Abdurrahman AKBAŞ
a.akbas25@hotmail.com
ALLAH DEVLETİMİZE ve MİLLETİMİZE ZEVAL VERMESİN
15/11/2017 Büyüklerimizden tevarüs ettiğimiz güzel bir dua var: Devletin, yaşanmışlıklardan tecrübe edilen kıymetini ve konumunu ifade eden bir dua. Devâm-ı devlet ve devlette adalet temennisi. Dilimizden düşürmediğimiz bu dua, hem bir arzu hem de bir endişe barındırır içinde. Biraz daha anlaşılır kılmak için önce duada geçen Arapça kökenli bu kavramların toplumsal hafızada yer eden anlamlarına bir göz atmalı. Kavramlar, taşıdıkları anlamlar ile değerlidir. Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık diye tanımlanır. Büyük bir çatı olan bu tüzel varlık, organları mesabesindeki kurumlarıyla hayat bulur ve bu kurumlarıyla kaim olur. Devlet, islam'ın korunası beş temel kıymet olarak gördüğü "can, akıl, mal, nesil ve din" emniyetinin de garantörüdür. Devlet, isanların hak ve ödevlerini gerçekleştirnesine zemin oluşturan en önemli kurumsal araçtır. Millet, çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında din, dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğudur. Kur'an-ı Kerim'de ümmet (islam ümmeti) anlamında kullanılmaktadır. "İslam milleti" çeşitli kavimlere (etnik kökenlere) mensup fertler ve gruplardan oluşur. Bunlar, İslam'la mutabık dil, örf, âdet ve geleneklerini muhafaza ederler, ama etnisiteye veya gruplara ait hiçbir değeri, dine ait olanın önüne geçirmezler. Kavimler, kabileler, etnik gruplar ve içtimaî oluşumlar, kardeşlik hukukuyla millet (İslam ümmeti) içinde varlıklarını devam ettirirler. Zevâl ise "yok olma, yok edilme, bozulma" veya "devamlı olmayan ve tükenen" gibi anlamlara gelir. Geçici olanların öyle ya da böyle karşılaştıkları nihai durumu ifade eder. Bu anlam, duada kastedilen anlamlardan biridir. Bu anlamda hiçbir devletin ilanihaye devam etmeyeceğini söyleyebiliriz. O yüzden duada devlet ve millet birlikte zikredilir. Zira, devlet zâil olsa da millet istikametini kaybetmediği sürece devletini yeniden ihya edecektir. Bir de güneşin öğlen vakti tam tepeden uzaklaşıp bir tarafa eğilmesine "zâil olmak" denir (zevâl vakti). Bu manada devletin zevâli de bütün vatandaşlarını (milletini) kuşatıcı olmaktan uzaklaşıp bir zümreye, bir gruba, bir cemaate doğru eğilmesi, meyletmesi ve adaletten, hakkaniyetten uzaklaşmasıdır. Bu anlamda devletin zâil olması, en az yok olması kadar kötüdür. Devlet tam tepede olmalı. Tebeasına tam bir çatı olmalı.. Adaletten şaşmamalı... Her millet, bir ailedeki çocukların ebeveynin adaletine duyduğu ihtiyaç kadar devletin adaletine muhtaçtır.. Her zaman eşit değil ama daima hakkaniyetle... İyisine şefkat, kötüsüne merhametle... Ama hep adaletle... Bundan mütevellid, Gayemiz, özünü bilen ve önünü gören bir millet. Davamız, milletimizin söz sahibi olduğu bir devlet. ........ Milletin oluşturduğu tüzel bir varlık olan devlet, azaları mesabesindeki kurumlarıyla devlettir. Bu kurumlar da milleti oluşturan fertlerce millet adına idare edilir. Kurumların icrası için görev alan kişilerin feraset, basiret ve dirayetli olması, devletin kıyamı için çok önemlidir. Millet için büyük bir nimettir. Ama her zaman böyle bir nimete sahip olmak mümkün olmayabilir. Böyle durumlarda millet, feraset ve basiretiyle bu açığı kapatmalıdır. Nasıl mı? Devlet vazifesiyle muvazzaf olanlar bir hata yaptığında hesabın onlardan sorulduğu gibi; devlet kurumlarını idare edenler, adalet ve hakkaniyetten uzaklaştıklarında da bunun hesabı onlardan sorulmalıdır, kurumlardan değil.. Normal olan budur. Ama her nedense özellikle manevî şahsiyeti ön planda olan bazı hassas kurumlar söz konusu olduğunda işler bambaşka bir hal alıyor. Hemen bir toptancılık furyası alıp başını gidiyor. Mesela, genç devletimizin kadim bir kurumu olan Diyanet... Milletimizin, bu kurumun işleyişinde ortaya çıkan aksaklıkları görmezden gelmesi doğru olmaz tabi. Fakat bu aksaklıklarıın giderilmesi için elimizi taşın altına koymak yerine kuruma husumet beslemekle neye/kime hizmet edilmiş oluyor bir düşünmek lazım. Kaldı ki Diyanet, eleştiri ve tenkitlere en açık devlet kurumlarından biridir. Hizmet kurumu olması hasebiyle toplumun nabzını tutmaya en fazla ihtiyaç duyan kurumlardandır. Tenkit etmek yerine tehdit ederek neyi değiştirebilirsiniz ki? En küçük bir meselede Diyanet'i "hıyanet" ile suçlayanını mı dersin, İslam'ın önünde engel görüp bir kaşık suda boğmak isteyenini mi? Bu cüreti kimden/nereden alıyor bu insanlar merak ediyorum ? Bu nasıl bir anlayıştır? Başka bir milletin gözünden baktıklarını sanırsınız. Irkını, mezhebini, cemaatini, grubunu vs. milletinin (İslam ümmetinin) önüne geçirenler, devlet-i âli tarumar ve aziz millet sefil olduğunda sığınacak bir cemaat bulabilecekler mi acaba? Diyanet, Devlet-i Âliyye'nin meşihat makamının varisidir. Tarihî misyona sahip bir kurumdur. İnsanlar gelir ve gider. İmkanlar kurumlarla varlığını devam ettirir/ettirmelidir. İsmi mülga olsa da fiilen diyanetle var olan meşihat makamı, milletimizin devlet etme tecrübesinin bir parçası olarak kaimdir. Ne şahısların yanlışları bu kuruma mal edilmeli ne de şahıslar için bu kurum feda edilmelidir. Büyük bir vücudun hayatî bir azası konumuyla diyanet devlettir. Diyanet gibi birleştirici, bütünleştirici bir (dinî temsil) kurumu olmayan ülkelere bir bakmalı insan. Yaşadıkları kaosu görüp de sahip olduğu nimetin kadrini bilmek için. Bugün bir devlet kurumu olarak Diyanet'i itibar suikastiyle tezyif etmek, çatısı altında hürriyetimizin inkişaf bulduğu devletimizi tezyif etmektir. Devlet kurumlarıyla devlettir. Hatırlayın! İçerisine hain terör örgütü üyeleri sızmıştı. Ama devletin bir uzvu olan TSK yine bizimdi. Emniyet yine bizimdi.. MEB yine bizimdi. Bütün bu kurumlar, bizim olduklarını 15 Temmuz'da haçlı tasmalı sırtlanların işgal girişimini darmaduman ederek yeniden tescil ettiler. Diyanet de öyle.. Üstelik adeta lokomotif olarak... Diyanet devlettir. Devletin ruhudur. Ve devlet sensin, devlet benim, devlet biziz. Biz İbrahimî bir milletiz... Devirler yıkıp devletler kurmuşuz... Kendimize gelelim. Devleti tarumar edilmiş, vahdeti dağılmış İslam coğrafyasının hâl-i perişanından hiç ibret almaz mıyız? Devletin olmadığı yerde ne âlim kalır ne ilim. Her ilim sahibi, kendini ve müntesibi olduğu yapıyı bu büyük bünyenin bir uzvu olarak görmekten gocunmamalıdır. Her kavim, cemaat ve grup da millet (İslam ümmeti) çatısının altında kendisini emniyet içinde hissetmelidir. Devlet erkinin mümessili olanlar da bu emniyeti temin etmelidir. Bir de meselenin dış mihrak boyutu var tabi. İslam ülkelerindeki bazı duygusal tutumlardan kaynaklanan her kıvılcımı yangına dönüştürecek körüklerin sahibi vahşi bir Batı... Kapitalizminin hegemonyasındaki tek dişi kalmış (me)deniyet. Mustazaf müslümanların kanını ve malını emerek semiren müreffeh Batı ülkelerine bir bakın.. Hiçbir iç meselede devletini veya kurumlarını linç etmeye kalkana raslayamazsınız. Şimdi bir daha bakın! Aynı odakların, İslam coğrafyasında baş gösteren her türlü devlet düşmanlığının finansörü olduğunu göreceksiniz. Onlar ister ki millet-i İbrahim devlet olamasın. Onlar ister ki, kudretini milletinden alanlar söz hakkı bulamasın. Onlar ister ki, İslam diyarının sahipleri güç ve kuvvetkerini kendi milletiyle mücadelede tüketsin. Çünkü onların refah ve iktidarlarının zâil olmaması buna bağlıdır. Müslümanların sefaletinin devamına... Bu yüzden o büyük güne kadar devam edecek olan her türlü kışkırtmalara karşı teyakkuzda olmalıyız. Allah, devletimizi adaletle kâim, millî birliğimizi rahmetiyle dâim eylesin. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
KADİR GECESİ BİR BAŞLANGIÇTIR - 08/05/2021 |
Kadir Gecesi Bir Başlangıçtır |
NAMAZIN RUHU: ALLAH'I ANMAK - 25/05/2020 |
Namazla alakalı üzerinde önemle durulan husus, şeklinden ziyade anlam ve ruhuyla alakalıdır. Bu bağlamda namazın, insanın bireysel ve sosyal hayatındaki potansiyel etkisine ve anlamına işaret eden ayetler üzerinde tefekkür etmek elzemdir. |
NAMAZ BİR LÜTUFTUR - 21/05/2020 |
İslam’da ibadet denince akla ilk gelen, dış görünüşü itibariyle bir takım şekil, zikir ve kıraatten ibaret fakat gerçek mahiyeti, Yaratıcı kudret karşısında derin bir huşu ve içten bir münacat olan namaz ibadetidir. |
İLETİŞİM ÇAĞINDA BİLGİNİN YÖNETİMİ: DİJİTAL YAYINCILIK - 23/02/2020 |
Genç kuşakların ve özellikle ilk oyuncakları elektronik cihazlar olan günümüz çocuklarının hayat tasavvurları, istikametleri ve istikballeri, onların ellerinden düşürmedikleri akıllı cihazlarında yer alabilenler tarafından belirlenecektir.. |
İNSAN, ŞEYLERİN NESİ OLUR? - 04/01/2020 |
“İnsan nedir?” sorusuna dair en temel yargının, “İnsan şeydir.” önermesi olduğunu düşünüyorum. Bu önerme, her ne kadar ağyârını mâni olmasa da efrâdını câmi bir tanımdır. Zira insan, ontolojik bakımdan bir “şey”dir. |
ERDEMLİ HAYATIN SACAYAĞI ÜÇ ORGAN - 21/09/2019 |
İnsan bedeninde hayatî öneme sahip üç organ var ki bunlar, onun sadece yaşamasını değil, hayatının kalitesini de tayin eder. Birbirleriyle sıkı etkileşim içinde olan bu organlar, ancak birlikte sıhhatli olursa insanın sağlık ve izzetine vesile olur |
EN BÜYÜK GÜVENCE - 19/06/2019 |
Çocukluğumuzun güvencesi insanlar vardı hayatımızda. Şimdi büyüdük ve güvencesi olduk çocuklarımızın. Ne var ki büyüse de bir güvence arıyor insan. Hem güven kadar neye ihtiyaç duyurulur ki? |
KELİMELER ELE VERİR - 13/06/2019 |
Herhangi bir meramı anlatmak için kullanılan kelimelerin, muhatabı bilinçaltı gerçeklere ulaştıracak kodlar barındırdığı üzerinde bir tedebbür denemesi... Kelimelerimiz, kimliğimizdir. |
ÇOCUKLARIMI NASIL TERBİYE ETMELİYİM? - 08/06/2019 |
Çocuk terbiyesi, günümüzde her ne kadar eğitim-öğretim (talim-terbiye) misyonuyla okullara (öğretmenlere) yüklenmiş gibi görünse de bu iş aslen ebeveynin görevidir. İşte "Ne olmalıyım?" sorusuna İslamî perspektiften birkaç cevap: |
Devamı |