26/09/2017
1990'lı yıllarda rahmetli Erbakan, ülkenin geleceği ile ilgili çok ciddi endişeler taşıdığını dillendirirdi. O günlerde her kesimden, ona dudak ucuyla gülenler vardı. Irak diyordu. Suriye diyordu. "Türkiye, dış güçlerin tehdidi altında" diyordu. "Batılıların yüzyıllık planları var, bizim neyimiz var?" diyordu. "Bırakın plan yapmayı, bizimkiler onların planlarına hizmet ediyor" diye bas bas bağırıyordu. Onu dinleyip, anlaması gerekenler, adamı boncuk boncuk terletiyorlardı.
Kadere bak ki o gün "Vaktiyle düzgün siyaset yapsaydın şimdi böyle terlemezdin" diyerek darbecilerden yana tavır alanlar, bugün herkesten çok Erbakancı havasındalar. O gün, "Savunan Adam" başlığıyla davaya omuz verenler ise bugün dışlanır durumdalar. Bunları da not etmeliyiz. Kimileri de hocanın fikirlerini eğlence konusu yapıyordu. Şimdi, "Meğer hoca ne de haklıymış" diye ortaya çıkanlar oluyor. Ama ay bacayı savuşmakta iken bunu söylemenin kime faydası var?
Gelinen noktada, Irak parçalanmış, yeni haritalar üzerinde çalışılır olmuştur. Suriye'nin hali zaten ortada; imamesi kopmuş tespih gibi, her bir parçası bir yere savrulmuş. Bütün bunların sonucunda, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü parçalayan harita, dolaşıma girmiş durumda. Bu yaşananlar gösteriyor ki Irak'ın toprak bütünlüğünü savunmak, aslında Türkiye'nin toprak bütünlüğünü savunmaktır. Çünkü esas hedef Türkiye'dir. Iraktan ziyade Türkiye'nin geleceği tehdit altındadır.
Barzani'ye yaptırılmaya çalışılan referandumun bir sonraki merhalesi bellidir. Irak'ın kuzeyinde, İngilizlerce bağımsız bir devlet kurulacaktır. Bir sonraki merhale, Suriye'nin kuzeyine göz kırpmak olacaktır. Böylece Türkiye topraklarını da içine alan harita, sümen altından çıkarılacaktır. Bu merhaleler yavaş yavaş geçilecektir. Adamlar çok sabırlı, projelerini titizlikle hayata geçiriyorlar. Öyle ki herkes gelişmelerin kendi doğal seyrinde işlediğini sanıyor. Güçlü yönlendirme mekanizmaları var. Tedricilik ilkesini acayip uyguluyorlar. Ya da taşları acayip zamanlamayla oynuyorlar. Sözü burada da Erbakan Hocaya bırakalım; "Türk ile Kürt'ü ayırırsanız, ne Türk kalır ne de Kürt. Eğer Çanakkale misali birleştirirseniz, ne İngiliz kalır ne de Fransız."
Bölgede sınırların yeniden çizilmeye çalışıldığı safhada, Türkiye sosyolojisi rahat bırakılmayacaktır. Farklı yönlerden toplumsal bütünlüğü sarsıcı hamleler yapılacaktır. Farklılıkları, ayrılık sebebi olarak gösterme çabaları, yeniden servis edilecektir. Toplumda öteden beri oluşturulan gerilim hatları yeniden ele alınacaktır. Yeni fay hatları, kırılma noktaları icat edilecektir. Toplumsal yırtılmalara sebep olacak nice mühendislik faaliyetleri kısık ateşte tutulacaktır. Yeni sis bombalarıyla önümüzü göremez hale gelebiliriz. Böylesi havalarda hedefimiz Türkiye olmalı.
Aynı filmi bize daha kaçıncı kez izletecekler onu bilmiyorum. Ama şu var ki gözümüz de gönlümüz de yoruldu, bitap düştük. Artık aklımızı başımıza toplama vakti gelmedi mi? "Müslüman aynı delikten iki kere ısırılmaz" basiretine ne zaman kavuşacağız? "Müslümanın ferasetinden çekinin" sözünü yerden kaldırmak için daha kaç milyon Müslümanın ölmesi gerekiyor?
Toplumsal bütünlüğe katkı sunabilecek kimi bilginler, âlimler, önderler, aydınlar, yazarlar, çizerler, maalesef yine fındık kabuğu etrafında fink atar durumdalar. Kimi, Müslüman kadınları malzeme yapmış, etrafındaki gençleri fitilliyor. Kimi, tarikatları malzeme yapmış, tribünlerini coşturuyor. Kimi, Kuran merkezli yapıları malzeme etmiş sürülerini suvarıyor. Verin coşkuyu... Diyelim ki herkes senin grubuna dâhil oldu, hepiniz Kurancı oldu veya hepiniz tasavvufçu oldu. Ne olacak? Rahmetli Erbakan'ın dediği gibi: "ABD senin kanını emip sömürmeye devam ettikçe, Kurancı olsan ne yazar, Tasavvufçu olsan ne yazar?"
Bugün, ümmetin meselesi vahdettir. Vahdeti bozacak her çıkış sorunludur. Bugün, memleketin en temel meselesi, toplumsal bütünlüğü tesis etmektir. Toplum bütünlüğünü sarsan her çıkış arızalıdır. Gelin enerjimizi ve imkânlarımızı bu yönde kullanalım. Toplumu tek bir renge dönüştürme anlamsızlığından vazgeçip tüm renkleriyle uzlaştırmaya çalışalım. Bu sorumluluğu basit menfaatler uğruna feda etmeyelim. Yoksa mı? Yoksa yarın o tartışmaları yapacak yer (vatan) ayağımızın altından kayıp gidecek. Millet olarak başımızı dik tutalım. O zaman her şey yoluna girecektir.