NEFİSLE MÜCADELE VE NEFSİN DERECELERİ
يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ:ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً:
“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.” (FECR SURESİ – 27/28. AYETLER)
Yaratılmışların efendisi bulunan insanın benliğine; melekî haslet olarak akıl, behimî sıfat olarak nefis dürülüp yoğrulmuş ve bu âleme gönderilmiştir. Nefis ıslah edilmediği zaman insan için en büyük düşman olur.
Nefsin hevasını, aklın muhtevası içinde kontrol altına almak be murakabe etmek, dinimizin kesin emridir. Nefsin zulmânîliği, iman ve ibadetin envarı ile temizlenebilir. Nefis ejderi, akıl ipiyle bağlanıp İslamî edeple ıslah edilmelidir. Öldürücü zehirlerden ıstırapları dindirecek ilaçlar imal edilmektedir. İslam laboratuarı, en mühlik bir kuvvet olan nefisten manevî kemal için faydalanma imkânı bulmuş ve bunun vasıflarını açıklamıştır. Nefsin isteklerine menfi cevap verip, müspet ve menfi duyguların sürtünmesiyle kalp elektriğini aydınlatmak, letaif kandillerini ışıtmak mümkündür.
Lügat bakımından ruh, can, ceset, heva ve heves, bir şeyin hakikati anlamlarında kullanılan nefis; şer’i bakımdan: “Şehvetin, gazabın ve kötü duyguların mebdei” olarak tarif edilmiştir.
Nefis, tek bir şeydir. Onun sıfatları çoktur. Şehvet, öfke ve kin gibi cihetlere yöneldiği zaman, KÖTÜLÜKLE EMREDEN NEFİS olur. İlahî âleme, ibadet ve salih amellere meylettiğinde, NEFS-İ MUTMAİNNE haline gelebilir. Bu değişik arzuların arasında kâh zulmanî, kâh nuranî görüntüleri olur. Velayetin en yüce mertebesinde bile nefsin tesiri eksik olmaz. Fakat zarar verecek halden çıkmış olur.
Mikrobun bulaşmasına karşı, o mikroptan elde edilen aşının koruyucu hale geldiği gibi, ıslah olmuş bir nefis te zarar yerine fayda verecek hale gelir.
Nefsin başlıca yedi sıfatı vardır. Bunları en zararlıdan başlamak suretiyle şöyle sıralayabiliriz:
1-) NEFS-İ EMMARE: Bu sıfattaki nefis, vücudun tabiatına meyleder, şehvetle emreder ve kalbi süflî tarafa çekip götürür. Nefs-i Emmare, her türlü kötülüğün kaynağıdır. Allah, Kur’an’da şöyle buyuruyor:
Bu ayeti şöyle izah edelim: Hz Yusuf (AS), peygamberlik sıfatına yaraşan yüce bir tevazu ile: “Ben nefsimi tebrie etmem.” Yani, hatadan berî olduğumu söylemem demiştir. Nefs-i Emmare’den söz ederken, benim nefsim dememiş, peygamberlik pertevinden temaşa ile ve mutlak olarak nefsi kastetmiş, “Nefis olanca gücüyle kötülüğü emreder.” demiştir. Zira peygamberler, ilahi bir himaye ile her türlü kötülükten masun ve nefsin arzularına uymaktan mahfuz bulunmaktadır.
Peygamberlerin halleri ve sözleri bizler için bir numune ve hayatımızın istikametini tayinde bir pusula gibidir. Akl-ı selîm sahipleri bu ayetin beyanını akıl süzgecinden geçirerek gereken dersleri almalı ve kendi nefsini hatalardan uzak saymamalıdır. Bu konuda Allah, şu uyarıyı yapmaktadır:
فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى:
“Kendinizi temize çıkarmayın. O, sakınanı çok iyi bilir.”(NECM SURESİ – 32. AYET)
Kişi kendi nefsini beğenecek ve tezkiye edecek olursa onu büyüterek putlaştırmaya başlar. Nefsin hayalatı içinde tapındığı şeyin daha sonra timsalini yaparak onun önünde perestiş etmeye başlar. İmam-ı Rabbanî (KS) şöyle bir açıklama yapıyor:
“İnsanı üzerine vaki olan her türlü bela, ancak kendi nefsi sebebiyle olmaktadır. Nefsin elinden kurtuluş hâsıl olduğu zaman, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’ın huzurunda da kurtuluş olur. Nefsin tesiri o derece ileridir ki, zahirde putlara tapan kimse, hakikatte kendi nefsine tapmış olmaktadır.”
Allah, Kur’an’da şöyle buyuruyor:
أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ:
“Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?” (CASİYE SURESİ – 23. AYET)
Nefs-i Emmare, insanın en büyük düşmanıdır. Onu, bu husumet cephesi ile tanıyan ve hilelerini layıkıyla gören Hz Peygamber (SAV), Allah’a şöyle duada bulunmuştur:
“Ya Allah! Rahmetini umuyorum. Bir göz açıp kapayasıya kadar, hatta ondan daha az zaman bile beni nefsimin eline bırakma.”
Nefis, şehvanî arzulara, şeytanî heveslere, itiraz göstermeden tâbi oldukça “Emmare” dir. Bu sıfattaki nefis, kendi haline bırakıldığı zaman, ancak şer peşinde koşar. Allah’ın inayeti ve koruması olursa sıfatını değiştirir. İnsanı nefisle olan en çetin mücadelesi, “Emmare” sıfatında bulunduğu devredir. Nefs-i Emmare, insan ile Allah arasında en büyük perdedir. Bu sebeple nefsanî duygulara muhalefet, Allah’a yapılacak en büyük ibadettir. Nefs-i Emmare, insanı en büyük düşmanıdır. Onun ıslahı ise, isteklerine muhalefet etmekle kabildir.
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Güçlü pehlivan, öfkelendiği zaman nefsine sahip olandır.”
Başka bir hadis-i şerif te şöyledir:
“Allah bir kuluna hayır eriştirmeyi murat ederse onun nefsine, uyarıcı manevi bir vaiz yerleştirir de, o bu kimseye iyiliği emreder ve kötülükten nehyeder.”
Nefis pehlivanı, arzuları tatmin edildikçe kuvvet kazanır ve zapt edilemez hale gelir. İnsanın karşısına dikilerek meydan okur. İmandan kuvvetini, İslam’dan istikametini alan akl-ı selim sahipleri, zamanını üçe ayırıp birinde Allah’a ibadet, diğerinde nefsi muhakeme ve kontrol, diğerinde de yiyip içmelerle ilgili işlere gayret göstermelidir.
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Akıllı, nefsini hesaba çeken ölümden sonrası için çalışandır. Aciz, nefsini hevasına tâbi kılan ve Allah’tan batıl şeyler arzu edendir.”
Nefsi, şeytanla ittifak halinde çalıştığı için daima insan tuzak hazırlar. Hadiselerin dışını şehvanî zevklerle süsler, bunların içinde ahiretin felaketlerini gizler. Mümin, bir yılan deliğinden iki defa ısırılmayacak kadar uyanık olacaktır. Allah korkusu kalbinden çıkmazsa nefis yılanına kendisini tekrar ısırtmamış olur.
2-) NEFS-İ LEVVAME: Nefis, kalpteki iman nuruyla gafletten uyandığı nispette nuraniyet kazanır. Nefs-i Levvame, bir kötülük işlendiği zaman sahibini levmeder, onu yaptığı işten dolayı kınar. Yaptıklarından tevbe eder. Ahiret hayatına vardığında şöyle hayıflanacaktır:
يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتِي:
“(İşte o zaman insan:) “Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!” der.” (FECR SURESİ – 24. AYET)
3-) NEFS-İ MÜLHEME: Kendisine bir şeyin hayır mı, şer mi; iyi mi, kötü mü olduğu hakkında ilham gelmeye başlar.
4-) NEFS-İ MUTMAİNNE: Bu kötü sıfatlardan arınmış ve ilahi itminana ermiş olan nefistir. Kalbin nuru ile tamamen aydınlanmış, kötü sıfatlardan kurtulmuş ve güzel huylarla bezenmiş ruh demektir. Allah’ı zikirle, aşk-ı ilahi ve vecd-i ruhanî ile ilerleyerek Vacibül Vücud’a yükselip onun marifeti önünde karar kılar. Allah’tan başkasından müstağni olur.
Sohbetimizin başında okuduğumuz ayetler, bir gün Hz Peygamber (SAV)’in huzurunda okunmuştu. Hz Ebu Bekir (RA) şöyle dedi: “Bu hakikaten güzel.” Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Haberin olsun, melek onu sana ölümün sırasında söyleyecektir.”
Nefs-i mutmainne sahibinin ruhu, bu zevkli hitap karşısında bedenden ayrılır. Bunun peşinden: “Haydi gir kullarımın içine.” denilerek ervah âlemindeki mukarrebler sırasında; ebedi hayata kalktığı zaman, salihler zümresine girer ve nihayet: “Gir cennetime.” hitabı gelir. O zümredekilerle beraber cennete girerek saadete nail olur.
Peygamberler, Nefs-i Mutmainne makamından Radiye, Merdiyye ve Zekiyye’ye yücelir. Onlarda Nefs-i Emmare’nin eseri görülmez. İnsan ibadetlerle ve nefsin murakabesiyle kemale ermekte, cennete girmeye hak kazanmaktadır.
Gerçek koruyucu olan Allah, cümlemizi Nefs-i Emmare’nin zararından cümlemizi korusun.
KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜ’MİNLERE VAAZLAR MEHMET EMRE