Mehmet CÖMERT
mcomert34@gmail.com
İSLAM ve BEŞERÎ İDEOLOJİLER
05/04/2018 Bazı beşeri sistem ve ideolojilerin ilâhi vahye dayanan İslam ile uyum ve münasebeti zaman zaman gündeme gelir. Çoğu defa böylesi ciddi bir konu hakkında bilen kişiler yanında bilmeyenlerin de görüş beyan etmeleri sıkça rastlanan bir durumdur. Hatta bazen ehliyetsiz kişi ve çevrelerin yanlış görüşleri daha baskın çıkar. Eskilerin deyimiyle konu ‘galatı meşhur lugat-ı fasihten evladır’ şekline dönüşür ve ‘İslam demokrasidir, sosyalizmdir vb. yanlış anlayışların oluşmasına neden olur. Bir ideoloji ve siyasi düşünceyi İslam ile eş veya benzer tutmanın temelinde cehalet yatmaktadır. Bilgiyi sahih olmayan kaynaklardan almanın ve eleştirel bir kafa ile süzgeçten geçirmeden kabul etmek insanı bu tür yanlışlara götürür. Kur’an, bilginin kabulü konusunda bazı kriterlerin gözetilmesini önerir. Sağlam bir delile, belgeye dayanmayan bilgilerin bir değer ifade etmeyeceğini ve haber kaynağının mutlaka güvenilir olmasının önemine vurgu yapar. Güvenilmeyen kaynaklardan ulaşan bilgilerin araştırılmasını, aksi takdirde sonucun hüsran olabileceğinin altını çizer. Beşeri her düşünce ve sistemin İslam ile örtüşen tarafları olabileceği gibi, uyuşmayan, zıt düşen tarafları da olacaktır elbette. Bazı beşeri sistemlerin bir tarafıyla İslam’a benzemeleri onların doğruluk ve meşruiyetinin bir gerekçesi olamaz. Laiklik ve laisizm, ortaçağ Avrupa’sında Katolik kilisesinin yanlış uygulamalarına karşı bir tepki olarak doğmuştur. Şimdi kilisenin akıl dışı uygulamalarına karşı duruşun, haklı bir çıkış olacağı kabul edilebilir. Ancak, bir yanlışı düzeltmek için yapılan her eylem doğrudur diye bir ilke olamaz. Bazen yanlışı düzeltme iddiasındaki şey, o yanlıştan daha vahim sonuçlar da doğurabilir. Bir hareket ve düşüncenin doğru ve haklı sayılması için onun yanlışa karşı konumlanması yeterli değildir. Veya meşhur deyiş ile ‘kaş yapayım derken göz çıkarmak’ durumu yaşanabilir. Şunu demek istiyorum; laikliğin kilise sultası ile beraber, kilisenin temsil ettiği dini değerleri dışlamasının sonuçları vahim olmuştur. Fransa, Tunus ve Türkiye gibi bazı yerlerde bir dönem, laiklik dini değerlere bir düşmanlık şeklinde uygulanmıştır. Hasılı, kilise ile laik düşüncenin uzun süren kavgasında sonuç: ‘Pireye kızıp yorganı yakmak’ ile sonuçlanmıştır diyebiliriz. Hıristiyanlık her ne kadar bozulmuş olsa da, genel ahlâki ilkelere sahip çıkıyor, onları korumaya çalışıyordu. Laiklik, kapitalizmin bir ideolojisi olarak doğdu ve adaletsizlik, ahlâksızlık gibi gayrı insani değerlerin meşru görülmesinin zeminini hazırladı. Zaten laikliğin özü olan ‘dinin devlet işlerine karışmaması’ ilkesi, dinin yasakladığı çoğu günahların serbestçe işlenmesi, devlet tarafından da bu cürümlerin bazılarının korunma altına alınması sonucuna götürdü. Seküler kültürün egemen olduğu toplumlarda zina, faiz, sömürü, homoseksüellik vb. bir çok ahlâksızlık yasal güvence altındadır. Ahlâksız davranışların yasalarla korunduğu seküler toplumlarda ahlâki değerler ile aile hayatı bitme noktasına gelmiştir. Bu toplumlarda ekonomik refah seviyesinin çok yüksek olması bir şey ifade etmiyor. Toplum, derin bir ruhi bunalımın içine itilmiştir. Dinin etkinliğinin sınırlandırıldığı bir dünyada çok daha fazla kan ve gözyaşı akmış ve akmaya devam etmektedir. Tarihin en karanlık dönemlerinde bile bu kadar insan kanı aktığı görülmemiştir. Evet, dinin bir otorite tarafından istismar edilmesi kötüdür; ama nefsin arzuladığı her tür ahlaksızlığı hayat şekli olarak tanımak daha kötüdür. Laisizm sanki şöyle dedi: Evet tanrı var, ama o bizim işimize karışmasın. Bu tavır, eski yunan mitolojisindeki insan-tanrı ilişkisine benziyor. Modern bir firavunluk ruhudur laisizm. Bu anlayış, insanı tanrı yerine koyan çağdaş bir cahiliyedir . Laikliğin İslami bir referansının olması muhaldir. Neden? Çünkü İslam hayat dinidir. Dini, hayattan soyutlayıp mabedin duvarları arasına hapsetmek onunla savaşmak demektir. İslam gibi toplumsal hayatın kılcal damarlarına kadar sirayet edin bir dine bunu yapmak resmen bir savaş ilanıdır, bir cinayettir. Şayet İslam bazılarının görmek istediği gibi salt inanç ve bir vicdan işi olsaydı peygamberler neden siyasi otorite ve güçlerle mücadele ettiler ki? Din, sadece bir vicdan işinden ibaret bir içerik olsaydı, tarihteki iktidarlar neden ona savaş açtılar öyleyse? Musa firavun ile, İbrahim Nemrut ile neden mücadele etti? Bazıları İncil’deki Hz. İsa (as)'a izafe edilen ‘Kralın hakkını krala, Tanrının hakkını tanrıya veriniz’ ifadesini laisizmin bir referansı olarak görürler ki, bu da yanlıştır. Bu sözün gerçekten Hz. İsa (as)’a ait olup olmadığı bir tarafa, ne amaçla, hangi münasebetle söylendiğine bakmak gerekir. Çağdaş ideolojiler, Ka’be’nin etrafına konmuş putlardır ve cahiliyenin simgeleridir. Modern insan bu putları hayatının dört bir yanına dikmiş ve onları dokunulmazlık zırhına da büründürmüştür. Beşerin böyle dalaletleri var Putunu kendi yapar, kendi tapar. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
DÜNYAYA ALDANIŞIN HİKÂYESİ - 02/08/2022 |
Dünyaya Aldanışın Hikâyesi |
SAHİBİNE ÜZÜNTÜ VEREN GÜNAH - 24/05/2022 |
SAHİBİNE ÜZÜNTÜ VEREN GÜNAH |
RAMAZAN DERSLERİ - 06/04/2022 |
RAMAZAN DERSLERİ |
DERYADAN KATRELER - 01/03/2022 |
DERYADAN KATRELER |
İSLAM'IN DİĞER ADI MERHAMET VE ADALETTİR - 24/01/2022 |
İSLAM'IN DİĞER ADI MERHAMET VE ADALETTİR |
SUSMAK, BÜYÜK İNSANLARIN DİLİDİR - 18/12/2021 |
Susmak, Büyük İnsanların Dilidir |
ALLAH KADİR MİDİR? - 24/11/2021 |
Allah Kâdir midir? |
GEL EY MUHAMMED BAHARDIR - 17/10/2021 |
Gel Ey Muhammed Bahardır |
AYAĞIMIZA BATAN DİKENLER, ARADIĞIMIZ GÜLÜN HABERCİSİDİR - 18/08/2021 |
AYAĞIMIZA BATAN DİKENLER, ARADIĞIMIZ GÜLÜN HABERCİSİDİR |
Devamı |