Yerli yersiz, faydalı faydasız, gerekli gereksiz bilgi kirliliğinin yağmur gibi üzerimize üzerimize geldiği bir iklimi yaşıyoruz. Böylesi iklimlerin koşulları hiç şüphesiz ağırdır. İnsanın kendini koruması, değerleri üzerinde sabitkadem kalabilmesi kolay değildir. Fakat bütün olumsuzluklara rağmen cesaretini toplayıp risk alarak, böylesine her şeyin birbirine girdiği durumlarda net bir duruş ortaya koyabilmek çok değerlidir. Yine böylesi hallerde şeffaf kalabilmek, şahsiyetli bir duruş sergileyebilmek insanı güçlü kılan önemli bir ayrıcalıktır.

Bir duruş ortaya koymak ne demektir? Sağa sola savrulmamak, rüzgâra göre yön değiştirmemektir. Şartlara göre kalıptan kalıba girmemektir. Koşulların yönettiği olmak değil, koşulları yönetebilmektir. Net bir duruş; hakikatin hatırını her şeyin üstünde tutmak, adalete ve merhamete tutunmaktır. Net bir duruşu olan kişinin ederi değil, değeri vardır. Değeri olanı hiçbir şey satın alamaz. Net olmak büyük bir değer, yenilmez bir güçtür. Her şeyin flu bir görünüm aldığı, herkesin bulanık baktığı, net bakışların aranır olduğu böylesine dönemlerde yalana dolana başvurmamak erdemdir. Özüyle sözüyle açık ve net olmak büyük bir güçtür. Bu güce inanmak, ona alan açmak ve onu yaygınlaştırmak önemli bir sorumluluktur.

Bugün üzerimize düşen, çevremizde olup biten olayları doğru okuyup eksik taraflarımızı gidermektir. İmkânlarımızı gözden geçirmek, zamanın koşullarına uygun düşecek metotlar geliştirmektir. Güncel meselelerin boğucu, bunaltıcı etkisinden kendimizi soyutlayabilmek, bugünün en önemli işlerindendir. Yine kitle kültürünün egemen olduğu kalabalıkların etkisinden kurtulmak değerli bir durumdur. Sokağın ayartıcı gürültüsüne kulak tıkamak, alınacak tedbirlerdendir. Çağımızın bütün fesat ve günahlarından uzaklaşıp bir itikâf edasıyla iç dünyamıza yönelmek, kurtuluştur. Bununla birlikte manevi yönümüzü tahkim edip moral değerlerimizi güçlendirmeliyiz. Bu çizgiyi tutturup insanlığın değişmeyen evrensel değerlerini ayağa kaldırma sorumluluğunu kuşanmalıyız. İşte o zaman erdemli insan idealimizi hayal olmaktan çıkarabiliriz.

İnsanlık, bugün eşi görülmemiş çapta büyük bir sorunla karşı karşıyadır. Dünya insanının bir numaralı gündemi olan virüs kıtalar dolaşıyor, ayırım yapmadan yakasından tuttuğunu yere seriyor. Bu, aslında küreselleşen dünyada insanın nasıl edilgen bir duruma düştüğünün açık kanıtıdır. Küreselleşmenin test edildiği günümüzde insanın inanç,  ahlak, tutum ve davranışlarının da belli ölçüde yönetildiği, etki altına alındığı yaygın bir kanaat olarak karşımızda durmaktadır.

Dünyamız hakikat çizgisinden alabildiğine ayrık düşmüş durumdadır. Modern insan, varlığın sahibine rağmen bir yol tutma, hikâye oluşturma peşindedir. Bununla da kalmayıp bütün insanlığı uydurduğu hikâye etrafında cem etme arzusundadır. Bu, insanı şahsiyetinden uzaklaştırıp sürüleştirme hevesidir. Algı oyunlarının bireyleri ve toplumları manipüle etme gücü olsa da şu iyi bilinmelidir ki yalanları yutmak, hakikatin karakteridir. Tıpkı Musa'nın asası gibi... Hakkın batıl karşısındaki üstünlüğü sosyal bir yasa olarak tarihin hafızasında kayıtlıdır.

Dünyanın bu makûs talihini yine insan değiştirecektir. Her şeye rağmen insan hâlâ umuttur. Şahsiyetli, birikimli, zamanın ruhunu okuyabilen, çağın teknolojik imkânlarını iyi kullanabilen insan... Hakikati üstün tutan, yalnız Allah'a kul olmayı ve bütün mahlûkata merhameti düstur belleyen, açık, net, içten ve içi dışı bir olan, menfaat karşısında eğilmeyen, erdem sahibi insan... 

İnsanî ve ahlakî değerleri esas alan anlayış, hiçbir değer üzerine oturmayan anlayışları güneşin buzu erittiği gibi eritecektir. Yeter ki sorumluluk bilincine sahip kişiler, mevzilerini terk etmesin ve mevzularından kopmasın.