PEYGAMBER TASAVVURU
{قُلْ لاَ أَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي خَزَائِنُ اللهِ وَلاَ أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلاَ أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَفَلاَ تَتَفَكَّرُونَ} [سُورَةُ الأَنْعَامِ : 6/50]
De ki: “Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da (algılanamayanı da) bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben bana vahyedilenden başkasına uymam.”
Rasulullah Tevbe suresi 31. ayeti okuyunca
اِتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ
“...Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i Rabler edindiler.”
Adiyy b. Hatem: “Onlar din adamlarına ibadet etmiyorlar ki!” dedi
Rasulullah şöyle buyurdu:
أَمَا إِنَّهُمْ لَمْ يَكُونُوا يَعْبُدُونَهُمْ، وَلَكِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا أَحَلُّوا لَهُمْ شَيْئًا اسْتَحَلُّوهُ، وَإِذَا حَرَّمُوا عَلَيْهِمْ شَيْئًا حَرَّمُوهُ
"Onlar din adamlarına ibadet etmeseler bile, (Allah'ın söylediğini değil de) Onların helal kıldığı bir şeyi helal, haram kıldığı bir şeyi haram kabul etmektedirler" dedi.
4806 - حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ، حَدَّثَنَا بِشْرٌ يَعْنِي ابْنَ الْمُفَضَّلِ، حَدَّثَنَا أَبُو مَسْلَمَةَ سَعِيدُ بْنُ يَزِيدَ، عَنْ أَبِي نَضْرَةَ، عَنْ مُطَرِّفٍ، قَالَ: قَالَ أَبِي: انْطَلَقْتُ فِي وَفْدِ بَنِي عَامِرٍ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: فَقُلْنَا: أَنْتَ سَيِّدُنَا، فَقَالَ: «السَّيِّدُ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى» قُلْنَا: وَأَفْضَلُنَا فَضْلًا وَأَعْظَمُنَا طَوْلًا، فَقَالَ: «قُولُوا بِقَوْلِكُمْ، أَوْ بَعْضِ قَوْلِكُمْ، وَلَا يَسْتَجْرِيَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ»
5391-”Resûlullah’ın yanına gitmiştik. ”Sen bizim efendimizsin!” diye hitap ettik. ”Efendi, Allah’tır!” buyurdular. Biz: ”Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!” dedik. Bize: “Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (abartılı/mübalağalı metihlerde) koşturmasın!” buyurdular.” [Ebu Davud, Edeb 10, (4806).]
164 - حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، عَنْ عُمَرَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لَا تُطْرُونِي كَمَا أَطْرَتْ النَّصَارَى عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ فَإِنَّمَا أَنَا عَبْدٌ، فَقُولُوا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ»
5392-”Hz. Ömer’in şöyle söylediğini işittim:”Resûlullah’ı dinledim diyordu ki: “Hakkımda, Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları aşırı övgülerde(İTRA’) bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben bir kulum. Benim için “Allah’ın kulu ve elçisi” deyin.” [İbn Hanbel, Müsned]
3395 - حَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا غُنْدَرٌ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ، عَنْ قَتَادَةَ، قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا العَالِيَةِ، حَدَّثَنَا - ابْنُ عَمِّ نَبِيِّكُمْ، يَعْنِي - ابْنَ عَبَّاسٍ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: " لاَ يَنْبَغِي لِعَبْدٍ أَنْ يَقُولَ: أَنَا خَيْرٌ مِنْ يُونُسَ بْنِ مَتَّى ". وَنَسَبَهُ إِلَى أَبِيهِ،
4338-”Resulullah buyurdular ki: ”Bir kulun: Benim, Yunus İbnu Mettâ’dan hayırlı olduğumu” söylemesi uygun olmaz. Onun nesebi de babasınadır.” [Buhârî, Enbiya 35, Tefsir, Nisa 26, Tefsir, En’âm 4, Tefsir, Saffât 1; Müslim, Fezâil 166, (2376); Ebu Dâvud, Sünnet 14]
2411 - حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ قَزَعَةَ، حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ، وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ الأَعْرَجِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، قَالَ: اسْتَبَّ رَجُلاَنِ رَجُلٌ مِنَ المُسْلِمِينَ وَرَجُلٌ مِنَ اليَهُودِ، قَالَ المُسْلِمُ: وَالَّذِي اصْطَفَى مُحَمَّدًا عَلَى العَالَمِينَ، فَقَالَ اليَهُودِيُّ: وَالَّذِي اصْطَفَى مُوسَى عَلَى العَالَمِينَ، فَرَفَعَ المُسْلِمُ يَدَهُ عِنْدَ ذَلِكَ، فَلَطَمَ وَجْهَ اليَهُودِيِّ، فَذَهَبَ اليَهُودِيُّ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَأَخْبَرَهُ بِمَا كَانَ مِنْ أَمْرِهِ [ص:121]، وَأَمْرِ المُسْلِمِ، فَدَعَا النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ المُسْلِمَ، فَسَأَلَهُ عَنْ ذَلِكَ، فَأَخْبَرَهُ، فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لاَ تُخَيِّرُونِي عَلَى مُوسَى، فَإِنَّ النَّاسَ يَصْعَقُونَ يَوْمَ القِيَامَةِ، فَأَصْعَقُ مَعَهُمْ، فَأَكُونُ أَوَّلَ مَنْ يُفِيقُ، فَإِذَا مُوسَى بَاطِشٌ جَانِبَ العَرْشِ، فَلاَ أَدْرِي أَكَانَ فِيمَنْ صَعِقَ، فَأَفَاقَ قَبْلِي أَوْ كَانَ مِمَّنِ اسْتَثْنَى اللَّهُ»
4337-”Müslümanlardan biri ile Yahudilerden biri aralarında münakaşa edip küfürleştiler. Müslüman öbürüne:”Rasulullah’ı âlemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl’e kasem olsun!” diye yemin etti. Yahudi de: “Musa aleyhisselam’ı âlemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl’e kasem olsun!” diye yemin etti. Derken, o böyle der demez, müslüman elini kaldırıp yahudi’ye bir tokat vurdu. Yahudi de doğruca Aleyhisselâtu vesselâm’a gidip hadiseyi haber verdi. :”Beni Hz. Musa’ya üstün kılmayın! Çünkü insanlar hep bayılacaklar. İlk kalkan ben olacağım. Ben ayılınca Hz. Musa’yı Arş’ın bir ucundan tutmuş göreceğim. Bilemiyorum. O, bayılıp hemen ayılanlardan mıdır, yoksa Allah’ın istisna ettiklerinden midir?” buyurdu.” [Buhârî, Husumât 1, Enbiya 34, 35, Rikâk 43, Tevhid 31; Müslim, Fezâil 160, (2373); Ebu Dâvud, Sünnet 14, (4671); Tirmizî, Tefsir, Zümer, (3240).]
21 - (530) وَحَدَّثَنِي قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا الْفَزَارِيُّ، عَنْ عُبَيْدِ اللهِ بْنِ الْأَصَمِّ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ الْأَصَمِّ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «لَعَنَ اللهُ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى، اتَّخَذُوا قُبُورَ أَنْبِيَائِهِمْ مَسَاجِدَ»
2698-”Resûlullah şöyle dediler:” Allah yahudilere ve hıristiyanlara lânet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirdiler.” [Buhârî, Salât 54; Müslim, Mesâcid 20, (530); Ebû Dâvud, Cenâiz 76; Nesâî, Cenâiz 106]
85 - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «اللَّهُمَّ لَا تَجْعَلْ قَبْرِي وَثَنًا يُعْبَدُ. اشْتَدَّ غَضَبُ اللَّهِ عَلَى قَوْمٍ اتَّخَذُوا قُبُورَ أَنْبِيَائِهِمْ مَسَاجِدَ»
2699-”Rasûlullah şöyle duâ buyurdular: “Allahım, kabrimi ibâdet edilen bir put kılma” (ve devamla dedi ki): “Nebilerinin kabirlerini mescidler haline getiren bir kavme Allah’ın öfkesi artmıştır.” [Muvatta, Kasru's-Salât 85, (1, 172).]
Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ وَإِنَّكُمْ تَخْتَصِمُونَ إِلَيَّ وَلَعَلَّ بَعْضَكُمْ أَنْ يَكُونَ أَلْحَنَ بِحُجَّتِهِ مِنْ بَعْضٍ وَأَقْضِيَ لَهُ عَلَى نَحْوِ مَا أَسْمَعُ فَمَنْ قَضَيْتُ لَهُ مِنْ حَقِّ أَخِيهِ شَيْئًا فَلاَ يَأْخُذْ فَإِنَّمَا أَقْطَعُ لَهُ قِطْعَةً مِنَ النَّارِ
"Ben ancak bir beşerim. Sizden davalılar bana geldiğinde bazınız delil getirmede diğerinden daha becerikli olabilir. Ben de doğru söylüyor zannıyla onun lehinde hüküm verebilirim. Şu halde sizin ifadenize göre bir kimseye mü'min kardeşinin hakkını alıp verirsem, onu ister alsın isterse bıraksın bu, cehennemden bir parçadır.“[1]
MUHAMMED (S.A.V)’E YAPILAN İLAHİ UYARILAR:
1-İbni Ümmü Mektum olayı: Allah Resulü Mekkelilerin ileri gelenlerine İslam’ı anlattığı, onları davet ettiği ve mümin olmalarını umduğu bir ortamda, uzaktan Abdullah bin Ümmü Mektum gelir. Gözleri görmediğinden Allah Resulünün kimlerle ne yaptığını bilmemektedir. Onun tek amacı, yeni ayetler varsa onları almak, Kur’an’la feyizlenmektir.
Abdullah’ın onların bulunduğu meclise destursuz girip, sözlerini kesmesi, resulümüz (sav)’ın hoşuna gitmez ve yüzünü ekşitir. İşte bu olay üzerine Peygamberimizi uyaran ayetler gelir.
Abese – (24:1) Surat astı ve döndü;
Abese – (24:2) Kör geldi diye.
Abese – (24:3) Ne bilirsin belki o arınacak?
Abese – (24:4) Yahut öğüt dinleyecek de öğüt, kendisine yarayacak.
Abese – (24:5) Kendisini zengin görüp tenezzül etmeyene gelince;
Abese – (24:6) Sen ona yöneliyorsun.
Abese – (24:7) Onun arınmamasından sana ne?
Abese – (24:8) Fakat koşarak sana gelen,
Abese – (24:9) Saygılı olarak gelmişken,
Abese – (24:10) Sen onunla ilgilenmiyorsun.
2-Bedir esirleri: Bedir savaşı sonucu yakalanan savaş suçlularına ne yapılması gerektiğini Allah Resulü ashabıyla istişare eder. Genel eğilim, suçluların cezalandırılmalarıdır. Ancak çok merhametli olan Peygamberimiz, onların fidye karşılığı salıverilmeleri kararını verir. Bunun üzerine uyarı ayeti gelir.
Enfal – (88:67) Yeryüzünde ağır bas(ıp küfrün belini iyice kır)ıncaya kadar hiçbir peygambere esirler sahibi olmak yakışmaz. Siz, geçici dünya malını istiyorsunuz, Allah ise (sizin için) ahireti istiyor. Allah daima üstün, hüküm ve hikmet sahibidir.
Enfal – (88:68) Eğer Allah’tan, (yanılma ile verilen hükümlerden ötürü azap etmemek hakkında) bir yazı geçmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.
Enfal – (88:69) Artık aldığınız ganimetten helal ve temiz olarak yiyin ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
3-Münafıklara izin verilmesi: Tebük Seferi öncesi cihada katılmak istemeyen münafıklar, Allah Resulüne gelerek sahte ve yalandan mazeretler öne sürmüşlerdi. Bunun üzerine onların izin talebine müsaade eden Allah Resulü uyarılmıştır.
Tevbe – (113:43) Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalan söyleyenleri bilmezden önce niçin onlara izin verdin?
Tevbe – (113:44) Allah’a ve ahiret gününe inananlar; mallarıyla, canlarıyla, cihad etmek(ten geri kalmaları) için senden izin istemezler. Allah, korunanları bilir.
Tevbe – (113:45) Ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya düşmüş ve şüpheleri içinde bocalayıp duranlar, (geri kalmak için) senden izin isterler.
Tevbe – (113:46) Eğer (cihada) çıkmak isteselerdi, onun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah, onların davranışlarından hoşlanmadığı için onları durdurdu: “Oturan(kadın ve çocuk)larla beraber oturun!” denildi.
Tevbe – (113:49) İçlerinden öylesi var ki: “Bana izin ver, beni fitneye düşürme” der. İyi bilin ki, onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem de kâfirleri kuşatacaktır.
Tevbe – (113:81) Allah’ın Elçisinin arkasından oturmakla sevindiler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten hoşlanmadılar: “Sıcakta sefere çıkmayın.” dediler. De ki: “Cehennemin ateşi daha sıcaktır!” Keşke anlasalardı!
4-Tahrim meselesi: Allah Resulünün hanımlarına olan kızgınlığı sonucu bal şerbeti içmeyeceğine dair yemin etmesi üzerine ayet inmiştir.
Tahrim – (107:1) Ey peygamber niçin, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi, eşlerinin, hatırı için harâm kılıyorsun? Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Tahrim – (107:2) Allah size, yeminlerinizi (kefaretle) çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sizin sahibinizdir. O bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Tahrim – (107:3) Peygamber, eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü (başkasına) haber verip, Allah da peygamberi, eşinin bu davranışına muttali kılınca (Peygamber, eşine) o(söylediği)nin bir kısmını bildirmiş (şunları şunları filana söyledin demiş), bir kısmından da vazgeçmişti. (Peygamber) Bunu eşine haber verince eşi: “Bunu sana kim söyledi?” dedi (Peygamber): “(Her şeyi) Bilen, haber alan (Allah) bana söyledi” dedi.
5-Münafık ve müşriklere dua: Bir ara bir gurup münafık Allah Resulüne gelerek kendilerine duada bulunmalarını istemişti. Peygamber de bunu arzu etti ve istiğfarda bulundu. Hemen uyarı mesajı geldi.
Tevbe – (113:80) Onlar için ister af dile, ister dileme, onlar için yetmiş defa af dilesen, yine Allah onları affetmez. Böyledir, çünkü onlar Allah’ı ve Elçisini tanımadılar; Allah, yoldan çıkan kavmi yola iletmez.
6-Fakirlerle ilgili uyarı: Mekkeli kendini beğenmiş ekâbir, Allah Resulünün mesajını dinlemek, aynı mecliste bulunmak için, yanındaki fakir ve köle müminleri uzak tutmalarını istemişti. Peygamberimiz, bu teklifi reddeder. Ancak bazı sahabeler bu yolun da denenmesi, dolayısıyla onların hidayete ermesi için Allah Resulüne fikirlerini söylerler. Peygamberimiz bu olayı düşünürken, ayet iner ve böyle bir şeye yönelmemek gerektiğini belirtir.
Kehf – (69:28) Nefsini, sabah akşam, rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber tut (onlarla beraber bulunmaya candan sabret). Gözlerin, dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan başka yana sapmasın. Kalbini bizi anmaktan alıkoyduğumuz keyfine uyan ve işi, hep aşırılık olan kişiye itaat etme.
Değerli kardeşimiz,
Hakk’ın murad ve kelamına tercüman olma vazifesiyle gönderilmiş bulunan Peygamberimiz (sav), Allah’ın kendine ikram ettiği bütün mazhariyetlerin şuûrundaydı ve tahdîs-i nimet -şükür niyetiyle Hakk’ın nimetlerini ilân- sadedinde bunları izharda da sakınca görmezdi. Nitekim Allah'ın nimetlerini anlatmak da onun görevleri arasındaydı:
"Rabbinin nimetlerini ise durmayıp söyle!" (Duha, 93/11)
Bu nedenle Resûlullah (asm)'ın hayatı boyunca mazhar olduğu maddî ve manevî lütufları, nimetleri bir şükür ifadesi olarak anmıştır. Zaten böyle ifadelerinden sonra"Övünme yoktur!.." kaydını da eklemiştir. Yani: "Ben bunu övünmek için değil, Allah'ın bana verdiği nimeti bildirmek için söylüyorum." demek istemiştir.
Resulullah (sav) insanların en şereflisi ve üstünüdür. Peygamber olması cihetiyle kendisinde üstün vasıflar bulunmaktadır. Risaleti yönü ile kendisinde bulunan bu sıfatları anlatması tevazuya zıt değildir. Şahsı hususunda ise o insanların en mütevazisi idi. Bunu, onun sözlerinde ve hayatında görmek mümkündür.
Ebu Hureyre şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Benimle benden önce geçen peygamberlerin misali, birtakım evler inşa eden, onları iyi, güzel ve mükemmel yapan, ancak köşelerinden birinde bir kerpiç yeri bırakan bir adamın misali gibidir ki, insanlar dolaşmaya ve binayı beğenmeye başlarlar ve'Şuraya bir kerpiç koysan da binan tamam olsa..." derler. îşte o kerpiç benim."(1)
Et-Tufeyl İbn Ubeyy îbn Ka'b'm babası şunu anlattı: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Benim peygamberler arasındaki durumum, güzel ve iyi bir ev yapıp da o evde koymadığı bir kerpicin yerini bırakan kimsenin durumu gibidir. İnsanlar binayı dolaşırlar, onu beğenirler ve"'Bu kerpiç niye konulmamış?' derler. İşte ben, peygamberler arasında o kerpicin yeriyim."(2)
Enes şöyle anlattı: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu:
"Ben size babanızdan, çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça (tam manasıyla) iman etmiş olmazsınız."(3)
Abdullah îbn Hişam şunu anlattı: Peygamber'le (s.a.v.) beraberdik. Rasûlullah, Ömer îbnu'l-Hattab'ın elinden tutuyordu. Ömer O'na:
"Ya Rasulallah! Sen bana nefsimden (kendimden) başka her şeyden daha sevgilisin." dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
"Hayır! Canım elinde olan Allah'a yemin olsun! Ben sana, nefsinden de daha sevgili olmalıyım." dedi. Ömer:
"Vallahi, şimdi sen bana nefsimden de sevgilisin." dedi. Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi:
"Ömer! İşte şimdi oldu." buyurdu.(4)
Bu hadis Buhari'nin Sahih'inde mevcut olup Müslim'in Sahih'inde yoktur. Bu hadisten önceki, hem Buhari'nin hem de Müslim'in sahihlerinde vardır.(5)
Rasulullah'ın Tevazusu
Ebu Hureyre (r.a.) şunu anlattı: Bir Müslümanla bir Yahudi münakaşa ettiler. Müslüman:
"Muhammedi (s.a.v.) alemlere tercih edene yemin olsun." dedi. Yahudi de: "Musa'yı alemlere tercih edene yemin olsun. dedi.
Müslüman Yahudi'ye kızıp onu tokatladı. Yahudi Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve olanları ona anlattı. Rasulullah (s.a.v.) Müslümanı çağırdı ve ona sordu. Müslüman yaptığını itiraf etti. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Beni, Musa'ya tercih etmeyin. Çünkü kıyamet gününde, insanlar bayılırlar. Ben onların ilk ayılanı olurum ve Musa'yı Arşın ucuna tutunmuş olarak görürüm. Bilmiyorum, o, bayılıp da benden önce ayılan kimseler arasında mıdır? Yoksa Allah Teâlâ'nın istisna kıldığı kimselerden biri midir?" dedi.(6)
Ebu Hureyre şöyle dedi: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bir kimsenin, benim Yunus Ibn Metta'dan daha hayırlı olduğumu söylemesi uygun değildir."(7)
Hz. Ömer şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Hristiyanların İsa İbn Meryem'i övdükleri gibi beni övmeyin. Ben sadece bir kulum. Siz: Allah'ın kulu ve Rasülü deyin."(8)
Hz. Aişe'ye (r.a.) şöyle soruldu:
"Rasulullah (s.a.v.) evine girdiğinde ne yapardı?" Hz. Aişe (r.a) şu cevabı verdi:
"Ailesinin hizmetlerinde bulunur, namaz vakti geldiği zaman da kalkıp namaz kılardı."
Enes şunu rivayet etti: Bir adam:"Muhammed! Efendimiz! Efendimizin oğlu! Bizim en hayırlımız! En hayırlımızın oğlu!" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Ey cemaat! Her zaman nasıl konuşuyorsanız, öyle konuşun! Şeytan sizi saptırmasın! Ben, Abdullah'ın oğlu Muhammed'im. Ben Allah'ın kulu ve Rasulü'yüm. Vallahi! Sizin beni bulunduğum derecenin üzerine çıkarmanızı sevmem." dedi.(9)
el-Bera şöyle dedi:
"Rasulullah'ı (s.a.v.) Hendek gününde toprak taşırken gördüm. Toprak, karnının beyazını örtmüştü."
Enes şunu söyledi:
"Hiçbir şahıs onlara Rasulullah'tan (s.a.v.) daha sevgili değildi. O'nu gördükleri zaman, ayağa kalkılmasından hoşlanmadığını bildikleri için, ayağa kalkmazlardı."
el-Hasen, Rasulullah'ı (s.a.v.) anlatırken şöyle dedi:
"Hayır vallahi! O'nun için kapılar kapanmaz, karşısında kapıcılar dikilmez, sabah akşam ona kazanlarla yemek götürülmezdi. Fakat O, gizlisi olmayan açık birisiydi. Allah'ın Rasulü'yle görüşmek isteyen birisi O'nunla görüşebilirdi. Yere oturur, yemeği yere konulurdu. Kalın ve kaba şeyler giyer, eşeğe biner, hayvanının terkisine adam alır ve vallahi elini yalardı."
Kays îbn Hazim şunu anlattı: Bir adam Peygamber'e (s.a.v.) geldi. O'nun karşısında durunca adam korkudan titremeğe başladı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Korkma rahat ol. Ben kral değilim. Ben ancak Küreyş'ten kuru et yiyen bir kadının oğluyum." dedi.(10)
Yine Enes anlattı:
"Bazan Medine'deki çocuklar gelip Rasulullah'm (s.a.v.) elini tutarlardı. Rasulullah (s.a.v.) elini çocuğun elinden çeker çekmez, O'nu istedikler yere götürürlerdi [Rasulullah (s.a.v.) çocukların gittiği yere giderdi]."
İbn Ebî Evfa şöyle dedi:
"Rasulullah (s.a.v.) dul ve yoksullarla birlikte yürümekten çekinmez ve onlara karşı kibirlenmezdi. Onların ihtiyaçlarını yerine getirirdi."
Hz. Aişe (r.a) şöyle anlattı:
"Ya Rasulellah! Allah beni sana feda kılsın. Bir şeye yaslanarak yemek ye, çünkü bu senin için daha rahat olur." dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Hayır! Ben kulun yemek yediği gibi yer, kulun oturduğu gibi otururum." dedi.11
Yine Hz. Aişe (r.a.) şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Melek bana gelip: 'Rabb'in sana selam edip: Dilersen kul nebisi, dilersen mülk nebisi ol, diyor.' dedi. Cebrail'e baktım. Bana: Alçak gönüllü ol, dedi. Ben de: 'Kul nebisi olmak istiyorum.' dedim."12
Dipnotlar:
1. Buharî, Sahih, kitabu'l-menakib, 18 hadis no: 3534; Müslim, Sahih, kita-bu'l-fedail, 7, hadis no: 23; Beyhakî, Sünenü'l-Kübra, 9/5; Delailu'n-Nubuvve, 1/365, 366; İmam Ahmed, Musned, 3/361.
2. Önceki dipnota bakınız. Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 328-329.
3. Buhari, Sahih, 1/10; Müslim, Sahih, kitabu'l-iman, 70; Nesaî, Sünen, 8/114; İbn Mace, Sünen, 67; İmam Ahmed, Musned, 3/207, 275, 278; Hakim, Mustedrek, 2/486.
4. Buhari, Sahih, 8/169; Tırmızî, Sünen, 3047; İmam Ahmed, Musned, 5/293; Ta-rıhu Îbn Asakır, 5/389; Zubeydİ, İthaf, 9/547.
5. Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 333-334.
6. Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, V/492; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nıhaye, I/248 Kadı lyad, eş-Şifa, 1/439.
7. Buharî, Sahih, İV/193, VI/71, 92; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedail, 167; Ebu Davud, Sünen, kitabu's-sunne, bab: 13; Ahmed, Musned, H/405; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, V7 495.
8. Buharî, Sahih, İV/204, VIII/210; Müslim, Sahih, kitabu'l-kader, bab: 7; Abdur-rezzak Musannef, 19757, Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, V/498; Ahmed, Musned, I/23, 24; Tir-mizî, Şemail, 172.
9. Buharı, 111/201, Vll/32; Taberanî, Mu'cemul-Kebır, XI/120; İbn Hıbban, Sahih, 1064; İbn Sa'd, Tabakatul-Kubra, 1/95,107; İbn Adıyy, el-Kamıl, İV/1352, V/1688, 1937.
10. Hakim, Müstedrek, H/4366; Hatib, Tarih, VI/277, 279; Zebîdî,- İthafu's-Sadeti1!-Muttakîn, VI1/142; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, IX/20.
11. Bağavî, Şerhu's-Sunne, XI/287.
12. Bağavî, Şerhu's-Sunne, XII/249; imam Ahmed, Musned, 11/231; İbn Hibban, Sahih, 2137 (Mevarid); Munzirî, Terğıb ve't-Terhib, İV/196; Zebidî, Ithafu's-Sadetİ'l-Muttakîn, VII/116.
(bk. Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi)