• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Dr. Mehmet ÖZEL
mehmetozelli@hotmail.com
EVLİLİK YAŞI
25/02/2018

Aslında, sürekli gündemde olan bir konu; evlilik yaşı…

Modern yaşam biçiminin hızlı bir şekilde kendine yer bulduğu toplumumuzda, geçmişte vaki olan evlilik yaşlarının tartışılması doğal olsa da, bu yaş tartışması üzerinden evrensel olan, 1500 yıldır türlü medeniyetlere beşiklik etmiş İslam dininin yaralanmaya çalışılması kabul edilir bir durum değildir. Zira şahsi kanaatim bu tartışmanın; tefekkür, tezekkür ve tedebbür gibi düşüncenin olmazsa olmazı olan aşamalardan geçirilmeden sürdüğüdür. İnternet ve sosyal medya feylesofluğunun revaç bulduğu, herkesin aklına geleni söylediği bir ortamda düşüncenin fukaralaşacağı, düşünerek konuşmanın ve yazmanın çoğu zaman piyasanın hızının gerisine düşüreceği bir vakıadır. Ancak Müslüman ve dürüst kimse ise söz söylemenin sorumluluğunu sonuna kadar omuzlarında hissetmeli ve bu sorumlulukla konuşmalıdır.


Çünkü, Kur’an Kerim çoğu ayette akletmemizi emrederken, akletmenin tefekkür, tedebbür ve tezekkürle olması gerektiğini de söyler. Zira tefekkür; fikr etmektir, yani aklın ilkeleri ile düşünmektir. Aklın ilkeleri ile düşünmek ise salim aklın fıtrata taalluk eden doğallığını ve tabiiliğini bozmamak demektir. Tedebbür; her olayı arka planı ile düşünmektir. Tezekkür ise; olayları hatırlamak, tarihi kültürel arka planı atlamamadan düşünmek demektir. Bu anlamda evlilik yaşı üzerine yapılan tartışmaların,  köklü bir tefekkür ve tezekkürden uzak olduğunu ya da fıkhî bir kalıpla, bir kısım içtihatları kutsayarak gerçekleştiğini bu haseple çözümsüz bir hal aldığını görmekteyiz.

Fıkıh kitaplarına bakıldığında; her dönem, evlilik yaşları ile ilgili farklı görüşlerin olduğu, bunların evlenecek kişinin velisinin iznine bağlılığı ile ilgili değişik görüşlerin olduğu ve bu görüşlerin birbiriyle çelişecek düzeyde farklı olduğu görülür. Aslında bu farklılık ve çelişki; Kur’an ve sünnettin evlilik yaşı ile ilgili net bir şey söylememesi ile ilgilidir. Diğer taraftan, evlilik yaşının Fıkhî (Hukukî) bir konu olmaktan çok, sosyolojik, psikolojik, biyolojik bir konu olması ile ilgilidir. Bu açıdan bakıldığında, İslam fıkıhçıları her dönem ve şartta, o dönem evlenen kişinin temel insani haklarını koruyacak fetvalar vermişlerdir. Zaten,  hiç kimse de hukuk ne diyor ona göre bir nikâh akdi yapalım dememiştir. Bu iddiamızın en açık delili ise ülkemizde yıllardır, evlilik yaşı 18 (veli izniyle 15) olarak belirlenmesine rağmen insanların sosyolojik yapılarının icabı olarak 12, 13, 14 yaşlarında evlenmiş ve bu yaşlarda evlenmeye devam ediyor olmalarıdır.

Evlilik yaşının hukuki temeli, evlenen bireyin hukukunun korunması ile ilgili olmalıdır. Yoksa toplumsal dokuya müdahale anlamı taşıyan hiçbir hukuk kuralı kendine uygulama alanı bulamaz, bulamayacaktır. Çünkü evlenmek her toplumda ve her ortamda - temel amaçlarını saklı tutmak kaydıyla- farklı anlamlar ifade eder.  Bu anlam, bir şehrin içindeki farklı lokal topluluklarda bile farklılıklar arz edebilir.

Durum böyle iken, birilerinin evlenme yaşı üzerinden İslama saldırıyor olmaları, ancak bu kişilerin kötü niyeti, sosyoloji bilmemeleri, içinde yaşadığı şartları evrensel ve tarih üstü şartlar zannetmeleri ile ifade edilebilir. Zira, “Ben bu soruyu sordum, hiçbir ilahiyatçı cevap veremedi” diyecek kadar ileri giden sosyal medya filozofları (!) bu dinin 1500 yıldır yüzlerce farklı kültürün içinde yaşadığını, toplumları dönüştürdüğünü ve dönüştürmeye devam ettiğini; insan olmaya, insani fıtratı korumaya çağırdığını ve hidayet yoluna davet etmeye devam ettiğini düşünemeyecek kadar akıldan ve tezekkürden uzaktırlar.

Daha önce de ifade ettiğim gibi evlenme yaşının veya nikâh yaşının belirlenmesinde çeşitli psikolojik, sosyolojik, biyolojik sebepler vardır. Hukuk ise temel insanî hakları korumaya yönelik bir görev üstlenir. Yoksa hukuk, toplumun dokusuna müdahil olarak çoğu zaman, gizli-kapaklı, kayıtlara geçmemiş birçok çözümsüz olaya sebep olur. Toplumla devlet arasında yabancılaşmaya ve sonuçta çözümsüzlüğe yol açar.  

Aşağıda sayacağımız bir kaç örnek bile evlenme yaşı ile ilgili eksik bir tefekkürle tartıştığımızı göstermek için yeterli olacaktır:

-Ortalama yaşam süresinin 40 yıl olduğu bir toplumda, insanların daha 10’lu yaşlarında iken çocuklarını evlendirmeleri ve mürüvvetlerini görmek istemeleri kadar doğal ve fıtrî durum olamaz. Bizim memleketimizde sadece kız çocukları değil, erkek çocukları bile yakın tarihe kadar daha 12, 13 yaşlarında evlendirilmişlerdir. Sosyal medya feylesofları, nenelerinin ya da annelerinin daha 12, 13 yaşlarında iken anne olduklarını unutacak kadar tezekkürden uzaktırlar. Tabi, bu feylesoflara alkış tutan; yazar, çizer, akademisyen takımı da aynı illetle malüldürler.

-Anne - babaların, çocuklarını zina illetinden muhafaza etmek için, biyolojik gelişmelerini göz önünde bulundurarak onları evlendirmek istemeleri kadar doğal, insanî ve fıtrî bir durum olamaz. Bu açıdan bakıldığında daha 10 yaşındaki çocuğunun sevgili edinmesini özel hayat olarak gören, evlilik söz konusu olunca 20’li yaşlardaki genç için “daha küçük” diyen zihin yapısının ahlaksız bir hastalıkla malul olduğunu görmek gerekmektedir.

-Çocuklara küçük yaşlarda ciddi sorumlulukların verildiği tarım toplumlarında, çocukların erken olgunlaştığı bir başka gerçektir. Tarım toplumlarında aileler evliliğe; eve gelin almak; hamarat ve iş yapacak bir bireyi aileye eklemlemek gözüyle bakarlar. Bu durumda çocuğu bir an evvel baş göz etmek, ailenin ihtiyaç duyduğu iş gücü ihtiyacını karşılamaktır. Ancak şehirlileşmenin hızla arttığı toplumumuzda çocuklarımız bedenen gelişseler de, -sorumluluk almadıkları için- aklen gelişememektedirler. Böyle bir durumda, bedenen gelişmiş ancak henüz aklen olgunlaşmamış çocuklarımıza karşı salyalarını akıtan şehir eşkıyalarına, para babalarına karşı bu çocukları korumak hukukun işi olmalıdır. Hukuk, parasına güvenerek kendi torunu yaşındaki kız çocuklarını ahlaksızca istismar eden para babalarına hak ettikleri ağır cezaları vermelidir.

Sonuç olarak; bütün bu örnekler göstermiştir ki evlilik yaşı; bir hukuk (fıkıh) problemi olmaktan çok, ahlaki ve sosyal bir olgudur. Bu sözleşmenin ( nikah akdi) sağlamlığı toplumun evliliğe nasıl bir anlam yüklediği ile ilgilidir. Tezekkür ve tedebbürden uzak bir yaklaşımla fıkıh yapmak, toplumdan topluma, dönemden döneme değişen bu tip toplumsal olguları sırf fıkhî boyutuyla tartışmak gereksiz teolojik muğalatalara sebep olacaktır.

Nikâh, icap ve kabulden ibarettir diyen, nikâhın temel amacı olan toplumsal meşruiyyeti bilinçli olarak öteleyen, gizli kapaklı ilişkilere nikâh kılıfı giydirmekten çekinmeyen ve metres edinmeye dini kılıf uyduran hocaların (?) da ahlaki zafiyetle malul olduklarını söylemeden geçmek bu yazının amacı açısından eksik kalırdı. Hiç şüphesiz bu hoca kılıklı din bezirgânlarının yol açtığı zina, dini kılıfa sığmayacak kadar iğrençtir. Hukuka bu anlamda da büyük işler düşmektedir. Bu anlamda birden fazla kadınla evliliği “imam nikâhı” diyerek küçümseyen ancak metres edinmeyi yücelten, metresleri ile magazin programlarında boy gösteren bir ahlak yoksunluğuna da izin vermemek de hukukun görevi olmalıdır.

            النكاح من سنتي. فمن لم يعمل بسنتي فليس مني

Nikâh benim sünnetimdendir. Kim sünnetimle amel etmezse benden değildir. (İbn Mace: 1846)




1585 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KUR’AN’IN YAKILMASI, YERYÜZÜNDE TANRILAŞANLARIN HÜSRANI VE KÜRESEL DİRENİŞ - 03/02/2023
Kur’an’ın savunduğu hakikat ve değerler batıda onu tehdit edecek kadar dile gelmiştir ki kitleler ona dikkat kesilir ve yakar olmuştur. Yoksa mesela; Tipitaka’yı, Veda’yı, Avesta’yı, kimse yakmaz. Çünkü bunların kutsal kitap olduğu bile bilinmez.
KUL VE TAKDİR - 03/11/2020
Niyet kulluk ise, “insan kaderini yaşar” cümlesi ile “insan kaderini çizer” cümlesi arasında pek bir fark yoktur. Her ikisi de kulluğa götürür. Ama eğer niyet isyan ise; “kaderini yaşamak”, günahları Allah’a fatura etmeye sevk eder.
TARTIŞMALARIN ODAĞINDAKİ OKULLAR: İMAM-HATİP OKULLARI - 02/10/2020
İmam hatip okulları gerek (ön yargılı)dindar gerekse dine mesafeli kesimler tarafından ideolojik ve kategorik bir kadre tabi tutulmaktadırlar. Bu okulları aşan bir din eğitimi modeli önermedikçe, yapılan bu tip ithamlar ahlakî olmaz.
SÜNNET Mİ GELENEK Mİ? - 16/06/2020
Şunu da söylemeliyim ki kitap ve sünnet dinin kaynaklarıdır, gelenek ise dinin kaynağı değil, "kitap ve sünnetin nasıl yorumlamalıyız" sorusunun cevabıdır. Tenkide açık olmak kaydıyla, bu günkü sorunlarımızın çözümü için umut vaad etmektedir.
VİRÜSTEN Mİ, YOKSA KİRLERİMİZDEN Mİ ARINMALIYIZ? - 11/04/2020
Tam bu noktada, insan olarak karar vermeliyiz; kirlerimizden mi arınmalıyız, yoksa virüslerimizden mi? Bence kirlerimizden arınmazsak virüsten kesinlikle arınamayız.
KUR’AN-I ANLAMAK MÜMKÜN MÜ? - 03/08/2019
Eğer Kur’an-ı anlamaktan kasıt muradı ilahiye tekel uygulamak ya da muradı ilahiyi anlama ameliyesini yöntemsiz kılmak ise böyle bir anlama mümkün değildir ve faydalı da değildir.
SORU SORMAK SANATTIR YA DA KISSADAN HİSSE - 16/07/2019
Aynı zamanda kıssanın kendisi zaten bir hisse barındırır. Onun için sen kıssayı anlat, isteyen hissesini alır.
AHLAK EĞİTİMİ ÜZERİNE - 10/07/2019
Sonuç olarak genel geçer bir ahlaki sisteme sahip olmadığımız gibi, eskileri bir kenara atmayı aydınlanmacılık kabul eden hastalıklı bir zihinle de karşı karşıyayız.
HANGİ NİMET DAHA BÜYÜK? - 21/05/2019
“En büyük nimet hangisi?” derlerse, “bana küçüğünü söyle ki ben de büyüğünü söyleyeyim” demelisin.
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi25
Bugün Toplam752
Toplam Ziyaret5019767
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI