17-10-2018
Konuyla Alakalı bütün vaazlara buradan ulaşabilirsiniz.
GENÇLİK VE İSLAM
قالاللهتعالي:
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّ اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ امَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى
قالَ رسُولُ اللّهِ(ص):
لاَ تَزُولُ قَدَمَا ابْنِ آدَمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عِنْدِ رَبِّهِ حَتَّى يُسْأَلَ عَنْ خَمْسٍ عَنْ عُمْرِهِ فِيمَا أَفْنَاهُ وَعَنْ شَبَابِهِ فِيمَا أَبْلاَهُ وَمَالِهِ مِنْ أَيْنَ اكْتَسَبَهُ وَفِيمَ أَنْفَقَهُ وَمَاذَا عَمِلَ فِيمَا عَلِمَ .
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Rabbimiz bizlere yaratılış gayemizi şu ayetiyle bildiriyor:
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zariyat, 51/56)
Bu ayete kadın-erkek, genç-yaşlı bütün insanlar muhataptır. Tek bir yaradılış gayesi var: o da
Kulluk… O halde çocuklarımızı, gençlerimizi Yüce Allah’a kul olarak yetiştirip terbiye etmeliyiz.
Gelişiyle insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaran Yüce Peygamberimiz, bütün söz,fiil ve davranışlarıyla bizlere örnektir.
Yüce Mevlamız Ahzab 21. ayetinde :
لَقَدْكَانَلَكُمْفِيرَسُولِاللَّهِأُسْوَةٌحَسَنَةٌلِمَنْكَانَيَرْجُواللَّهَوَالْيَوْمَالْآَخِرَوَذَكَرَاللَّهَكَثِيرًا
" And olsun ki, Allahın rahmetini ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allahı Çokça zikredenler için, Allahın Rasülünde size güzel bir numüne vardır." Buyurarak, onun her yaş ve her kesimden insana rehber olduğunu belirtmiş oluyor.
Bütün insanların en büyük öğretmeni olan o Yüce Efendimiz, her kesime önem verdiği gibi, gençlere daha da çok önem verdiğini hayatında göstermiştir. Gençlere öylesine şefkatli, öylesine candan ve sevgiyle dolu bir yürekle davranmıştır ki, onlar etrafında pervane olmuş, ona canı gönülden bağlanmışlardır.
Yüce İslam davasını öncelikle gençler omuzlamış, rahmet peygamberi onları şefkatle bağrına basmış, ve onları gençliğin tehlikelerine karşı uyararak sağlam bir Müslüman gençlik oluşturmaya çalışmıştır.
Genç, Allah’a teslimiyetle madde ve manalarını her çeşit hastalıktan koruyup, temiz yaşantılarını muhafaza ederek gönlünü Allah’a bağlamış, sıhhatli vücutları, yılmayan azimleri ile Allah ve Rasûlü’nün takdirine mazhar olmuş gençler...
Çiftçinin ekip yetiştirdiği mahsulü, gelen yıl için ne kadar lüzumlu ise, fabrikaların depo edilen hammaddesi o fabrika için ne kadar önemli ise, ordunun yedek harp malzemesi ne kadar mühim ise, milletlerin hayatiyetleri ve gelecekleri için de gençlik o kadar mühim ve değerlidir. Zira genç, günlerin sabahı, mevsimlerin baharı, arazilerin en münbiti, yuvaların ve cemiyetin fidanı, yarınların ümididir.
Uygarlık kervanına katılarak yaşamaya azimli olan ideal sahibi büyük cemiyetlerde gençlik, memleket hizmetlerinde büyük bir role sahiptir. Bu rol, cemiyetin heyecan mihrakı olmak ve ideal coşkunluğu yaşamaktır. Denilebilir ki gençlik, bir milletin yarınının yapıcısı ya da yıkıcısıdır. Gençlik, milletin varlık devamının garantisidir.
Bir düşünürün dediği gibi ‘’Gençliği ayakta olmayan cemiyet yataktadır’’. Ayakta olan gençlikten amaç, her türlü olaylar ve durumlar karşısında adaletin yanında yer alan, kalbindeki insanla kafasındaki iz’anı daimi olarak dayanışma halinde bulunduran gençliktir. Yoksa kararsızlık içinde ne yaptığını bilmeden, bilinçsiz, yetersiz, sokaklara dökülen, ideoloji oyuncağı olarak kötü kişi ve zümrelerin kuklası olan gençlik değildir.
Gençlik geleceğe benzer. Onda meçhuller, tehlikeler ve ümitler, güzellikler, enerji ve imkanlar gizlidir. Gençliği her cephesi ile tanımak, bütün varlığı ile değerlendirmek ve onları geleceğe çok iyi imkanlarla hazırlamak gerekir. Gençlik hareket, büyüme ve gelişmedir.
İnsan hayatını en fırtınalı ve en harehetli dönemi gençlik dönemidir. Bu dönemi yaşayan gençler hakkında Yüce Peygamber şöyle buyurur:
إياكموطيراتالشباب ، أيعثراتهموزلاتهم.
" Gençliğin tehlikelerinden sakınınız!" (Abdürrazzak. 10/93)
Hadiste birbiriyle çok yakından alakalı olan iki kavram var: Gençlik ve tehlike.
Gençlik, insan hayatının en duygusal dönemidir. İnsanın gerek maddi organlarının, gerekse manevi duygularının çok canlı olduğu bu devrede, en kritik ve hassas proplemlerle karşılaşılır. Çünkü gençlikte, insanın nefsi kötülüğü emrederken, sahip olduğu potansiyel de bu kötülüğü işlemeye imkan verir.
Gençler, ömürlerininen güçlü, en dinamik ve en hareketli dönemini yaşadıkları için ölümü pek düşünmezler. Daha yolun başındadırlar ve yaşlanmaya daha uzun yıllar vardır. Namaz ve benzeri ibadetler için "daha genciz, yaşlanınca kılarız" diyerek gaflete düşerler.
Halbuki ölüm genç-ihtiyar ayırımı yapmamaktadır. Nice gençler hayatının baharında ölümle tanışmaktadırlar. Hiç kimse Azrail (a) le nekadar yaşayacağı hususunda sözleşme yapmış değildir.
Kaldı ki, Allah ibâdetleri sadece ihtiyarlar için em-retmemiştir. İslâm "ihtiyarlar" dini değil, her yaştaki insanın dinidir. Bu bakımdan yaşlanınca namaz kılmaya başlayan birisi, âhirette hesap verirken hemen kurtulacak değildir. Ona, "ergenlik çağından ihtiyarlık dönemine kadar niçin ibâdet etmediği" mutlaka sorulacak, eğer affedilmezse azabını çekecektir.
عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ عَنِ النَّبِىِّ (صعلم) قَالَ لاَ تَزُولُ قَدَمَا ابْنِ آدَمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عِنْدِ رَبِّهِ حَتَّى يُسْأَلَ عَنْ خَمْسٍ عَنْ عُمْرِهِ فِيمَا أَفْنَاهُ وَعَنْ شَبَابِهِ فِيمَا أَبْلاَهُ وَمَالِهِ مِنْ أَيْنَ اكْتَسَبَهُ وَفِيمَ أَنْفَقَهُ وَمَاذَا عَمِلَ فِيمَا عَلِمَ .
İbn Mesut (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu söyledi: Ademoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Rabbinin huzurundan ayrılamaz:
1- Ömrünü nerede geçirdiğinden.
2- Gençliğini nerede tükettiğinden.
3- Malını nerden kazandığından.
4- Nereye harcadığından.
5- İlmiyle nasıl amel ettiğinden. (Tirmizi, Kıyame, 2601)
Dünya hayatının süsüne aldanmadan genç-yaşlı bütün insanlar yalnızca Allah'a kullukla sorumludur. Gençliğe aldanıp yaşlanınca kulluk ederim gibi bir düşünce sadece kendini kandırmasıdır.
"Gençliği nerede yıprattığı"nın sorulması ise, doğrudan gençleri ilgilendirmektedir. Bu sorgulama, "gençliğin güzel yaşamak, hoşça vakit geçirmek, gülüp eğlenmek" için verilmediğini göstermektedir.
Madem ki gençlik, Allah'ın nimetleri bakımından birçok artıları olan bir devredir; onun şükrü de, bu nimeti Allah'ın izni dairesinde kullanmaktır. Gençlere ihsan edilen "güç, kuvvet, sıhhat, afiyet" gibi nimetler, daha fazla sevap kazanmanın birer vasıtası olmazlarsa, dünyada da, âhirette de başımıza belâ olabilirler.
Bu hadis, "Yaşlanınca ibâdet ederiz" diyen gençlerin büyük bir hata ettiğini gösteriyor. Böylece insanın sadece yaşlılık döneminden değil, gençliğinde yaptıklarından da sorumlu olduğu ihtar ediliyor.
Nitekim Kur'an'da ZilzalSûresinde,
"Kim zerre kadar iyilik yaparsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yaparsa onu görür" buyrularak, insanın bütün ömründe yaptıklarından sorumlu olduğu ifâde edilmiştir.
Yukarıdaki hadîsimizi tamamlayan şu hadîsteki uyarılara da kulak vermek gerekir:
أن النبي (ص) قال لرجل : (إغتَنِمْ خَمْسًا قبل خمسٍٍ : حياتَكَ قبل موتِك ، وفَرَاغَك قبل شُغلِِك ، ، وشبابَك قبل هَرَمِك ، وصحتَك قبل سَقَمك
"Beş şey gelmeden evvel beş şeyi fırsat bil:
1.Ölüm gelmeden önce hayatının,
2.Hastalık gelmeden önce sağlığının,
3.Meşguliyet gelip çatmadan önce boş vaktinin,
4.İhtiyarlık gelmeden önce gençliğinin,
Rabbim cümlemizi, "hayatını, sağlığını, vaktini, gençliğini ve zenginliğini" Allah'ın rızası yolunda sarfedenlerden eylesin.
Allah, herkese sonsuz rızık vermekte, ihtiyaçlarını karşılamaktadır. İnsana verilen nimetlerin en çok olduğu devre ise, gençlik dönemidir. Bunun için Rabbimize en çok ibâdet etmemiz gereken dönem de "gençlik" çağıdır.
Gerçek bu iken tehlikelerle çepeçevre kuşatılan gençler, nefis ve şeytanın oyununa gelerek Allah'ın emir ve yasaklarına uymayabiliyorlar.
Şu halde gençler, nefsin kötü isteklerini yerine getirmemek için de dikkatli olmak zorundadırlar.
Belki bazı gençler, "Ben nefsime hâkim olabilirim. Zaten çok sakin ve günahlardan uzak bir hayatım var" diye düşünebilir.
Oysa bu da nefsin bir oyunudur. Böyle düşünen kimse, nefisle yaptığı mücâdeleyi çok sıkı tutmaz, duyarlılığı kaybeder.
Çünkü, nefse güvenilmez. Hazret-i Yûsuf (a.s.) bir peygamber olduğu halde,
وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لَأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلَّا مَا رَحِمَ رَبِّي إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ
"Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis, dâima kötülüğe sevkeder ancak Rabbim rahmet ederse o başka" (Yûsuf :53) demiştir.
Tüm peygamberler gibi "günahsız" olan Hazret-i Yûsuf (a.s.) böyle derse, bizim nefsin oyunlarına karşı çok dikkatli olmamız gerekir.
Bugün Geçlerimizin Durumundan Memnun muyuz?
Gerek kendi ailemizde gerekse de toplumumuzdaki gençlerin durumlarını bir değerlendirelim. Nasıl bir gençliğe sahibiz? Unutmayalım ki nasıl bir gençliğe sahipsek geleceğimizi buna göre belirleyebiliriz.
Gençlerimizin durumundan memnunsak o zaman sorun yok. Eğer memnun değilsek bunun sebeplerini araştırmamız ve çözümler getirmemiz gerekir.
Gençliğe yapılan yatırım geleceğe yapılmış yatırımdır ve yüz misliyle karşılık alınır.
Geçliğimizi Tehdit Eden Unsurlar
1- Özenti
Her yönüyle kendi din ve hayat anlayışından uzaklaşarak, özenti ve aşağılık psikolojisiyle Hıristiyan batıyı taklit etmek gençler arasında önemli yanlıştır. Onların, futbolcu, sanatçı, artisti, şarkıcılarına vs. özenilerek onların hayat tarzı ve anlayışı taklit edilmektedir.
Kendi değerlerimize bağlı kalarak da teknoloji, sanat, edebiyat, siyaset, sanayi vs. her alanda dünyaya öncü olabiliriz. Moda adı altında da yapılanlar da batılılaşma hastalığıdır
Bu konuda şairimiz M. Akif Ersoy’un şu mısraları ne güzeldir.
Göreceksin ki bu millete fazilet en uzun,
En derin köklere yaslanmada; hem sonra onun,
Bir mübarek suyu var hiç kurumaz: ‘’Din-i Mübin’’
Hadisat etmesin oğlum, seni asla bedbin…
İki üç balta ayırmaz bizi mazimizden,
Ağacın kökleri madem ki derindir cidden.
Bu cihetten, hani hiç yılmasın, oğlum gözünüz,
Sade Garb’ın yalnız ilmine dönsün yüzünüz.
O çocuklarla beraber, gece gündüz didinin;
Giden üç yüz senelik ilmi sık elden edinin.
Fen diyarında sızan namütenahi pınarı,
Hem için, hem getirin yurda o nafi suları.
Aynı menbaları ihya için artık burada,
Kafanız işlesin, oğlum, kanal olsun arada.
M. Akif ERSOY, Safahat, İst. 1975, s.442, 443
2- Din ve Ahlak Eğitiminin Yetersizliği
Din ve ahlak; toplumu bir arada ve birbirine güvenle bağlayan hem bu dünyada hem de Ahirette mutlu ve huzurlu bir hayat sunan insanın kimliğini oluşturan en önemli değerdir. İslam barışa ve adalete büyük önem vererek, her türlü haksızlığa ve zulme karşı çıkar. Bu nedenle topluma ve insanlığa faydalı insanların yetiştirilmesi için gençlerin din ve ahlak eğitimine büyük önem verilmesi gerekir.
3- Zararlı Alışkanlıklar
İnsanlar zararlı yada faydalı alışkanlıkları genç yaşta edinir. Bu alışkanlıklar hayatını olumlu yada olumsuz etkiler. Bu nedenle onlara faydalı alışkanlıklar kazandırılmalı; onları, zararlı alışkanlıklardan korumalı ve bu konuda bilinçlendirmeliyiz. Gençleri olumsuz etkileyen zararlı alışkanlıkları şu başlıklar altında toplayabiliriz:
a. İçki – Kumar
İçki ve kumar, kişinin hem kendisine hem de çevresine en büyük zararı dokunan Yüce Allah’ın ifadesiyle “şeytan işi birer pisliktir”.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Ey mü’minler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durunuz ki, kurtuluşa eresiniz. (Maide, 5/90)
إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَن ذِكْرِ اللّهِ وَعَنِ الصَّلاَةِ فَهَلْ أَنتُم مُّنتَهُونَ
Şeytan içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi? (Maide, 5/91)
İslam, içki ve kumarın her çeşidini yasaklamıştır. Bugün gençler arasında bu haramların gittikçe yaygınlaşmakta olduğu gözlenmektedir. İçkinin bağımlılık kazandırmasıyla her çeşit suçları körüklemektedir.
Şiddete varan vakalar sebebiyle daha hayatının baharında iken gençler hapishane ile tanışabilmektedir. Bu mahkumiyet o kişiyi sabıkalı ve de ömür boyu töhmet altında bırakmaktadır.
Genç yaşta alışılan içki sebebiyle ülkemizde trafik kazaları ve aile geçimsizlikleri kat kat artmıştır.
Yapılan bir araştırmaya göre; Türkiye'de alkol kullananların sayısında önemli bir artış olduğu ve uyuşturucu kullananların % 73'ünü de 20 yaşın altındaki gençlerin oluşturduğu bildirilmektedir.
Yine bu araştırmaya göre trafik kazalarının % 60'ı, cinayetlerin % 85'i, tecavüz olaylarının % 50’si, boşanma olaylarının % 80'i alkol kullanımından kaynaklanmaktadır.
Benzer şekilde kumar da gençleri her türlü zarara götürmektedir. Günümüzde gençler arasında iddaa, okey, toto vb. adlarla oyunlar oynanmaktadır. Gençleri bu kumarın her çeşidinden uzak tutmanın yolları araştırılmalı ve engelleyici çözümler sunulmalıdır.
b. Uyuşturucu - Sigara
Gençlerin sağlığını bozucu en temel düşmanlardan ikisidir. Günümüzde uyuşturucu liselere kadar inmiş ve her geçen yıl yaygınlaştığı uzmanlarca ifade edilmektedir.
Sosyal bir varlık olan insanın çevresi ile uyum içinde olması, akıl ve zihin sağlığı ile mümkündür.
Bu sebeple akli ve zihni hayatın en büyük düşmanı olan uyuşturucular, insanın uyum gücünü zaafa ve iflasa götürmekle onu aileden, toplumdan ve çevresinden kopararak, yalnızlığa, bunalıma ve hemen ardından da sorumsuz, hayvani bir hayata mahkum eder. Bağımlıyı yaşayan bir ölü haline getirir.
Bu sebeple, uyuşturucuların, bağımlıya, aile hayatına, doğacak çocuklara, iş hayatına, aile ve ülke ekonomisine, ferdi ne toplumsal ahlaka (namus ,iffet, şeref, haysiyet v.s.) verdiği zararlar ifadelere sığdırılamaz. Uyuşturucunun her çeşidinden uzaklaştırılmalıdır; uçucu maddeler, esrar, eroin, kokain, vs.
İntiharların, cinayetlerin, her türlü fuhşiyat, gasp ve anarşinin temelinde uyuşturucu vardır.
İç ve dış düşmanların en tahripkar silahı uyuşturucu ve uyuşturucu salgınlarının itici gücü olan uyuşturucu kültürüdür. Cemiyetleri çöküntüye götüren her türlü maddi ve manevi tahribatın temeldeki sebebidir.
4- Şeytan, Nefis, Heva ve Hevese Uyma
Hayatımızı şekillendirecek ve yönlendirecek emir ve yasakları, Rabbimiz bizlere bildirmiştir. Peygamber efendimiz (s.a.v) de bunları hayatında tatbik ederek hem örnek olmuş hem de açıklamıştır. Gençlerimizi kendi heva ve arzularına göre değil peygamberimizin ahlak ve sünnetiyle yetiştirmeliyiz. Onu model şahsiyet almaları sağlanmalıdır.
أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? (Furkan, 25/43)
Bu ilahi hitaba uyarak gençlerin de İslam’a uymayan kendi arzu ve isteklerinin peşine düşerek nefislerini ilah edinmeleri önlenmelidir.
5- Zararlı Görsel ve Yazılı Medya
Gençleri şiddete, mafyaya, fuhşa, ahlaksızlığa, inançsızlığa kişiliksizliğe içkiye yönlendiren medya da en büyük tehlikelerden biridir.
Her türlü ahlaksızlığı normal gibi yayınlayan medya gençleri günaha ve sapkınlığa itmektedir.
Gençlerimiz zararlı yayınlardan uzak tutulmalı, faydalı yayınlara yada çeşitli sportif etkinliklere katılmaları sağlanmalıdır.
Özellikle televizyon gençler için birçok zararlar içermektedir.
Günümüzde interneti de hesaba katarsak, doğru kullanılmadığı takdirde tehlikesi önemli boyutlara ulaşmaktadır.
Mutlaka gençlerimizi internet ve televizyon karşısında başıboş bırakmamalıyız.
6- Kitap Okuma Alışkanlığının Yetersizliği
Kitap okumanın ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak ve anlatmak ancak okuyan insanların anlayabileceği bir şeydir. Nitekim bir düşünür “ Dünyayı yöneten , kalem , mürekkep ve kâğıttır” diyor, haksızda değil. (James Howell)
Kitaplar sayesinde bilgiler tecrübeler sonraki nesillere aktarılır. Dünyadaki bilgilere ulaşmanın en kolay yolu okumaktır. Okuma oranı ne kadar artarsa toplumumuzda kültür ve medeniyet o oranda gelişir.
Bunun için gençlerimize ne yapıp edip okuma alışkanlığı kazandırmamız gerekmektedir. Çünkü gençler geleceğimizin teminatıdır.
Zaten Rabbimiz şöyle buyurmuyor mu?
اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Yaratan Rabbinin adıyla oku! (Alak, 96/1)
7-Aile İçi Proplemler
Ailesinde sorun olan gençler, proplemli gençler olarak ortaya çıkmaktadır. Zaten genç kendi surunlurıyla boğuşurken bir de aile içindeki kavga, şiddet ve geçimsizlik onu proplemler yumağı haline getirmektedir. Sorunlarını anne- babasına açamayan genç, çözümü ve mutluluğu başkalarında aramaktadır.
Yapılan bir araştırmaya göre;
Ergenler dert ve sorunlarını en çok kız veya erkek arkadaşları ile paylaşmaktadır. Ergenlerin % 25'i sorunlarını en çok erkek arkadaşlarıyla % 23'ü kız arkadaşları ile paylaştığını belirtmiştir. Anneler ile paylaşma oranı % 23, babalar ile % 3, kız kardeşler ile % 10, erkek kardeşler ile % 3'tür. Hiç kimse ile paylaşmayanların oranı % 8'dir. Öğretmenlerle paylaştığını söyleyenlerin oranı % 0.4, rehber öğretmen/psikolojik danışmanlarla paylaşanların oranı ise %0 0.1'dir.
Ergenler annelerinin ve babalarının öncelikli olarak hoşgörülü / anlayışlı, sabırlı ve arkadaş gibi davranan bir kişi olmasını istemektedir. Yarıdan çoğu (% 55) annenin dışarıda çalışıyor olmasının gençlerin ergenlik döneminde daha çok sorunla karşılaşmalarına neden olduğunu düşünürken 26'sı bu inançta değildir. % 20' sı ise bu konuda görüş bildirmemiştir.
Aziz Müslümanlar!
İşte günümüz gençliğinin proplemleri bunlar. Ama buna karşı vahyin ışığında ve Hz. Peygamberin elinde yetişen gençlik daha farklıydı.
İslam terbiyesi ile yetişen gençlere şöyle bir göz atalım:
Hz. Peygamber, tebliğe başladığı ilk andan itibaren kadın-erkek, genç-ihtiyar, zengin-fakir, hür-köle ayırımı yapmaksızın tüm insanları İslam’a davet etmiştir. Nitekim ilk müslümanlar incelendiğinde içlerinde toplumun her kesiminden fertlerin yer aldığı görülmektedir. Ancak, bu fertler arasında gençlerin çoğunlukta olduğu görülmektedir.
Mekke’nin nüfuzlu ve refah içinde yaşayan ailelerine mensup gençler, İslam’a; yaşlılar, köleler, fakirler, kimsesiz ve zayıf kimselerin duydukları sempati ve ilgiden daha fazlasını göstermişlerdir. İslam’ı yayma konusunda Hz. Peygamber’e asıl destek ve yardımcı olanlar bu idealist gençlerdir.
Nitekim ilk müslümanlardan birkaç kişi, elli yaş civarında, birkaç kişi otuz beş yaşın üzerinde, geri kalan çoğunluk ise otuz yaşın altında bulunuyordu. Mesela genç yaşta İslam’ı kabul edenlerden Hz. Ali 10, Zeyd b. Hârise 15, Abdullah b. Mes’ud ve Zübeyr b. Avvam 16, Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebi’l-Erkam ve Sa’d b. EbîVakkas 17, Mus’ab b. Umeyr 18-20, Abdullah b. Ömer 13, Câfer b. EbîTâlib 22, Osman b. Huveyris, Osman b. Affan, EbûUbeyde ve Hz. Ömer 25-31 arası.
Bunların dışında genç yaşta İslam’ı kabul eden pek çok şahıs mevcuttur. Bunlar arasından İslam’ın Mekke ve Medine dönemlerinde ve Hz. Peygamber’in vefatından sonraki dönemlerde çok önemli fonksiyonlar üstlenen şahsiyetler yetişmiştir. İçlerinden devlet başkanları ve ülkeler fetheden komutanlar çıkmıştır.
Bu gençlerin faaliyetlerine örnek olmak üzere, Hz. Peygamber’e evini tahsis eden Erkamb.Ebi’l-Erkam’ın İslam’ın ilk yıllarında üstlenmiş olduğu role burada temas etmek istiyorum. Peygamberliğinin ilk yıllarında Hz. Peygamber’in Erkam’ın evindeki (Dârü’l-Erkam) faaliyetlerinin önemli bir merhale teşkil ettiği görülmektedir. Bu ev, tebliğ faaliyeti için son derece elverişli idi. Kâbe haremine dahildi. Safâ tepesinin eteğinde bulunuyordu. Hac ve umre maksadıyla dışarıdan gelenlerle dikkati çekmeden burada temas kurma imkanı vardı. Ayrıca Mekkeli müslümanlar da Erkam’ın evine kolayca gelip gidebiliyorlardı. Hz. Peygamber burada bir yandan sahâbeyedînî bilgiler öğretiyor, diğer yandan İslam’a davet görevini yerine getiriyordu. Kur’an okunuyor, namaz kılınıyordu. Bu evdeki faaliyetler sonucu birçok kimse İslam’a girmiştir. Hz. Ömer burada müslüman olanların sonuncusudur. Dârü’l-Erkam’ın merkez olarak kullanılması, ilk müslümanların İslam’ı kabul tarihlerine bir esas teşkil etmiştir. Nitekim tarihçiler, ilk sahâbîlerinmüslüman oluşlarını, "Resulüllah’ınDârü’l-Erkam’a girmesinden önce-sonra", "Dârü’l-Erkam’da iken" şeklinde tarihlendirmiştir.
Hz. Ali’nin gençliğindeki faaliyetleri herkes tarafından bilinmektedir. Kazandığı kahramanlıklarını 20 ilâ 30 yaşları arasında gerçekleştirmiştir.
Gençlerin, Mekke döneminde İslam’ın Arap yarımadasının dışında tanınmasında da önemli faaliyetleri olmuştur. 25 yaşlarında iken Habeşistan’a hicret eden Câfer b. EbîTâlib’in, İslam’ı savunmak üzere Habeşistan hükümdarının, hıristiyan din adamlarının ve saray erkanının huzurunda yaptığı konuşma, edebî yönden ve muhtevâ açısından tarih kitaplarımızı süslemektedir.
Dârü’l-Erkam’da iken müslüman olan Mus’ab b. Umeyr, I. Akabe bîatından sonra Hz. Peygamber tarafından Medine’ye öğretmen olarak gönderildi. O sırada 25 yaşlarında bir genç olan Mus’ab b. Umeyr’in faaliyetleri sonucunda pek çok Medineli müslüman oldu. Hepsinden önemlisi Üseyd b. Hudayr ve Sa’d b. Muaz gibi iki nüfuzlu kabile reisinin İslam’a girişini sağladı.
Medine döneminde de gençlerin faaliyetleri dikkat çekmektedir. Burada Zeyd b. Sâbit’in faaliyetlerine temas etmek yerinde olacaktır. Hz. Peygamber tarafından komşu hükümdar, emîr ve Arap kabilelerine gönderilen mektupların çoğu Zeyd b. Sâbit’in kaleminden çıkmıştır. Keza komşu ülkelerden gelen mektupları tercüme etmek ve cevap yazmak için Hz. Peygamber’in emriyle İbranice ve Süryanice öğrenmiştir. İyi bir miras bölüştürücüsü olduğu için savaşlarda ele geçen ganimetlerin taksimine memur edilmiştir. Vahiy katipleri arasında yer almıştır. Hz. Peygamber vefat ettiğinde yaşı 21 civarında idi. Hz. Ebû Bekir döneminde Kur’an-ı Kerim’i cem’eden komisyonun başkanı idi. Bugün elimizde bulunan Kur’an-ı Kerim’i cem’eden komisyonun başkanının bu faaliyeti gerçekleştirdiği sıralarda 22 yaş civarında olması, İslam’ın ilk döneminde gençlerin ne derece büyük rol oynadığını ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber vahiy katiplerini genellikle gençler arasından seçmiştir. Gençlerin fetvâ vermesine müsaade etmiştir. Gençlerden öğretmenler tayin etmiştir.
Hz. Peygamber gençleri asla istismar etmemiştir. Onları muhtemel tehlikelerin kucağına atmaktan kaçınmıştır. Onların heyecanını istismar etme cihetine kesinlikle gitmemiştir. Gençleri çoğu yaşlı sahâbîlerden oluşan ordulara komutan tayin etmiştir. Çoğu savaşlarda sancağı bizzat kendisi gençlere vermiştir. Mesela Tebük seferinde sancağı Zeyd b. Sâbit’e, Bedir’de Hz. Ali’ye, vermiştir. 18 yaşlarında olan Üsâme b. Zeyd’i Suriye’ye gönderdiği orduya komutan tayin etmiştir.
Hz. Peygamber’in gençlere verdiği önem ve onun döneminde gençlerin gerçekleştirdiği faaliyetlere dair verdiğimiz bu özet bilgilerden sonra, bugün gençlerin ve büyüklerin birbirlerine karşı davranışlarında dikkat etmeleri gereken hususlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz.
Gençliğin Önemi
Gençlik dönemi, insan hayatının en önemli dönemidir. Bu dönem insan hayatının gelecekte alacağı durumu büyük ölçüde etkileyen ve biçimlendiren kararların alındığı, insan kişiliğinin büyük ölçüde tamamlandığı bir dönemdir.
İnsan geçimini sağlayacağı mesleğini, hayatını paylaşacağı eşini bu dönemde seçer. Önemli ölçüde değer yargılarına, dünya görüşüne, zihniyet yapısına bu dönemde kavuşur. Onun içindir ki gençlik dönemi insanın sosyal kişiliğine kavuştuğu olgunlaştığı, kişiliğini bulduğu, kimlik sahibi olduğu bir çağdır.
Bunun için gençlerimize sahip çıkalım onların eğitim ve sorunlarıyla ilgilenelim. Allah’ın razı olduğu bir genç yetiştirmek için gerekeni yapalım.
Kur'an'da Rabbimiz Ashab-ı Kehf gençlerinin iman mücadelesini örnek olarak anlatmaktadır.
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّ اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ امَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى
Biz sana onların kıssalarını gerçek olarak anlatacağız. Hakikaten onlar, Rablerine iman eden birkaç genç idi. Biz de onların hidayetlerini artırdık. (Kehf, 18/13)
Bugünün gençleri için Ashab-ı Kehf'i iyi anlamalıdırlar. Bütün zorluklara karşı onların tevhid mücadelesi her zaman diğer gençler için örnektir.
Genç denildiği zaman sadece erkekleri anlamamak gerekir. Genç kızları unutmamak gerekir.
Rasulullah (s.a.v) Allah’a ibadet içinde olan gence nasıl bir müjde vermiştir?
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صعلم) قَالَ سَبْعَةٌ يُظِلُّهُمْ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَوْمَ لَا ظِلَّ إِلَّا ظِلُّهُ إِمَامٌ عَادِلٌ وَشَابٌّ نَشَأَ فِي عِبَادَةِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ وَرَجُلٌ ذَكَرَ اللَّهَ فِي خَلَاءٍ فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ وَرَجُلٌ كَانَ قَلْبُهُ مُعَلَّقًا فِي الْمَسْجِدِ وَرَجُلَانِ تَحَابَّا فِي اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ وَرَجُلٌ دَعَتْهُ امْرَأَةٌ ذَاتُ مَنْصِبٍ وَجَمَالٍ إِلَى نَفْسِهَا فَقَالَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ وَرَجُلٌ تَصَدَّقَ بِصَدَقَةٍ فَأَخْفَاهَا حَتَّى لَا تَعْلَمَ شِمَالُهُ مَا صَنَعَتْ يَمِينُهُ
Hz. Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: "Resulullah (s.a.v) buyurdular ki:
"Yedi kişi var, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı Kıyamet gününde kendi gölgesinde gölgeler:
-Adil yönetici,
-Allah'a ibadet içinde yetişen genç,
-Tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kimse,
-Allah için birbirlerini seven, Allah rızası için biraraya gelip, Allah rızası için ayrılan iki kişi,
-Güzel ve makam sahibi bir kadın tarafından davet edildiği halde; "Ben Allah'tan korkarım" de(yip icabet etmey)en kimse,
-Allah'ı tek başına zikrederken gözlerinden yaş boşanan kimse." (Nesâi, Kudât 2)
Peygamber efendimiz büyüklerine saygılı gençler hakkında şöyle buyurmuştur:
عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صعلم) مَا أَكْرَمَ شَابٌّ شَيْخًا لِسِنِّهِ إِلَّا قَيَّضَ اللَّهُ لَهُ مَنْ يُكْرِمُهُ عِنْدَ سِنِّهِ
Enes İbni Mâlik (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ, yaşından ötürü bir ihtiyara saygı gösteren gence, yaşlılığında hizmet edecek kimseler lutfeder.” (Tirmizî, Birr, 75)
Gençlerimize Mus'ab b. Umeyr'i de hatırlatmamız gerekir. O zengin genç sahabi iman ettikten sonra bütün malını Allah yolunda harcadığı için ölümünden sonra kefen parası bile kalmamıştır. İşte örnek bir genç…
Yüce Peygamberimiz (a.s.m.)en hayırlı gençlerle ilgili bir hadislerinde şöyle buyurur:
"Gençlerinizin en hayırlısı ihtiyarlarınıza benzeyendir. İhtiyarlarınızın en şerlisi, gençlerinize benzeyendir."(Feyzü'-l Kadîr, 15:776)
Elbette buradaki "benzemek"ten kasıt, kılık-kıyâfet-te birbirlerini taklit etmek veya saçların ağarması, dökülmesi, yüzlerin kırışması değildir. Nitekim bir Allah dostu, bu hadîsi izah ederken, şunları söyler:
"En hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesâtına esir olmayıp gaflette boğulmayandır.
Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki, gaflette ve he-vesatta gençlere benzemek ister, çocukcasına, hevesât-ı nefsaniyeye tâbi olur."
Gençlerin dünyanın fâniliğini kavrayıp, ebedî hayatları için çalışmalarında, ölümü düşünmelerinin büyük etkisi vardır.
Bir gün mutlaka öleceğini düşünüp o şuur ile çalışmayan, kendisine âhireti kazanmak için verilen ömür sermayesini boş yere harcar. Gelip geçici lezzetlere dalar, dünyayı bir oyun ve eğlence alanı zanneder.
Peygamberimiz, "Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz" (Tirmizi, Zühd: 2), buyurarak, bizleri bu gafletten kurtarmak ister.
Nitekim Abdullah ibni Ömer'in (r.a.) anlattığı şu hâdise ne kadar ibretlidir:
Ensardan bir adam gelerek, Peygamberimize (a.s.m.) şöyle sordu:
"YâResûlâllah, mü'minlerin hangisi daha akıllı, daha şuurludur?"
"Ölümü en çok hatırlayanı ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlananı. İşte onlar en akıllı, en şuurlu olanlarıdırlar." (Ibn-i Mâce, Zühd: 31)
Yine Abdullah ibni Ömer (r.a.) şunları anlatır:
Resul-i Ekrem (a.s.m.) vücudumun bir yanından tutarak şöyle buyurdu:
"Dünyada sanki bir garîb (gurbette olan yabancı), hattâ yoldan geçen bir yolcu imişsin gibi ol ve kendini kabir halkından (biri) say. "
Daha sonra İbni Ömer (r.a.) sözüne şöyle devam etti: Sabaha çıktığın zaman kendine akşamın sözünü etme, akşama çıktığın zaman da kendine sabahın sözünü etme. Hastalığından önce sıhhatinden, ölümünden önce hayatından (istifâde edip tedbir) al. Çünkü sen, ey Abdullah! Yarın adının (mutlu mu, bedbaht mı) ne olacağını bilemezsin. (Tirmizi, Zühd: 25)
Gerçekten de, dünya hayatının fâniliğini bundan daha güzel anlatan bir söz olamaz. Çünkü, insanın elinde bulunan "ömür" ve sahip olduğu zaman, sadece bir "an"dır. Hiç kimse, bir sene, bir ay, bir gün, hattâ bir saat sonrasına kadar yaşayacağını garanti edemez.
O halde bulunduğu ânı, en güzel bir şekilde değerlendirmeli, Allah'a hakkıyla kul olmalıdır.
Bununla birlikte, dünyanın fâniliğini anlamak ve zevklerini terketmek demek, kendisini Allah'ın nimetlerinden mahrum etmek değildir.
Bu hususu şu hadîs çok güzel ifâde eder:
"Dünya zevkinin terki, helâl bir şeyden kendini mahrum etmek veya malı elden çıkarmakla değildir. Fakat dünya sevgisinin terki, elinde bulunanların Allah'ın katında bulunanlardan daha güven verici olmaması ve bir musibete uğradığın zaman o musibet sende bırakılmış olsaydı sevabı için ona daha istekli ol-mandır." (Tirmizi, Zühd: 29)
Gençlerin dünyaya dalmamaları için sadece ölümü düşünmeleri yeterli değildir. Aynı zamanda ölümden sonrasını da tefekkür etmek gerekir. Kabir hayatını, Kıyameti, Haşir Meydanını, muhasebe ve muhakemeyi, Mizanı, Sıratı ve Cehennemi de iyice düşünmek lâzımdır ki, buraların azabından kurtulmak için Allah'a sığınalım ve zamanımızı Allah'ın istediği tarzda geçirelim.
Bazı Tavsiyeler
- Gençlere öncelikle sağlam bir İslam bilinci ve ahlakı verelim ki inanç boşluğuna ve - ahlaksızlığa düşmesin.
- Onları sevdiğimizi, arkadaş gibi yanlarında olduğumuzu her fırsatta hissettirelim.
- Kötü arkadaş ve çevrelerden uzaklaştıralım.
- Zararlı ideoloji ve fikirleri tanımalarında yardımcı olalım.
- İçki, kumar, uyuşturucu, sigara, fuhşiyat gibi kötü alışkanlıklardan koruyalım.
- Okuldaki eğitimiyle dersleriyle, ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenelim.
- Ülke ve milletimize faydalı bir meslek edinmesine yardımcı olalım.
- Gençliğe önem verelim, eğilelim çünkü onlar bizim geleceğimiz…
- Okulda öğretmenler her yönüyle onlarla ilgilenmeli onları hayata iyi yönde hazırlamalıdırlar.
- Onlara okuma alışkanlığı kazandırılmalıdır.