Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
«إِذَا أُقِيمَتِ الصَّلَاةُ، فَلَا صَلَاةَ إِلَّا الْمَكْتُوبَةَ»
“Namaza kamet getirildiği zaman farz namazdan başka bir namaz yoktur.”[1]
Rasûlullah şöyle buyurdu:
«مَا بَالُ أَقْوَامٍ يَرْفَعُونَ أَبْصَارَهُمْ إِلَى السَّمَاءِ فِي صَلاَتِهِمْ»، فَاشْتَدَّ قَوْلُهُ فِي ذَلِكَ، حَتَّى قَالَ:
“Bazı kimselere ne oluyor ki, namazlarında gözlerini semaya dikiyorlar?” Sonra sözünü daha da şiddetlendirdi ve şöyle dedi:
«لَيَنْتَهُنَّ عَنْ ذَلِكَ أَوْ لَتُخْطَفَنَّ أَبْصَارُهُمْ»
“Ya bundan vaz geçerler, ya da gözlerinin nuru alınır da kör olurlar”[2]
Hz. Âişe şöyle dedi:
سَأَلْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنِ الِالْتِفَاتِ فِي الصَّلاَةِ؟ فَقَالَ: «هُوَ اخْتِلاَسٌ يَخْتَلِسُهُ الشَّيْطَانُ مِنْ صَلاَةِ العَبْدِ»
Rasûlullah’a namazda başı sağa sola çevirmenin hükmünü sordum. Şöyle buyurdu:
“Bu, kulun namazından bir miktarını şeytanın kapıp aşırmasıdır”[3]
Rasulullah buyurdu ki:
إِنَّ أَسْوَأَ النَّاسِ سَرِقَةً، الَّذِي يَسْرِقُ صَلَاتَهُ "،
“İnsanların hırsızlıkta kötüsü, kendi namazından çalan kimsedir.”
قَالُوا: يَا رَسُولَ اللهِ وَكَيْفَ يَسْرِقُهَا؟
“Ey Allah’ın Resulü, kişi namazından nasıl hırsızlık yapar?” denildi.
قَالَ: " لَا يُتِمُّ رُكُوعَهَا وَلَا سُجُودَهَا
“Rukûunu ve secdesini tam yapmaz. Bu namazdan çalmaktır. İnsanların en cimrisi de selâm (verip alma) da cimri davranandır.” [4]
Abdullah b. Abbas anlatıyor: Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
«أُمِرْتُ أَنْ أَسْجُدَ عَلَى سَبْعَةِ أَعْظُمٍ عَلَى الجَبْهَةِ، وَأَشَارَ بِيَدِهِ عَلَى أَنْفِهِ وَاليَدَيْنِ وَالرُّكْبَتَيْنِ، وَأَطْرَافِ القَدَمَيْنِ …»
“Yedi kemik (bir rivayette yedi uzuv) üzerinde secde etmekle emrolundum: Bunlar; alın -burnuna da eliyle işaret etti.- (Böylece burun-alın bir sayıldı), iki el, iki diz ve iki ayağın kenarları (parmak uçları) dır…[5]
Yukarıda rivayet edilen hadis gereği secde ederken burnu da yere değdirmek gerekmektedir. Hanefilere göre bu vaciptir.
Rasulullah buyurdu ki:
" أَمَا يَخْشَى أَحَدُكُمْ - أَوْ: لاَ يَخْشَى أَحَدُكُمْ - إِذَا رَفَعَ رَأْسَهُ قَبْلَ الإِمَامِ، أَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ رَأْسَهُ رَأْسَ حِمَارٍ، أَوْ يَجْعَلَ اللَّهُ صُورَتَهُ صُورَةَ حِمَارٍ "
“Sizden biriniz, imamdan önce başını (rükû veya secdeden) kaldırdığı zaman, başını Allah Teâlâ’nın merkep başına veya suretini merkep suretine çevirmesinden korkmuyor mu?”[6]
Rasûlullah buyuruyor:
«إِذَا سَجَدَ أَحَدُكُمْ، فَلَا يَفْتَرِشْ يَدَيْهِ افْتِرَاشَ الْكَلْبِ، وَلْيَضُمَّ فَخْذَيْهِ»
“Sizden biriniz secde ettiği vakit ellerini köpeğin döşediği gibi döşemesin, uyluklarını bitiştirsin.”[7]
Rasulullah buyurdu ki:
«إِذَا سَمِعْتُمُ الإِقَامَةَ، فَامْشُوا إِلَى الصَّلاَةِ وَعَلَيْكُمْ بِالسَّكِينَةِ وَالوَقَارِ، وَلاَ تُسْرِعُوا، فَمَا أَدْرَكْتُمْ فَصَلُّوا، وَمَا فَاتَكُمْ فَأَتِمُّوا»
Namaza geleceğiniz zaman yürüyerek (normal adımlarla) gelin. Sekinet ve vakarı elden bırakmayın. Yetiştiğiniz kadarını (imamla) kılar, kaçırdığınızı tamamlarsınız.[8]
Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
«إِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ، فَلْيَجْعَلْ تِلْقَاءَ وَجْهِهِ شَيْئًا، فَإِنْ لَمْ يَجِدْ، فَلْيَنْصِبْ عَصًا، فَإِنْ لَمْ يَجِدْ، فَلْيَخُطَّ خَطًّا، ثُمَّ لَا يَضُرُّهُ مَا مَرَّ بَيْنَ يَدَيْهِ»
Sizden biriniz namaz kıldığı zaman önüne bir şey koysun, hiç bir şey bulamazsa bir sopa diksin, sopa da yoksa, önüne bir çizgi çizsin, bundan sonra önünden ne geçerse geçsin ona-zarar vermez.[9]
Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
«إِذَا أَتَى أَحَدُكُمُ الصَّلَاةَ وَالإِمَامُ عَلَى حَالٍ فَلْيَصْنَعْ كَمَا يَصْنَعُ الإِمَامُ»
Siz namaza geldiğinizde (cemaatle namaza başlanmış ise), imam (kıyam, rüku, secde, kuud) hangi hal üzere olursa olsun hemen uyun ve yapmakta olduğunu yapın.[10]
Ebu Hüreyre naklediyor:
أَنَّ رَسُولَ اللهِ دَخَلَ الْمَسْجِدَ فَدَخَلَ رَجُلٌ فَصَلَّى، ثُمَّ جَاءَ فَسَلَّمَ عَلَى رَسُولِ اللهِ فَرَدَّ رَسُولُ اللهِ السَّلَامَ قَالَ:
Rasulullah mescide girdikten sonra bir adam daha mescide girdi ve namaz kıldı. Sonra Rasulullah’a selam verdi. Rasulullah onun selamını aldıktan sonra şöyle dedi:
«اِرْجِعْ فَصَلِّ فَإِنَّكَ لَمْ تُصَلِّ» فَرَجَعَ الرَّجُلُ فَصَلَّى كَمَا كَانَ صَلَّى، ثُمَّ جَاءَ إِلَى النَّبِيِّ فَسَلَّمَ عَلَيْهِ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ: «وَعَلَيْكَ السَّلَامُ» ثُمَّ قَالَ: «اِرْجِعْ فَصَلِّ فَإِنَّكَ لَمْ تُصَلِّ» حَتَّى فَعَلَ ذَلِكَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ.
«Dön ve tekrar namaz kıl, çünkü sen namaz kılmadın!» dedi. Bu olay üç defa tekrar etti…Sonunda Adam şöyle dedi:
فَقَالَ الرَّجُلُ: وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ مَا أُحْسِنُ غَيْرَ هَذَا عَلِّمْنِي،
«Seni Hakk ile gönderene yemin olsun ki, bundan daha iyisini yapamıyorum, bana öğret!» Rasulullah şöyle açıkladı:
قَالَ: «إِذَا قُمْتَ إِلَى الصَّلَاةِ فَكَبِّرْ، ثُمَّ اقْرَأْ مَا تَيَسَّرَ مَعَكَ مِنَ الْقُرْآنِ، ثُمَّ ارْكَعْ حَتَّى تَطْمَئِنَّ رَاكِعًا، ثُمَّ ارْفَعْ حَتَّى تَعْدِلَ قَائِمًا، ثُمَّ اسْجُدْ حَتَّى تَطْمَئِنَّ سَاجِدًا، ثُمَّ ارْفَعْ حَتَّى تَطْمَئِنَّ جَالِسًا، ثُمَّ افْعَلْ ذَلِكَ فِي صَلَاتِكَ كُلِّهَا»
Namaza kalktığın zaman tekbir al, sonra Kur’an’dan sana kolay geleni oku, sonra tam bir rüku yap, sonra tam olarak doğrul, sonra tam bir secde yap, sonra tam olarak otur, sonra bunu namazının hepsinde yap»[11]
Hz. Aişe’den gelen bir rivayete göre Peygamber şöyle rüku yapardı:
«كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا رَكَعَ لَمْ يَشْخَصْ رَأْسَهُ، وَلَمْ يُصَوِّبْهُ، وَلَكِنْ بَيْنَ ذَلِكَ»
Rükû’a vardığında başını ne kaldırır, ne de eğerdi, bu ikisi arasında bir ölçüde tutardı.[12]
Abdullah b. Abbas anlatıyor: Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
«أُمِرْتُ أَنْ أَسْجُدَ عَلَى سَبْعَةِ أَعْظُمٍ عَلَى الجَبْهَةِ، وَأَشَارَ بِيَدِهِ عَلَى أَنْفِهِ وَاليَدَيْنِ وَالرُّكْبَتَيْنِ، وَأَطْرَافِ القَدَمَيْنِ وَلاَ نَكْفِتَ الثِّيَابَ وَالشَّعَرَ»
“Yedi kemik (bir rivayette yedi uzuv) üzerinde secde etmekle emrolundum: Bunlar; alın -burnuna da eliyle işaret etti.- (Böylece burun-alın bir sayıldı), iki el, iki diz ve iki ayağın kenarları (parmak uçları) dır. Bir de elbise ve saçlarımızı toplamamakla (emrolunduk).”[13]
Ebû Hureyre anlatıyor; Rasulullah buyurdular ki:
“Hiçbiriniz üzerinde bir tek kumaş varken onun bir miktarını boynunun kökü ile omuz başları arasına dolamaksızın namaz kılmasın”[14]
Hz. Aişe nakışlı ve süslü bir örtüyü evinin köşesine asmıştı. Rasulullah bunu görünce şöyle buyurdu:
أَمِيطِي عَنَّا قِرَامَكِ هَذَا فَإِنَّهُ لَا تَزَالُ تَصَاوِيرُهُ تَعْرِضُ فِي صَلَاتِي
Bu örtünü buradan kaldır. Çünkü onun süsleri beni namazda meşgul ediyor.[15]
Rasûlullah şöyle buyurdu:
«لَوْ يَعْلَمُ المَارُّ بَيْنَ يَدَيِ المُصَلِّي مَاذَا عَلَيْهِ، لَكَانَ أَنْ يَقِفَ أَرْبَعِينَ خَيْرًا لَهُ مِنْ أَنْ يَمُرَّ بَيْنَ يَدَيْهِ»
“Namaz kılanın önünden geçen kimse, üzerine ne kadar günâh aldığını bilseydi, onun önünden geçmektense kırk (zaman yerinde) durmayı daha hayırlı bulurdu”.
Râvî Ebu’n-Nadr şöyle demiştir:
لاَ أَدْرِي، أَقَالَ أَرْبَعِينَ يَوْمًا، أَوْ شَهْرًا، أَوْ سَنَةً
Kırk gün mü, yâhud ay mı, yâhud yıl mı dedi bilemiyorum, dedi.[16]
Câbir İbni Semüre anlatıyor: Rasûlullah yanımıza geldi ve şöyle dedi:
«أَلَا تَصُفُّونَ كَمَا تَصُفُّ الْمَلَائِكَةُ عِنْدَ رَبِّهَا؟»
“Meleklerin Rableri huzurunda durdukları gibi saf bağlasanız ya!”
Bunun üzerine biz:
، قُلْنَا: وَكَيْفَ تَصُفُّ الْمَلَائِكَةُ عِنْدَ رَبِّهَا؟
Yâ Rasûlallah! Melekler Rablerinin huzurunda nasıl saf bağlayıp dururlar? diye sorduk.
Şöyle buyurdu:
قَالَ: «يُتِمُّونَ الصُّفُوفَ الْأُولَى، وَيَتَرَاصُّونَ فِي الصَّفِّ»
“Onlar öndeki safları tamamlayıp birbirine perçinlenmiş gibi bitişik dururlar.”[17]
Rasulullah buyurdular ki:
«سَوُّوا صُفُوفَكُمْ، أَوْ لَيُخَالِفَنَّ اللَّهُ بَيْنَ وُجُوهِكُمْ»
Ya saflarınızı iyice düzeltirsiniz, yoksa yüzleriniz arasında Allah’a muhalefet edersiniz![18]
[1] Ebu Davud, Tirmizi.
[2] Buhârî, Ezân 92
[3] Buhârî, Ezân 93.
[4] İbn Hanbel.
[5] Buhari, Ezan, 133.
[6] Buhârî, Ezân 53; Müslim, Salât 114-116.
[7] Ebu Davud.
[8] Buharî, Ezan, 21; Müslim, Mesâcid,154.
[9] İbn Mâce, İkâme 36; Ahmed b. Hanbel, II, 249, 255, 266.
[10] Tirmizi.
[11] Müslim.
[12] İbn Mace, İkamet, 16.
[13] Buhari, Ezan, 133.
[14] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, 1/457
[15] Buhari.
[16] Buhari.
[17] Müslim, Salat, 119.
[18] Buhari.