Aile İçi İletişimde Temel Değerler: Sevgi
Doç. Dr. Ertuğrul Yaman
Aile, en seçkin varlıklar olarak yaratılan insanların huzur ve mutluluk bulduğu en güvenilir limandır. Bu güvenilir limanın esenliği ise, aile içi iletişimin niteliğine bağlıdır. Aile içi iletişimin sağlıklı kurulduğu ailelerde bu durum tüm aile bireylerinin ruh sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. Aile temellerinin sağlıklı atılmasında ve yürütülmesinde etkili iletişim çok büyük bir öneme sahiptir. İlişkilerin kalitesi, aile üyelerinin karşılıklı olarak birbirilerinin düşüncelerini ve duygularını anlamalarını sağlar; bireyler arasında iş birliği, yardımlaşma ve paylaşma duygularını güçlendirir. Bir yandan da çocukların gelişmesi için uygun bir ortam oluşmasına zemin hazırlar.
Ailenin oluşması, yalnızca iki farklı cinsin bir araya gelmesi olarak algılanırsa, daha baştan büyük bir hata yapılmış olur. Biyolojik olarak aynı evi paylaşmaktan çok daha önemlisi, ruhların kaynaşmasıdır. Duygu, düşünce ve değerler bağlamında sağlanan birliktelik ailenin sağlamlığı ve sürdürülebilirliği açısından çok önemli bir güvencedir. Özellikle değer yargıları açısından birliktelikler sağlanamazsa, bu tür aileler daha kurulma aşamasında sarsıntılar yaşamakta, ne yazık ki çoğu zaman da felaketle sonuçlanmaktadır. Aile sarayının sağlam kurulabilmesi için, sarayın sütunlarının da o kadar sağlam ve mümkün ölçüde ortaklaşa inşa edilmesi gerekir.
Aile içi iletişimde etkili olan temel değerlerin başında sevgi gelir. Sevgisiz bireyler, sağlıklı aileler kuramazlar. O sebeple aile kurumunun temel gıdası karşılıksız sevgi olmalıdır. Ailenin kurulması kadar sürdürülmesi, huzurlu ve mutlu bir hayatın yakalanabilmesi ve de sağlıklı çocukların yetiştirilmesi için ailenin sevgi gökkuşağıyla sarmalanması gerekir. Sevgi; her derdin ilacı, insanlığın miracı, gönüllerin huzuru, kalplerin süruru, dertlerin devası, ruhların sevdası…
Sevginin üç türü
Japon yazar MasumiToyotome, sevgiyi üçe ayırıyor: “Sevgi üç türlüdür; birincisinin adı ‘eğer” türü sevgi!... Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı vermiş yazar... Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli bir kişi olursan, seni severim. Eğer ek olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim.”
Toyotome, “En çok rastlanan sevgi türü budur.” diyor. Bir şarta bağlı sevgi... Karşılık bekleyen sevgi... “Sevenin, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu” diyor yazar...
“Sebebi ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır.” Yazara göre evliliklerin pek çoğu “eğer” türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne âşık oluyor ve beklentilere giriyorlar.
Beklentiler gerçekleşmediğinde, hayal kırıklıkları da başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. Ve maalesef en saf olması gereken anne baba sevgisinde bile “eğer” türüne rastlanıyor. Fakat aslında insanlar “eğer” türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler...
İkinci tür sevgi: “çünkü” türü sevgi... Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: “Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey başardığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da şarta bağlıdır. Örnek mi? “Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin / yakışıklısın!” “Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki!”, “Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki…”
Yazar, çünkü türü sevginin, eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi, bir beklenti şartına bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük hâline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş bir şeydir, egomuzu okşar.
Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün, “Eğer” türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki bu tür sevgi de yükler getirir insana... İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler.
Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar.
“Asıl sevgi, en güzel sevgi üçüncü tür sevgi, ‘rağmen’ diye adlandırdığım türdür” diyor yazar. Bir şarta bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için, “eğer” türü sevgiden farklıdır bu... Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını temel olarak almadığından, “çünkü” türü sevgi de değildir bu.
Bu üçüncü tür sevgide, insan “bir şey olduğu için” değil, “bir şey olmamasına rağmen” sevilir. Burada insanın, iyi, çekici, başarılı ya da zengin bir konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine “rağmen”, olduğu gibi, o hâliyle sevilebiliyor kişi. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar, “Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur.” diyor.
Yüce Yaratıcı´nın muhabbet hamurundan yarattığı biz insanoğlu, yalnızca, mayamızdaki sevgi tomurcuklarını açtırdığımızda sevgi pınarlarına ulaşmış oluruz. Sevecegiz herkesi. Evvela, her şeyimizi borçlu olduğumuz Yüce Mevla´yı; sonra O´nun “Habibim” dediği iki cihan serveri Peygamber-i Zişan Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa´yı ve Yaratan´dan ötürü bütün yaratılmışları. Saf, katıksız ve ön yargısız. Her canlı ve cansız varlık sevilmeye layıktır felsefesiyle…
Sevelim, sonuna kadar sevelim. Hem de hiçbir karşılık beklemeden! Kötü diye bilinenler sevmeyi öğreninceye kadar, asıllarına yani, muhabbete rücu edinceye kadar sevelim!
Ellerimizi gökyüzüne, o sevgi yağmurlarını gönderen ezeli ve ebedi Hakk´a, açalım ve nurlu rahmet tomurcuklarını ruhumuzda, gönlümüzde açtırmasını temenni edelim. Gözlerimize muhabbetten dürbünler takalım. Her kimi ve her şeyi güzel görelim, güzel düşünelim ve güzel yaşayalım. Ondan sonrası kolay!
Gönüllerini sevgi pınarlarına bağlayanların ağızlarından da bal damlayacaktır. Bu doyumsuz doğal sözler, ağızlardan çıkarak bir buhurdan misali gönüllere vasıl olacak ve oradaki muhabbet tomurcuklarını uyandıracaktır. İşte o zaman! Evet, o zaman muhabbet seli, gönülden gönüle azgınca akacak, konuşan da dinleyen de mest olacaktır. Ne mutlu gönlünü ve dilini muhabbetle bezeyenlere! Ne mutlu muhabbet rüzgârını kulağından gönlüne indirenlere!
Ve asıl ne mutlu onlara ki kendilerine bahşedilen hayat gülşenini sevgiyle bezeyip sevgi dolu günler yaşayanlara. Sevgi tomurcukları misali sevgi topağı yavrular yetiştirerek sağlıklı toplumun kurulmasına hizmet edenlere...
Kaynak: Diyanet Aylık Dergi, Sayı: 247, Yıl: Temmuz 2011