• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Mehmet CÖMERT
mcomert34@gmail.com
DÜNYAYA ALDANIŞIN HİKÂYESİ
02/08/2022

Teşbih ve temsillerle hakikatleri anlatmak kadim bir gelenektir. Anlatılanın etkisini güçlendirmek, daha çok okunmasını sağlamak için bu tür sanatlar öteden beri kullanılmıştır. Belagatin ünlü dâhisi Abdülkahir Cürcanî, "Esraru'l-Belağa" isimli eserinde, temsilin gücünü şöyle anlatır: "Temsil, manaya bir elbise giydirir. Ona nüfuz kazandırır. Kadrini yükseltir. Ateşini alevlendirir, manayı daha parlak yapar. Nefisleri kendine çekmede kuvvet sağlar. Kalpleri kendine davet eder" (Esraru'l-Belağa, s. 92-96.)


İslam irfanının ünlü âlim ve bilgelerinin de kullandıkları bu anlatım tarzı çok sevilmiş, zaman ne kadar geçse de okuyucunun bu türe ilgisi azalmamıştır. İşte bu "kıssadan hisse" türünün örneklerinden birini sizlerle paylaşmak istedim.


"Evin hanımı, balıkçı kocasının eve getirdiği balıkları temizlerken bir balığın karnında harika bir cevher buldu. Balıkçı, cevheri alıp mücevherciler çarşısına götürdü. Bir dükkâna girdi ve elindeki cevheri gösterdi. Mücevherci şaşırmıştı. Balıkçıya, "senin bu cevherinin benzeri olamaz ve kimsenin serveti de bunu satın almaya yetmez" dedi. Balıkçının satmada ısrarlı olduğunu görünce onu çarşıdaki en zengin tüccara yönlendirdi. Balıkçı bu defa oraya gitti. Bu sarraf da mücevhere çok şaşırdı ve o da: "Senin bu cevherin kıymeti, pahası biçilmez ve kimse bunu satın da alamaz" dedi. Balıkçı gene satmada ısrarlı olunca, adam ona memleketin zengin ve güçlü hükümdarına götürmesini tavsiye etti.


Balıkçı, hükümdarın konağına vardı, izin isteyip makamına çıktı. Elindeki mücevheri ona gösterdi ve bunu satmak istediğini söyledi. Hükümdar da, gözleri kamaştıran bu mücevhere çok şaştı ve: "Bu çok değerli bir mücevher; benim bütün servetim bunun pahasına denk olamaz. Ama ille de bunu satmak istersen hazineme 6 saat süreyle girer ve oradan ne kadar servet alabilirsen alırsın. Ancak süren bitince seni hemen çıkarırım" dedi. Balıkçı bunu kabul etti ve görevliler, hükümdarın hazinesinin kapısını açıp onu içeri aldılar.


Balıkçı, hazinede üç bölümün olduğunu gördü. Biri çok lezzetli yemek ve içeceklerin sergilendiği, diğeri oturulacak, dinlenilecek harika mekânların olduğu, son bölüm ise altın, gümüş ve paraların bulunduğu bölüm.


Balıkçı, "nasılsa altı saat gibi bir vaktim var. İşimi halletmeye yeter de artar bile" diye düşündü ve önce şöyle bu yemeklerden alıp karnımı doyurayım dedi. Yemekler çok çeşitli ve lezzetli olduğundan adam tıka basa karnını doldurdu. Şu oturulacak mekânlara da uğrayıp otursam, bir çay içip sonra hazinenin asıl değerli kısmına girsem dedi. Dedi ama o kadar yemişti ki şöyle bir uzanıp dinleneyim deyip bir koltuğa oturunca olanlar oldu. Fazla yemenin verdiği rehavetle derin bir uykuya daldı. Çok geçmeden yüksek bir ‘haydi kalk" sesiyle uyandı. Görevli askerler süresinin dolduğunu ve çıkması gerektiğini bildirdiler. Bizim balıkçı, ah vay edip kalmak için bahaneler ileri sürdüyse de görevliler onu dinlemedi ve kollarından tutup dışarı attılar. "Ey ahmak, altı saatte hazinenin tümünü alır götürebilirdin, ama sen nefsinin arzularına uyup onlarla oyalandın ve önündeki fırsatı kaçırdın" dediler".


Evet, bu temsili kıssa, şu fani dünyada ebedi âlemi kazanmak için sınava alınan insanın hikâyesidir. O balıkçı biziz. O paha biçilmeyen mücevher bize verilmiş hayatımızdır. Altı saat, insanoğlunun ortalama ömür süresi olan 60 yılı simgeler. Hükümdarın hazinesi ise şu dünyamızdır. Oturulup gezilecek yerler gaflettir. Yemek ve içmek bölümü ise şehvet ve arzulardır. Hazinedeki altın ve gümüşler de salih amellerdir.


Ey balık avcısı, vaktini faydası olmayacak ve her iki âlemde de pişmanlık getirecek boş işlerin peşinde tüketme. Unutma ki ömür çok kısadır ve ecelin ne zaman geleceği de belli değildir. Hz. Pîr (ra) bu hakikate karşı gafil kalanlara şöyle hitap eder:
"Dünyada unutulmaması gereken bir şey var. Her şeyi unutsan da onu unutmasan korku yok. Fakat her şeyi yerine getirsen, hatırlasan, unutmasan da onu unutsan hiçbir şey yapmamış olursun. Hani bir padişah seni belli bir iş için bir köye yollasa, sen de gitsen de o işten başka yüzlerce iş başarsan, hangi iş için gittiysen onu yapmadın, başarmadın ya, hiçbir iş başarmamış sayılırsın. Şu halde insan dünyaya bir tek iş için gelmiştir, maksat odur. Onu başarmadı mı, hiçbir iş başarmamış demektir.


Amma sen, o işi görmüyorsam bunca iş görüyorum ya dersin; dersin amma seni öbür işler için yaratmadılar ki. Bu, şuna benzer: Padişahların hazinelerinde bulunabilen, değer biçilmez bir çelik Hint kılıcını tutmuşsun da kokmuş öküz etine satır olarak kullanıyor, sonra da boşu-boşuna bırakmadım ya, böylesine bir işe kullanıyorum onu diyorsun. Yahut da zerresiyle yüzlerce tencere alınabilen bir altın tencereyi getirmişsin, içinde şalgam pişiriyorsun. Yahut da mücevherlerle bezenmiş bir bıçağı kırık bir kabağa mıh yapmışsın da diyorsun ki; iş görüyorum; kabağı ona asıyorum, şu bıçağı öylece bırakmıyorum ya. Acınacak, gülünecek işler değil de nedir bunlar? O kabak, bir pul değerindeki bir tahta yahut demir çiviye de asılabilirken yüz dinarlık bıçağı bu işe kullanmak, akıl işi midir ki?


Yüce Allah, sana pek büyük bir değer vermiştir. Buyurdu ki: "Gerçekten de Allah, cennet karşılığı olarak inananların canlarını, mallarını satın almıştır." (Tevbe,111)


Değer bakımından iki dünyadan da artıksın.

Fakat neyleyeyim ki değerini sen bilmiyorsun.

Kendini ucuz satma; çünkü değerin pek fazla senin.

Senin şu uykudan, şu yiyip içmeden başka bir gıdan daha var.

Rabbime konuk olurum, o beni doyurur, suvarır" denmiştir ya. Bu dünyada o gıdayı unutmuşsun da şu gıdaya dalıp gitmişsin; gece-gündüz bedeni beslemedesin. Sonucu şu beden, atındır senin, bu dünya da o atın ahırı. Atın gıdası, ata binene gıda olamaz; onun da kendisine göre gizli bir uykusu, gizli bir gıdası, gizli bir beslenmesi var. Fakat sana hayvanlık üst olmuş da atın başucunda, atların ahırında kalakalmışsın; ölümsüzlük dünyasının padişahlarının, beylerinin safında yerin yok. Gönlün orda amma beden üst olmuş da o yüzden gönlün de bedenin buyruğuna uymuş, ona tutsak olup kalmış.

Canında bir can var, o canı ara...

Beden dağında bir hazine var, o hazineyi bul.

(Fihi ma fih)



3099 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

SAHİBİNE ÜZÜNTÜ VEREN GÜNAH - 24/05/2022
SAHİBİNE ÜZÜNTÜ VEREN GÜNAH
RAMAZAN DERSLERİ - 06/04/2022
RAMAZAN DERSLERİ
DERYADAN KATRELER - 01/03/2022
DERYADAN KATRELER
İSLAM'IN DİĞER ADI MERHAMET VE ADALETTİR - 24/01/2022
İSLAM'IN DİĞER ADI MERHAMET VE ADALETTİR
SUSMAK, BÜYÜK İNSANLARIN DİLİDİR - 18/12/2021
Susmak, Büyük İnsanların Dilidir
ALLAH KADİR MİDİR? - 24/11/2021
Allah Kâdir midir?
GEL EY MUHAMMED BAHARDIR - 17/10/2021
Gel Ey Muhammed Bahardır
AYAĞIMIZA BATAN DİKENLER, ARADIĞIMIZ GÜLÜN HABERCİSİDİR - 18/08/2021
AYAĞIMIZA BATAN DİKENLER, ARADIĞIMIZ GÜLÜN HABERCİSİDİR
DÜNE TÖVBE, BUGÜNE SECDE, YARINA DUA YAKIŞIR - 12/07/2021
Düne Tövbe, Bugüne Secde, Yarına Dua Yakışır
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam439
Toplam Ziyaret5019454
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI