SU MEDENİYETİ: İSLAM
Prof. Dr. Talat SAKALLI
Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Hayatın kaynağı ve canlıların temel yapı taşlarından biri sudur ve canlı cansız bütün varlıklar için hayati önemi haizdir. Bütün dünya ile birlikte yaşadığımız “koronavirüs salgını”, söz konusu gerçeklikle ilgili farkındalığımızı daha da artırmıştır. Uzmanlar salgına karşı en tesirli ve gerçekçi tedbirleri “maske, mesafe ve temizlik” şeklinde sıralarken yaşanan küresel felaketin başlıca çaresinin su olduğuna da dikkat çekmektedirler. Bu anlamda suyun “hayat, enerji, bereket ve zenginlik kaynağı” olduğunu söylemek doğru bir tespittir. Nitekim Kur’an-ı Kerim de her şeyin sudan yaratıldığına işaret eder.
Kur’an-ı Kerim’de, insan ve diğer canlılar için suyun öneminden ve faydasından bahseden birçok ayet vardır. Su yönünden fakir bir coğrafyada yaşamış olan Hz. Peygamber, su ve su kaynaklarının kıymetini dile getirmiş ve suların ölçülü kullanımı, temiz tutulması gibi (Buhari, Vudû’, 68; Müslim Taharet, 97.) hususlarda ikazlarda bulunmak suretiyle su kaynaklarının korunmasının önemine işaret etmiştir. Her ne kadar dünyanın dörtte üçü suyla kaplıysa da bu suların yüzde 97’sini, kullanılması kolay olmayan tuzlu deniz suları teşkil eder. İçme ve kullanma amacıyla faydalanılan tatlı suların oranı ise yüzde 3’tür. Bu yüzden, su kaynaklarının korunması, insanlık ve canlılar için büyük önem arz eder. (Yaşar Çelikkol, Hz. Peygamber Döneminde Medine’de Su Kaynakları, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, III. 7, Yıl: 2004.)
Suyun canlılar için önemi
Kur’an’da, suyun önemi, üstün özellikleri ve büyük bir nimet oluşu gibi hususları dile getiren birçok ayet vardır. Onun, tüm yaşamın kaynağı olduğu şöyle ifade edilir: “İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” (Enbiya, 21/30.), “Bütün canlıları sudan yaratan Allah’tır.” (Nur, 24/45.) Kur’an bize şu gerçeği de hatırlatır: İnsanlar yeryüzündeki doğal zenginliklerin koruyucularıdır, onların gerçek sahibi ve maliki ise Yüce Allah’tır. Nitekim bir ayette şöyle buyrulur: “Hiç içtiğiniz suyu düşündünüz mü? Siz mi onu bulutlardan indirdiniz, yoksa biz miyiz onun yere inmesini sağlayan? (O tatlı su şeklinde iner ama) dileseydik onu yakacak kadar tuzlu ve acı da yapabilirdik. Öyleyse neden (bize) şükretmiyorsunuz.” (Vakıa, 56/68-70.) Bu kadar hayati önemi haiz olan tatlı su kaynaklarının dünyadaki hacmi bellidir. Hakîm Allah, her şeyi belirli bir denge ve nizamda yaratmış olduğu için tatlı sular da dünyada belli bir oranda ve yeterli miktarda bulunmaktadır. İnsanların yanlış kullanımı ve tahribi olmadığı müddetçe, denge ve intizam bozulmayacak ve canlıların yaşamı devam edecektir: “(Allah’ın buyruklarını umursamaz hâle gelen şu) insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda, karada ve denizde çürüme ve bozulma başladı. Bu şekilde, (Allah) belki (doğru yola) geri dönerler diye, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını onlara tattıracaktır.” (Rum, 30/41.)
Hz. Peygamber’in sünnetinde hayat kaynağı suyu da içine alan önemli bir prensip, “çevreye zararlı olmamak ve zararlı olan şeylerin ortadan kaldırılması”dır. Özellikle insanlara zarar veren şeylerin ortadan kaldırılması tavsiyesi, hatta bunun imanın bir gereği ve kişi için bir sadaka olarak sunulması, çevreye zarar vermemeye ne derece önem verildiğini gösterir. Bu hadislere göre her Müslüman gücü nispetinde çevreye zarar verici şeyleri bertaraf etmekle görevlidir. (Talat Sakallı, Bilinç Kirlenmesi veya Çevre Kirlenmesi, Uluslararası Çevre ve Din Sempozyumu, I. 185 vd. İstanbul, 2008.)
Su kaynaklarının korunması
Su, tabii temizlik aracıdır. Hz. Peygamber, suyun tasarruflu kullanımı ve temizliğinin korunması hususunda bazı tavsiyelerde bulunmuş, özellikle onun kirlilikten/pislikten korunmasını emretmiştir. Bir hadisinde lanetlenen üç davranıştan uzak durulmasını istemiş ve bunları su kaynaklarının yakınına, yollara ve insanların gölgelenme yerlerine abdest bozmak olarak sıralamıştır. (Müslim, Taharet, 68; Ebu Davud, Taharet, 14.) Dinimizde her halükârda suların temiz tutulması esastır. Zira su kirletilince eşyanın ve insanın temizlenmesi nasıl mümkün olacaktır? Hz. Peygamber bu ve benzeri uyarıları ile (Tirmizi, Taharet, 51.) pınar, dere, çeşme, kuyu gibi su başlarına, insanların dinlendiği, gölgelendiği, bugün için piknik yaptığı mesirelik ve ağaç gölgelerine abdest bozmayı veya bu yerleri tuvalet olarak kullanmayı yasaklamıştır. Bu mahiyetteki rivayetlerden “su havzalarını korumayı dinî bir görev” addederek, “toplumsal bir sünnet” hâline getirilmesinin gerekliliği mesajı çıkarılmıştır. Bu çerçevede günümüze de hitap eden bu evrensel mesaj ve emri sadece “içme ve kullanma sularının temin edildiği barajlara, su havzalarına” (Mustafa Ertürk, Çevre Hakkındaki Bazı Hadislerin Güncel ve Evrensel Değeri, Çevre ve Din Sempozyumu, I. 297, İstanbul, 2008.) nehir ve göl civarına, sadece tuvalet ve kanalizasyon atıklarının salınmaması şeklinde değil, bu bölgelere sanayi ve özellikle kimyasal atıkları olan üretim tesislerinin kurulmaması, hatta imar izni verilmemesi, şehir planlamalarının bu şartlara göre yapılması gerektiği şeklinde anlamak gerekir. Görüldüğü gibi bu evrensel mesaj, modern teknoloji çağında insan ve sürdürülebilir sağlıklı çevresi açısından, hayati önemi haiz geçerliliğini hâlâ devam ettirmektedir.
Suyun ölçülü ve verimli kullanılması
İslam’ın çevre konusundaki önemli bir ilkesi, nimetleri aşırı tüketmeyi, yani israf veya savurganlığı yasaklamasıdır. Dünyamızın sahip olduğu kaynakların sınırlı olduğunu, şu kurak mevsimde ve salgın günlerinde her zamankinden daha iyi kavrıyoruz. Savurganlık ve aşırı tüketim, sadece bizi değil, gelecek nesilleri de etkileyecektir. Bu yüzden, suları kullanırken de bilinçli ve duyarlı olmak zorundayız.
Hz. Peygamber’in: “İsraf ve böbürlenmeden uzak durmak şartıyla, dilediğinizi yiyin, için, giyin ve tasadduk edin.” uyarısı (Buhari, Libâs, 1.) dikkate alınmalıdır. İçme ve kullanma suyunun yanında, ziraatta da tasarruflu sulama usulleri uygulamalı, az sulama ile bol verim alabilmeyi sağlayacak yöntemler üzerine ilmî araştırmalar yapılmalıdır.
Dinimizde ve kültürümüzde su hayrının önemi
Hz. Peygamber’in tüm canlıların su ihtiyacının giderilmesini teşvik edici hadisleri vardır. Bunlardan birisi, susamış bir köpeğe kuyudan su içiren adamın/kadının bağışlanmasına dairdir. Sa’d b. Ubade, ölen annesi adına hayır yapmayı Hz. Peygamber’e sorduğunda “Evet yap.” cevabını alınca “Ya Resulüllah, hangi hayır daha iyidir?” diye sormuş, o da “Su hayrı.” cevabını vermiştir. Bunun üzerine Sa’d, Medine’de bir çeşme yaptırmış, o çeşme uzun süre insanlara hizmet etmiştir. (Nesâî, Vasâyâ, 9.) Yine, o mümine öldükten sonra da sevap kazandırmaya devam edecek işleri saydığı hadisinde “kanal açarak su getirmeyi” de zikretmiştir. (İbn Mace, Mukaddime, 20.)
Dilimizde, bir bardak su ikramı sebebiyle küçüklerin büyüklere, “Su gibi aziz ol.” şeklindeki dua ve daha pek çok vecize, hem suyun önemini çok güzel ifade etmekte hem de kültürümüzde bu nimete ne kadar büyük değer verildiğini göstermektedir. Ayrıca ecdadımızdan su alanında zengin bir maddi miras devralmış bulunuyoruz. Bugün, birçok şehrimizde, suyun taşınması, depolanmasını ve dağıtılmasını sağlayan; su kemeri, sarnıç, maksim ve su terazisi gibi yapılar ile suyu insanların istifadesine sunan çeşme, sebil, şadırvan gibi eserlerimizden hâlâ ayakta kalarak hizmet verenleri mevcuttur. Bunlar, medeniyetimize, âdeta bir “su medeniyeti” damgası vuracak derecede önemli eserlerimizdir.
Su içme adabı
Her Müslüman bütün davranışlarında olduğu gibi suyu Allah’a karşı sorumluklarını yerine getirebilme düşüncesiyle kullanmalı ve su ile kazanılan sıhhat ve gücü Allah’ın razı olduğu yolda harcamayı niyetine almalı, su gibi büyük bir ihsanı kendisine bahşeden Allah’a teşekkür ve minnet duygusu içinde olmalıdır. Hem yiyecek hem içeceklerin helal olanları, aynı zamanda helal yollardan kazanılmış olanları yenilip içilmelidir; haram yollardan elde edilen ve bizzat içki gibi haram olan içecekler içilmemelidir. Su içerken de israf edilmemelidir. Aksi davranışlar suyun sahibi Allah’a karşı nankörlük olur.
Ayrıca su içerken sünnette tavsiye edilen adaba riayet etmek hem güzeldir hem de sevap kazandırır. Ancak kişi bunları özürlü veya mazeretsiz yapamaması durumunda günah işlemiş olmaz. Resulüllah’ın (s.a.s.) sünnetine uymak, insana dünya ve ahirette pek çok mutluluk kazandırır. (İmam Rabbani, Mektûbât, II. 55.)
Yiyecek ve içecekler ağzı kapaklı veya kapalı kaplarda tutulmalıdır. (Buhari, Eşribe, 22.) Bir şeyin içine düşmesi veya girmesi ihtimali sebebiyle içi görülmeyen testi veya sürahi gibi büyük kaplardan içilmemeli, bardak gibi küçük kaplar kullanılmalıdır. (Müslim, Eşribe, 94.) Aynı şekilde imkânlar ölçüsünde su nehir, göl, dere gibi yerlerden de avuç ile veya bardak gibi kaplarla içilmelidir. (Buhari, Eşribe, 14.) Ayrıca sünnette yürüyerek ve ayakta bir şey yiyip içmek de hoş görülmemiş, oturarak yenilip içilmesi tavsiye edilmiştir. (Müslim, Eşribe, 113.) Hz. Peygamber’in ayakta su içmeyi yasaklaması (Müslim, Eşribe, 112.) ve ayakta içen kimsenin içtiği suyu çıkarmasını ifade eden emirleri (Müslim, Eşribe, 116.) mutlak bir yasak değil, sağlık ve edebe uygun nebevi bir tavsiye olarak anlaşılmıştır. (Hadislerle İslam, VII, 430, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 2014.) Yemeği sağ elle yemek, suyu da sağ elle içmek Hz. Peygamber’in tavsiyesidir. (Müslim, Eşribe, 106.) Sıcak yemeği ve içeceği üfleyerek soğutmak da edebe aykırı bulunmuştur.
Hz. Peygamber’in suyu tek nefeste bir yudumda içmeyip üç nefeste yavaş yavaş süzercesine içme (Tirmizi, Eşribe, 31.) ve midenin üçte birini yemekle, üçte birini içecekle doldurup kalan üçte birini de boş bırakma hakkındaki tavsiyesi (Tirmizi, Zühd, 47.) beden ve mide sağlığı için de önemlidir. Bu çerçevede diğer tavsiyesi de nefesi verirken bardağı ağızdan çekmek ve suya nefes üflemeyip dışarıya üflemektir. (Buhari, Eşribe, 25.) Su içtikten sonra “elhamdülillah” demek (Tirmizi, Eşribe, 13.) de edepten ziyade Müslümanın Allah’a hamd ve şükür görevidir.
Yaşadığımız salgın ve kuraklığı göz önüne alarak insanlara dinimizin su ve suyun kullanımına verdiği önem anlatılmalı, insanlar su kullanımı ve su kaynaklarını koruma hususunda bilinçlendirilmelidir. Özellikle genç nesillere, ailede ve okulda, çevreye duyarlılık, su ve enerji tasarrufu konularında sürekli eğitim verilmelidir. Yöneticiler ve ilgili kurumlar da küresel ısınmayı artırıcı faaliyetleri takip etmeli ve önlemler için gerekli tedbirleri almalıdır.
Suyun hayatın temeli olduğuyla ilgili Kur’an ve sünnetin vurguları, Müslümanlara birtakım görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Mevcut su kaynaklarının en güzel şekilde korunması, bu kaynakları kirletecek, suyun temizliğini ve niteliğini bozacak her türlü tutum ve eylemin engellenmesi bunların başında gelir. Ayrıca suyun kullanımında kesinlikle savurgan ve sorumsuz bir tutum içinde olunmamalıdır. Bütün kaynaklarımızı azami derecede rasyonel ve verimli kullanma temel amaç olmalıdır. Dinimizin ve kültürümüzün miras bırakığı “su medeniyeti”ne sahip çıkarak onu daha da geliştirmeli ve sonraki nesillere aktarma konusunda gerekli eğitim ve müfredat programları hazırlanmalı; böylece millî şuurla yetişen nesillerin “su medeniyetine” sahip çıkmaları sağlanmalıdır.
Resulüllah’ın (s.a.s.) yatarken yaptığı şu duası, Allah’ın ihsan ettiği su gibi nice nimet için O’na hamd ve teşekkürümüz olsun: “Bizi yedirip doyuran, bize içecekler içirip kandıran, her şeyde bize yeten ve bizi sığındıran Allah’a hamdolsun. (Ne yazık ki), ihtiyaçlarını karşılayacak ve sığınacak bir yeri olmayan nice kimseler vardır!” (Müslim, Zikir, 64.)
Kaynak: Diyanet Aylık Dergi