Süt akrabalığı, çocuğun öz annesinden başka bir kadın tarafından emzirilmesi sonucunda, çocukla sütanne ve onun belirli derecedeki yakınları arasında oluşan akrabalıktır.
İslâm'dan önce çocukların sütanne tarafından emzirilmesi ve yetiştirilmesi geleneği yaygındı. Bilhassa şehirli aileler, daha sağlıklı yetişmeleri ve Arap dilini doğru ve düzgün bir şekilde öğrenebilmeleri için çocuklarını bedevî ailelere veriyorlardı.
Sütanneliğin câhiliye Araplarının örfünde yazılı olmayan kuralları vardı. Buna göre taraflar arasında süt bağına dayalı bir yakınlık doğuyordu. Çocukların sağlıklı büyümesi için gerekli görülen bu uygulamayı, karşılıklı haklara ve sütten doğan akrabalığın gereklerine uyulmak kaydıyla Kur'an da onayladı:
وَاِنْ اَرَدْتُمْ اَنْ تَسْتَرْضِعُوا اَوْلَادَكُمْ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِذَا سَلَّمْتُمْ مَا اٰتَيْتُمْ بِالْمَعْرُوفِ
“Eğer çocuklarınızı (bir sütanneye) emzirtmek isterseniz, örfe uygun olarak vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde size bir günah yoktur.”1
Sevgili Peygamberimiz Mekke'de âdet olduğu üzere sütanneye verilmişti. Öncelikle annesi Âmine onu bir süre emzirmişti.4 Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe ise o yıl bir oğlan çocuğu dünyaya getirmişti. Sütanneye verilinceye kadar kendi çocuğu ile birlikte Hz. Muhammed'i de emzirdi. Kendi oğlu Mesruh dışında Hz. Peygamber'e Süveybe Hatun'u hatırlatacak iki sütkardeş daha vardı. Birisi kendisinden önce emzirdiği Allah'ın Aslanı lakaplı amcası Hz. Hamza, diğeri de kendisinden sonra o kadından süt emmiş olan ve Habeşistan muhacirleri arasında yer alan Ebû Seleme.5
Allah Resûlü bir müddet sonra, sütannelik yaparak maddî sıkıntılarını gidermek için zengin bir aile çocuğu bulmak üzere Mekke'ye gelen Halîme'ye verilmişti. Başlangıçta Halîme, yetim olması nedeniyle Muhammed'i almakta kararsız kaldıysa da arkadaşlarının yanına eli boş dönmek istememiş ve sonunda onu kabul etmişti. Bu karar sayesinde de evi bereketle dolmuştu.6 Hz. Peygamber'in Halîme'den olan sütkardeşlerinin isimleri ise Abdullah, Üneyse ve Şeymâ idi.7
Dinimizde sütten doğan akrabalık bağları nesebe dayalı akrabalık gibi kabul edildi. Nitekim çocuğu et ve kemik bakımından geliştiren süt,8 aynı zamanda çocuk ile onu emziren arasında tıpkı öz anne ile yavrusu gibi duygusal bir bağ oluşturuyordu. Böylece birlikte büyüyen sütkardeşler arasında da tıpkı öz kardeşler arasındaki gibi bir ilişki ortaya çıkıyordu. Dolayısıyla kendileri ile evlilik bağı kurulamayacak hanımların açıklandığı âyette sütanne ve sütkız kardeşler de zikredildi.9
Nitekim uygulama da bu şekilde oldu. Ebû Seleme ve Hz. Hamza ile sütkardeş olan Sevgili Peygamberimize Hz. Hamza'nın kızı ile evlenmesi teklif edildiğinde kendisi,
لاَ تَحِلُّ لِى ، يَحْرُمُ مِنَ الرَّضَاعِ مَا يَحْرُمُ مِنَ النَّسَبِ ، هِىَ بِنْتُ أَخِى مِنَ الرَّضَاعَةِ
“Onunla evlenmek bana helâl değildir. O sütkardeşimin kızıdır. Akrabalıktan dolayı haram olan sütten de haram olur.”2 diyerek bunu geri çevirmişti.
Ümmü Habîbe de Hz. Peygamber'e kız kardeşi ile evlenmesini tavsiye etmiş fakat o, bunun helâl olmadığını söylemişti. Bunun üzerine Ümmü Habîbe, “Senin Ebû Seleme'nin kızı ile evleneceğin konuşuluyor.” deyince, Allah Resûlü'nün cevabı şöyle olmuştu:
لَوْ أَنَّهَا لَمْ تَكُنْ رَبِيبَتِى فِى حَجْرِى مَا حَلَّتْ لِى إِنَّهَا ابْنَةُ أَخِى مِنَ الرَّضَاعَةِ أَرْضَعَتْنِى وَأَبَاهَا ثُوَيْبَةُ فَلاَ تَعْرِضْنَ عَلَىَّ بَنَاتِكُنَّ وَلاَ أَخَوَاتِكُنَّ
“O benim terbiyem altında bulunan üvey kızım olmasa bile bana helâl değildir. Çünkü o benim sütkardeşimin kızıdır. Beni de Ebû Seleme'yi de Süveybe emzirdi. Bir daha bana kızlarınızı ve kız kardeşlerinizi teklif etmeyin.”3
Sahâbeden Ukbe b. Hâris, Ebû İhâb b. Azîz'in kızıyla evlenmişti. Tam o sırada bir kadın gelip Ukbe'yi ve evlendiği kızı emzirdiğini söyledi. Ukbe kadına, “Ne senin beni emzirdiğinden, ne de evvelce bunu bana söylemiş olduğundan haberim var.” dedi. Kayınpederinin ailesine haber gönderip kadının verdiği bilgiyi sordu. Onların da bu konuda bilgileri yoktu. Olayı bu şekilde çözemeyince içi rahat etmedi, bineğine bindi ve Medine'ye Rasûlullah'a (sav) gitti. Başına gelenleri ona anlattı. Rasûlullah (sav), “(Onun sütkardeşin olduğu) söylendikten sonra evlilik nasıl olur?” dedi. Onlar da ayrılıp başkaları ile evlendiler.4
Bir gün Peygamber Efendimiz, eşi Hz. Âişe'nin odasında oturuyordu. Âişe validemiz Hz. Hafsa'nın odasına girmek için izin isteyen bir adamın sesini duydu. Hz. Peygamber'in duymadığını zannederek, “Bir adam sizin evinize girmek için izin istiyor.” dedi. Rasûlullah, Hz. Hafsa'nın süt amcasını kastederek, “Zannederim filân olacak.” buyurdu.
Hz. Âişe ise biraz şaşırmış gibi, kendi süt amcasını kastederek, “Filan kişi sağ olsaydı benim yanıma girebilir miydi?” diye sordu. Konuyu iyice anlamak istemişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber,
نَعَمْ إِنَّ الرَّضَاعَةَ تُحَرِّمُ مَا تُحَرِّمُ الْوِلاَدَةُ
“Evet, çünkü süt, doğumun (kardeşliğin) haram kıldığı (evliliği) haram kılar.”5 buyurdu.
Aradan zaman geçmişti. Hz. Âişe, sütbabası Ebu'l-Kuays'ın kardeşi Eflah yanına gelmek için izin istediğinde, Rasûlullah'a sormadan buna izin vermeyeceğini söyledi. Çünkü kendisini emzirenin Ebu'l-Kuays'ın karısı olduğunu, dolayısıyla onun kardeşi ile hiçbir bağı olmadığını düşünüyordu. Hz. Peygamber geldiğinde ona durumu anlatan Âişe validemiz, aralarında geçen konuşmayı şöyle naklediyordu: Rasûlullah, “Amcana müsaade etmene engel olan nedir?” diye sordu. Ben de, “Beni adam emzirmedi ki Ebu'l-Kuays'ın hanımı emzirdi.” dedim. Rasûlullah, “Ona izin ver, çünkü o senin amcandır.”6 buyurdu.
Hz. Peygamber süt akrabalığını soy akrabalığı gibi değerlendirirken günümüzdeki anlamıyla meselenin fizyolojik, sosyolojik veya psikolojik boyutlarını açıklamıyordu. Anne sütü almanın insan genleri üzerindeki etkisini bilimsel anlamda anlatmıyordu ama süt akrabalığının oluşmasını, çocuğun beslenme açısından anne sütüne ihtiyaç duyduğu zamanla sınırlandırıyordu. Bir gün Allah Rasûlü, Âişe'nin odasına girdiğinde yanında bir adam gördü. Bu durum hoşuna gitmemiş ve sanki yüzünün rengi değişmişti. Bunun üzerine Âişe, “Bu benim sütkardeşimdir.” dedi. Rasûlullah ise muhtemelen Hz. Âişe'nin bu konuda emin olup olmadığını anlamak amacıyla,
اُنْظُرْنَ مَا إِخْوَانُكُنَّ ، فَإِنَّمَا الرَّضَاعَةُ مِنَ الْمَجَاعَةِ
“Sütkardeşlerinizin kim olduğuna dikkat edin! Çünkü (haram kılan) süt emme ancak açlıktan dolayı olur.”7 diyerek onu uyardı.
Süt akrabalığının meydana gelmesinde emme dönemi ve emilen süt miktarı olmak üzere iki şart göz önünde bulundurulmuştur. Buna göre süt akrabalığı ancak ilk iki yaş içinde emilen süt ile gerçekleşir.14 Zira Kur'ân-ı Kerîm'de çocuğun sütten ayrılmasının iki yıl içinde olacağı zikredilmektedir.15 Abdullah b. Ömer de büyüğün emmesinin muteber olmadığını, ancak küçüklükte emilen sütün akrabalık meydana getireceğini söylemiştir.16
Emilen süt miktarı konusunda ise farklı rivayetler bulunmaktadır. Bir kısmında doyuruculuk ve çocuğu geliştirme, bir kısmında ise kaç defa ve ne kadar emildiği dikkate alınmaksızın mutlak anlamda emme esas alınmıştır. Bu farklı görüşlerin benimsenmesinde delil alınan rivayetler şunlardır:
لَا يُحَرِّمُ مِنْ الرَّضَاعِ إِلَّا مَا أَنْبَتَ اللَّحْمَ وَأَنْشَزَ الْعَظْمَ
“Ancak ete dönüşen ve kemiği geliştiren süt emme, haram kılar.”8
لاَ يُحَرِّمُ مِنَ الرَّضَاعَةِ إِلاَّ مَا فَتَقَ الأَمْعَاءَ فِى الثَّدْىِ
“Ancak doyuran süt emme, (evliliği) haram kılar.”9
Bu rivayetlere göre bir veya iki defa emmek, haram kılmamaktadır.19 Bazı rivayetlere göre ise çocuğun bir defalık emmesi bile evlilik engeli oluşturmaktadır.20
Nasıl öz anne bin bir zahmetle dünyaya getirip yetiştirdiği yavrusu üzerinde hak sahibi oluyorsa, sütanne de emzirdiği çocuğa sütüyle can verdiği için hak sahibi olmaktadır. Bu bakımdan emzirme hakkı da gayet önemli addedilmiş, hatta Haccâc b. Haccâc el-Eslemî, süt emmenin hakkını nasıl ödeyeceğini Rasûlullah'a sormuştur. Peygamber Efendimizin cevabı şöyledir: “Bir köle veya cariye (vererek).” 21
Sevgili Peygamberimiz (sav) ilk sütannesini hiç unutmamıştı. Bu yüzden Mekke'de iken onun ziyaretine gitmeyi ihmal etmezdi. Yaşadığı sürece ona daima saygı ve hürmet göstermişti. Hz. Muhammed'in (sav) Süveybe'ye gösterdiği saygı ve hürmet Hz. Hatice'yi o kadar etkilemişti ki kendisi de eşinin sütannesine saygı ve ikramda kusur etmemeye çalışıyordu. Hatta bununla da yetinmeyerek kendi parasıyla onu satın alıp azat etmek istedi. Çünkü sütannesinin hürriyetine kavuşmasının Hz. Muhammed'i (sav) çok mutlu edeceğini biliyordu. Fakat sahibi Ebû Leheb, cariyesi Süveybe Hatun'u satmaya kesinlikle razı olmadı. Resûlullah (sav) Medine'ye hicret ettikten sonra Ebû Leheb, Süveybe Hatun'u kendisi azat etti.
Hz. Peygamber Medine'de iken de onu mümkün olduğunca koruyup kollamaya ve ona yardımcı olmaya çalıştı. Süveybe Hatun, Hayber'in fethi yılında vefat etti. Sütannesinin vefat haberini alınca Hz. Peygamber öncelikle oğlu Mesruh'u sordu. Onun daha önce vefat ettiği bilgisi verildi. Başka yakınlarının kalıp kalmadığını araştırdı. Ama kimsesinin kalmadığını öğrendi.22
Rasûlullah, sütannesi Halîme Hatun'a karşı da akrabalık bağını daima gözetmişti. Onu her gördüğünde, “Anneciğim” ifadesini kullanarak saygı ve hürmet gösterirdi. Kendisine ihsan ve ikramda bulunmayı ihmal etmezdi. Yıllar sonra Sa'doğulları yurdunda kuraklık olmuş ve kıtlık yaşanmıştı. Herkes gibi Halîme Hatun'un ailesi de bundan çok etkilendi. Durumdan haberdar olunca Rasûlullah'ın sevgili eşi Hz. Hatice ona kırk koyun ve yüklerini taşımaları için de bir deve verdi.23
Yakınlık ve hürmet sadece sütanne ile sınırlı da değildi. Bir gün Rasûlullah (sav) otururken sütbabası çıkageldi. Bunun üzerine Hz. Peygamber onun için elbisesinin bir ucunu yere serdi, o da üzerine oturdu. Sonra sütannesi geldi. Bu sefer de elbisesinin öbür ucunu onun için yere serdi, o da bunun üzerine oturdu. Daha sonra da sütkardeşi geldi. Resûlullah (sav) onun için ayağa kalktı ve onu önüne oturttu.24
Akrabalık ilişkilerine ayrı bir önem veren Peygamberimizin bu tutumundan onun, süt akrabalığını soy akrabalığı gibi değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Çünkü süt akrabalığı sayesinde akrabalık ilişkileri, kan ya da evlilik bağı dışında süt bağı ile de canlı tutulmakta ve toplumsal bir kaynaşma sağlanmaktadır. Yani akrabalık kavramı daha geniş bir anlam kazanmaktadır.
Evlilik engeli dışında miras, nafaka ve şahitlik gibi konularda farklı bir hüküm ortaya çıkarmasa da süt akrabalığı, taraflar arasında bir akrabalık hukuku meydana getirmektedir. Dolayısıyla akrabalıkta gözetilen sıla-i rahim, bayramlaşma, hasta ziyareti gibi ahlâkî görevler süt akrabalar için de geçerlidir. Bu nedenle öz akrabalarla olan sevgi ve saygıya dayalı ilişkiler, aynı şekilde süt akrabalarda da gözetilmelidir.
1 Bakara, 2/233.
2 Buhârî, Şehâdât, 7.
3 Buhari, Nikâh, 21
4 Buhârî, Şehâdât, 4.
5 Müslim, Radâ’, 1-2.
6 Buhârî, Tefsîr, (Ahzâb) 9.
7 Buhârî, Nikâh, 22.
8 İbn Hanbel, I, 432.
9 Tirmizî, Radâ’, 5
Kaynak: Diyanet Hadislerle İslam