُضِعَتْ هَذِهِ اللَّبِنَةُ؟ قَالَ: فَأَنَا اللَّبِنَةُ وَأَنَا خَاتِمُ النَّبِيِّينَ

"Benimle peygamberlerin benzeri, şu bir kimsenin benzeri gibidir ki, o kişi bir ev yaptırmış, binayı tamamlayıp süslemiş de yalnız bir tuğlası eksik kalmış. Bu durumda halk binaya girip gezmeye başlarlar ve eksik yeri görüp hayret ederek: "Şu bir tuğlanın yeri boş bırakılmış olmasaydı" derler. İşte ben o tuğlayım, ben peygamberlerin sonuncusuyum."[8]

Peygamber Efendimizi Sevmek:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحيمٌ

“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[9]

******

اَلنَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ

“Peygamber, mü’minler için kendi canlarından ileridir. Onun eşleri de onların anneleridir.”[10]

 

Rasulullah buyurdu ki:

لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ

“Sizden biriniz, beni anasından-babasından, çoluk-çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz”[11]

 

Rasulullah buyurdu ki:

ثَلاثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلَاوَةَ الْإِيمَانِ: أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا وأَنْ يُحِبَّ الْمَرْءَ لَا يُحِبُّهُ إِلَّا لِلَّهِ ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِي الْكُفْرِ بَعْدَ أَنْ أَنْقَذَهُ اللَّهُ مِنْهُ، كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ فِي النَّارِ

“Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi, imanın zevkine ermiş olur. Allah ve Resulünü, her şeyden daha çok sevmek, sevdiği kimseyi sadece Allah için sevmek, Allah’ın kendisine iman nasip etmesinden sonra inançsızlığa düşmeyi, ateşe atılıyormuş gibi kötü görmek.”[12]

 

  Enes’den şöyle dediği rivayet olunmuştur:

أَنَّ أَعْرَابِيًّا قَالَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : مَتَى السَّاعَةُ ؟

Bir bedevi Rasûlullah’a:

– Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Efendimiz:

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : مَا أَعْدَدْتَ لَهَا ؟

– “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu.

قَالَ : حُبُّ اللَّهِ وَرَسُولِهِ

– Allah ve Resûlünün sevgisini, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

قَالَ : أَنْتَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ

– “O halde sen, sevdiğin ile berabersin” buyurdu.[13]

Osmanlıda Peygamber Sevgisi:

 

Topkapı Sarayı’nda mukaddes emanetlerin bulunduğu dairede gece ve gündüz ara verilmeksizin yüzyıllar boyunca Kur’an okunması teamül haline getirilmiştir. Asırlar boyunca Mekke ve Medine halkını maddî yönden desteklenmiş, “Haremeyn” vakıfları kurulmuştur. Her yıl üç aylar girdiğinde Anadolu insanının katkısıyla, Kudüs, Medine ve Mekke’deki Müslümanlara ulaştırılmak üzere para, kumaş vs. kıymetli eşyanın gönderildiği “Surre Alayları” tertip edilmiştir. Bütün bunlar Anadolu insanının Hz. Peygambere duyduğu sevginin güzel tezahürleridir.

 

Peygambere Uymak:

 

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا

“Şüphesiz Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için en güzel örnek vardır.”[14]

 

Peygamberimizin Ümmetine Göre Misali:

Rasulullah buyurdu ki:

مَثَلِي كَمَثَلِ رَجُلٍ اسْتَوْقَدَ نَارًا فَلَمَّا أَضَاءَتْ مَا حَوْلَهَا جَعَلَ الْفَرَاشُ وَهَذِهِ الدَّوَابُّ الَّتِي فِي النَّارِ يَقَعْنَ فِيهَا وَجَعَلَ يَحْجُزُهُنَّ وَيَغْلِبْنَهُ فَيَتَقَحَّمْنَ فِيهَا قَالَ فَذَلِكُمْ مَثَلِي وَمَثَلُكُمْ أَنَا آخِذٌ بِحُجَزِكُمْ عَنِ النَّارِ هَلُمَّ عَنِ النَّارِ هَلُمَّ عَنِ النَّارِ فَتَغْلِبُونِي تَقَحَّمُونَ فِيهَا

Benimle sizin misâliniz, şu temsile benzer: Bir adam var ateş yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca, pervaneler ve bir kısım hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onları kurtarmaya çalışır. Ancak hayvanlar galebe çalarak çoklukla ateşe atılırlar. Ben ateşe düşmememiz için belinizden yakalıyorum, ancak siz ateşe koşuyorsunuz.

 

Rasulullah Efendimiz buyurdu ki:

إِنَّ مَثَلِي وَمَثَلَ مَا بَعَثَنِيَ اللَّهُ بِهِ كَمَثَلِ رَجُلٍ أَتَى قَوْمَهُ فَقَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي رَأَيْتُ الْجَيْشَ بِعَيْنَىَّ وَإِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْعُرْيَانُ فَالنَّجَاءَ ‏.‏فَأَطَاعَهُ طَائِفَةٌ مِنْ قَوْمِهِ فَأَدْلَجُوا فَانْطَلَقُوا عَلَى مُهْلَتِهِمْ وَكَذَّبَتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ فَأَصْبَحُوا مَكَانَهُمْ فَصَبَّحَهُمُ الْجَيْشُ فَأَهْلَكَهُمْ وَاجْتَاحَهُمْ فَذَلِكَ مَثَلُ مَنْ أَطَاعَنِي وَاتَّبَعَ مَا جِئْتُ بِهِ وَمَثَلُ مَنْ عَصَانِي وَكَذَّبَ مَاجِئْتُ بِهِ مِنَ الْحَقِّ

«Şüphesiz benim ve Allah'ın benimle gönderdiği şeyin misâli bir ada­mın misâli gibidir. Ki: Kavmine gelir de: Ey kavmim, ben orduyu iki gö­zümle gördüm. Ben gerçekten soyunmuş uyarıcıyım. Kurtulmaya bakın! der. Kavminden bir taife ona itaat eder. Ve gecelikle yola düşerek yavaş yavaş giderler. Onlardan bir taife de onu yalanlayarak yerlerinde sabah­larlar ve ordu sabah baskım yaparak onları helak eder. Köklerini kuru­tur, işte bana itaat edip getirdiğime tâbi olanlarla, bana isyan edip getir­diğim hakkı yalanlayanların misâli, budur.»[15]

 

Rasulullah Efendimiz buyurdular ki:

إِنَّ مَثَلَ مَابَعَثَنِي اللَّهُ بِهِ عَزَّ وَجَلَّ مِنَ الْهُدَى وَالْعِلْمِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَصَابَ أَرْضًا فَكَانَتْ مِنْهَا طَائِفَةٌ طَيِّبَةٌ قَبِلَتِ الْمَاءَ فَأَنْبَتَتِ الْكَلْأَ وَالْعُشْبَ الْكَثِيرَ وَكَانَ مِنْهَا أَجَادِبُ أَمْسَكَتِ الْمَاءَ فَنَفَعَ اللَّهُ بِهَا النَّاسَ فَشَرِبُوا مِنْهَا وَسَقَوْا وَرَعَوْا وَأَصَابَ طَائِفَةً مِنْهَا أُخْرَى إِنَّمَا هِيَ قِيعَانٌ لَا تُمْسِكُ مَاءً وَلَا تُنْبِتُ كَلْأً فَذَلِكَ مَثَلُ مَنْ فَقَهَ فِي دِينِ اللَّهِ وَنَفَعَهُ بِمَا بَعَثَنِيَ اللَّهُ بِهِ فَعَلِمَ وَعَلَّمَ وَمَثَلُ مَنْ لَمْ يَرْفَعْ بِذَلِكَ رَأْسًا وَلَمْ يَقْبَلْ هُدَى اللَّهِ الَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ

Gerçekten Allah’ın beni hidâyet ve ilimle gönderme­sinin misâli bir yere isabet eden yağmur gibidir. Bu yerin bir kısmı güzel­dir. Şüyu kabul eder, ot ve birçok çimen bitirir. Bir kısmı da çoraktır. Suyu tutar. Allah onunla da insanlara fayda verir. Ondan su içerler, hayvan sularlar, hayvan otlatırlar. Yerin başka bir kısmına da yağmur isabet eder, ancak o sadece düz yerdir. Ne su tutar, ne de çimen bitirir, işte Allah'ın dinince fakih olan ve Allah'ın benimle gönderdiği şeyden kendisine fayda verdiği; öğrenip öğreten kimsenin misâli ile bu hususta kibirinden başkal­dırmayanın ye benim kendisiyle gönderildiğim Allah'ın hidâyetinikabul etmeyenin misâli budur.

Hazırlayan: Mehmet ERGÜN / Vaiz



[1] Şibli, İslam Tarihi.

[2] Bakara, 127-129.

[3] Saff, 61/6.

[4] İbn Hişam.

[5] Al-i İmran, 164.

[6] Sebe, 34/28.

[7] Ahzab, 33/40.

[8] Buhari.

[9] Al-i İmran, 3/31.

[10] Ahzab, 33/6.

[11] Buhari, Müslim.

[12] Buhari, Müslim.

[13] Buhari.

[14] Ahzab, 33/21

[15] Buhari, Müslim.

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam551
Toplam Ziyaret5040296
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI