İSLAM’DA KADIN
Kur’an’da Kadın-Erkek
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
"İnananlar erkekler ve inanan kadınlar, birbirlerinin velisidirler; iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar; namaz kılarlar, zekât verirler, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Allah, şüphesiz azîzdir, hakimdir."[1]
Diğer Dinlerde Havva Anlayışı
İnsanlar arasında «kadın» konusundaki olumsuz düşüncelerin pek çoğunun kaynağının Hz. Havva hakkındaki yanlış bilgiler olduğu görülmektedir.
Kitab–ı Mukaddes’te Allah’ın Hz. Âdem ve Havva’ya bir ağacın meyvesini yasakladığı, fakat daha sonra yılanın Hz. Havva’yı, Hz. Havva’nın da Hz Âdem’i kandırdığı anlatılır. Allah’ın kınamasından dolayı da Hz. Âdem’in suçu Hz. Havva’ya attığı belirtilir. "Yanıma verdiğin kadın... o, ağaçtan bana verdi ve yedim."
Allah da, Hz. Havva’ya şöyle seslenir: “Zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım; ağrı ile evlat doğuracaksın; ve arzun kocana olacak, o da sana hakim olacaktır.” Âdem’e de, “Karının sözünü dinlediğin ve ondan yemeyeceksin diye sana emrettiğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lânetli oldu, ömrünün bütün günlerinde zahmetle ondan yiyeceksin” der.
Kur'ân’da ise hâdise böyle anlatılmaz. Kur'ân–ı Kerim, yasaklanan ağaçtan tatma hatasını Hz. Âdem merkezli anlatır (Bakara, 2/37). Hattâ, Hz. Havva’yı aynı hataya sürükleyenin Hz. Âdem olduğunu ima eder (Taha, 20/117–120). Bununla birlikte, ilgili âyetlerden Hz. Havva’nın da aynı hatayı işlediği anlaşılmakta olup (Taha, 20/121), tevbeyi de birlikte yapmışlardır (Araf, 7/19–23). Dolayısıyla İslâm, “ilk günah” gibi bir günahı kadına yüklemez; bu hatadan dolayı onu kınamaz ve insanlığı Cennet’ten yere indiren bir varlık olarak görmez.
Diğer Toplumlarda Kadın:
Yahudilik:
Bazı Yahudi taifeleri, kız çocuğunu hizmetçi mertebesinde tutarlardı. Babasının onu satma hakkı vardı. Kadın, babasının zürriyetinde erkek evlat yoksa, ancak o zaman miras alabilirdi.
Boşama hakkı keyfi bir şekilde kocaya aitti.
Yahudiler kadını lanetli kabul ederlerdi. Onların inancına göre Hz. Havva, Hz. Adem’i yoldan çıkarmış ve cennetten inmesine sebep olmuştur.
Tevrattan şöyle yazılıdır: “Kadın ölümden acıdır. Allah nezdinde iyi kimse kadından kurtulandır. Kadınlar arasında tek bir iyisini bulamadım.”
Yahudiler, kadınlar hayızlandıkları zaman onlarla oturmazlar, yiyip içmezlerdi. Hayızlı kadınlı pis ve necis olarak bakarlardı.
Hıristiyanlık:
İlk dönem hıristiyan din adamları Roma toplumundaki yaygın fuhuş ve rezaletin sebebinin kadınlar olduğuna hükmettiler. Bundan dolayı bazı papazlar kadınlar hakkında şöyle demişlerdir:
“Onun güzelliğinden sakınılması lazımdır. Zira o fitne ve gurur için iblisin kullanmış olduğu silahıdır.”
“O insanın nefsine şeytanı sokandır. O, erkeği Allah tarafından yasaklanmış ağaca yaklaştırmıştır…” (Papaz Trotiliyon)
“Onun şer olduğu muhakkaktır. Kadın, alaka duyulan afettir. Aile ve ev üzerinde tehlikedir.” (Papaz Sostam)
Hıristiyanlıktaki “Ruhbaniyet Prensibi” yani hiç evlenmemek fikri kadın hakkındaki bu menfi kanaatler neticesinde ortaya çıkmıştır.
Hıristiyan alemi m.s. 5. Asırda “Kadınların ruhu var mıdır?” konusunu müzakere etmek için büyük bir toplantı yaptılar. Son olarak son karara vardılar: “Kadınlar, Mesih’in annesi (Meryem) hariç cehennem azabından kurtulucu değildir.”
Fransa:
M.s. 586 tarihinde bazı Fransız şehirlerinde kadın hakkında yapılan toplantılarda şu konu tartışıldı. “Kadın insandan sayılır mı, yoksa sayılmaz mı?” Neticede şu karara varıldı: “Kadın insandır, ancak sadece erkeğe hizmet etmek için yaratılmıştır.”
1789 yılındaki Fransız ihtilali insanın kölelikten, zilletten kurtulduğunu ilan ederken, aynı anlayışı kadınlardan esirgemiştir. Fransız kanununa şu hükmü koymuştur: “Çocuklar, deliler ve kadınlar kısıtlıdır.”
Fransız medeni kanununun evli bir kadına kendi malı üzerinde tasarruf hakkı vermesi ancak 13 Temmuz 1907 tarihinde kabul edilen bir kanunla olmuştur. Fakat bu da ev masraflarına iştirak vb. erkeğin lehine bir takım kayıtlarla sınırlandırılmıştır. Ancak 1938’den sonra kadınlar lehine bir takım yeni hükümler getirilmiştir.
İngiltere:
Hıristiyanlığın etkisiyle İngiltere’de kadın murdar sayıldığından İncil’e el süremezdi. Bu durum Kral 8. Hanry (1509-1547) zamanına kadar devam etmiştir.
19. yy başlarında bir erkek karısını 6 pens karşılığında satabilirdi. Bu zamana kadar kadınlar vatandaş olarak kabul edilmezdi ve mülkiyet hakları da yoktu.
Hindistan:
Eski Hint hukukuna göre kadın, evlenme, miras ve diğer muamelelerde hiçbir hakka sahip değildi. Hatta bazı zamanlar kocasının ölümünden sonra kadınlara hayat hakkı bile tanınmamıştır. Kocası vefat ettiği zaman o da öldürülmüş veya kocasıyla birlikte diri diri yakılmıştır.
Budizmin kurucusu Buda, ilk zamanlar kadınları dinine kabul etmiyordu.
Yunanlılar:
Eski Yunan’da kadın hor ve hakir görülüyordu. Kanuni bakımdan çarşıda satılan bir mal parçasından ibaret sayılmaktaydı. Medeni haklara ait her türlü hürriyet ve serbestlikten mahrum idi. Mirasta kadınlara hak verilmiyordu.
Romalılar:
Romalılarda doğan çocuk ister erkek, ister kız olsun, baba onu aileye kabul etmek zorunda değildi. Çocuk doğar doğmaz babanın ayaklarının yanına bırakılırdı. Baba onu kucağına alırsa ailesine kabul edilmiş olurdu. Aksi takdirde terk edilmiş sayılırdı. O zaman çocuk umumi bir meydana veya tanrı heykellerinin yanına bırakılırdı. Çocuk erkek ise dileyen onu evlatlık alırdı. Kız çocukları ise çoğu zaman kimse tarafından alınmaz ve ölüme terk edilirdi.
İran:
Sasani devletinde kız kardeşle evlenmek serbestti. Hatta bu teşvik edilirdi. Kız kardeş ve annenin saygıya değer hiçbir hususiyetleri yoktu.
Çin:
Çinlilerde kadın insan sayılmaz, ona ad bile takılmazdı. Kadınlar 1, 2, 3 … diye sayı ile çağırılırdı.
Cahiliye Dönemi:
Cahiliye çağında Arap erkekleri hayız dönemlerinde kadınla bir odada oturmazlar, hatta bazen evden bile uzaklaştırırlardı.
Bir kız kendi rızası olmadan babasının istediği kişiyle evlendirilirdi.
İki kız kardeşle aynı anda evli olmak ve üvey anneyle evlenmek serbestti.
Karısını boşayan bir erkek, sırf ona eziyet olsun diye onun başkasıyla evlenmesine uzun müddet mani olabilirdi.
Kadınların mirastan payı yoktu.
Hz. Ömer cahiliye döneminde kadınların durumunu şöyle anlatıyor: “Vallahi cahiliye döneminde bizim yanımızda kadınların hiçbir değeri yoktu. Ne zaman ki, yüce Allah kadınlar hakkında indireceğini indirdi ve Allah Rasulü de bu konuda gerekli açıklamaları yaptı, işte o zaman kadınlar hak ve paylaşımlara kavuşmuş oldular.
Dinlerin Kız Çocuğa Bakışı:
Kitab–ı Mukaddes’te, hamile kadın erkek çocuğu doğurursa, “murdarlığının 7 gün, kız çocuğu doğurursa 2 hafta olacağını” yazar. Yani, kız çocuğunun erkek çocuğundan iki kat daha fazla kirlilik sebebi olacağı belirtilir (Levililer, 12:2–5).
Catholic Bible’da kız çocuğunun doğumu bir kayıp olarak nitelenirken, erkek çocuğunu eğiten adama düşmanlarının bile gıpta edeceği kaydedilir (Ecclesiasticus 22:3; 30:3).
Cahiliye Araplarında da kız çocuğunu utanç vesilesi olarak gören bir anlayış vardı:
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِالْأُنْثَى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
Onlardan birine kız çocuğu olduğu müjdelendiği zaman, içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir.
يَتَوَارَى مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ أَيُمْسِكُهُ عَلَى هُونٍ أَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِ أَلَا سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ
Kendisine verilen kötü müjde yüzünden, halktan gizlenmeye çalışır; onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar![2]
Özellikle Kureyş ve Kinde gibi bazı kabilelerde kız çocuklarının diri diri toprağa gömülme adeti vardı.
İslam’da Kız Çocuğunun Değeri
Rasulullah buyurdu ki:
«مَنْ عَالَ جَارِيَتَيْنِ حَتَّى تَبْلُغَا، جَاءَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَنَا وَهُوَ» وَضَمَّ أَصَابِعَهُ
Her kim, iki kız çocuğuna erginlik çağına kadar bakarsa, kıyamet gününde biz onunla şöyle yakın olacağız” diyerek iki parmağını birleştirdi.[3]
Rasulullah buyurdu ki:
لَا يَكُونُ لِأَحَدِكُمْ ثَلَاثُ بَنَاتٍ أَوْ ثَلَاثُ أَخَوَاتٍ فَيُحْسِنُ إِلَيْهِنَّ إِلَّا دَخَلَ الْجَنَّةَ
"Kim üç kız veya üç kız kardeş veya iki kız kardeş veya iki kız yetiştirir, terbiye ve eğitimlerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse cenneti hak etmiştir."[4]
Rasulullah buyurdu ki:
مَنْ كَانَتْ لَهُ أُنْثَى فَلَمْ يَئِدْهَا، وَلَمْ يُهِنْهَا، وَلَمْ يُؤْثِرْ وَلَدَهُ عَلَيْهَا، - قَالَ: يَعْنِي الذُّكُورَ - أَدْخَلَهُ اللَّهُ الْجَنَّةَ
"Kimin iki kızı olur da bunları öldürmez, alçaltmaz, erkek çocuklarını bunlara tercih etmezse, Allah onu cennete koyar."[5]
İslam’ın Kadına Kazandırdıkları:
Yaratılış Bakımından Kadın ve Erkek:
Yaratılış bakımından kadın ve erkek tamamen birbirine eşittir:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ …
“Ey insanlar! Muhakkak ki Biz sizi bir kadın ve erkek (çiftinden) yarattık ve sizi çeşitli milletler ve kabileler hâline getirdik. Ta ki, tanışasınız ve yardımlaşasınız. Allah katında sizin en değerliniz Allah’tan en çok sakınanızdır.”[6]
İslam’da Kadın Lanetli Görülmemektedir:
İslamiyet, ehl-i kitabın inanışının aksine kadın üzerindeki laneti kaldırmış, insanoğlunun cennetten çıkmasına ve lanetlenmesine kadının sebep olduğu inancını reddetmiştir.
فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ…
“Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı…”[7]
******
Rasulullah Efendimiz; “Uğursuzluğa inanmak şirktir” buyurarak kadınlar dahil hiçbir şeyde uğursuzluk bulunmadığını bildirmiştir.[8]
İbadet Yükümlülüğü Açısından Kadın ve Erkek Eşittir:
مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَى إِلَّا مِثْلَهَا وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ
"Kim bir kötülük işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın olsun erkek olsun, kim, inanarak yararlı iş işlerse, işte onlar Cennet’e girerler."[9]
İslam dinini ilk kabul eden bir kadın Hz. Hatice’dir. Yine İslam’ın ilk şehidi de bir kadındır. Ammar b. Yasir’in annesi Sümeyye.
Kız Çocukları Diri Diri Gömülmekten Kurtulmuştur:
Cahiliye döneminde bazı Arap kabileleri fakirlik veya aile şereflerine leke getirebileceği korkusuyla diri diri toprağa gömerlerdi. İslam bu uygulamayı yasaklamaktadır:
وَلاَ تَقْتُلُوا أَوْلاَدَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاَقٍ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُمْ إِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْئًا كَبِيرًا
“Çocuklarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz. Onların öldürülmeleri büyük bir günahtır.”[10]
Erkeklere Kadınlarla İyi Geçinmelerini Emretmiştir:
…وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَإِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللَّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا
“… Ve onlara (hanımlarınıza) iyi davranın. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, bilin ki Allah hoşlanmadığınız bir şeyde sizin için pek çok hayır kılmış olabilir.”[11]
******
Rasulullah buyurdu ki:
خِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ
Sizin en hayırlılarınız eşlerine en iyi davrananlarınızdır.[12]
Rasulullah buyurdu ki:
اِسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ، فَإِنَّ الْمَرْأَةَ خُلِقَتْ مِنْ ضِلَعٍ، وَإِنَّ أَعْوَجَ شَيْءٍ فِي الضِّلَعِ أَعْلَاهُ، فَإِنْ ذَهَبْتَ تُقِيمُهُ كَسَرْتَهُ، وَإِنْ تَرَكْتَهُ لَمْ يَزَلْ أَعْوَجَ، فَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ
Size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet ederim! Çünkü kadın eğe kemiğinden yaratılmıştır! Bu kemikten en eğri şey üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya çalışırsan onu kırarsın! Onu kendi haline bırakırsan, daima eğri olmaya devam eder! Onun için kadınlar hakkında hayrı tavsiye edici olmanızı isterim![13]
Rasulullah buyurdular ki:
اِتَّقُوا اللَّهَ فِي النِّسَاءِ، فَإِنَّكُمْ أَخَذْتُمُوهُنَّ بِأَمَانَةِ اللَّهِ، وَاسْتَحْلَلْتُمْ فُرُوجَهُنَّ بِكَلِمَةِ اللَّهِ،
“Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz. Çünkü siz onları Allah’ın emâneti diye aldınız. Allah’ın sözü uyarınca ırzlarını kendinize helâl kıldınız.
وَإِنَّ لَكُمْ عَلَيْهِنَّ أَنْ لَا يُوطِئْنَ فُرُشَكُمْ، أَحَدًا تَكْرَهُونَهُ، فَإِنْ فَعَلْنَ فَاضْرِبُوهُنَّ ضَرْبًا غَيْرَ مُبَرِّحٍ،
Onların, sizin yataklarınıza bir adamı almamaları ve iffetlerini korumaları, sizin onlar üzerindeki haklarınızdandır. Eğer böyle bir şey yaparlarsa hafifçe onları dövünüz.
وَلَهُنَّ عَلَيْكُمْ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ
Sizin de onların geçimlerini ve giyimlerini sağlamanız, onların sizin üzerinizdeki haklarındandır.”[14]
Kadınlara Eğitim Alma Hakkını Vermiştir:
Rasulullah buyurdular ki:
طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ
“İlim öğrenmek her Müslümana farzdır.”
******
Kadın da tıpkı erkek gibi ilim edinme mecburiyeti altındadır; dolayısıyla ilim edinme, yani eğitim hürriyetine sahiptir. İslâm, bir Müslüman’ın edinmesi gereken iman, ibadet, ahlâk, muamelatla ilgili farz ilimleri, erkeğe de kadına da aynı derecede farz kılmıştır. 14 asır önce Hz. Muhammed, ilim elde etmenin kadın, erkek her Müslüman’ın boynuna borç olduğunu ilan ederken, bu konuda kadının eğitim hak ve özgürlüğünü elinden alıcı hiçbir hüküm vaz etmemiştir.
******
Hz. Peygamber kadınların eğitimine büyük önem vermiştir. Kadınlar mescide geliyor, hadisleri dinliyorlardı. Umumî toplantılara katılır ve bayram namazlarında da hazır bulunurlardı. Hz. Peygamber bayram hutbesini erkeklerin saflarına irad ettikten sonra, kadınların saflarına geçer, onlara da talim ederdi. Ancak hanımlar her zaman mescidde hazır bulunmadıkları için bir sahabî kadın Hz. Peygamber'e gelerek;
"Ya Rasûlallah, erkekler geliyor, senin sözünü dinliyorlar. Bizim için de bir gün tahsis et. O günde gelelim, Allah'ın sana öğrettiklerini bize öğret" dedi. Hz. Peygamber de onlara haftada bir gün ve yer tahsis ederek orada toplanmalarını söyledi, belirlenen günde onların eğitim ve öğretimleri ile meşgul oldu.
Önceden Sınırsız Olan Evlenme Sayısını 4 İle Sınırlandırmıştır:
وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامَى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلاَّ تَعُولُوا
Nisa, 3: Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdir de) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.
******
وَلَنْ تَسْتَطِيعُوا أَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلاَ تَمِيلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِ وَإِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ اللهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا
Nisa, 129: Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Boşanma Konusunda Bir Takım Önleyici Tedbirler Getirmiştir:
Rasulullah buyurdu ki:
«أَبْغَضُ الْحَلَالِ إِلَى اللَّهِ تَعَالَى الطَّلَاقُ»
“Allah’ın en çok buğz ettiği helal boşanmadır.”
Kadınlara Mirastan Pay Verilmiştir:
İslâm, kadınlara miras hakkı da tanımıştır. İslâm’dan önce kadın bu haktan mahrum olmakla beraber, erkek tarafından miras mal olarak algılanan bir eşya gibi idi. İslâm, kadını böyle bir eşya olmaktan kurtardığı gibi, onu eş, anne, büyükanne, kız kardeş veya kız çocuğu olarak, ölen kişiyle arasındaki yakınlığa göre mirasta da hak sahibi yapmıştır. Kimse, onu bu mirastan mahrum bırakamaz.
Kadın, prensip olarak aynen erkek gibi miras alma hakkına sahiptir. Şu kadar ki, paylaşmada fark vardır. Bu fark, erkeği tercih etme veya ona üstünlük verme demek değildir. Bunun sebepleri şöyle özetlenebilir:
a) Her şeyden önce erkek, hanımı da dahil olmak üzere, ailesinin ve muhtaç yakınlarının ihtiyaçlarının giderilmesinde tek sorumludur.
b) Kadın, sadece kendine ait ihtiyaç dışı ve lükse kaçan eşya dışında, aile içinde hiçbir malî sorumluluğu üstlenmeye mecbur değildir. O, maddi olarak emniyettedir ve ihtiyaçları karşılanmaktadır. Eğer bir eş ise kocası, eğer anne ise oğlu, eğer kız evlâdı ise babası, eğer kız kardeş ise erkek kardeşi onun ihtiyaçlarını karşılamak ile yükümlüdür. Eğer kadına bakacak bir akrabası yok ise, o zaman zaten miras problemi olmaz, çünkü bu durumda ona miras bırakacak kimse yok demektir. Bu takdirde onun geçimini devlet üzerine alır. Kadın, kendisinden başka hiç kimsenin, hattâ kendisinin bile hayatını devam ettirme sorumluluğu taşımaz. Erkek ise, ailesi dışında muhtaç yakınlarına da bakmaya mecburdur. Hanefilerde İmam–ı Azam’a göre, zengin kadın, fakir kocasına zekât verebilir. Çünkü kadın, kendi malını eşinin malıyla birleştirip, aile bütçesine katkıda bulunmak zorunda değildir. Onu dilediği gibi kullanabilir.
c) Ortada, tüm maddi sorumluluklar ve borçlarla yüklü erkek ve hiçbir maddi sorumluluğu olmayan kadın mirasçı var. Eğer kadını mirastan tamamen mahrum bırakırsak, bu adaletsizlik olur; çünkü onun ölen şahıs ile akrabalığı ve bu akrabalıktan gelen miras hakkı vardır. Buna karşılık, eğer kadına erkekle aynı payı verirsek, bu defa erkeğe haksızlık yapılmış olacaktır. Çünkü erkeğin omuzları üzerinde geçindirmekle yükümlü, hanımı dahil, pek çok insan bulunur.
d) Kadın erkekten daha az miras aldığı zaman bu, onun çalışıp kazandığı bir şeyden mahrum bırakılması demek değildir. Mal, onun kazanması veya çabalaması sonucu elde edilmemiştir. O mal, tarafsız bir kaynaktan gelmiş fazlalık ve ekstradır. Bir çeşit yardımdır ve herhangi bir yardım, acil ihtiyaçlar ve sorumluluklar için dağıtılır.
e) İslâm, 14 asırlık bir geçmişe sahiptir ve her dönemde herkese, her şartta her topluma hitap eder. Hukuk, çoğunluğu nazara alır. Dolayısıyla, dün de, bugün de ve yarın da, insanlık âleminde ailede erkeğin bütçeye katkısı genellikle kadından daha fazladır. Dolayısıyla, paylaşımda erkeğe daha fazla vermek, yine adaletin gereğidir. Erkek, baba evinden aldığı fazlalılığı, evlendiğinde eşiyle paylaşarak kaybetmekte, üstelik hem eşinin, hem de çocuklarının bakımını yüklenmekle, daha fazla yük altına girmektedir. Kadın ise, baba evinden aldığı az miktarı, evlendiğinde kocasının fazlasıyla tamamlamakta, hattâ kocası geçimiyle yükümlü olduğu için, kendi malı elinde fazladan kalmaktadır.
(Yine bu çerçevede, meselenin bir de psikolojik boyutu vardır. Mal, insan için her şey demek değildir. Ondan çok daha öte değerler vardır. Sevgi, saygı, şefkat ve merhamet bunların en önemlileridir. Evlenmede kadın daha çok kocasının evine gider. Erkek ise, evine bir yabancıyı almış olur. Dışarı giden kadın, baba evinden erkek kardeşleri nisbetinde mal çıkaracak olursa, bu çok defa, erkek kardeşlerin, hattâ babanın onu, evin malını dışarı taşıyan biri olarak görmesine, böylece ona gösterilmesi gereken sevgi ve şefkatin yeterince gösterilmemesine sebep olur. İşte İslâm, meselenin çok çok önemli bu psikolojik boyutunu da nazara almış ve kadını, muhtaç bulunduğu baba ve kardeş şefkatinden mahrum bırakmamıştır.)
Kadınlar Kendi Mallarında Tasarruf Hakkına Sahiptir:
İslâm, kadına sözleşme yapmada, girişimcilikte, kazanmada ve mülk sahip olmada erkeğinkiyle eşit haklar tanımıştır. Onun hayatı, şerefi, malı erkeğinki kadar kutsaldır. Eğer herhangi bir suç işlerse, cezası benzer durumda olan bir erkekten daha az veya fazla değildir. Eğer kendisine kötülük yapılmış veya incitilmiş ise, aynı duruma maruz kalmış bir erkek kadar tazminat alır veya telafi görür.
Evlilikte Kadının da Rızası Aranması Şartını Koşmuştur:
Rasulullah buyurdular ki:
“Evlenme konusunda dul kadın kendine velisinden daha fazla yetkiye sahiptir. Bu sebeple kanaati alınmadan nikah yapılamaz. Evlenmemiş bir kızın da izni sorulmadan nikah kıyılamaz. Düşüncesi sorulduğunda susması da izni sayılır.”[15]
Kadınlara Düşünce Özgürlüğü Tanınmıştır:
Erkek, ne ölçüde düşünce ve düşüncesini açıklama hürriyetine sahipse, kadın da aynı hürriyete aynı nispette sahiptir. Söz sahibi olduğu konularda görüşüne başvurulur ve kendisiyle istişare yapılır. Hattâ bundan daha öte, Peygamber Efendimiz, ashabıyla münasebetlerinde ve devlet başkanlığı görevini ilgilendiren bazı meselelerde bile, meselâ kendi hanımlarına danışmış ve onların fikirlerini uyguladığı zamanlar olmuştur.
O dönemde, kadınların halifeye, yani devlet başkanına, onun Kur'ân’a aykırı buldukları içtihadlarına, hem de camide bütün cemaatin huzurunda karşı çıktıkları bile vakidir. Böyle bir karşı çıkışta Hz. Ömer’in, “Ömer hata etti; kadın isabet etti” sözü meşhurdur.
Kadın-Erkek Eşitliği Aldatmacası:
Günümüzde kadın konusu ele alınırken düşülen tuzaklardan biri de, kadın–erkek eşitliği iddiasıdır. Birbirinden aynı anda farklı olan iki şey, o anda birbiriyle eşit olamaz. Ne kadın erkeğin, ne de erkek kadının eşitidir. Birbiriyle aynı olmayan iki şeyi birbiriyle eşitlemek, elmalarla armutları toplamak gibidir. Kadın ile erkek birbirinin eşiti değil, karşılıklı üstün olan ve olmayan taraflarıyla, toplumda, hayatın bütününde ve ailede vazife, sorumluluk, yetki ve haklar açısından birbirini tamamlayan yanlarıyla, bir “yap–boz”u oluşturan iki parça gibi birbirine geçmelerle bir bütünü meydana getiren iki parçadır.
Bu bakımdan, önemli olan, eşitlik değil, her iki cinse de, fizyolojisinin, psikolojik yapısının, aile ve toplum bütünlüğü içindeki işbölümünün gerektirdiği sorumluluğu vermektir. Diğer tür bir yaklaşım ise eşitlik değil, aynılıktır; bu da, adalet, hele kadına iyilik veya ona değer verme değil, zulümdür. Dolayısıyla, ne kadının hak ve sorumlulukları bütünüyle erkeğinkinin aynısıdır, ne de, erkeğinki kadınınkinin aynısıdır. Çünkü kadının hakları erkeğinkiler ile aynı olsaydı, bu durumda kadın, erkeğin kopyası olurdu.
******
İngiliz kraliyet ordusunda, kadın erkek tüm askerlere “aynı eğitim programının“ uygulanması, kraliyet ordusundan Yarbay Ian Gemmel’i: Fırsat eşitliği adı altında kadın askerler eziliyor, diye isyan ettirir.
Erkek askerlerin eğitimi sırasında yaralanma oranı yüzde 1,5 iken, kadınlarda bu oran yüzde 11.1‘lere kadar çıkmaktadır. Yarbay Gemmel’e göre bunun nedeni şudur:
Kadın kas ve kemik yapısı erkeklere göre daha zayıf. Aynı eğitim kadın bedeninde erkeklere oranla % 39 daha fazla baskı oluşturuyor.
Belirli kas olgunluğuna ulaşmak için erkek askerlerin 3 ay çalışması yeterli iken, kadınların 6 ay çalışması gerekir.
Bu kadın askerlerden 40 tanesi orduyu «bize fazla yükleniliyor» diyerek mahkemeye başvururlar.[16]
Günlük Hayatta Kadın:
Asr–ı Saadet başta ve en yoğun olmak üzere, Müslüman kadın, toplum hayatına katkısını, savaşlara katılmakla bile ortaya koymuştur. Yaralılara bakmak, tedavi için gerekli malzemeleri hazırlamak, savaşçılara hizmet etmek ve daha bir sürü görevler için harplere iştirak etmiş; hattâ bizzat savaşmıştır da.
Şahitlikte Kadın:
Sivil sözleşmelere şahitlik yapmak gibi durumlarda iki erkek veya bir erkek, iki kadın şahit gerekir. Bu da, hiçbir zaman kadını erkekten aşağı görmek demek değildir. Bu muamele, sözleşmeyi yapan grupların haklarının emniyeti için bir ölçüdür. Çünkü kadın, kural olarak erkek kadar pratik hayatta tecrübeli değildir. Bu tecrübe eksikliği sözleşmeyi yapan herhangi bir tarafın zarar etmesine yol açabilir.
Bu sebeple kanun, iki kadın ve bir erkeğin şahitliğini ister. Eğer kadın şahit bir şey unutursa diğeri ona hatırlatabilir. Bu, insanlar arasındaki muameleleri ve ilişkileri sağlama alma adına bir tedbirdir. Kadının ticaret hayatında daha az tecrübeli ve bu sahaya daha çok yabancı oluşu, onun erkek karşısında bir alt derecede olduğu manâsına gelmez. Her insanın eksik olan bir yönü vardır ve kimse, onların insanlık konumunu sorgulayamaz.
******
Kur'ân ile Kitab–ı Mukaddes arasında mukayeseye medar bir diğer konu da, kadının şahitliği meselesidir. Kur'ân’ın, ticari işlemlerde bulunan inananların iki erkek veya bir erkek iki kadın şahit getirmelerini emrettiği doğrudur. Buna karşılık, kadının şahitliğinin erkeğin şahitliğini geçersiz kıldığı durumlar bile vardır. Meselâ, eğer bir kimse hanımını zinayla suçlarsa, Kur'ân, o kimseden, hanımının suçlu olduğuna dair beş defa yemin etmesini ister. Eğer kadın da kocasının iddiasını inkâr ve aynı şekilde beş defa yemin ederse, suçlu olarak kabul edilmez. Yani onun, kocasıyla aynı ölçüdeki şahitliği ve yemini, kocasınınkini boşa çıkarır. Her iki durumda da evlilik sona erer. (24:6–11)
İlk Yahudi toplumunda ise kadınların şahitlik yapmasına izin verilmez, cennetten kovulmuş olması sebebiyle kadının şahitlik yapamaması, ona verilen dokuz cezadan biri kabul edilirdi.
Günümüzde İsrail’de kadınlar, dinî mahkemelerde şahitlik yapma hakkına sahip değildirler. Tekvin 18:9–16’da Hz. Sara’nın yalan söylediği iddiasıyla, kadınların şahit olamayacağı ve şahit olmaya ehil olmadıkları düşüncesi hakimdir. Tekvin 18:9–16’da geçen olay, Hz. Sara’nın yalan söylediğine bir ima dahi yapılmadan ve ona yalan isnadına sebep olan kısım hiç yer almadan, Kur'ân’da da anlatılır (11:69–74; 51:24–30). Batıda geçen yüz yılın sonlarına kadar hem Kilise, hem de sivil hukuk, kadına şahitlik hakkı tanımıyordu.
Kadının Bazı Ayrıcalıkları:
Kadının, erkek için söz konusu olmayan belirli ayrıcalıkları da vardır. Özel hallerinde namaz, oruç gibi dini görevlerden muaftır. Evlilikte tüm malî sorumluluklardan beridir. Anne olarak, Allah katında, hattâ insanlar yanında daha fazla ve yüksek bir yere sahiptir Anneler, çocuklarının sevgi ve şefkatinin dörtte üçüne lâyık görülürken, baba için sadece dörtte birlik pay kalmıştır. Bir eş olarak ona, kocasını seçme ve uygun miktarda çeyiz isteme hakkı tanınmıştır. Evlendikten sonra, önceden neye sahip ise, onu kendisinde tutmakta serbesttir ve ne olursa olsun kocası, onun sahip olduğu şeylerde hak iddia edemez. Bir kız çocuğu veya kız kardeş olarak o, babası ve duruma göre erkek kardeşleri tarafından tam korunma ve tedariklerinin karşılanması hakkına sahiptir. Bu, onun özel hakkıdır.
Namazda Safların Düzeni:
Kadının namaz kılarken erkeğin arkasında durması, onun erkekten daha aşağı seviyede olduğunu göstermez. Önce şunu belirtelim ki, kadın, erkeğe mecbur olan cuma gibi ve diğer cemaat namazlarına da katılmak zorunda değildir. Eğer katılırsa, tamamen kadınlardan oluşan, erkeklerden ayrı saflarda durur. Bu, namazın kuralı ve disiplinidir, önemlilik derecesine göre bir sınıflandırma değildir. Erkeklerin saflarında, devlet başkanı, en sıradan görülen bir vatandaşla aynı hizada durur. Hattâ mescide sonradan gelmişse, devlet başkanı arkada da durur. Çünkü namazda, Allah’ın huzurunda bütün dünyevî meslekler, makamlar, hiçbir şey ifade etmez. Namazda safların düzeni, herkesin tefekkürde konsantre olmasına yardım için düzenlenmiştir. Bu çok önemlidir, çünkü Müslüman’ın namazı, basit bir ilahi söylemek veya bir teypteki şarkı değildir.
Namaz, bir takım hareketler, işaretler, kıyam, rüku, secde, teşehhüd ve teşehhüdden kalkma gibi unsurlar ihtiva eder. Eğer erkekler kadınlarla aynı saflarda karışık duracak olurlarsa, bu takdirde, rahatsız edici veya dikkat dağıtıcı bazı şeylerin vukuu pekalâ mümkündür. Namaz, ruhun, gönlün ve dikkatin bütünüyle Allah’a kilitlenmesi gereken bir ibadettir. Bu sebeple, kadınla erkeğin bir arada olması, zihni ve kalbi, namaza zıt bazı şeylerle meşgul edecektir. Sonuç, namazın gayesinin kaybı olacaktır. Ayrıca dünya, bir yerden, bir iklimden, bir coğrafyadan ibaret değildir. Çok sıcak, çok soğuk yerler olduğu gibi, çok fakir insanlar da vardır. Bu bakımdan, erkek ve kadın karışık namaza durduğu zaman, namaz hareketleri esnasında görülmemesi gereken bazı yerlerin açılması her zaman için söz konusu olabilir. Bu, hem tarafları mahcup, hem de zihinleri ve kalpleri meşgul eder. Dolayısıyla bu da, namaz ibadetinin gerektiği gibi yerine getirilmemesi demek olur.
Tesettür:
Müslüman kadın, 14 asırdır giyegeldiği örtü ile bütünleşmiştir. Örtü, onun saygınlığı, kendisini her türlü istismar ağlarına karşı koruyucu siperi; onu sevgi, şefkat, merhamet, iffet gibi ve daha başka gerçek kadınlık değerleriyle tanıtıcı şiarı; fizikî güzelliğini ve cazibesini, herkesin beğenisine arz edilmiş bir meta gibi herkesle değil, sadece nikahlı eşiyle paylaşması için dışa karşı perdesidir. Onun, gerçek kadınlık hasletleriyle güzelleşmesinin sembolüdür. O, nikahlı eşi dışında başka herkesin ihtiraslarını tahrik edici görüntü ve davranışlardan kendini koruma, onu başlara taç yapan ahlâkını her türlü şüpheden uzak tutma mevkiindedir.
O, fizikî güzelliği ve cazibesiyle dünyanın, insanları dünyaya çağıran dünya, madde ve menfaatperestlerin, onu, behimî arzularını tatmin ve mallarını reklam aracı olarak kullanmak isteyen sermaye çevrelerinin, onu kullanarak insanlığın ahlâkını bozmak, insanı varlıklar hiyerarşisinin en altına düşürmek isteyenlerin plânlarına âlet olmamalı, bir tüketim vasıtası olarak istismar edilmesine fırsat vermemelidir. Örtü, onu böylesi tuzaklardan korumada kendisi için sürekli bir hatırlatmadır; başkalarına ve sözü edilen istismarlara karşı da bir sütredir. Örtü, onun ruhunu zayıflıktan, aklını zevk düşüncesinden, gözlerini başkalarının şehvetli bakışlarından ve şahsiyetini de lekelenmekten korumada etkili bir vasıta ve tedbirdir. İslâm, kadının dürüstlüğüne çok önem verir. Yine İslâm, kadının ahlâkının, karakter ve şahsiyetinin korunması ile çok ilgilenir.
Modern Hayatta Kadınlar Eskisi Kadar Mutlu Değil:
ABD Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu’nun son çalışması, 40 yıldır eşit haklar için mücadele veren kadınların, aslında zannedildiği kadar mutlu olmadıklarını ortaya çıkardı. Geçmiş yıllara oranla artık daha fazla kazanan, eğitim seviyesi yükselen ve bu alanda erkekleri geçen, doğum kontrol üzerinde söz sahibi olan ve teknolojik gelişmeler sayesinde ağır ev işlerinden sıyrılmayı başaran kadınlar, Avrupa’nın 12 ülkesinde yapılan araştırmaya göre erkeklere oranla çok daha mutsuz. Elde edilen son veriler, kadınların sadece yüzde 16’sının kendisini ‘mutlu’ olarak gördüğünü ortaya koyuyor.
Amerikalı kadınlar ise 1970’li yıllarda kendilerini erkeklerden çok daha mutlu görüyorlardı. Sosyologlar, iş yerinde tüm gün çalışan kadınların evdeki yükünün pek de azalmaması nedeniyle bir nevî ‘çift vardiya’ yaptıklarını, bunun da hoşnutsuzluğa yol açtığını ileri sürüyor. Kadınların, problemleri çözdükleri halde yine de kafalarındaki endişelerden kurtulamamaları da mutsuzluğun bir diğer sebebi olarak gösteriliyor. Kadınların para ile aralarındaki duygusal bağ ve “daha fazlasını hak etmedikleri” düşüncesi de endişeye ve gerginliğe neden oluyor.[17]
Batılılar Gözüyle İslam’da Kadın
EMILE DERMENGHEM (Fransız oryantalist)
Şunda hiç kuşku yoktur ki , İslam, Arap dünyasında kadının değerini yükseltmiş ve durumunu iyileştirmiştir. Hz. Peygamber ''En hayırlınız da, hanımlara karşı en hayırlı davranandır. ''Genç kızlar zorla evlendirilmekten, kadın malını tehditle yemekten, boşanma durumunda hakkının yitirilmesinden menetmiştir. Hz. Muhammed, dost hayatı yaşamaktan, cariyeleri fuhşa zorlamaktan menetmiştir. Hangisi daha iyi: Yasal yolla çok kadınla evlilik mi, yoksa metreslik yoluyla çok kadınla birliktelik mi? çok kadınla evlilik her ikisi de tehlikeli olan, fuhşu ortadan kaldırırken kadınların da beraber kalmalarının çözümüdür. Kişi şak'ı gezmeli ki, orada aile edebinin ne derece güçlü ve sağlam olduğunu görebilsin.
ROGER GARAUDY (Ünlü Fransız Komünist Partisi'nin eski yöneticilerinden. Yetmişli yılların sonunda müslüman oldu.)
Kur'an'da kadın erkeğin ikizi ve ortağıdır. Kur'an, günahın sorumluluğunu kadına yüklemez . Kuranın prensipleri geçmiş tüm toplum prensiplerinden ileridir. Batıda kadına mal ve mülkte tasarruf sahibi olma hakkı ancak 19. yy’da verilmiştir. Boşanma hakkı dahil batıda, 1300 sene sonra bu hakkı elde edebilmiştir.
ET. DİENT ( Fransız)
İslam tabiat yasalarına uygun hareket eder. Kilise ise hayatın bir çok alanında tabiata karşı demogoji yapar ve onunla çatışır. Hıristiyanlığın kandırmacılığın her türlüsüne rastlar hale geldik. Hıristiyanlığın görünüşte sarıldığı tek kadınla evlilik teorisi altın da üç büyük musibet ve kötülük kendisini gösterir: Fuhuş, evde kalan kızlar ve evlilik dışı çocuklar. Benzer toplumsal hastalıklar islam kanunlarının tam olarak uygulandığı ülkelerde nerdeyse hiç bilinmemektedir.
Ancak Batı Medeniyetleriyle temasa geçtikten sonra oralarda sızıp yayılmıştır. Schmitz du mulin tarafından kaleme alınan L'İslam isimli eserde 1827 yılında bütün bir Osmanlı Başkentinde (İstanbul'da) bir tek genelev bulunmadığı ve şark'ta Frengi denilen zührevi hastalığı bilinmediği kaydedilir. Şark kadının çağdaş hayata karışıp geçim için koşturan bu konuda erkeklerle yarışan ve pek çok mutsuzluk ve bedbahtlıklara maruz kalan Batılı kız kardeşleriyle aynı strese hedef olanlarından endişe ediyoruz. Kadının muhtaç olduğu esaslar, İslam'ın öğretileriyle tam bir uyum göstermektedir.
DR G LEBON ( Fransız, Arap Medeniyeti, Yönetim Ruhu)
İslam kanunları müslüman erkeklerin iyi davranmadıkları iddia edilen hanımlara miras konusunda öyle haklar tanımış ki, benzerini bizim kanunlarımızda bulamazsınız. İslam haksız yere kendisine yöneltilen iddialara karşın kadının sosyal konumunu ve değerini son derece yüceltmiştir. Avrupalılar yiğitlik prensiplerini ve bunun gerektirdiği kadına saygıyı Müslüman araplardan aldılar.
Şu halde, hıristiyanlık değil. islamdır ki kadın içinde bulunduğu en derin çukurdan çıkarıp yüceltmiştir. Günümüzde müslüman kadınların durumu avrupadaki hem cinslerininkinden daha iyidir. Hak ve değerlerininkinden meydana gelmiş olan noksanlık, hiçbir şekilde kuran yüzünden değil, ona ters hareket edildiğindendir. Şarkılardaki yasal çok kadınla evlilik, avrupalılar arasındaki riyakarane çok evlilikten ve bunun sebep olduğu bunca evlilik çocuklardan daha iyidir.
Kadınlarla İlgili Bazı Uydurma-Mevzu Hadisler:
" Kadınlara okuma- yazma öğretmeyin."
İbn-i Cevzi, İbn-i Hıbban, İbn-i Adıyy hadisi kabul etmez, uydurmadır derler. (Kitabul Mevzuat 2/268)
" Kadınlarla istişare edin, onlara tanışın ve onların söylediklerinin zıttını yapın"
Sehavi ve İbn-i Arrak hadisi merfu görmezler. Ebu Hatim, İbn-i Adıyy, İbn-i Cevzi, İbn-i Hıbban hadisin uydurma olduğu görüşündedirler. ( El- Makasıdul Hasene: 248 , Tezkiretulmevzuat :128, Tenzihuş Şeria : 2-204, Silsiletul Ehadis: 432 ) .Ayrıca, Hz. Resul Ümmü Seleme ile istişarede de bulunmuştur (Makasıdul Ha-sene: 585, Silsile: 436, Keşful Hafa :2-3)
" Kadınlara itaat pişmanlıktır."
Sehavi, Ukayli hadisi uydurma kabul ederler. ( Tezkiratul Mevzuat : 128, Kitabul Mevzuat : 2, 272)
" Kadınlar olmasaydı Allah'a hakkıyla ibadet edilirdi".
Suyuti, Buhari, İbn-i Adıyy, Ebu Hatim, İbn-i Cevzi, Muhammed Nasuriddin, İbn-i Hıbban hadisi mevzu kabul ederler. ( Silsiletul Ehadisuzzaif : 74, Tenzihuşşeria : 1/62, El-leali : 2/59)
" Kadınlar olmasaydı, erkekler cennete girerdi."
İbn-i Arrak, Es- sakafi hadisi kabul etmezler. ( Camiussağir: 2/113)
"Güzele bakmak sevaptır veya ibadettir, gözü kuvvetlendirir.."
Ebu Nuaym, Durekutni, İbn-i Cevzi, Sehavi, İbn-i Hacer, Iraki, Zehebi, İbn-i Kayyim, Muhammed İbn-i Arrak, Nasıruddin... hadisi uydurma kabul ederler. ( El- Maka- sıd: 129, Silsiletul Ehadissuzaif : 164, Kitabul Mevzuat: 1/63)
"Uğursuzluk kadın, at ve evdedir."
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed 'in eşleri, Hz. Aişe bu sözü duyunca: Kur'an-ı indirene yemin ederim ki, bunu rivayet eden, Ebul Kasım'a (Hz. Muhammed'e) iftira etmiştir. Rasûlullah sadece, "Cahiliye insanları, uğursuzluk, kadın, ev ve hayvandır" dediklerini söylerler.
Hz. Resul bu sözü cahiliye dönemi (İslam öncesi dönem) insanlarının bir sözü olarak nakleder. İslam, cahiliye görüş ve adaletlerini tümden reddettiği gibi, uğursuzluk kavramını da kabul etmemekte, reddetmektedir.
Hazırlayan: Mehmet ERGÜN / Vaiz
[1] Tevbe, 9/71.
[2] Nahl, 16/58-59.
[3] Müslim.
[4] Tirmizi.
[5] Ebu Davud.
[6] Hucurat, 49/13.
[7] Bakara, 36.
[8] İbn Hanbel.
[9] Mümin, 40/40.
[10] İsra, 31.
[11] Nisa, 19.
[12] İbn Mace.
[13] Buhari.
[14] Ebu Davud.
[15] Müslim, Nikah, 66-67.
[16]The Sunday Times :10.03.2002
[17]Milliyet Gazetesi; 01.06.2009