Yüce dinimiz İslam, gerek bireysel hayatta, gerek aile hayatında ve gerekse toplumsal hayatta bir düzen ve insicam oluşturmak istemektedir. Bunu sağlamak içinde insanın vicdanını rahatsız edecek hallerden bizi sakındırmaktadır. Aile hayatındaki birliği zedeleyecek söz ve davranışlardan uzak durmamızı istemektedir. Toplumsal birliği bozacak ve müminin en önemli vasfı olan güven unsurunu tahrip edecek her türlü söz ve davranışlardan sakınmamızı istemektedir.
Bu vaazımızda hayatı yaşanabilir olmaktan çıkaran, insanları huzursuz eden ve güvensizlik ortamına sürükleyen davranışlardan bazılarıyla ilgili dinimizin hükümlerini ayet-i kerime ve hadis-i şerifler ışığında sizlere arz etmeye çalışacağız.
İnsanın kendisini beğenmesi, üstün ve büyük görüp başkalarını aşağıda görmesi kibirdir. İnsanların birbirlerine karşı övünmeleri, başkalarını hor ve hakir görmeleri kibrin alametidir. Zıddı ise alçakgönüllü olmak anlamındaki tevazudur.
Ayet-i Kerime:
وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحًاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۚ
“Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde çalımla yürüme; çünkü Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez.”[1]
وَلاَ تَمْشِ فِى اْلاَرْضِ مَرَحًا اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ اْلاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً
“Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme, çünkü sen asla yeri yaramaz ve boyca da dağlara eremezsin”[2]
Hadis-i Şerifler:
مَنْ يَتَوَاضَعُ للّهِ سُبْحَانَهُ دَرَجَةً يَرْفَعْهُ اللّهُ بِهِ دَرَجَةً. وَمَنْ يَتَكَبَّرُ عَلَى اللّهِ دَرَجَةً يَضَعْهُ اللّهُ بِهِ دَرَجَةً حَتَّى يَجْعَلَهُ فِي أسْفَلِ السَّافِلِينَ .
“Kim Allah Teâla hazretlerinin rızası için bir derece tevazu izhar eder (alçak gönüllü) olursa, Allah, onu bu sebeple, bir derece yükseltir. Kim de Allah'a bir derece kibirde bulunursa, Allah da onu bu sebeple bir derece alçaltır, böylece onu esfel-i safilîne (aşağıların aşağısına) atar.”[3]
أَ أخْبِرُكُمْ بِأهْلِ النَّارِ؟ كُلُّ عُتُلٍّ جَوَّاظٍ مُسْتَكْبِرِ
“Cehennemlikleri size haber vereyim mi Onlar katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen kibirli kimselerdir.”[4]
Arap atasözü: Kibirli insan semadaki kuş gibidir. Gökyüzünde yükseldikçe insanların gözünde küçülür.
Bir kimsenin sahip olduğu mevki, şan, şöhret, mal, mülk gibi özelliklerini çekememek bunlardan rahatsız olmak ve o kişinin elinden bütün bunların gitmesini istemek demektir. Kıskançlık, pek çok kötülüğü beraberinde getiren önemli bir ruh hastalığıdır. Kötü huyların başıdır.
Ayet-i Kerime:
وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ
"De ki: ... Hasetçilerin kıskançlığından Allaha sığınırım.”[5]
Hadis-i Şerif:
« إيَّاكُمْ والحسدَ ، فإنَّ الحسدَ يأكُلُ الحسناتِ كَما تَأْكُلُ النًارُ الحطبَ ، أوْ قال العُشْبَ »
“Haset etmekten sakının. Zira ateşin odunu (veya otları) yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir.”[6]
Yalan, gerçeğin karşıtı, kişinin doğruluktan ve dürüstlükten ayrılması, olmayan bir şeyi olmuş gibi göstermesi demektir. Yalanda, aldatma ve sahtekârlık vardır.
Ayet-i Kerimeler:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ
“Ey İman edenler! Allahtan Korkun ve doğru söz söyleyin.”[7]
....... وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ
“Yalan sözden kaçının.”[8]
Hadis-i Şerifler:
“Bizi aldatan bizden değildir.”[9]
« إِنَّ الصَّدْقَ يَهْدِي إِلَى الْبِرِّ وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِي إِلَى الجَنَّةِ ، وَإِنَّ الرَّجُلَ ليصْدُقُ حَتَّى يُكتَبَ عِنْدَ اللَّهِ صِدِّيقاً ، وإِنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إِلَى الفجُورِ وَإِنَّ الفجُورَ يَهْدِي إِلَى النَّارِ ، وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيَكْذِبُ حَتَّى يُكتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّاباً »
“Şüphesiz ki sözde ve işde doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.”[10]
Ayet-i Kerimeler:
وَمَنْ يَكْسِبْ اِثْمًا فَاِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلٰى نَفْسِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا
وَمَنْ يَكْسِبْ خَط۪ٓيـَٔةً اَوْ اِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِه۪ بَر۪ٓيـًٔا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُب۪ينًا۟
“Kim bir günah kazanırsa, onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. Hüküm ve hükmet sahibidir. Ama kim bir hata yapar ve günah işler de sonra onu suçsuz bir kimsenin üstüne atarsa, elbette o kimse bir iftira suçunu ve apaçık bir günahı da sırtına yüklenmiş olur.”[11]
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ
“Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahrette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azap vardır.”[12]
Hadis-i Şerif:
“Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse, onu affedinceye kadar Allah onu koyduğu cehennemden çıkarmaz.”[13]
Bir kimsenin, yüzüne karşı söylendiği takdirde üzüleceği eksik ve ayıp taraflarını arkasından konuşmak gıybettir. Kendisinde bulunmayan bir şeyi söylemek de iftiradır. Hakkında olumsuz düşünmek ise su-i zandır.
Ayet-i Kerime:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَث۪يرًا مِنَ الظَّنِّۚ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًاۜ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَح۪يمٌ
“Ey iman edenler! Birbiriniz hakkında, yersiz zanda bulunmaktan kaçının. Çünkü bazı zan ve şüphe vardır ki, günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın ve birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi? Hayır, siz ondan iğrenirsiniz! Öyleyse adam çekiştirmekten de, öylece iğrenin ve yolunuzu Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışın. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul eden ve acıyandır.”[14]
Hadis-i Şerif:
“(Ey Kabe!) Sen ne güzelsin ve senin kokun ne güzeldir. Senin azametine ve kutsallığına hayranım. Muhammed’in canı (kudret9 elinde olan Allah’a yemin ederim ki, müminin hürmeti Allah katında senin hürmetinden daha büyüktür. Müminin malı, kanı ve hakkında hüsnüzanda bulunma kutsallığı (seninkinden üstündür).”[15]
Hadis-i Şerif:
Ebu Cebire b. Dahhak rivayet ediyor: “Hz. Peygamber (sav) bize geldiği vakit herkesin mutlaka iki veya üç adı vardı. Rasulullah (sav) bu adlarından biriyle: Ey falan! diye bir kimseyi çağırınca kendisine: “Ey Allah’ın resulü! O, bu isimle çağrılınca kızar” diye ikaz ediyorlardı. İşte bunun üzerine şu ayet nazil oldu.[16] (Bu olay üzerine nazil olan ayet, aşağıdaki Hucurat Suresi 11 ayetidir.)
Ayet-i Kerimeler:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
“Ey iman edenler, bir topluluk (bir başka) toplulukla alay etmesin, alay edilenler belki alay edenlerden daha hayırlıdır ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakaplarla' çağırmayın. İman ettikten sonra günahlara dalmak ne kadar kötüdür!”[17]
وَيْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ لُمَزَةٍ
“İnsanların arkasından çekiştirip duran, kaş-göz hareketleriyle onlarla alay edenlere yazıklar olsun!”[18]
Not: Yukarıdaki ayet-i kerimeler en az bir tefsirden (Kur’an Yolu vb.) yeniden okunarak vaaza hazırlanılmalı ve bağlamından uzaklaşmadan anlatılmalıdır.
Abdurrahman AKBAŞ
[1] Lokman, 31/18.
[2] İsra, 17/37.
[3] İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/581.
[4] İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/457-458.
[5] Felak, 113/5.
[6] Ebû Dâvûd, Edeb 44; İbni Mâce, Zühd 22
[7] Ahzab, 33/70.
[8] Hac, 22/30
[9] Müslim, İman, 164.
[10] Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103-105. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 80; Tirmizi, Birr 46; İbni Mâce, Mukaddime 7; Duâ 5
[11] Nisa, 4/111-112.
[12] Nur, 24/23.
[13] Ebu Davut, Akdiye, 14.
[14] Hucurat, 49/12.
[15] Buhari, Edeb, 57-58; Müslim, Birr, 28-34.
[16] Ebu Davud, Edep, 71.
[17] Hucurat, 49/11.
[18] Hümeze, 104/1.