• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Din ve Samimiyet

DİN VE SAMİMİYET

Hayat tiyatro sahnesi gibidir. Roller vardır. Kalıp insanlar vardır. İçi dışı bir olmayan, rolünün gereğini yapan oyuncular vardır. Kimi zaman sevecendirler, kimi zaman hain, kimi zaman katil, hırsız, arsız…

Kin, öfke, Şiddet, intikam, kibir, güç tutkusu, zaaflarımız, acımasız rekabetler, sorumsuzluk, bencillik, dünyevileşme, hedonizm… Bütün bunlar her gün insanlığın yüreğinde açılan karadeliklerdir. Ve bu karadelikler, yüreklerdeki samimiyeti yok etmektedir.

  • Günümüz insanı bir samimiyet problemi yaşamaktadır.
  • Günümüzde insanlar, dış görünüşü ve zâhiri ön planda tutmaktadır.
  • Çağımızda insanın özü ve sözü, içi ve dışı, niyeti ve davranışı arasındaki bütünlük kopmuştur.
  • İlişkiler içtenlikten, doğallıktan uzaklaşmış ve yüzeysel bir hâle gelmiştir.
  • İnsanlar yaptıklarını inanarak ve severek yapmamaktadırlar.
  • İç dünyalarından geldiği gibi değil, dış dünyanın yönlendirmelerine göre hareket etmektedirler.
  • Günümüzde nitelik değil, nicelik ön plandadır.
  • Görüntü, marka, model ve etikettir.
  • İnançlar hayata ruh ve can vermemektedir.
  • Dinî hayat aşkla, coşkuyla ve içten bir duyarlılıkla yaşanmamaktadır.
  • İbadetler çoğunlukla insanın ruhunu, özünü olgunlaştıran bir işlev görmemektedir.
  • Dinî hayat daha ziyade ruhî, kalbî yönü zayıf; şeklî yönü öne çıkan bir özellik göstermektedir.
  • Ailede, toplumda, ticari hayatta doğruluk ve dürüstlük kaybolmaktadır.
  • Eşler arası ilişkilerde sadakat duygusu zayıflamakta, aldatmalar çoğalmaktadır.
  • İnsanlar, birbirine verdikleri sözleri yerine getirmemekte; kamu alanında yaptıkları sözleşmelere bağlı kalmamaktadırlar.
  1. DİNLE SAMİMİYET AYRILMAZ BİR BÜTÜNDÜR. BU BAĞLANTISINI NASIL ANLAMALIYIZ?

Din NEDİR? Akıl sahiplerini kendi arzuları ile bizzat hayırlara sevk eden ilâhî bir nizam, Allah tarafından konulmuş ve insanları O’na (Allah’a) ulaştıran bir yoldur.

Kişilerin hür iradelerine hitap etmiş, zorlamamış, İnsanın düşünce ve davranışlarını düzenlemiş, Vicdanları inşa ederek otokontrol sağlamış, Ahlaki bir müessese olarak insanları şekillendirip yol göstermiş ve gaye olarak ta; insanlara dünya ve ahiret huzurunu sağlamayı hedeflemiştir.

فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّٖينِ حَنٖيفًا فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّتٖى فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدٖيلَ لِخَلْقِ اللّٰهِ ذٰلِكَ الدّٖينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

 “(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”  (RÛM suresi 30. ayet)

عن تميم الداري أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ . قُلْنَا لِمَنْ؟ قَالَ: لِلّٰهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ.

Temim  ed-Dârî’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber  efendimiz üç defa tekrarlayarak: “Din, samimiyettir” buyurmuştur. (Ravi der ki:) “Biz, “Kime karşı”, diye sorduk. O da “Allah’a, Kitabına, Rasulüne, Müslümanların önderlerine ve bütün Müslümanlara karşı”, buyurdular.”

( Müslüm, İman 95 (Hadis No:55)

قَالَ اللّٰهُ تَعَلَى اَحَبُّ مَا تَعَبَّدَنِى بِهِ عَبْدِى إِلَيَّ اَلنُّصْحُ لِى

 Kutsi hadiste: “Allah buyuruyor ki; ‘Kulumun en çok sevdiğim ibadeti, bana karşı samimi olmasıdır.” (Ahmed b. Hanbel, V/254)

Samimiyet dinde temel değerlendirme ölçüsüdür. Kişinin bütün yapıp ettikleri, samimiyetine göre karşılık görecektir. Müslümanın, iman, ibadet ve muamelat alanında yani hayatının her alanında samimi olması gerekir. Dinin özü ihlas ve samimiyete dayanır. Öyleyse kul hayatın her alanında samimi olmalıdır.

SAMİMİYET ALANLARI NELERDİR? (MADDELER HALİNDE)İTİKAT VE İMAN ESASLARINDA SAMİMİYETİMİZ NASIL OLMALI? (PEYGAMBERLER BUNUN EN GÜZEL ÖRNEĞİDİR. BUNLARLA İLGİLİ ÖRNEKLER)

    1. İNANÇ SİSTEMİNDE SAMİMİYET
    2. KULLUKTA/ İBADET HAYATINDA SAMİMİYET
    3. AHLAKİ YAŞANTIDA SAMİMİYET
    4. KURANA UYMA HUSUSUNDA SAMİMİYET
    5. İNSANİ İLİŞKİLERDE SAMİMİYET (Komşuluk, Akrabalık, İş, Okul, Tivaret)
    6. AİLE İÇERİSİNDE SAMİMİYET
    7. MÜSLÜMAN KARDEŞLERİNE KARŞI SAMİMİYET
    8. SEVGİDE SAMİMİYET
    9. TEVBE/ GÜHLARDAN VAZ GEÇİŞTE SAMİMİYET
    10. DUADA SAMİMİYET
    11. VATAN SEVDASINDA SAMİMİYET

İman ettiğimiz esasların gereğini yerine getirmek bir mümin için en önemli görevdir. Zira dilin ifade ettiği iman esasları kalbin onayından geçerken ihlâs ve samimiyet potasında erimedikçe hayat bulmaz ve anlam ifade etmez.  Allah’a verdiğimiz iman sözünü ona teslimiyetimizle, emir ve yasaklarına bağlılığımızdaki sadakatimizle göstermek, imanın hayat bulması demektir.

Mevlana’nın dediği gibi “Nasıl inanırsanız öyle yaşarsınız. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.” Mümin olarak üzerimize düşen görev, imanımızın gerektirdiği şekilde yaşam sürmek ve şüpheye yer vermeksizin inanılması gereken her şeye inanıp kabul etmektir.

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ –  أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

“Rabbimiz Allah’tır diyenler sonra da dosdoğru olanlar için ne korku vardır ne de hüzün. Onlar cennetliktir. İşlediklerinin karşılığı olarak cennette temelli kalacaklardır.” (Ahkaf 13-14)

İşte peygamberlerin imandaki samimiyet ve sadakat örneklerinden bazıları:

  • İbrahim’in Nemrut’un ateşine niçin girdiğini;
  • İsmail’in bıçağın altına yatışını;
  • İbrahim’in ailesini kupkuru çöllerde yalnız bırakışını;
  • Yusuf’un zindanlarda niçin yattığını;
  • Musa’yı hicretten hicrete sevk eden çöl yollarını niçin kat ettiğini;
  • Zekeriya’nın neden testereyle kesildiğini;
  • Muhammed Mustafa’yı Taif’te taşlanırken, Medine’ye yol alırken

Unutmadan “Lailahe İllellah” deyişlerindeki safiyet ve samimiyeti düşünüp hayatımızda ne kadar yer ettiğini bir düşünelim.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’e karşı samimiyet; O’nun ahlakıyla ahlaklanmak, ismi her anıldığında salâtü selâm ile mukabelede bulunmak, ehl-i beyti yani eşleri ve çocuklarıyla birlikte bütün ashabına saygı gösterip onları sevmek, ashab-ı kirama dil uzatanlara engel olmak, onun sünnet-i seniyyesine karşılık bid’at çıkaranlarla mücadele etmek, sünnetini ihya etmek, davetini elden geldiğince etrafa yaymak gibi tutum ve eylemler de ona olan hayırhahlığın gereği olarak sıralanmıştır.

  • Ninenin 1001 delil ile Allah’ı ispat eden kimseye cevabı
  • Acabasız iman nehri geçirir
  • Meleklerin hayberde yıkadığı genç çoban: esved
  • Sümeyyenin Şehadeti


KULLUKTA SAMİMİYETİMİZİ KURBİYYETE DÖNÜŞTÜRMEK GEREKİR. SAMİMİYET VE KURBİYYET NASIL OLMALI? (İBADETLERİN AMAÇLARI, HALİMİZ ORTADA, NAMAZ, İNFAK, TEVBE, DUA)

İnsanın yaratılış gayesi, buluğ çağından ölüm kendisine yetişeceği ana kadar, samimi olarak yaratanına boyun eğmektir.

قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ey Muhammed! De ki; Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (Enam 162)

  • Apar topar kılınan namazlarda, ya da secdeye varmadan kalkan başlada mı huşu?
  • Dudaklar kıpırdayıp gönlün Allah’a açılmadığı avuçlarda mı dua?
  • Kalbin mutmain olmadığı Başlamadan biten tesbihatta mı zikir?
  • Dilden kalbe inmeyen tövbelerde mi huzur?
  • Reklam aracı yapılan sadakalarda mı hayır?
  • Mideye tutturulan oruçlarda mı takva?
  • Turistik geziye dönen umrelerde, haclarda mı arınma?

Bolca ibadet mi, çokça samimiyet mi…

  • İbadetlerimizin safiyet ve sadakatini yaşayabilseydik meleklerle kol kola dolaşırdık rabbimizin merhamet ikliminde.
  • Özümseyerek sevseydik, getirdiğimiz her salavatta efendiler efendisinin kokusunu duyardık ruhumuzun derinliklerinde.
  • Yaşayabilseydik miracımız olan namazı, bütün benliğimizle durabilseydik kıblegahımıza, sonunda verdiğimiz selam ulaşırdı âlemler sultanına.
  • İçten bir yakarışla okuyabilseydik Kur’anlarımızı, muhatap olurduk vahyin kaynağına, rabbül âlemine. Ve şekillendirirdi ruhumuzu üflerdiği rahmet esintileriyle. Ve erişirdik ihsan şuuruna bıraksak/bırakabilsek dünyaya ait sevgilerimizi.
  • Ve şeytanları bağlardık namazımızla, oruçlarımızla. Mesafeler kalkardı o zaman yüreğimizden, hicranlar bütünleşirdi kainatın efendisiyle.

Ruh olmadan bedenin bir hayatiyeti söz konusu değildir. İhlâs ve samimiyetin olmadığı ya da eksik olduğu amellerde ancak ruh bulunmayan ölü bir ceset gibidir. Kulluktaki ihlas ve samimiyet kaybolmamalıdır. Zira ihlâs ve samimiyetten yoksun bulunan dualar cevapsız, tövbeler karşılıksız, ibadetler de sevapsız kalır.

إِنَّ اللّهَ لا َ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأَجْسَادِكُمْ، وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعْمَالِكُمْ. التَّقْوَى هَهُنَا، التَّقْوَى هَهُنَا، التّقْوَى هَهُنَا، وَيُشِيرُ إِلَى صَدْرِهِ.

“…Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır -3 kez eliyle göğsünü işaret etti…”

Bir gün İbrahim Ethem’e demişler ki:

Bu sene havalar çok kurak geçiyor, bitkiler kurudu, kıtlık hüküm sürüyor, biz yağmur duasına çıkıyoruz, sen de bize katıl. O Allah dostu şöyle cevap vermiş:

Siz kulluğunu bilin, O Rabliğini bilir. Siz Allah’ın güzel kulları olun, o yağmur da yağdırır, ekini de bitirir, rızkı da bol bol ihsan eder.

  • “Sunnetin İcin Ya Rasulellah!” (Cemaat katılmak için şuur gerekir)

اَلتَّوْبَةُ تَجُبُّ مَا قَبْلَهُ “Tövbe, kendinden evvelki günahları silip/kesip atar.”

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَصُوحًا

“Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter.”  (Tahrim, 66/8)

Tebük seferine -mazeretleri olmadığı halde- katılmama suçu işleyen Ka’b b. Malik, Hilal b. Ümeyye ve Memare b. Rabi. Peygamberimiz Tebük seferinden dönüşünde bunları sorgulamış, mazeretsiz sefere katılmadıklarını anlayınca, haklarında Allah’ın hüküm vermesine kadar beklemelerini emretmişti. Eşlerinden ayrı durmaları emredilmiş, boykot uygulanmış, selam alıp vermeleri yasaklanmış, insanlarla konuşmaları engellenmiş ve Bunlar bu bekleme süresi içinde çok bunalmışlar, tevbe ederek Allah’a sığınmışlardı. Bir ay gibi bir süre devam eden yalvarış ve yakarışlarındaki samimiyetlerinin karşılığı olarak Allah tevbelerini kabul buyurduğunu bu ayeti indirmekle bildirmiştir.

وَعَلَى الثَّلٰثَةِ الَّذٖينَ خُلِّفُوا حَتّٰى اِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ اَنْفُسُهُمْ وَظَنُّوا اَنْ لَا مَلْجَاَ مِنَ اللّٰهِ اِلَّا اِلَيْهِ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ

“Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah’tan (O’nun azabından) yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir.” (TEVBE 118)

Rivayete göre Ebu Lübabe kendini zincirlerle Mescid’in direklerine bağlamış ve affedilinceye kadar burada kalmış ve nihayet haklarında şu ayet nazil olmuştu:

وَاٰخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلًا صَالِحًا وَاٰخَرَ سَيِّئًا عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

“Diğerleri ise günahlarını itiraf ettiler, iyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar. (Tevbe ederlerse) umulur ki Allah onların tevbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir”. (Tevbe 9.102 )

فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

“Haydi, kâfirlerin hoşuna gitmese de Allah’a, Allah için dindar ve ihlâslı olarak dua edin!” (Mü’min 14)

İNSANİ VE İSLAMİ DEĞERLERİ YİTİRMEYE, HASSASLIĞIMIZI KAYBETMEYE BAŞLADIĞIMIZ BU DÖNEMDE İNSANLARA VE ÖZELDE MÜSLÜMANLARA KARŞI SAMİMİYETİMİZ NASIL OLMALIDIR?

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَة   “Müslümanlar kardeştirler” (Hucurat 10)

المُؤمِنُ لِلمؤمنِ كَالبُنْيَان يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضاً  “Bir binanın yapı taşı gibidirler” (Nesâî, Zekât 66)

Cerîr b. Abdillah (r.a.)’ın verdiği şu haber, iman gereği olarak kardeşliğimize samimi davranmayı gerektirir.

Ben Resûlullah’a, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek ve her bir Müslümanın samimiyetle hayrını istemek üzere bey’at ettim.” (Buharî, Mevâkîtu’s-salât, 3)

Kardeşlerimize karşı samimiyetimiz, Allah emaneti olarak bakmakla başlar.  Olduğu gibi görüp, art niyetsiz kabul etmekle devam eder. Kardeşimizi kendimize tercih ettiğimizde erdem halini alır, ve bu şekilde birbirimizin aynası olma vasfını kazanmış oluruz. Birbirimizin imtihan sebebi olan kardeşliğimiz samimiyetle devam ederse cennete dönüşür.

لَا تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلَا تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا  “Allah’a yemin ederim ki; sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, İman,  81)

مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى.

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” ( Buhârî, Edeb 27)

المسلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ، وَالْمُؤمِنُ مَنْ أمِنهُ الناسُ على دمائهم وأمْوَالِهِمْ

Müslümandiğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedirMü’min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.” (Tirmizî, İman 12)

Müslümana karşı samimiyet: onun selamını almayı, davetine icabet etmeyi, kusurunu görmemeyi, ayıbını örtmeyi, bağışlanması için niyazda bulunmayı, zor durumunda yardım etmeyi, kendisine iyiliği tavsiye edip kötülükten alıkoymayı, gıybetini etmemeyi, ona haksızlık yapmamayı, malını, canını ve namusunu tıpkı kendisininki gibi korumayı, onu düşmana teslim etmemeyi, onun bulunmadığı yerde hakkını savunmayı, hakkında hayır dua etmeyi, küçümsememeyi, iyi komşu olmayı, hastalandığında ziyaret etmeyi, cenazesine katılmayı vb. erdemleri gerektirir.

PEKİ AİLEMİZE KARŞI SAMİMİYETİMİZ? BOŞANMA ORANLARI, ŞİDDET ORANLARI, CEZA EVLERİNDE Kİ AİLE DIRAMLARINI DÜŞÜNÜRSEK, SOKAĞA ATILAN ÇOCUKLARI… AİLEYE KARŞI SAMİMİYETİ NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ? (4S KURALI: SAMİMİYET, SEVGİ, SADAKAT, SABIR)

  • Aile, kişinin en doğal yaşadığı alan ve ortamdır.
  • “Sizin en hayırlınız ailesine karşı hayırlı olanınızdır” (Hadis)
  • “Onlar sizin için örtü, sizlerde onlar için birer örtüsünüz.”
  • Eşler “göz aydınlığı”mızdır. (Furkan 74)
  • “Sevgi ve merhamet” kaynağımızdır onlar. (Rum 21)

Kişi öncelikle sevdiklerine karşı samimi olacak, onlara karşı olduğu gibi görünecek, içtenlikle bağrını açıp kucaklayacak, kol kanat gerecek,  koruyup kollayacaktır.

“Ailede bizim bir ‘4S’ formülümüz var. Eşler arasındaki mutluluğun temel öğesi olan bu 4S; samimiyettir, sabırdır, sevgi ve saygıdır. Ama hepsinin başı samimiyettir.

Aile yaşantısında doğruluğu benimsemeyenler sonunda sıkıntıya düşmüşlerdir. Yaptığı işi ailesinden saklayanlar, yalan söyleyenler, ilgi ve alakayı eksik edenler, gereksiz şüphe de bulunanlar, aşırı müdahaleler, katı ve kaba davranışlar, nezaket ve nezahetten uzak konuşmalar, çekişme ve çekiştirmeler, şefkat ve merhametten yoksunluklar… daha nice olumsuzluklar aile safiyet ve samimiyetini ortadan kaldıran sebeplerdir. Bir çok aile bu sebeplerden bazıları yüzünden sadakat ve samimiyetini yitirmiştir.

Sevmeyen ama birbirine katlanan, kabul etmeyen ama itaat eden, saygı duymayan ama korkan, insanların bir arada bulunduğu, içinde samimiyet rüzgârlarının esmediği, merhamet duygularının yeşermediği aileler birbirinin “Göz aydınlığı” olabilir mi?

Samimiyetle kucaklayamadığımız, sevgiyle saramadığımız, merhametle nazar eyleyemediğimiz, birlikte sohbet edemediğimiz aile bireylerimizi cehennem ateşinden korumamız mümkün müdür?

  • Samimiyet, ailemize karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmektir.
  • Allah emaneti olarak kabul edip, haklarına riayet etmekle, samimi bir adım atmış oluruz.
  • Din ve dünya işlerini öğreterek sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz.

Bereket ve huzur kaynağı olan ailemiz, sevgi ve merhamet temeline oturtulup, samimiyetle yoğrulduğu gün gerçek saadete erecektir.

SAMİMİYET BİR ANLAMDA İNSANIN İMTİHANIDIR. BU İMTİHANDA BAŞARILI OLMAK İÇİN NELER YAPMAK GEREKİR? (ALLAH RIZASINI GÖZETMEK, İHSAN ŞUURUYLA HAREKET)

  “İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.” Mevlana

“Güneş ile dünya arasına ay girince, dünya karanlıkta kalır. ALLAH ile kul arasına dünya girince, kul karanlıkta kalır… N.F.K

اَلَّذى خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزيزُ الْغَفُورُ

“O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.” (Mülk, 67/2)

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ ()

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat 56).

يَآاَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِى خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ ‏تَتَّقُونَ

Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize Kulluk ediniz”( Bakara, 2/21)

وَاَنْفِقُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ وَلَا تُلْقُوا بِاَيْدٖيكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِ وَاَحْسِنُوا اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَ

“Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın; Allah güzel yapanları sever.” (Bakara, 2/ 195)

Severek, isteyerek ve saygı duyarak yapılan  ibadet en makbul ibadettir.

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar.Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür” (Hud, 11/112)

Cibril hadisinde, Cebrail aleyhisselâmın Rasulullah (s.a.s)’e sorduğu sorulardan birisi de  “ihsan” (فَاَخْبِرْنِي عَنِ اْلِاحْسَانِ  ) olmuştur. Hz. Peygamber buna şöyle cevap vermiştir;

اَلْاِحْسَانُ اَنْ تَعْبُدَ اللّٰهَ كَاَنَّكَ تَرَاهُ فَاِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَاِنَّهُ يَرَاكَ

“İhsan; Allah’a sanki O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni görmektedir” (Müslim, İman, 5-6).

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصاً لَّهُ الدِّينَ

“(Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Kitâb’ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dîni Allâh’a has kılarak ihlâs ile kulluk et!..” (Zümer, 39/2)

قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصاً لَّهُ الدِّينَ

De ki: Ben, dîni Allâh’a has kılarak ihlâslı bir şekilde O’na kulluk etmekle emrolundum.” (Zümer, 39/11)

Gerçek İman Sahibi Bir Genç

Hazreti Ömer, halifeliği zamanında sütçülerin süte su katmasını yasaklamış ve bu emrini her tarafa duyurmuştu. Şehrin asayişini kontrol etmek için bir gece Medine’de dolaşırken yoruldu ve biraz dinlenmek üzere bir evin duvarına yaslandı. Evin içinde anne ile kızı arasında geçen şu konuşmayı duydu:

Anne:- Haydi kızım: kalk da sütlere biraz su katıver.

Kız:- Halifenin sütlere su katılmasını yasakladığını bilmiyor musun?

Anne:– Evet biliyorum.

Kız:- Öyle ise Halifenin yasakladığı işi nasıl yapabilirim?

Anne:- Kalk da su koy şu sütlere, Ömer seni nereden görecek?

Kız:- Ömer görmez ama Rabbim görür. Vallahi ben O’nun göreceği yerde yapmadığım bir işi görmediği yerde de yapmam.

Hazreti Ömer, bu konuşmaları dinledikten sonra evine döndü. İyi bir din terbiyesi görmüş bu yüksek ahlâklı fakir kızı oğlu Âsım ile evlendirdi. İşte Allah inancının insanın davranışlarındaki olumlu etkisi…

‘Üç nitelik vardır ki bu üç niteliğe sahip olan Müslümanın kalbi ihanet etmez, kin tutmaz, aldatmaz: İşini sırf Allah için yapmak, Müslümanların önderlerine/idarecilerine karşı samimi davranarak onların iyiliğini isteyip bunun için çalışmak ve Müslümanların cemaatinden kopmamak. (İbni Mâce, Mukaddime 18, Menâsik 76)

نِيَّةُ الْمُؤْمِنِ خَيْرٌ مِنْ عَمَلِهِ

Mü’minin niyeti (maksat ve ihlâsı) amelinden hayırlıdır. Münafığın ise ameli niyetinden hayırlıdır.” (Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebir, c.6, s.185; Beyhaki, Şuabu’l İman; Camiu’s-Sağir, h. 9295)

«إِنَّ بِالْمَدِينَةِ لَرِجَالاً مَا سِرْتُمْ مَسِيراً ، وَلاَ قَطَعْتُمْ وَادِياً إِلاَّ كانُوا مَعكُم حَبَسَهُمُ الْمَرَضُ»

Ebû Abdullah Câbir İbni Abdullah el–Ensârî radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

– Bir defasında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir gazvede (Tebük) bulunuyorduk. Buyurdu ki:

– “Hastalıkları yüzünden Medine’de kalan öyle kimseler var ki, siz bir yolda yürüdüğünüz veya bir vâdiyi geçtiğinizde, onlar da sizinle birlikte gibidir. ”

مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيٰوةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

“Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” (Nahl 97)

BU İMTİHANI EN GÜZEL VEREN SAHABE-İ KİRAM EFENDİLERİMİZİN HAYATINDA DİNE, EFENDİMİZE VE BİRBİRLERİNE KARŞI SAMİMİYETLERİ NASILDI?

Onun gelişiyle şafak sökmeye başlamıştır….

مُحمَّدٌ بَشَرٌ لَا كَالْبَشَرِ بَلْ هُوَ كَالْيَاقُوتِ بَيْنَ الْحَجَرِ

«Muhammed bir beşerdir. Fakat o, diğer insanlar gibi değildir. O, taşlar arasında yakut gibidir.»

Batılı düşünürler derler ki: «Şüphesizki Muhammed, güneş ışığı altında doğan tek kişidir.» (Ragıp Güzel, 3/404)

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُوني يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحيمٌ

“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Ali İmran 31)

İŞTE Allah Rasulünü sevenlerdeki samimiyet örneklerinden bazıları:

  1. EBU BEKİR’İN İNFAKI VE ALLAHIN SELAMINA MUHATAP OLUŞU
  2. HATİCENİN HAYATI VE ALLAH’IN SELAMINA MUHATAP OLUŞU
  3. HANZALA’YI UHUT’TA ŞEHADETE ERİNCE MELEKLER YIKIYORLAR

Eshâb-ı kirâmdan Hanzala hazretlerinin henüz yeni evlendiği günün gecesiydi. Harbe katılacak sahâbiler tek tek evinden çağırıldı. Emri duyan Hanzala, boy abdesti alma fırsatını bulmadan Uhuda gitmek üzere hemen sahâbenin arkasından koşmaya başladı ve eshâbının arasına katıldı. Ve şehid oldu.

Harp sona erince Hanzala’nın hanımı Resûlullah Efendimize yaklaşarak:- “Ey! Allahın Resûlu! Hanzala nerede” diye sordu. – “Hanzala şehit oldu”, buyurdu.

Bunun üzerine Hanzala’nın hanımı:- Yâ Resûlullah, şu anda söyleceğim bir aile sırrıdır. Sizler de biliyorsunuz ki, kocamla daha henüz ilk evlendiğimiz geceydi. Kocam Hanzala, sizin mübârek emrinize uyarak boy abdestini alamadan harbe katıldı. Bildiğiniz gibi şehit oldu. Bu sebeple, emir veriniz de kocamı bulsunlar ve yıkasınlar, dedi. Bunun üzerine sevgili peygamberimiz yarı hüzünlü bir şekilde “sen Hanzala için hiç merak etme! Ben Hanzalayı rahmet suları ile melekler tarafından yıkanırken gördüm” buyurdu. Bunun üzerine bütün sahâbiler Uhud yolunu tuttu ve herkes Hanzala’yı aramaya başladı. Daha sonra sahâbiler Hanzala’nın henüz vücûdu kurumamış ve ıslak bir şekilde buldular.

UHUT SAVAŞINDA HZ. PEYGAMBERİ MÜDAFA EDEN KADIN SAHABE: NESİBE BİNTİ KA’B

Ümmü Ümare Nesibe binti Ka’b bin Amr el-Maziniyye’yi zikretmek mümkündür. Kocası ve iki oğlu ile birlikte Uhud savaşına katılan bu hanım sahabi’nin ilk amacı yanında taşıdığı kırba ile yaralılara su vermektir. Fakat savaşta Müslümanların zor duruma düşmesi nedeniyle, kılıç ve ok kullanarak fiili bir şekilde savaşa katılmıştır. Ümmü Umare, bu savaşta az sayıda erkekle birlikte Hz. Peygamberi korumaya çalışmış ve yanından ayrılmamıştır. Hz. Peygamber “ Uhud Savaşında sağıma soluma döndükçe Ümmü Umare’nin yanımda çarpıştığını gördüm.” şeklinde ifade etmiştir.

UHUT SAVAŞINDA OĞLU, BABASI VE KARDEŞİ ŞEHİT OLAN KADIN: SÜMEYRA

Ensardan bir kadın adı SÜMEYRA. Uhut meydanında hz. Peygamberin şehit olduğunu duyunca uhut dağının eteklerine gelir. Orada kendisine şehit olan babası, kocası ve çocuklarının naaşları gösterilir. O, hemen «Rasûlullah’a ne oldu» diye sormuş, kendisine «işte peygamber şurada» diye gösterilince kendini onun önünde yere atmış ve

كُلُّ مُصِيبَةٍ بَعْدَكَ جَلَلٌ “Artık sen hayatta olduktan sonra bütün musibetler hafif gelir ya rasulellah” (Heysemi, Mecmeuz zevaid 6/115) فَدَاكَ اَبِى وَأُمِّى يَارَسُولَ اللّٰهْ

İDAM SEHPASINDA PEYGAMBERE SELAM GÖNDEREN SAHABE: HUBEYB B. ADİY

Ma-i Reci Gazvesinde Hafız-ı Kelam 70 sahabe hayatlarını kaybetmişlerdi. Hubeyb B. Adiy (Ra) da  gözü dönmüş kafirler tarafından esir alınıp idam sehpasına çıkarıldığında ona şu soruyu sormuşlar:

«Şuanda senin yerine Hz. Muhammed’in idam edilmesini arzu eder miydin?»

Hubeyb: «Hayır. Vallahi benim kurtuluşum pahasına dahi olsa ayaklarına bir dikenin batmasına razı olmam» Bu sözden sonra idam sehpasında ellerini açar ve

«Ya Rabbi! Buraya gelirken senin habibine veda edemeden geldim. Benim selamımı o’na ulaştır.» der. Tam o esnada Allah Rasulü ashabıyla oturmuş konuşurlarken, birden bire doğrulur ve «Selam sana Ey Hubeyb» der.

Yanındakiler ne olduğunu sorunca  da göz yaşları içinde «Müşrikler Hubeyb’i Şehit ettiler, son anında bana selam gönderdi, ben de selamını aldım.» buyurdu. (Taberani, el Mucem’ul Kebir, 5/260)

Samimiyet cennetin kokusunu duyabilmektir:

مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدٖيلًا

“Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzab, 33/23)

Bu ayetin Enes İbnu’n-Nadr hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir. O, Bedir gazvesine bulunamamış ve buna çok üzülmüştü. Büyük bir fırsatı kaçırdığını düşünüyordu. Allah’ın elçisine gelerek “Müşriklerle yapılan ilk savaşta bulunamadım. Nasip olur da onlarla yapılan bir savaşta bulunursam, Allah Tealâ benim neler yapacağımı görecektir. Nitekim bu dileği gerçekleşir ve Uhud savaşına katılır.

Savaşta Sa’d İbn Mu’âz’la karşılaştığında “Rabbime yemin ederim ki Uhud önlerinde cennetin kokusunu alıyorum” demiş ve şehit oluncaya kadar burada savaşmıştı. Nakledildiğine göre savaştan sonra bulunduğunda tanınmayacak bir hâldeydi ve üzerinde kılıç, mızrak ve ok darbeleriyle oluşmuş seksenden fazla yara vardı. Anlaşılan o ki müşrikler onun ölüsüne dahi işkence yapmışlardı. Kız kardeşi Rubeyyi’ bintu’n-Nadr, parmak uçlarından onu ancak tanıyabilmişti. (Buharî, Cihad, 12; Müslim, İmâra, 148)

SAMİMİYETTEN UZAKLAŞMAK İNSANI HELAKE GÖTÜRÜR. SAMİMİYETİMİZİ KAYBETMEMİZE SEBEP OLAN DURUMLAR NELERDİR?

  • BİLGİSİZLİK
  • İLGİSİZLİK
  • MEDYA, BASIN YAYIN ORGANLARININ ETKİSİ
  • BİLİŞİM VE TOKNOLOJİK İMKÂNLAR SINIRSIZ KULLANIMI
  • BENLİK VE BENCİLLİK
  • DİLİN AFETLERİNİN HAYATI KUŞATMASI
  • İNANÇ ZAAFİYETİN ATMASI
  • İSLAMİ DEĞERLERDEN YOKSUNLUK
  • KURANDAN UZAK YAŞANTILARI MODELLEME
  • EN ÖNEMLİSİ: ALLAH RIZASININ GÖZARDI EDİLMESİ

Bedevînin biri insanların önünde uzun uzun namaz kılar. Bitirdikten sonra oradakiler “ne güzel namaz kıldın” deyince, “aynı zamanda oruçluyum” cevabını verir.

Hz. Ömer (r.a.)’in, boynunu öne eğik tutan birine “Boynunu kaldır! Huşû boyunlarda değil kalplerdedir”

İman, azalara sirayet etmezden önce düşüncelere, duygulara ve arzulara etki edemezse, iç ile dışın uyumsuzluğunun ortaya çıkması tabiidir.

Şeytan, insanın damarlarında dolaşır.” ( Buharî, “Bedü’l-Halk”, 11.) Nasıl ki damarlardaki kan sessizce hareket ediyorsa, şeytanın da insanı sessizce ve fark ettirmeden aldatması mümkündür. Kaldı ki, riya ve gösterişe de çoğu zaman şeytanın gizli telkinleri sebep olmaktadır.

قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَعٖينَ ﴿٨٢﴾ اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصٖينَ ﴿٨٣﴾

“İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi” (Sad 82-83)

Samimiyet, Allah rızasını aramakla mümkündür

Bir a’râbî Hz. Muhammed (s.a.s)’in huzuruna gelerek: “Ya Rasulellah! Bir adam ganimet içindiğeri şöhret için, öbürü riya ve gösteriş için savaşır. Hangisi Allah yolundadır?” diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a.s) şu cevabı vermiştir: Kim Allah’ın adını, hükmünü yüceltmek, her şeyin üstüne çıkarmak için savaşırsa, o Allah yolundadır” (Müslim, İmare, 5029/3524)

فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ {4} الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ{5} الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ

Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, namazlarını ciddiye almazlar ve gösteriş için yaparlar!..” (Maun, 107/4-5-6)

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَى الصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً

“Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar”. (Nisa, 4/142)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ

“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. …” (Bakara, 2/264)

ALLAHIN RIZASININ DIŞINA ÇIKMAMAK SAMİMİYETİN KENDİSİDİR?

  • TEREDDÜTSÜZ İMAN VE MUTLAK İTAAT
  • SEVGİ
  • AMEL-İ SALİH ÜZERE BİR HAYAT YAŞAMAK
  • KUR’AN’A SIMSIKI SARILMAK
  • DOĞRU BİLGİ VE EĞİTİM VERMEK
  • HELAL RIZKLA GIDALANMAK
  • DOĞRU KİŞİLERLE BERABERLİK VE DOSTLUK
  • SÜREKLİ TEVBE VE ZİKR
  • İNSANİ İLİŞKİLERİ SEVGİ VE KARDEŞLİK TEMELİNE OTURTMAK
  • HAKLARA RİAYET ETMEK
  • DİLİ VE KALBİ MUHAFAZA ETMEK
  • GEREKTİĞİNDE HİCRET EDEBİLMEK
  • İHSAN ŞUURUYLA YAŞAMAK
  • HER İŞTE ALLAH RIZASINI GÖZETMEK

قَالَ اللّهُ تَعالى: مَنْ عَادَى لِي وَلِيّاً فَقَدْ آذَنْتُهُ بِحَرْبٍ، وَمَا تَقَرَّبَ اليّ عَبْدِي بِشَىْءٍ أحَبَّ الىَّ مِنْ أدَاءِ مَا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ، ولاَيَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبَ اليّ بِالنَّوافِلِ حَتّى أُحِبُّهُ، فإذا أحْبَبْتُهُ كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِى يَسْمَعُ بِهِ. وَبَصَرَهُ الَّذى يُبْصِرُهُ بِهِ وَيَدَهُ الَّتِى يَبْطِشُ بِهَا. وَرِجْلَهُ الَّتِى يَمْشِى بِهَا، وإنْ سَألَنِى أعْطَيْتُهُ، وإنِ اسْتَعاذَنِى أعَذْتُهُ، وَمَا تَرَدَّدْتُ عَنْ شَىْءٍ أنَا فَاعِلُهُ تَرَدُّدِى عَنْ قَبْضِ نَفْسِ عَبْدِى الْمُؤْمِنِ، يَكْرَهُ الْمَوْتَ وَأكْرَهُ مَسَاءَتَهُ.

Hz. Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor:  “Resûlullah (a.s) buyurdular ki:

“Allah Teâla hazretleri şöyle ferman buyurdu: “Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu  bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri  eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden birşey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü’min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem.” [Buhârî,  Rikak 38.]

Kaynak: http://idrisyavuzyigit.com.tr/

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi20
Bugün Toplam1119
Toplam Ziyaret5039374
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI