ARKADAŞ EDİNMEDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍبَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ:يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ:الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَاوَكَانُوا مُسْلِمِينَ:ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ:
“Onlar farkında değillerken kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar? O gün Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar birbirine düşman olurlar. Allah: “Ey kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz.” der. Bunlar, ayetlerimize inanmış ve kendilerini Bize vermişlerdir. Şöyle denir: “Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz.” (ZUHRUF SURESİ: 67–70. AYETLER)
İnsanlar, birbirleriyle samimi münasebet kurmak, dost ve arkadaşlar edinmek ihtiyacını duyarlar. Dostluklar, dinimizin emirlerine uygun olarak kurulursa uzun ömürlü olur ve ebedi hayata da intikal eder. Fakat şeytani yollarda ve nefsanî hevesler uğrunda kurulacak olursa kısa vadeli olur ve sonu nedametle biter.
İnsan bir mal alırken markasına bakar ve iyi olup olmadığını araştırır. Kişi, arkadaş edineceği kimsenin kâmil bir iman ve güzel ahlak sahibi olup olmadığını, ibadetlerine devam edip etmediğini araştırmalıdır. Sayılan meziyetlerden mahrum bir kimseyi dost edinmek, bizim de ibadetten soğumamıza ve güzel ahlaktan uzaklaşmamıza sebep olur.
Arkadaş olarak seçtiğimiz kimse, temiz seciyeli ve ileriyi gören bir mümin olmalı; konuşması ya bizi hakka yöneltmeli veya kötülükten vazgeçirmelidir. Tetkik etmeden, her önüne geleni dost edinmemelidir. Zira başa gelen felaketler, çok kere arkadaş yüzündendir. Ne güzel söylemişler:
Mizana vur görüştüğüm ihvanı el-hazer,
Rehber zannettiğin rehzen olmasın…
Peygamberimiz (SAV) Efendimiz bizleri uyarmış ve şöyle buyurmuşlardır:
ألرجل على دين خميمه فلينظرأحدكم من يخالل.
“Bir adam arkadaşının dini (davranışları) üzerinde (hareket edecek) tir. Biriniz dost olacağına (iyi) baksın.”
Medeni toplulukların en bariz sıfatlarından biri, toplu halde yaşamaya temayül göstermesidir. İnsan yalnızlıktan nefret eder. Allah insanı bir erkekle bir kadından yaratıp, onları şube ve kabileler haline koyması, toplu halde yaşamanın Sünnetüllah’a muvafık olduğunu göstermektedir.
Toplu halde yaşamak beşer hayatında asıldır. Cemiyetin bozulması veya ferdin taşıdığı ruh haleti sebebiyle toplumdan uzak yaşayanlar görülmüş ise de bu bir istisnadır. Toplu halde yaşayan insanlar birbirine yaklaşmak ve yakınlık tesis etmek ister. Bu yakınlığın temeli kalbin derinliklerinde atılır ve zahirde devam eder. Sarsılmayan, hayat boyunca devam eden ve ebedi hayatta da şefaate vesile olan dostluk, gelişigüzel, nezaket kaidelerine göre değil, dinimizin şaşmaz ve şaşırtmaz ölçülerine göre tesis edilmelidir.
Bu ölçüleri şöyle sıralayabiliriz:
1-) Arkadaş edineceğimiz kimse mümin olmalıdır. Bu hususta Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
لاتصاحب إلامؤمناولايأكل طعامك إلاتقي.
“Ancak müminle arkadaş ol yemeğini de ancak (haramdan sakınan) kimse yesin.”
İman sahiplerini, mümin olmayanlar sevemezler. Düşüncesi ve gayesi ayrı olan kimselerin birbirini sevmesi mümkün değildir. İnsan, düşmanını tanımazsa dinsizden imanını; servetine göz koyandan malını; namus düşmanından ırzını; canına kastedenden hayatını koruyamaz. Peygamber (SAV) in: “Mümin bir delikten iki defa ısırılmaz.” hadis-i şerifi hareketlerimizde ne kadar uyanık olmamız gerektiğini ifade etmektedir. Bu husustaki inceleme menfi sonuç vermişse tekrar tecrübe etme gafletini göstermemelidir. Çünkü neticede nedametten başka bir şey gelmez.
2-) Dostunu Allah için sevmek. Arkadaş edinmek istediği kimseyi mevkii, kasası ve masası için değil, Allah için sevmelidir. Allah için sevmek demek Allah’ın dinine bağlı. Kur’an-ı Kerim’in emirlerine sadık ve Rasülullah (SAV) in sünnetiyle amil olan kimseyi sevmek demektir. Bu muhabbetle birbirini sevenlerde asla maddi menfaat duygusu olmaz. Allah’ı ve Rasülü (SAV)’i seviyor diye o kimseye kalbinde yer verir. Böyle ulvi bir muhabbetle birbirini sevenlerin huzurunu tespit eden bir hadis-i şerif’te şöyle buyrulmaktadır:
Ebu Hüreyre (RA) den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuşlardır:
عن أبىهريرة رضي الله عنه عن النبي صلىالله عليه وسلم قال:سبعةيظلهم الله تعالىفىظله يوم لاظل إلاظله إمام عادل وشآب نشأفىعبادة الله ورجل قلبه معلق فىالمساجدورجلان تحآبافىالله إجتمعاعليه وتفرقاعليه ورجل دعته امرأة دعته ذات منصب وجمال فقال إنىأخاف الله ورجل تصدق بصدقة فأخفاها حتىلاتعلم شماله ماتنفق يمينه ورجل ذكر الله خاليا ففاضت عيناه.
“Yedi (sınıf insan) vardır ki, Arş-ı İlahiden başka hiçbir gölge bulunmayan günde Allah onları kendi (arşı) gölgesinde gölgeleyecektir. (Onlar):Adil devlet başkanı, Allah’a ibadet (faaliyetleri) içinde yetişen genç, kalbi mescitlere asılmış(çasına mabetle alakadar) olan adam, Allah için sevişen ve bu sevgi ile bir araya gelip bu muhabbetle ayrılan iki kişi, İçtimai mevkii yüksek ve güzel bir kadın kendisini (zinaya) davet etmiş te Ben Allah’tan korkarım diyen erkek, Bir sadaka verip te sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek derecede onu gizleyen ve bir de (insanlardan hali bir) yerde Allah’ı zikredip de gözyaşı döken kimse.”
Bir Hadis-i Kutsi’de:
إن الله يقول يوم القيامة أين المتحآجون بجلالىاليوم أظلهم فىظلىيوم لاظل إلاظلى.
“ Allah kıyamet günü: Benin ululuk sıfatım uğrunda birbirini sevenler nerede? Benim himayemden başka hiçbir sayenin bulunmadığı bu günde onlar gölge(-i Arşı) mda himaye edeceğim. Buyurur.” Bir diğer Hadis-i Kutsi’de de:
ألمتحآجون فىجلالىلهم منابر من نور يغبطهم النيون والشهدآء.
“Benim celalim uğrunda birbirini sevenler nurdan (yapılmışçasına parlak) minberler vardır. Onlara nebiler ve şehitler bile gıpta edecekler.”
Hz Ömer (RA)’ın rivayetine göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuşlardır:“ Allah’ın kullarından öyle insanlar vardır ki, onlar peygamberler (topluluğu) değil, şehitler (cemaati de) değildir. Enbiya ve şüheda kıyamet günü onların mekân (ve makamın)’a gıpta edeceklerdir. Ashap: “Ey Allah’ın Rasülü! Bize onlardan bahsedermisin?” dediler. Rasül-ü Ekrem (SAV): “Onlar öyle bir topluluktur ki, aralarında soy yakınlığı ve alıp verdikleri olmadığı halde Allah’ın muhabbeti ile (veya Kur’an ile amel etmesi sebebiyle) birbirleriyle sevişirler. Allah’a and olsun ki; onların yüzleri nurlu ve onlar nur (dan yapılmışçasına parlayan minberler) üzerindedirler. İnsanlar korktuğu vakit onlar korkmayacak, halk mahzun olduğu vakit onlar kederlenmeyecekler. Haberdar olun! Allah’ın dostları üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.”
Birbirini Allah için Allah’ın dinine, kitabına bağlı oldukları için sevenlerin kalplerindeki iman, kemal derecesine yükselir ve İMAN-I ZEVKİ seviyesine ulaşır. Bu durum şu hadis-i şerifte belirtilmektedir:
ثلاث من كن فيه وجد حلاوة الإيمان:أن يكون الله ورسوله أحب إليه مماسواهماوأن يحب المرء لايحبه إلالله وأن يكره أن يعود فىالكفركمايكره أن يقذف فىالنار.
“Üç (haslet) vardır ki kimde onlar bulunursa imanın tadını almış olur: Allah ve Rasülü (SAV) kendisine başkalarından daha sevimli olmak, Bir kimseyi sevmek, fakat yalnız Allah için sevmek, (Allah onu küfürden kurtardıktan sonra) tekrar küfre dönmekten ateşe atılacakmışçasına hoşlanmamak.”
Arkadaşlık ilişkilerinde dikkate alacağımız birtakım şartlar ve mükellefiyetler vardır. Onları kısa kısa aktaralım:
Allah için muhabbet ettiğimiz arkadaşımıza sevgimizi bir defaya mahsus olmak üzere haber vermek.
Peygamberimiz (SAV) şu hadis-i şerifiyle bu hususu emretmektedir:
إذآأحب أحدكم أخاه فليعلمه إياه.
“Biriniz (din ) kardeşini sevdiği vakit ona bunu bildirsin.”
Bu hususla ilgili ENES (RA) şöyle demiştir: Peygamber (SAV)’in huzurunda bir adam vardı. O sırada bir şahıs geçti. (Huzurda bulunan) o kimse: “Ey Allah’ın Rasülü, ben bu adamı muhakkak seviyorum.” dedi. Rasül-i Ekrem: “Ona (sevgini) bildirdin mi?” buyurdu. O şahıs: “Hayır (söylemedim).” dedi. Peygamberimiz (SAV): “(Git te) ona (sevdiğini) bildir.” buyurdu. O şahsın peşinden gidip kendisine: “Ben seni Allah için seviyorum.” dedi. Mezkûr kimse de: “Beni kendisi (nin rızası) için sevdiğin Allah da seni sevsin.” dedi.
Arkadaşına hayırlı ve sadakatli olmalıdır. Doğru iş yaptığında tebrik ve teşvik etmeli, yanıldığı noktaları açıklayıp hatasını tashih etmelidir. Kâinatın Efendisi (SAV) bu konuda bizlere şu tavsiyeyi yapmaktadır:
خيرالأصحاب عندالله خيرهم لصاحبه وخيرالجيران عندالله خيرهم لجاره.
“Allah katında arkadaşların hayırlısı, arkadaşına hayırlı olandır. Allah’ın nezdinde komşuların hayırlısı, komşusuna hayırlı olandır.”
Bir diğer hadis-i şerifte de:
خيرالأصحاب صاحب إذاذكرت الله أعانك وإذانسيت ذكرك.
“Arkadaşların hayırlısı, öyle bir arkadaştır ki; sen Allah’ı zikrettiğin zaman sana yardım eder. Sen unuttuğunda sana hatırlatır.”
Dostlarını sevmede orta yollu hareket etmelidir. Muhabbette aşırılık, o kimsenin hatalarını görmezlikten gelmeye sebep olur. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:
أجب حبيبك هوناماعسىأن يكون بغيضك يوماماوأبغض بغيضك هوناماعسىأن يكون حبيبك يوماما.
“Dostunu orta yollu sev. Umulur ki bir gün düşmanın olabilir. Düşmanına aşırı buğz etme. Umulur ki bir gün dostun olabilir.”
Sevgide ölçülü olunmalıdır. Zira bir kimseyi aşırı sevmek, insanı dilsiz ve sağır gibi bir hale koyar. Arkadaş edindiğimiz kimsenin dinimize aykırı hareketlerine göz yummak, sevgide aşırı bir derecedir. Aile sırları arkadaşlara açılmamalıdır. Saklanması gereken aile sırları arkadaş edinilen herkese açmamak gerekir. Aşırı bir sevgiyle bağlanılan arkadaşa aile mahremiyetleri anlatılacak olunursa aile sırları çürük sakız gibi ağızlarda dolaşır.
Dost ve arkadaşlara güler yüzlü olunmalıdır. Güler yüzlülük, kalpleri birbirine bağlayan bir bağdır. Din kardeşine güler yüzle davranmak da bir çeşit sadakadır. Dostumuzla karşılaştığımızda selamlaşmak. Hatırını sormak ve müsafaha yapmak arkadaşlık vazifelerimizdendir. Dostlarımızın rahatsız olmamaları için evlerine veya işyerlerine çok sık gitmemeliyiz. Çünkü bu gidip gelmeler, onun işine ve kazancına engel olabilir. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur: “Seyrek ziyaret et, sevgin artar.”
Dostlukları şeytani ve nefsanî yollarda kurulan kimselere gelince, onlar kıyamet gününde birbirlerini dava edecekler ve dünya hayatında iken arkadaş edindiği kimseler sebebiyle nedamet hisleri içinde kıvranacaklardır. Bu hali şu ayet-i kerime şöyle anlatır:
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلاً:يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْفُلَاناً خَلِيلاً:لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءنِيوَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولاً:
“O gün (her) zalim (nedametle)iki elini ısırıp: Ne olurdu, ben o peygamberin maiyetinde (Allah’a) bir yol edineydim diyecektir. Ne yazık bana, keşke falanı dost edinmeseydim. And olsun ki beni zikirden hem o (bir devlet gibi) bana (Allah tarafından) geldikten sonra, saptıran odur. Şeytan, insanı (başına bir bela gelince) yapayalnız ve yardımsız bırakandır.” (FURKAN SURESİ – 27–29. AYETLER)
Peygamberimiz (SAV) iyi veya kötü arkadaşla oturup kalkmanın sonuçlarını temsil yoluyla açıklarken şöyle buyurmaktadır:
عن أبىموسىرضي الله عنه عن النبي صلىالله عليه وسلم قال مثل جالس تلصتلح والسوء،كحال المسك ونافخ الكير.فحامل المسك إمآأن يخذيك وإمآأن تبتاع منه وإمآأن تجد منه ريحاطيبة ونافخ الكيرإمآأن يحرق ثيابك وإمآأن تجدريحا خبيثة.
Ebu Musa (RA) rivayet ediyor:“İyi arkadaş ile kötü dostun benzeri, (satmak için) misk taşıyan ile (ateş yakmak için demirciye) körük çeken gibidir. Misk taşıyan ya bu (güzel) kokudan sana bir miktar (hediye olarak) verir veya sen satın alırsın veya ondan (yayılan) güzel kokuyu (koklayarak içinde bir ferahlık) bulursun. Demirci körüğüne üfleyen ya senin elbiseni yakacak veya (ondan yayılan çirkin kokuyu burnunun içinde) bulacaksın.”
Akl-ı selim sahibi Müslüman, dost ve arkadaş edineceği kimseleri çok iyi tetkik etmek ve İslamî ölçülerle mukayese ederek karar vermek zorundadır. Şairin beyti ne güzeldir:
Koyamam kargayı bülbül yerine,
Çiçek açmış dikeni gül yerine.
Tasavvuf sahasının mümtaz simalarından Haris-i Muhasibi, bu mevzuda şu tavsiyeyi yapar: “Ancak akıllı ve temiz seciyeli kimselerle alakadar ol, ancak basiret (ileri görüşlü) âlimle otur kalk.”
Şeyh Sadi Şirazi BOSTAN adlı eserinde şu hikâyeyi anlatır: “Adamın biri, devrin büyüklerinden birine giderek derdini şöyle açıklamış: “Efendim! Bir türlü şeytanın elinden yakamı kurtaramıyorum. Bana bu hususta bir tavsiyede bulununuz.” demiş. O zat: “Sen namaz kılar ve Kur’an okur musun?” diye sormuş. O kimse: “Evet” demiş. Bu cevap üzerine o: “Senin konuştuğun ve arkadaşlık yaptığın kimseler arasında namaz kılmayan Kur’an okumayan ve ahlakı iyi olmayan kimse var mı?” diye sormuş. O şahıs: “Evet vardır.” demiş. Bu basiret sahibi zat sözünü şöyle tamamlamış: “Cin şeytanı, namaz kılan ve Kur’an okuyandan kaçar. İnsan şeytanı (yani şeytanlaşmış insan) sana yaklaşır ve kalbinden imanı, elinden Kur’an’ı çalar, sonra kaçar.”
Yenişehirli Emin’in bir beyitiyle konumuzu bitirelim:
Eylemez mehlekeye nefsini akıl ilka,
Ne gelirse kişiye gayret-i akran iledir.
KAYNAK: KÜRSÜDEN MÜ’MİNLERE VAAZLAR MEHMET EMRE