Mehmet CÖMERT
mcomert34@gmail.com
SUUD HANEDANI'NIN CİNAYETLERİ
11/11/2018 Arabistan, Hicaz, Mekke ve Medine isimleri her Müslümanda heyecan uyandırır. Her mümin, kutsal toprakları bir gün görmek, ziyaret etmek sevdasıyla yaşar. Henüz görmediği bu yerlerin hayalini kurar. Bu mekanların manevi, nurani havasını teneffüs etmek için çareler arar. Oraları ziyaret ettikten sonra oralarda kalmayı ve orada ölüp oranın toprağına gömülmeyi arzu edenler de vardır. Hacc veya umre için gerekli işlemlerden sonra yola çıkan hacı adayı neşeli ve heyecanlıdır. O artık başka bir dünyaya, adeta meleklerin yaşadığı bir diyara yol aldığı hissini yaşar. Çok arzuladığı o diyarlara varıp günahlardan temizlenecek ve melekvari bir şekilde günahsız olarak memleketine dönecektir. Ancak bu tatlı heyecan uzun sürmez. Suudi Arabistan’a iner inmez hava alanında karşılaştığı manzara onun düşlerini sarsar. Mekke ve Medine’ye vardığında karşılaştığı ve gördüğü manzaralar onu daha da şaşırtır. Dev oteller, gökdelenler, düzensiz trafik ve kalabalık, Kabe’nin neredeyse içine sokulacak kadar yakın ve onu gölgede bırakan yüksek binalar asabını bozar. Bu betondan yapılar arasında manevi bir havayı nasıl yakalayacağını düşünüp durur. Hacımız, ta işin başında Mescid-i Nebi, Ka’be-i Muazzama ve diğer tarihi olayların yaşandığı mekanlara yakışır bir hizmetin yapılmadığını anlar. Dahası buraların tarihi dokularının yok edildiğini, Rasulullah (sav) ve ashabını hatırlatan hiçbir şeyin kalmadığını görür ve bunun neden böyle olduğunu kendi kendine sorar ama cevabını da bulamaz. Karşılaştığı bu can sıkıcı şeylere bir anlam veremeyen hacımız bir an önce dini vazifesini tamamlayıp memleketine dönmek ister. Kutsallıkları naslarla ifade edilen Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere adeta bir beton yığınına dönüştürülmüştür. Bu nurani kutsal beldelerin haremiyeti yok edilmiştir. Medine’nin tarihi yeşilliğinden ve meşhur hurma bahçelerinden eser yoktur. Her taraf ya lüks mağaza ve oteller, veya Çin ve Japon mallarının satıldığı turistik eşya çarşılarından ibarettir. Eskiyi hatırlatan hemen hiçbir şey korunmamıştır. Tarihi dokuların çoğu Suud hanedanının hakim olduğu şu son yüzyılda yok edilmiştir. Oysa yeni yerleşim alanları Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’nin uzağında kurulabilirdi. Daha sonra bu mescitlerin genişletilmesi projesi, manevi tarihi ruhu hatırlatan bir özelliğe sahip değildir. Bu mescitler de adeta bir beton ve mermer yığınına dönüştürülmüştür. Din görevlisi olarak Hacc’a gitmiş bir arkadaşım anlatmıştı. Gurubundan bir bayan ona sormuş: ‘Hocam şu dağlar Rasulullah efendimizi gördü mü?’ Görevli arkadaş ‘evet, gördü’ deyince kadın ‘Ey dağlar söyleyin bana nasıldı o yüce insan’ deyip ağlamaya başlar. Kadıncağız şehrin kalabalığı içinde Rasulullah’ı ve dönemini hatırlatan eskiye ait bir şey bulamayınca dağlara yönelmiş, onlara seslenmek zorunda kalmıştır. Suud yönetimi idarecilerinde çevreyi koruma duyarlılığı ve bu yerlerin harem olduğu düşüncesi yok maalesef. Tam bir bedevi kafa. Yaptıkları da tam bir bedevi cinayeti. Kabe’nin burnundaki tarihi dağa, Medine’yi çeviren dağların başına bile kralları için saray yapmışlar. İslam tarihinde çok önemli bir hadise olan Uhut savaşının cereyan ettiği yere gidiyorsunuz. Orada gördüğünüz manzara ve işlenmiş cinayetler de içler acısı. Savaşın geçtiği alan yerleşime açılmış ve orada mahalle kurulmuş. Sanki dört bir yanı açık olan Medine’de mahalle kuracak yer kalmamış da böyle yapmışlar. Uhut, Peygamber(sav) ve sahabesinin hayatlarının en büyük derslerinden birini yaşadıkları tarihi bir mekan. ‘Hata yapan, ihmal gösteren kim olursa olsun yenilir’ ilâhi mesajının yaşanarak, ağır bedel ödenerek alındığı yer. Böylesi önemli bir mahallin ziyaretçilerine, oranın tarihi mesajını hatırlatacak bir dizayn ve düzenleme yapılması çok mu zordu? Alanın tarihi filmlerde olduğu gibi bir görüntüye kavuşturulması ve orayı ziyaret edenlere o tarihi anın bu şekilde hatırlatılması günah mıdır? Kutsal topraklar ziyaretçisinin orada gördüğü, -diğer kutsal mekanlarda olduğu gibi- inci boncuk satan düzensiz ve dağınık bir çarşıdan başka bir şey değildir. Alandaki en önemli mekanlardan biri de Rasulullah(sav) efendimizin dişinin kırıldığı yer ve akabinde sığındığı mağaradır. Suud yönetimi bu mağaranın ağzını betonla doldurup çevresini de dikenli tel ile ziyaretçilere kapatmıştır. Bu manzarayı gören bir hacının içinden geçenleri siz tahmin edin artık. Hasılı Suud yönetimi Haremeyn-i Şerifeyn’i idare edecek ehliyet ve liyakate sahip değildir. Suudi yönetiminin ‘Rahman’ın misafirlerine hizmet bizim için şereftir’ sözü de lafta kalan kuru bir slogandan ibarettir. Haklı olarak diyeceksiniz ki, ABD’nin kucağına yatmış, her şeylerini emperyalist güçlerin güvencesine terk etmiş müfsit bir rejimden Uhud’ un tarihi mesajını yaşatacak bir düzenleme yapması beklenir mi? Doğru ama; diğer bir doğru daha var ki, İslam alemi bu vahşi yönetimin kutsal mekanlara karşı işlediği bu tür cinayetlere ses çıkaramıyor. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
DÜNYAYA ALDANIŞIN HİKÂYESİ - 02/08/2022 |
Dünyaya Aldanışın Hikâyesi |
SAHİBİNE ÜZÜNTÜ VEREN GÜNAH - 24/05/2022 |
SAHİBİNE ÜZÜNTÜ VEREN GÜNAH |
RAMAZAN DERSLERİ - 06/04/2022 |
RAMAZAN DERSLERİ |
DERYADAN KATRELER - 01/03/2022 |
DERYADAN KATRELER |
İSLAM'IN DİĞER ADI MERHAMET VE ADALETTİR - 24/01/2022 |
İSLAM'IN DİĞER ADI MERHAMET VE ADALETTİR |
SUSMAK, BÜYÜK İNSANLARIN DİLİDİR - 18/12/2021 |
Susmak, Büyük İnsanların Dilidir |
ALLAH KADİR MİDİR? - 24/11/2021 |
Allah Kâdir midir? |
GEL EY MUHAMMED BAHARDIR - 17/10/2021 |
Gel Ey Muhammed Bahardır |
AYAĞIMIZA BATAN DİKENLER, ARADIĞIMIZ GÜLÜN HABERCİSİDİR - 18/08/2021 |
AYAĞIMIZA BATAN DİKENLER, ARADIĞIMIZ GÜLÜN HABERCİSİDİR |
Devamı |