VARLIĞIMIZIN SEBEBİ : ANNE VE BABAMIZ
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً إِمَّايَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَاأُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيماً:وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرا:ً
“Rabbin sadece kendisine ibadet etmenizi, anne babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi, sizin yanınızda yaşlanırsa kendilerine ÖF bile deme; onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: Rabbim, küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et. Diyerek dua et.” (NİSA SURESİ – 23–24. AYETLER)
İnsanın doğumundan ölümüne kadar, görev ve sorumlulukları iki maddede özetlenir: Birincisi, Allah’a karşı olan görev ve sorumluluklarıdır. Çünkü insanı yaratan, yaşatan ve üstün yeteneklerle donatan O’dur. İnsana sayılamayacak kadar nimetler vermiş ve onu yaratıkların en üstünü kılmıştır. Kâinatta var olan her şeyi, onun emrine vermiş ve ona hizmet var etmiştir. İnsanı öldürecek ve diriltecek olan O’dur. Sonra da dünyada yaşadığı sürece, erginlik çağından itibaren ölünceye kadar yaptıklarından onu sorgulayacak olan da O’dur.
Allah’a karşı olan görevlerinin başında, O’nun varlığına ve birliğine inanmak ve yalnız O’na ibadet etmek gelir. Bütün peygamberler, önce bu esası tebliğ etmişler ve bu inanç etrafında insanların birleşmesini sağlamışlardır. Özet olarak söylemek gerekirse: İnsana ilk borç olan Allah’ı tanımak ve verdiklerine şükretmiş olmak için O’na ibadet etmektir.
İkincisi, Allah’ın yaratıklarına karşı olan görev ve sorumluluklarımızdır. Yaratıklar içinde insana en çok yakın olan ve insan üzerinde en çok hakkı bulunan, anne ve babadır. Çünkü Allah Teala, onları insanın var olması için sebep kılmıştır. Bunun içindir ki, Allah Teala kendisine ibadetten sonra ikinci derecede anne ve babaya iyilik yapılmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً إِمَّايَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَاأُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيماً:وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرا:
“Rabbin sadece kendisine ibadet etmenizi, anne babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi, sizin yanınızda yaşlanırsa kendilerine ÖF bile deme; onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: Rabbim, küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et. Diyerek dua et.” (NİSA SURESİ – 23–24. AYETLER)
Ayet-i kerime’de, anne ve babaya iyilik yapılması, onlara karşı kırıcı davranılmaması emredilmiş ve nasıl dua edileceği bildirilmiştir. Allah Teala anne ve babaya iyilik yapılmasını sadece bize emretmemiş, bizden öncekilere de aynı şekilde emretmiştir. Kur’an-ı Kerim’de İsrail oğullarına yüklenen ve uyacaklarına dair söz alınan sekiz konudaki görevler sıralanırken:
وَإِذْأَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْلِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ:
“Vaktiyle biz İsrail oğullarından: Yalnız Allah’a kulluk edeceksiniz, anne babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. Diye söz almış ve: İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin. Diye de emretmiştik.” buyrulmuş, Allah’a kulluk görevinin hemen ardından anne babaya karşı saygılı olma ve iyi davranma yer almıştır. (BAKARA SURESİ – 83. AYET)
Anne ve babaya iyilik etmek, hizmet etmek ve gönüllerini almak –Allah’a ibadetten sonra- başka hiçbir davranışla elde edilemeyecek bir sevaptır.
Abdullah b. Mes’ud (RA) anlatıyor: Peygamberimiz (SAV)’e: “Allah’ın en sevdiği amel hangisidir?” diye sordum. Peygamberimiz (SAV): “Vaktinde kılınan namaz.” buyurdu. “Sonra hangisi?” dedim. Peygamberimiz (SAV): “Anne babaya iyilik etmek.” buyurdu. “Sonra hangisi?” dedim. Peygamberimiz (SAV): “Allah yolunda savaştır.” buyurdu.
Abdullah b. Amr b.As (RA) şöyle demiştir: Bir adam Peygamberimiz (SAV)’e geldi ve: “Ey Allah’ın Rasülü! Mükâfatını Allah’tan dilemek üzere hicret ve savaş için emrinize girmek istiyorum.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Annen-babandan sağ olan var mı? Diye sordu. Adam: “Evet, hatta ikisi de sağdır.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Sen Allah’tan ecir mi istiyorsun?” diye sordu. Adam: “Evet (hicret ve savaşla Allah’tan ecir istiyorum).” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Öyle ise annene ve babana dön de onların gönüllerini al (umduğun mükâfat onlara hizmet etmektedir.)” buyurdu.
Dinimiz anne baba hakkına o kadar önem vermiştir ki, kişinin anne ve babası müşrik bile olsalar, yine onarla iyi davranılmasını, hizmette kusur edilmemesini tavsiye etmiştir.
Hz Ebu Bekir’in (RA) kızı Esma (RA) anlatıyor: “Annem müşrike olduğu halde (benden bir şey istemek için) geldi. Ben de Peygamberimiz (SAV)’e: Annem geldi, görüşmek istiyor, onunla görüşeyim mi? diye sordum. Peygamberimiz (SAV): “Evet annen ile görüş.” buyurdu.
Ancak anne ve babanın, Allah’ın emirlerine aykırı olan isteklerine uyulmaz.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur:
وَإِن جَاهَدَاكَ عَلى أَن تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفاًوَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَيَّ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ:
“Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme, onlarla dünyada iyi geçin.” (LOKMAN SURESİ – 15. AYET)
Sa’d b. Ebi Vakkas (RA): Bu ayet özellikle benim hakkımda inmiştir diyerek sebebini şöyle açıklamıştır: Ben anneme iyilik ve itaat eden bir evlattım. Ben Müslüman olunca annem bana: Oğlum Sa’d, bu yaptığın nedir? Ya sen bu dini bırakırsın yahut ta ben açlık grevine başlar ölürüm. Sen de benim yüzümden Ey anasının katili diye ayıplanırsın. Dedi. Ben de: Anneciğim, böyle yapma, iyi bil ki ben bu dini bırakmam dedim ve iki gün iki gece bekledim. Annem bu sürede ne yedi ne de içti. Bunun üzerine ben: Anne, Vallahi iyi bil ki senin yüz canın olsa da bunlar birer birer çıksa, ben bu dinimi yine bırakmam. Artık sen ister grevden vazgeç, ister greve devam et dedim. Annem benim bu kesin kararımı görünce grevden vazgeçti ve yedi. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.
Evet, anne ve babalar kâfir de olsalar onlara iyilik ve ihsanda bulunmak dini bir görevdir. Ancak Allah’ın emirlerine aykırı olan isteklerinin yerine getirilmemesi, Kur’an ve Sünnetin emridir.
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde anne ve babaya iyilik yapılması emrediliyor. Kısaca çocukların anne ve babalarına karşı görevlerine işaret edelim:
1-) Anne ve babaya karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmak. Çünkü asık surat ve sert sözler onları incitir.
2-) Onları incitici söz ve davranışlardan sakınmak.
3-) Çağırdıklarında bekletmeden hemen koşmak.
4-) Allah’a itaatsizlik olmadıkça isteklerini yerine getirmek.
5-) Yanlarında yüksek sesle konuşmamak.
6-) Yolda yürürken bir zaruret olmadıkça önlerine geçmemek.
7-) Geçim sıkıntısı içerisinde iseler, yardım etmek ve ihtiyaçlarını gidermek.
8-) Hastalık veya yaşlılık sebebiyle hizmete ihtiyaç duyuyorlarsa seve seve hizmet etmek.
Öldükten sonra da onlar için yapılması gereken bazı hizmetlerimiz daha vardır:
1-) Onları rahmetle anmak, bağışlanmaları için dua etmek.
2-) Ruhları için hayır yapmak, yoksullara ve kimsesiz çocuklara yardım etmek.
3-) Vasiyet yapmışlarsa yerine getirmek.
4-) Dostlarına iyilik etmek ve onları kırıcı davranışlardan sakınmak.
Ebu Said Malik b. Rebi’a es Saidi (RA) şöyle demiştir: “Beni Seleme kabilesinden gelen bir adam Peygamberimiz (SAV)’e: “Ey Allah’ın Rasülü, anne ve babamın ölümlerinden sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı?” diye sordu. Peygamberimiz (SAV): “Evet, onlar için Allah’tan af dilemek, vasiyetlerini ve taahhütlerini yerine getirmek, onlar vasıtasıyla olan yakın kimseleri (amca, dayı, hala, teyze gibi) ziyaret etmek ve onların dostlarına ikramda bulunmaktır.” buyurdu.
Ebu Tufeyl (RA) anlatıyor: “Peygamberimizi (SAV) (Mekke ile Taif arasında bir yer olan) Ci’rane’de et taksim ederken gördüm. O zaman ben çocuktum. Deve kemiklerini taşırdım. Bu sırada bir kadın çıkageldi. Peygamberimiz (SAV)’e doğru yaklaştı. Peygamberimiz (SAV) de onu karşıladı ve onun oturması için abasını yere serdi, o da üzerine oturdu. Bunun üzerine ben: “Bu kimdir?” diye sordum. Oradakiler: “Bu Peygamberimizi (SAV) emziren yani Peygamberimiz (SAV)’in sütannesidir.” dediler.”
Abdullah b. Ömer (RA) anlatıyor: “İbni Ömer, Mekke yolunda Bedevilerden bir adamla karşılaştı da ona selam verdi ve onu binmekte olduğu merkebe bindirdi, başındaki sarığı da ona verdi. Bunun üzerine İbni Dinar ona: “Allah hayrını versin, onlar bedevidirler, aza da razı olurlar.” dedi. Abdullah: “Bunun babası Ömer El Hattab’ın (yani babasının) arkadaşı idi.” dedi ve ilave etti: “Ben Peygamberimiz (SAV)’den: “İyiliklerin en iyisi, evladın, baba dostlarının ailelerine ilgi göstermesidir.” buyurduğunu işittim.” dedi.”
Annesini ve babasını memnun eden kimse Allah’ın rızasını kazanmış olur. Nitekim Peygamberimiz (SAV): “Allah’ın rızası, anne-babanın rızasındadır. Allah’ın dargınlığı da anne-babanın dargınlığındadır.” buyurmuştur.
Ebu Hüreyre (RA) diyor ki: “Peygamberimiz (SAV): yazıklar olsun, yine yazıklar olsun, yine yazıklar olsun.” buyurdu. Kendisine: Kime yazıklar olsun ey Allah’ın Rasülü? Diye soruldu. Peygamberimiz (SAV): “Anne-babasından birinin veya her ikisinin ihtiyarlık zamanlarına yetişip de Cennete giremeyene (onları razı ederek cennete girmeyi hak edemeyene) buyurdu.”
Anne ve babanın rızasını kazanmak çocuklar için büyük bir bahtiyarlıktır, manevi bir kazançtır. Yaşadıkları sürece bunun yararlarını muhakkak göreceklerdir. Çünkü anne-babanın çocukları için gönülden yapacakları duayı Allah kabul buyurur. Nitekim Peygamberimiz (SAV): “Üç dua var bunların kabul olacağında şüphe yoktur: Mazlumun (haksızlığa uğramış olan kimsenin) duası, misafirin (ikramını gördüğü kimseler için) duası ve anne-babanın çocuklarına olan duasıdır.” buyurmuşlardır.
Abdullah b. Ebi Evfa (RA) anlatıyor: “Peygamberimizin (SAV) huzurunda bulunduğumuz sırada birisi gelerek: Ey Allah’ın Rasülü, ölüm döşeğinde can çekişen bir genç var, kendisine La ilahe illallah de denildiği halde bunu bir türlü söyleyemiyor. Dedi (ve Peygamberimiz (SAV)’den yardım istedi.) Peygamberimiz (SAV) sordu: Namaz kılar mıydı? Adam: Evet kılardı. Dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV) kalktı, biz de onunla kalktık. Peygamberimiz (SAV) gencin yanına girdi ve ona: La ilaha illallah de buyurdu. Genç: Söyleyemiyorum. Dedi. Peygamberimiz (SAV): Niçin söyleyemiyorsun? Diye sordu. Peygamberimize (SAV) gelen adam: Annesine itaatsiz idi. dedi. Peygamberimiz (SAV): Annesi sağ mı? Diye sordu. Orada olanlar: Evet sağdır. Dediler. Peygamberimiz (SAV): Çağırın gelsin. Buyurdu. Onlar da kadını çağırdılar, kadın geldi. Peygamberimiz (SAV) kadına: Şurada büyük bir ateş hazırlansa da sana: Oğluna şefaat edersen onu bu ateşte yakmayız, şefaat etmezsen bu ateşte yakarız deseler ne yaparsın diye sordu. Kadın: Onun şefaatçisi ben olurum dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): O halde bu oğlundan razı olduğuna ve hakkını helal ettiğine Allah’ı ve beni şahit göster. Buyurdu. Kadın: Allah’ım yüce zatını ve Peygamberini (SAV) şahit tutuyorum, oğlumdan razı oldum. Dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV) gence dönerek: La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasülühü de buyurdu. Hasta genç hemen şehadet getirince Peygamberimiz (SAV): Allah’a hamdolsun ki benim vasıtamla bu genci cehennem ateşinden kurtardı. Buyurdu.
Anne ve babanın çocukları için yapacakları dualar makbul olduğu gibi, Allah rızası için anne ve babasına hizmet eden çocukların da duaları makbul olur. Yeter ki çocuklar bu hizmeti, anne ve babaya iyilik ve ikramı seve seve ve mükâfatını Allah’tan umarak yapmış olsunlar. Allah kendi rızası için yapılan hiçbir şeyi karşılıksız bırakmaz.
Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde, annenin evlat üzerindeki hakkının, babanın evlat üzerindeki hakkından daha fazla olduğunu bildirmiştir. Allah Teala buyuruyor:
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْناً عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ:
“Biz insana, anne-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü annesi onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) Önce bana, sonra da anne ve babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.” (LOKMAN SURESİ – 14. AYET)
Ayet-i kerime, annenin çocuğu üzerindeki fedakârlığını çok veciz bir şekilde ifade etmiştir. “Vehnen ala vehnin” vehin vehin üzerine yani anne günden güne ağırlaşmak suretiyle zayıflık zayıflık üstüne çocuğunu karnında taşımıştır.
Ebu Hüreyre (RA) anlatıyor: “Bir adam Peygamberimiz (SAV)’e gelerek: “Ey Allah’ı Rasülü, insanlar arsında iyi davranmama en çok layık olan kimdir?” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Annendir.” buyurdu. Adam: “Sonra kim?” dedi. Peygamberimiz (SAV): Annendir.” buyurdu. Adam: “Sonra kimdir?” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Annendir.” buyurdu. Adam: “Sonra kimdir?” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Sonra babandır.” buyurdu.
İslam âlimleri hadis-i şerifte anneye iyilik ve ihsanda bulunulmasının üç kere tekrar edilmesi, annenin evlat üzerinde, babanın üç katı hakkı olduğunu ifade eder demişlerdir. Aile topluluğu içinde annenin hakkının ilk planda bulunduğuna dair birçok hadis-i şerif vardır.
Evet, annenin hakkı daha fazladır. Çünkü anne babadan daha fazla zahmet çeker. Karnında taşıdığı çocuğu büyüdükçe zahmeti artar. Çocuğu doğunca onu emzirir, sağlıklı olarak büyümesine özen gösterir. Bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. Çoğu zaman gece uykusunu terk eder ve çocuğunun hizmetini seve seve yapar. Hele özürlü çocukların annelerinin fedakârlığını kelimelerle ifade etmek mümkün değildir. Bunun için annenin hakkı ödenemez. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
“Bir çocuk anne-babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulur da satın alarak azat ederse belki ödemiş olabilir.”
Anne-babaya saygılı davranmak Allah’ın kesin emridir. Bu emre uymamak ise büyük günahtır. Nitekim Peygamberimiz (SAV): “Büyük günahlar; Allah’a ortak koşmak, Anne ve babaya asi olmak, adam öldürmek ve yalan yere yemin etmek.”
“Üç şey vardır ki, bunlar ile yapılan amelin faydası olmaz: Allah’a ortak koşmak, anne ve babaya asi olmak ve savaştan kaçmaktır.”
Hz Ebu Bekir (RA)‘den rivayete göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Allah Teala bütün günahlardan dilediklerinin cezasını ahiret gününe erteler. Yalnız anne-babaya karşı gelmenin cezası hariç. Allah Teala anne-babasına isyan edenin cezasını ölmeden önce dünyada verir.”
Abdullah b. Amr el As (RA) şöyle diyor: Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdu: “Bir kimsenin anne-babasına sövmesi, büyük günahlardandır.” Ashab-ı Kiram: “Ey Allah’ın Rasülü, bir adam anne-babasına söver mi?” dediklerinde Peygamberimiz (SAV): “Evet, bir kimse başkasının babasına söver, o da onun babasına söver. Başkasının annesine söver, o da onun annesine söver.” buyurdu.
Bu hadis-i şerif, anne-babalarına başkalarının hakaret etmesine sebep olacak söz ve davranışlardan sakınılmasını öğütlüyor. Esasen mümin, söz ve davranışlarında ölçülü olur, kimseye hakaret etmez. Başkalarının kendisine hakaret etmesine meydan vermez.
Görülüyor ki dinimiz, Allah’a ibadetten sonra anne ve babamıza iyilik etmemizi, hayır dualarını almaya vesile olacak davranışlarda bulunmamızı emrediyor. Onlara yapacağımız Allah’ın rızasını kazanmamıza vesile olacaktır.
Konumuzu bir hadis-i şerif mealiyle bitirelim: Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Anne ve babasına itaat eden, ikram ve ihsanda bulunana ne mutlu! Allah onun ömrünü arttırsın.”
KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ MAYIS-2000