HZ PEYGAMBER VE BİRLİKTE YAŞAMA AHLAKI
İNSANOĞLU TEK KAYNAKTAN NEŞ'ET ETMİŞTİR
İnsanın serüveni, yoktan var eden yüce yaratıcının “Ol” emri ilahisi ile çeşitli toprakların bir araya getirilerek şekillendirilmesi ve yaratanın ruh üflemesi suretiyle müşahhas hale gelmiş bir varlık olarak başlar. Zaman içinde çoğalır, çeşitli coğrafyalara dağılarak farklı renk, dil, kültür ile bir zenginlik oluşturup hayat sürdürür yeryüzünde.
Şimdilerde 8 milyara yaklaşan insanlık, akıl almaz bir ilerleme göstererek şehirler inşa eder, medeniyetler kurar, teknolojik gelişmeler ile çağları aşar. Zaman içinde hayatı, kaynaşmayı, birlikte yaşamayı, geçinmeyi, savaşmayı, barışmayı, vatandaş, dindaş olmayı, aynı doğrultuda yürümeyi… Olumlu ve olumsuz pek çok şeyi öğrenir.
Bütün bunlar Yüce Allah’ın ayetlerinin gereği olarak tecelli eder.
يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık…” ( 49Hucurat 13 )
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفٖينَ
“Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.” ( 11/Hud 118 )
وَمِنْ اٰيَاتِهٖ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْ اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِمٖينَ
“O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.” ( 30/Rum 22 )
İNSANLAR ARASI ÜSTÜNLÜK GÖRECELİ BİR KAVRAMDIR. ALLAHIN ÜSTÜN KABULÜ ESASTIR.
İnsan dünyaya gelirken hiçbir vasıf taşımaz. İçerisinde dünyaya gözlerini açtığı ailesi, toplum, rengi, ırkı, dili, kültür ve sosyal statüsü vb. etkenler kişinin zamanla bütünleyici parçaları haline gelir. Kişi doğarken bunları bilerek dünyaya gelmez. Allah, takdir ettiği zaman ve mekânda kişinin dünyaya gelmesini sağlar.
Zenginlik - fakirlik, siyahlık – beyazlık, Araplık – Türklük, makam ve mevkiler gibi üstünlük kabul edilen değer ölçüleri insanlar tarafından konmuş ölçülerdir. Allah yaratılış itibarı ile herkesi eşit yaratmıştır. Ve insanlar arasından üstünlüğü kendine yakınlıkta görmüş bunu da kerim kitabımızda bizlere bildirmiştir.
اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰیكُمْ اِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ خَبٖيرٌ
“…Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” ( 49Hucurat 13 )
اَلنَّاسُ بَنُو أدَمَ وَخَلَقَ اللَّهُ أدَمَ مِنْ تُرَابٍ
“…İnsanlar Âdem’in çocuklarıdır. Ve Allah Âdem’i topraktan yaratmıştır.” (Tirmizi, Tefsir, 49)
Peygamberimiz (s.a.v.) bu gerçeği, insanlık tarihine altın harflerle yazılan Veda Hutbesinde dile getirirken bizlere şöyle sesleniyor:
أيها الناس!
إنَّ رَبَّكم واحِد! وإنّ أَبَاكمْ وَاحِد! كلّكمْ لِآدَمَ، وَآدَمُ مِنْ ترَاب! أَكْرَمُكمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتقَاكمْ. إنَّ اللَّه عَلِيم خَبِير. لَيْسَ لِعَرَبِيٍّ عَلَى عَجَمِيٍّ فَضْلٌ إِلاّ بِالتَّقْوَى. أَلاَ هَلْ بَلَّغْتَ؟ اَلَّلهمَّ اشْهَدْ!)).
“Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Hepiniz Âdemdensiniz. Âdem ise topraktandır. Allah katında Üstünlük ancak takva iledir. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü yoktur. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? Şahit Allah’ım.” (İbn Hanbel, V, 411.)
« إنَّ اللَّهَ تَعَالَى أَوْحَى إلَيَّ أَنْ تَوَاضَعُوا حَتَّى لَا يَبْغِيَ أَحَدٌ عَلَى أَحَدٍ ، وَلَا يَفْخَرَ أَحَدٌ عَلَى أَحَدٍ »
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ bana:
“Birbirinize karşı öylesine alçak gönüllü olun ki, hiç bir kişi diğerine karşı haddi aşıp zulmetmesin. Yine hiç bir kimse, bir başkasına karşı böbürlenip üstünlük taslamasın” diye vahyetti." (Riyazüss salihin 1593; Müslim, Cennet 64)
Ebu Zer (ra) şöyle demiştir:
- Bir kere ben Bilal’i, anasından dolayı ayıplamıştım da, Nebiyyi Mükerrem (sav) bana buyurdu ki: - Ey Ebu Zer! Onu sen anasından dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sen, içinde henüz cahiliyye ahlakı kalmış bir kimse imişsin! buyurdu. Bunun üzerine ben yanağımı yere koyup:
- Bilal, ayağıyla basmadıkça yanağımı yerden kaldırmayacağım” dedim. (Sahihi Buhari Tecrid-İ Sarih Tercemesi C 1 S 42 Mütercim Kamil Miras)
İNSANLIK AYNI GEMİDE YOL ALMAKTADIR. TEK VUCUT OLMALIDIR. BİNANIN YAPI TAŞLARI GİBİ BİRBİRİNE TUTUNMALIDIR.
Yüce Allah, insanoğlunu barışa, selamete, barış yurduna davet ediyor. Barış olmayan birlikte yaşamak zorlaşır ve bazen imkânsız hale gelir. Barış olmayan yerlerde şeytan, insanları, ateş çukuruna itmek için bekler.
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِى السِّلْمِ كَافَّةً وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبٖينٌ
“Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” ( 2.208 )
İnsanlar ve özelde Müslümanlar bir binanın yapı taşları gibi olmalıdırlar. Efendimiz bu hususu dile getirirken bizlere şöyle seslenmektedir:
المُؤمِنُ لِلمؤمنِ كَالبُنْيَان يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضاً
“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.” (Nesâî, Zekât 66)
Bina bilindiği üzere kum, çakıl, tuğla, demir, kapı, çerçeve, cam gibi farklı malzemelerden meydana gelir. Bunlar bir araya getirilmek suretiyle sağlam binalar oluşturulur.
Binanın yapı taşlarında kırılmalar, çatlaklar oluşmaya başladığında bu kırılma ve çatlamalar sadece o parçayı değil bütün binayı da etkileyebilir. Dolayısıyla İslam ile kardeş olduğumuzu unutmadan kardeşlerimizdeki kırılma ve çatlamaları kardeşlik çerçevesi içerisinde tamir etmek durumundayız.
Bir vücudun azaları gibi bütünlük arz eden toplumlar, birlikler her zaman dirlik içerisinde olmuşlardır. Nasıl ki her hangi bir organımız yara aldığında, hastalandığında bundan diğer organlarımızda etkileniyorsa, toplumda da hastalık meydana geldiğinde, kaos, fitne kol gezdiğinde, ayrılıklar meydana geldiğinde toplumu oluşturan diğer bireylerde bundan etkileniler.
مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى.
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” ( Buhârî, Edeb 27)
Birbirimizi tamamlayan unsurlar haline dönüşmek durumundayız. Kardeşlik çerçevesinde birbirimize tutunmalı, eksikleri hissettirmeden tamamlaya bilmeli ve bir birimizi ayna olarak görebilmeliyiz. Efendimiz bu gerçeği dile getirerek bizlere şöyle ifade ediyor:
المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمُ لاَ يَخْذُلُهُ وَلاَ يَكْذِبُهُ وَلاَ يَظْلِمُهُ.
إنَّ أحَدَكُمْ مِرْآةُ أخِيهِ، فإن رَأى بِهِ أذَى فَلْيُمِطْهُ عَنْهُ.
“…Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona yardımını kesmez, ona yalan söylemez, ona zulmetmez. Her biriniz, kardeşinin aynasıdır, onda bir rahatsızlık görürse bunu ondan izale etsin.” (Müslim, İman 95)
Birbirimizi uyarmak, eksikliklerimizi tamamlamak, kol kanat germek birbirimize karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek ilahi bir emirdir.
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (3/Ali İmran104 )
BİRLİKTE YAŞAMAYI SAĞLAYAN SEVGİ VE İMANDIR
Birlikte yaşadığımız insanlar ve diğer canlılar Allah’ın yarattığı varlıklardır. Yaratılış itibarı ile her biri saygıyı hak etmektedir. Gerçek manada imanın lezzetini yaşamak için efendimiz, birbirimizi sevmemiz, saygı duyarak hareket etmemiz gerektiğini ifade etmektedir:
« ثَلاثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلاَوَةَ الإِيَمَانِ : أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا ، سِواهُما ، وأَنْ يُحِبَّ المَرْءَ لا يُحِبُّهُ إِلاَّ للَّهِ … »
“Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. …” )Buhârî, Îmân 9)
لَا تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلَا تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا أَوَلَا أَدُلُّكُمْ عَلَى شَيْءٍ إِذَا فَعَلْتُمُوهُ تَحَابَبْتُمْ أَفْشُوا السَّلَامَ بَيْنَكُمْ
"Allah'a yemin ederim ki; sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek iman etmiş olamazsınız. Yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şey öğreteyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, İman, 81)
« لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ »
“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.(imanın tadına eremez)” (Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72)
BİRLİKTE YAŞAMAK İÇİN KALPLERİ BİRLEŞTİREN ALLAHTIR (Enfal 63)
Cahiliye döneminin karanlıklarından insanları aydınlığı çıkaran, birbirlerine kin duyup öfke kusan, asabiyet duygusuyla hareket eden insanları, vahyin sıcaklığına ulaştıran yüce Allah, kendisine inanıp güvenen insanları bir araya getirip kalplerini nasıl birleştirdiğini ve birleştireceğini ayeti kerimelerde bizlere ifade etmiştir:
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّهِ جَميعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ اِذْكُنْتُمْ اَعْدَاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه اِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ ايَاتِه لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.” (Al-i İmran, 3/103)
İbn-i İshak “Siyret” adlı eserinde ve başka rivayetlerde bu ayetin Evs ve Hazreç hakkında nazil olduğunu anlatır; yahudilerden birisi Evs ve Hazreç'ten bir topluluğa rastlar. Onların uzlaşmaları ve ittifakları yahudinin hoşuna gitmez. Yanında bulunanlardan birisine yanlarına gidip oturmasını ve "Buâs Günü"ndeki savaşlarını hatırlatmasını söyler. Adam söylenenleri yapar. Böylece toplulukta bulunanların nefislerinde hamiyyet duygusunu canlandırır. Birbirine kızar ve birbirlerine düşerler. Cahiliyye’deki armalarıyla birbirlerini çağırıp silahlarını isterler ve "Harre" denilen yerde buluşmak üzere sözleşirler. Bu durum Rasulullah’a haber verilince yanlarına gelip onları sakinleştirdikten sonra "Ben aranızda olduğum halde cahiliyye davası mı?" buyurur ve arkasından yukarıdaki ayet-i kerimeyi okur. Bunun üzerine her iki taraf da pişman olur. Barışıp birbirlerine sarılarak silahlarını bırakırlar. Allah ta onlardan hoşnut olur.
KURAN-I KERİM BİRLİĞİ SAĞLAMAYI HEDEFLER VE BÖLÜNENELERİN YOK OLACAĞINI BİLDİRİR
وَاَطيعُوا اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلَاتَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ريحُكُمْ وَاصْبِرُوا اِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرينَ
“Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Ve birbirinizle didişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 8/46)
İBADETLER BİRLİKTE YAŞAMAYI HEDEFLER
Cemaat için atılan adımlardan başlamak suretiyle, insanların kaynaşması, birlik beraberliği için ibadetler bütünleştirici rol üslenerek inananlara yol göstermektedir.
Allah için bir araya gelenler, kalpleri birbiri için çarpanlar, aynı Allah’a iman edip, aynı peygambere ümmet olanlar, aynı Kitabın rehberliğinde ahlaklananlar, aynı kıbleye yönleriyle birlikte gönüllerini de çevirenler, aynı ezanın çağrısına kulak verip icabet edenler, kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşılıksız gören ve sağ elinin verdiğinden sol elinin haberi olmayanlar, mahşerin provası için kutsal topraklarda buluşup kaynaşanlar birlikteliğin en güzel örneklerini yaptıkları ibadetlerle de göstermektedirler.
Birlikten güç doğacağını, yürekler toplu attıkça kimsenin sindiremeyeceğini, kaynaşmanın toplumlar için gerekli olduğunu ibadetler bizlere göstermekte ve aşılamaktadır.
BİRLİKTE YAŞAMAK KARDEŞ OLMAKLA BAŞLAR
Farklı özelliklere, duygulara, cinsiyet ve renklere sahip bireyler olarak, İslam sancağı altında bir araya gelen insanları Allah “Kardeşler” kılmıştır. Ve kardeşler arasını bırakalım bozmayı, bozulan yönleri tamir edip onarmayı bizlere emretmiştir.
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” ( 49/Hucurat 10 )
HELAK OLUP GİDEN MİLLET VE MEDENİYETLER BİZE BİRLİKTE YAŞARSANIZ VAR OLURSUNUZ MESAJINI VERİR
Kardeşlik duygusuna sahip olamayan, birliği tesis edemeyen nice millet ve medeniyetler tarih sahnesinden silinmişlerdir. Kalplerin birlikte atmadığı, benlik duygusu ve her şeye sahip olma anlayışı ile hareket eden toplumlar önce bölünmüşler sonra birbirlerine düşerek şeref ve haysiyetlerini kaybetmişlerdir.
Asur, Hitit, İnka, Elam, Britanya, Hun, Bizans, Sasani, Endülüs, Fatımi, Fıransız Sömürge, İngiliz Birleşik Krallığı, Doğu Roma, Moğol, Rus, İspanyol, Çin Qing, Ahameniş, Babür ve Osmanlı imparatorlukları… adı sanı unutulmuş nice Krallıklar, nice Devletler, Saltanatlar, nice İmparatorluklar…
İslam bizi kardeş kılmakla aslında bunu vurgulamıştır. İslam tarihinde de aynı sıkıntılar yaşanmış ve yaşanmaya da devam ediyor. Bölüşemeyenler bölüşülüyor ve yok oluyorlar.
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَاُولٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظٖيمٌ
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” ( 3/Ali İmran105 )
TARİHİMİZ VE ECDADIMIZ BİRLİKTE YAŞAYARAK VAR OLDUKLARINI BİZLERE HAYKIRIR
Efendimiz ve onunla birlikte olanlarla başlayan birliktelik yolculuğunu başaranlar “Vahyin aydınlığında medenileşerek, Medine’yi inşa etmiş ve medeniyetler kurmuşlardır”. Onları takip edenler bu anlayıştan uzaklaşmaya başlayınca aradaki dirlik ve düzen de bozulmuştur. Tarihin çeşitli dönemlerinde vahiyle bütünleşen İslam evlatları Medeniyetleriyle çağlar açıp çağlar kapatmışlar ve dünyaya İslam’ın gür sedasını, eşsiz mesajını, adalet anlayışını, birlikte yaşayarak başarma duygusunu göstermişlerdir. Önce yürekler fethedilmiştir İslam aydınlığıyla.
Osmanlı İmparatorluğu 1299-1923 yılları arasında varlığını sürdürmüş Müslüman Türk devleti. Doğu Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika'ya kadar 5,6 milyon km2'lik alana topraklarını genişletmiş ve 16. yüzyılda dünyanın en güçlü imparatorluğu halini almıştır. Devlet altı yüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür. 72 Milleti bünyesinde barındırmış, asimilasyon yapmadan adalet prensibiyle hüküm sürmüştür.
BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR. KURUMLAR, DERNEKLER, VAKIFLAR, BİRLİKLER BİZE BİRLİĞİN ÖNEMİNİ GÖSTERİYOR. (KIZILAY, TDV, SYDV, AB, BM, 2.DÜNYA SAVAŞI…)
Dünya üzerinde yaşayan insanlık bir araya gelince insanların daha çok şeyler başardığını görmüş ve bundan dolayı çeşitli şekillerde teşekküller oluşturarak, aynı amaç ve doğrultuda hareket etmek üzere birleşmeye çalışmışlardır.
Ancak kalplerin birleşemediği, vicdanların şekillendiremediği bazı kurum ve kuruluşlar çıkarları doğrultusunda hareket ederek insana ve insanlığa zarar vermiştir.
Aslında bütün bunlar bizlere birlikteliğin, birlikte hareket etmenin işleri kolaylaştıracağını, güç oluşacağını, paylaşımla üzerindeki yükün hafifleyeceğini ve sırtının kolaylıkla yere getirilemeyeceğini de göstermektedir.
Dünya bu yönde hareket ederken bizlerde aynı yöntemlerle ancak kalpleri birleştirip vicdanı harekete geçirecek kapsamlı ve insan eksenli yeni oluşumlara doğru yol almalıyız. Her türlü teknolojik gelişmenin ve iletişimin olduğu günümüz dünyasında var olmak, söz edebilmek güç sahibi olup bu yönde hareket edebilmeliyiz.
BİRLİKTE YAŞAMAYI ZORLAŞTIRAN TUTUM VE ANLAYIŞLARDAN UZAK OLMALIYIZ
Bazı tutum ve davranışlar, anlayış ve düşünce tarzları insanların birlikte yaşamalarını zorlaştırmaktadır. İnsanın kendi çıkarlarını her şeyin üstünde görmesi, kendini farklı ve üstün görmesi, adaletli ve vicdani bakamaması ayrışmalara, çatışmalara neden olmaktadır. Toplumun birlikte yaşayabilmesi için bir takım duygulardan, anlayışlardan uzak durmak gerekir.
بِحَسَبِ اِمْرِئٍ مِنَ الشَّرِّ اَنْ يَحْقِرَ اَخَاهُ الْمُسْلِمَ
“Kişinin, Müslüman kardeşini küçük görmesi kötülük olarak kendisine yeter.” (Müslim, Birr, 32)
إِنَّكَ اِنْ اتَّبَعْتَ عَوْرَاتٍ النَّاسِ اَفْسَدْتَهُمْ اَوْ كِدْتَ اَنْ تُفْسِدَهُمْ
“İnsanların gizli hallerini araştırırsan ya aralarına fesat sokmuş olursun ya da aralarında neredeyse fesat çıkmasına sebep olursun.” (Ebu Davud, Edeb, 37)
Edebim el vermez edepsizlik edene.
Susmak en güzel cevap, edebi elden gidene… Yunus Emre
" دَبَّ إِلَيْكُمْ دَاءُ الأُمَمِ قَبْلَكُمُ الْحَسَدُ وَالْبَغْضَاءُ هِيَ الْحَالِقَةُ لاَ أَقُولُ تَحْلِقُ الشَّعْرَ وَلَكِنْ تَحْلِقُ الدِّينَ "
“Geçmiş toplumların hastalığı size de bulaştı: Haset ve Kin beslemek! İşte bunlar, kökten yok edicidir. Saçı traş eder demiyorum, aksine dini kökünden kazıyıp yok eder.” (Tirmizi, Safatü’l Kıyame, (56) 2699)
« مَنْ لا يرْحَم النَّاس لا يرْحمْهُ اللَّه »
“İnsanlara merhamet göstermeyen kimseye Allah da merhamet etmez.” (Buhârî, Edeb 18)
إِنَّ مِنْ شَرِّ النَّاسِ مَنِ التَّقَهُ النَّاسُ لِشَرِّهِ
“İnsanların en kötüsü, şerrinden dolayı insanların kendisinden çekindiği kimsedir.” (Muvatta, Hüsnü’l Hulk, 1)
مَنْ هَجَرَ اَخَاهُ سَنَةً فَهُوَ كَسَفْكِ دَمِهِ
“Müslüman kardeşine bir sene küs duran kimse, onun kanını dökmüş gibi (vebalde)dir.”(Ebu Davud, Edeb, 47)
Hz. Peygamber İslam dinini tebliğ ederken renk, ırk, cinsiyet ve sosyal statü ayrımı gözetmedi. İslam kardeşliğinin önündeki her türlü engeli ortadan kaldırdı. Bütün müminleri kardeş ilan etti. Medine-i Münevvere ’ye gelince Ensar ile muhacirler arasında akdettiği kardeşlik/muahat, İslam kardeşliğinin simgesi haline geldi.
Bu kardeşlik öyle bir devrim meydana getirdi ki bu devrim öncesinde kılıçlarıyla birbirlerinin boynunu vuracak durumda olan insanlar, birbirleri için canlarını feda edebilecek bir kardeşlik şuuru kazandılar.
Bir Nükte: Nemelazım, Hünkârım
Zamanın hükümdarı, ülkesinde ortaya çıkan kargaşa ve kötüye gidiş konusunda ulemanın reisine bir mektup yazarak söz konusu durumun sebeplerini sorar. Reisü’l-Ulema da mektubun hemen arkasına “nemelazım, hünkârım” diye yazar ve mektubu geri gönderir. Hükümdar bu cevaba çok kızar, küplere biner ve âlim kişiyi saraya çağırtır;
- Ben sizlere memleket ahvalinin perişanlığına sebep nedir diye sorarım, siz: “nemelazım” dersiniz. Bu ne lakaytlıktır hoca’m der. Hoca, padişahın cevabı anlamadığını fark etmiştir.
- Haşa! Devletlim, der. Ben, cevaba niyetle öyle arz etmiştim. Çünkü sualinizin tek cevabı vardır, o da memleketimizi sarmış olan nemelazımcılık hastalığıdır, der.
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا اَنْ تُصيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلى مَافَعَلْتُمْ نَادِمينَ
“Ey iman edenler! Eğer fasığın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın.Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.” (Hucurat, 49/6)
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثٖيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخٖيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَحٖيمٌ
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurât 12)
İnsanlar arasında her hangi bir üstünlük ayrıcalıklı olma sebebi değildir.
إِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ أَنَّهُمْ كَانُوا يُقِيمُونَ الْحَدَّ عَلَى الْوَضِيعِ وَيَتْرُكُونَ الشَّرِيفَ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ فَاطِمَةَ فَعَلَتْ ذَلِكَ لَقَطَعْتُ يَدَهَا
“Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.” (Buhari Hudud 11, Riyazüs Salihin, C.4, S.15, hadis No: 652)
Hadîs-i şerîfin diğer rivayetlerinden öğrendiğimize göre, Kureyş kabilesinin bir kolu olan Mahzûm kabilesinden Fâtıma binti Esved adlı kadının gerdanlık çalması olayı Mekke fethi sırasında cereyan etti. Mahzûmlular bu olayı bir şeref meselesi yaptılar. Kabilelerinden bir kadının hırsızlık dolayısıyla elinin kesilecek olması onların ağırına gitti. Acaba bunun bir af yolu veya diyet ödeyerek kurtulma imkânı yok muydu? Olsa bile böyle bir teklifi Resûlullah’a arz etmeye kim cesaret edebilirdi!
Peygamber Efendimiz’in âzatlı kölesi Zeyd İbni Hârise’nin oğlu Üsâme’yi hatırladılar. Üsâme Resûlullah’ın kucağında büyümüş ve onun derin sevgisini kazanmış biriydi. Resûl-i Ekrem onu kucağına alıp “Allahım ben onu seviyorum, sen de sev onu” diye dua ettiği için kendisine “Resûlullah’ın Sevgilisi” derlerdi. Üsâme’nin bazı konularda şefaatçilik yaptığı, Peygamber aleyhisselâm’ın da onu kırmadığı biliniyordu. Efendimiz’e gitti ve hırsızlık yapan Fâtıma adlı kadının affedilmesini istedi.
Resûlullah Efendimiz Üsâme’nin teklifine pek üzüldü. Mübârek yüzü renkten renge girmeye başladı. İşte o zaman Üsâme yaptığı hatayı anladı ve: “Yâ Resûlallah! Allah’dan beni bağışlamasını dile,” diye yalvardı.
Eli kesilen bu kadının ödünç aldığı bazı eşyaları daha sonra vermemek gibi bir âdeti olduğu söylenmektedir. Çaldığı eşyanın kadifeye sarılı bir gerdanlık olduğu, bu kadifenin Resûlullah’ın evinden çalındığı da rivayet edilmektedir. Hz. Âişe daha sonra bu kadının günahına tövbe edip iyi bir Müslüman olduğunu, evlenip yuva kurduğunu, Resûlullah’a bir şey sormaya geldiği zaman ona aracılık ettiğini anlatırdı. (Riyazüs Salihin, C.4, S.15)
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّامٖينَ لِلّٰهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰى اَلَّا تَعْدِلُوا اِعْدِلُوا هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰى وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ خَبٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.” (Mâide 8.)
Abdullah bin Revâha’nın Yahudilere karşı Adaleti
Hayber zaferinden sonra Peygamber Efendimiz, Abdullah bin Revâha’yı tahsilât için oraya gönderirdi. Abdullah da, alınması gereken hurma miktarını büyük bir titizlikle tahmin edip bunu tahsil ederdi. Hayber arazisini işleyen Yahudiler, Abdullah’ın tahminde gösterdiği titizlikten rahatsız oldular. Hatta bir ara, kadınlarının süs eşyalarından biraz mücevherat topladılar ve:
“–Bunlar senin, taksim esnasında bizim lehimize davran ve bize biraz göz yum!” dediler. Abdullah ise onlara: “–Vallahi birçok menfilikleriniz sebebiyle size duyduğum buğz, size karşı âdil davranmama mâni olamaz. Sizin bana teklif ettiğiniz, rüşvettir. Rüşvet ise haramdır, biz onu yemeyiz!” dedi.
Yahudiler, Abdullah’ı ikna edemeyeceklerini anladılar ve onu takdir edip:
“–İşte bu adâlet ve doğrulukla gökler ve yer nizâm içinde ayakta durur.” dediler. (Muvatta, Müsâkât, 2)
BİRLİKTE YAŞAMAYI SAĞLAYAN VE SAĞLAMLAŞTIRAN FAKTÖRLERİMİZ OLMALI
المسلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ، وَالْمُؤمِنُ مَنْ أمِنهُ الناسُ على دمائهم وأمْوَالِهِمْ
“Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mü'min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.” (Tirmizî, İman 12; Nesâî, İman 8)
« يسِّرُوا وَلا تُعَسِّروا . وَبَشِّرُوا وَلا تُنَفِّرُوا »
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” (Riyazüss salihin 638; Buhâr, İlim 11; Müslim, Cihâd 6-7)
" مَنِ اسْتَعَاذَ بِاللَّهِ فَأَعِيذُوهُ وَمَنْ سَأَلَ بِاللَّهِ فَأَعْطُوهُ وَمَنْ دَعَاكُمْ فَأَجِيبُوهُ وَمَنْ صَنَعَ إِلَيْكُمْ مَعْرُوفًا فَكَافِئُوهُ فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا مَا تُكَافِئُونَهُ فَادْعُوا لَهُ حَتَّى تَرَوْا أَنَّكُمْ قَدْ كَافَأْتُمُوهُ "
Abdullah ibni Ömer (r.a.) peygamber efendimizin şöyle dediğini bizlere rivayet etmektedir:
“Allah için size sığınan kimseye sığınak olun. Allah için isteyen kimseye verin. Sizi davet edene icabet edin. Size bir iyilik yapana karşılığını verin. Eğer onun karşılığını verecek bir şey bulamazsanız, karşılıkta bulunduğunuza kanaat getirinceye kadar ona dua edin.” (Ebu Davud, Zekat, 38)
" لاَ تَكُونُوا إِمَّعَةً تَقُولُونَ إِنْ أَحْسَنَ النَّاسُ أَحْسَنَّا وَإِنْ ظَلَمُوا ظَلَمْنَا وَلَكِنْ وَطِّنُوا أَنْفُسَكُمْ إِنْ أَحْسَنَ النَّاسُ أَنْ تُحْسِنُوا وَإِنْ أَسَاءُوا فَلاَ تَظْلِمُوا "
“İnsanlar iyilik yaparlarsa bizde iyilik yaparız, zulmederlerse bizde zulmederiz, diyen zayıf karakterli kimseler olmayın. Bilakis iyilik yaptıklarında insanlara iyilik yapmayı, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi içinize (bir ilke olarak) yerleştirin.” (Tirmizi, Birr, 63)
اِسْمَحْ يُسْمَحْ لَكَ “Hoş gör ki, hoş görülesin” (İbn Hanbel1/249)
Kayıktaki Sarhoş Gençler… Dua…
Velilerin büyüklerinden Maruf Kerhî k.s. bir gün bir toplulukla birlikte Dicle Nehri’nin yakınından geçiyordu. O esnada bir grup genç, kayık içinde içki içip eğleniyordu. Nehrin kenarına vardıklarında yanındaki kişiler Hazret’e dediler ki:
– Ya Şeyh! Dua et de Hak Tealâ bunların hepsini suya batırsın. Böylece şu musibet ortadan kalksın.
Bu talep üzerine Maruf Kerhî k.s. “Haydi ellerinizi semaya kaldırın..” dedi ve kendisi de ellerini kaldırarak:
– İlahî! Bu gençleri şu cihanda neşelendirip hoş bir hayat verdiğin gibi onlara ahirette de hoş bir hayat bahşet, onları neşelendir, diye dua etti.
Yanındakiler şeyhin bu duasına şaşırarak: – Ey Şeyh, biz bu duanın sırrını anlamadık, dediler. O da: – Sırrı ortaya çıkana kadar bekleyin, buyurdu.
O sırada gençler Hazreti görünce utanıp yaptıklarına pişmanlık duyarak sazlarını kırdılar, içkilerini döktüler. Ağlıyorlardı. Şeyh’in yanına gelip tevbe ettiler. Bunun üzerine Maruf Kerhî hazretleri yanındakilere şöyle dedi:
– Gördünüz mü?.. Kimseyi batırmadan, kimsenin canını yakmadan dileğimiz nasıl gerçekleşti de gençler sarhoşluk belasından kurtuldular. (Feridüddîn Attar, Tezkiretü’l-Evliya)
BİR ARADA YAŞADIĞIMIZ İNSANLAR VE ORTAMLAR
İnsanlık bir anne ve babadan meydana gelmiştir. En küçük aile yapısını oluşturan bu bireylerden zaman içerisinde neşet eden çocuklar ve onların zürriyetleri ile köyleri, şehirleri, ülkeleri ve dünyayı kaplamıştır. 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunun bir arada yaşaması için en küçük topluluktan en büyüğüne varıncaya dek herkes üzerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmek durumundadır.
A. AİLE İÇERİSİNDE BİRLİKTE YAŞAMAK
Erkek ve kadın cinsinin nikâh birlikteliği ile bir araya gelmesi ve onlardan doğan çocuklarla çoğalması sonucu aileler meydana gelmektedir. Anne-baba, çocuklar, kardeşler, dede ve nineler… Aslında toplumun özüdür bu. Aileler birlikte köyleri, köyler ilçeleri, ilçeler şehirleri, şehirler devletleri oluşturur. Öyleyse insanlık önce aileyi bir arada yaşatabilmelidir.
Günümüz toplumlarında maalesef bir arada yaşayamama tecrübesi hâkim durumdadır. Birlik beraberlik yapı taşındaki çatlamalarla bozulup dağılmaya başlamıştır. Aile içi gerilim ve şiddet, baskı, adaletsizlik, boşanmalar birlikte yaşamanın zorlaştığını, bazı değerlerin aşınıp yıprandığını yada yok olduğunu ortay koymaktadır.
Türkiye'de Yaşlılara Hizmet Veren Kuruluşlarda bakılan yaşlı sayımız bugün 19.596 kişidir. Gündüz bakım evlerimizde de 1.115 kişi…
رِضَى الرَّبِّ فِي رِضَى الْوَالِدِ وَسَخَطُ الرَّبِّ فِي سَخَطِ الْوَالِدِ
“Allah’ın rızası, ana-babanın rızasında; Allah’ın gazabı da ana-babının kızmasındadır”.(Tirmizi, Birr, 3)
Şiddet gören kadınlar (Emniyet Genel Müdürlüğü’nün resmi kayıtlarına göre, Şubat 2010-Ağustos 2011 arasındaki 19 ayda 78 bin 488 aile içi şiddet vakası yaşanmıştır. )
2012 yılında 603.751 evlilik olayı meydana gelmiş; Zina, cana kast ve pek fena muamele, cürüm ve haysiyetsizlik, terk, akıl hastalığı, geçimsizlik vb. nedenlerle 123.325 boşanmameydana gelmiş. 2013 yılında Evlenen çiftlerin sayısı 600 138. Boşanan çiftlerin sayısı 125 305.
Kürtraj yapan kadınlar (Sağlık Bakanlığının Temel Sağlık İstatistikleri Modülü'ne göre Türkiye genelinde gerçekleşen kürtaj olarak da adlandırılan rahim tahliyesi sayısının 2010 yılında 57 bin 883, 2011 yılında 69 bin 440, 2012 yılında 78 bin 961, 2013 yılının Haziran ayına kadar olan dönemde ise 29 bin 226 gebelik sonlandırma vakası olduğunu aktardı. (A.A. 05 Mayıs 2014)
وَمِنْ اٰيَاتِهٖ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً
“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (Rum, 30/21).
مَنْ ضَارَّ اَضَرَّ اللّٰه بِهَ وَمَنْ شَاقَّ شَاقَّ اللّٰهُ عَلَيْهِ
“Kim zarar verirse Allah’ta ona zarar verir. Kim insanlara güçlük çıkarırsa, Allah da ona güçlük çıkarır.” (Ebu Davud, Kada, 31)
« كَفي بِالمرْءِ إِثْماً أَنْ يُضَيِّعَ مَنْ يقُوتُ »
“Bakmakla yükümlü olduğu kişileri (sorumluluklarını yerine getirmeyerek)zayi etmesi kişiye günah olarak yeter.” (Ebu Davud, Zekat 45/1692)
B. TOPLUMDA BİRLİKTE YAŞAMAK
1. KOMŞULARIMIZ
Komşularımız birlikte yaşadığımız en yakın insanlardır. Efendimizin birçok hadislerinde Onlarla muamelelerimiz, onlara karşı tutum ve davranışlarımız, birlikte yaşama ahlakımızı geliştiren kurallar koymuş ve bizleri uyarmıştır:
وَاللَّهِ لَا يُؤْمِنُ ، واللَّهِ لا يُؤْمِنُ ، واللَّهِ لا يُؤْمِنُ قِيلَ : مَنْ يا رَسُولَ اللَّهِ ؟ قال : الَّذِي : لَا يَأْمَنُ جَارُهُ بَوَائِقَهُ
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm:
- “Vallâhi imân etmiş olmaz. Vallâhi imân etmiş olmaz. Vallâhi imân etmiş olmaz” buyurdu.
Sahâbîler:- Kim imân etmiş olmaz, yâ Resûlallah? diye sordular.
- “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse!” buyurdu. (Riyazüs Salihin, C.2, S.397;Buhârî, Edeb 29)
Ebu Hureyre (r.a)’ın rivayet ettiği bir başka hadis de şöyledir:
اَلَا اُخْبِرُكُمْ بِخَيْرِكُمْ مِنْ شَرِّكُمْ؟ قَالَ فَسَكَتُوا فَقَالَ ذَالِكَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ فَقَالَ رَجُلٌ بَلَى يَا رَسُو لَ اللَّهِ اَخْبِرْنَا بِخَيْرِنَا مِنْ شَرِّنَا قَالَ خَيْرُكُمْ مَنْ يُرْجٰى خَيْرُهُ وَ يُؤْمَنُ شَرُّهُ وَ شَرُّكُمْ مَنْ لَا يُرْجٰى خَيْرُهُ وَلَا يُؤْمَنُ شَرُّهُ
Resülullah (s.a.v.) ashaptan bir grup insanın yanında durdu ve – “Size, en hayırlınızın kim olduğunu, en kötünüzün kim olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu. Oradakiler bir şey söylemediler.
Allah'ın Resulü sorusunu üç kere tekrarladı. Bunun üzerine bir adam;- 'Evet ya Resülellah, hangimizin en hayırlı, hangimizin en kötü kimse olduğunu bize haber ver' dedi.
Resülullah: “Sizin en hayırlınız, hayrı dokunması umulan ve kötülüğünden emin olunan kimsedir. En kötünüz de hayrı dokunması umulmayan ve kötülüğünden emin olunmayandır.” ( Tirmizi, Fiten, 76)
Abdullah b. Ömer'in anlattığına göre, Hz. Peygamber bir savaşa çıkmıştı. Yolda: "Bu gün, komşusuna eziyet eden kimse bize katılmasın," buyurdu. Adamın biri: "Ben komşumun duvarının dibine abdest bozmuştum" deyince, Rasûlüllah: "Bu gün bize katılma" buyurdu. (Y. Kandehlevi, Hadislerle Müslümanlık, III, 1068).
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e, “Ya Rasulallah! Falanca kadın gündüz oruç tutuyor, gece namaz kılıyor, ama diliyle komşusuna eziyet ediyor, onlara musallat oluyor.” denilince, Hz. Peygamber (s.a.v.): “Onda hiçbir hayır yoktur; o cehennemdedir.” buyurmuştur. (Terğib vet Terhib, C.5, S.186)
“Komşuların senin iyi bir insan olduğunu söyleyerek methederlerse mutlaka sen iyisin. Komşuların seni kötü tanıtıyorlarsa sen mutlaka kötüsün.” (Ramuz-ul Ehadis 256)
İyi komşunun değeri parayla ölçülmez
Ünlü veli Abdullah b. Mübarek’in bir Yahudi komşusu vardı. Yahudi ihtiyacından dolayı evini satılığa çıkarmıştı. Alıcılar fiyatını sormuşlar. Oda 2000 dirhem olduğunu söyleyince evi almak isteyen müşteriler “Senin evin etse etse 1000 dirhem eder, daha fazla etmez” diye karşılık verirler. Yahudi bunun üzerine şu güzel cevabı verir: “Doğru söylersiniz. 1000 dirhem evimin kıymeti, 1000 dirhem de Abdullah b. Mübarek’in komşuluğunun bedelidir.” Onun bu sözü Abdullah’a ulaşınca, komşusunu çağırdı ve evinin fiyatını çıkarıp verdi. Sonra da “sakın evini satma” diye de tavsiyede bulundu. (52 haftaya 52 sohbet, Ragıp güzel, s.405)
2. SOSYAL ORTAMLARDA / ULAŞIM ARAÇLARINDA / OKULLARDA
3. PARKLARDA/ÇARŞI PAZARLARDA
İnsanlık aynı çatı altında yaşayan, aynı havayı soluyan, aynı ortamları ortaklaşa kullanan, birinin yaptığıyla diğerleri olumlu veya olumsuz etkilenen bir ortamı paylaşmaktadırlar. Birlikte yaşanılan zaman ve mekânların ortak kullanım alanı olduğu unutulmadan karşılıklı anlayış ve hoşgörünün hâkim kılınması gerekir.
İslam’da “Kul Hakkı” tabiriyle ifade edilen ve birbirimize karşı sorumluluğumuzu gösteren kavram birlikte yaşayanların sorumlu davranmaları gerektiğini bizlere göstermektedir.
GÜLÜ İNCİTME GÖNÜL
Çiçeklerle hoş geçin, Balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için Dalı incitme gönül.
Konuşmak bize mahsus, Olsa da bir güzel süs,
‘Ya hayır de, yahut sus,’ Dili incitme gönül.
Sevmekten geri kalma, Yapan ol, yıkan olma,
Sevene diken olma, Gülü incitme gönül.
Başın olsa da yüksek, Gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek, Yolu incitme gönül.
Mevlâ verince azma, Geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma, Külü incitme gönül.
Dokunur gayretine, Karışma hikmetine.
Sahibi hürmetine Kulu incitme gönül.
Bestami YAZGAN