Doğruluk ve Dürüstlükle İlgili Hikayeler
HİKAYE 1 |
Zalim bir vali vardı. Bu vali bir gün adamlarını göndererek Hasan Basri Hazretleri’ni yakalatmak istedi. O da bir vakit ders verdiği Habib-i Acemi Hazretleri’nin kulübesine gelip saklandı. Valinin adamları geldi ve hışımla:
– “Hasan Basri’yi (r.a.) gördün mü?” diye sordular.
O gayet sakin:
Adamlar kulübeye daldı, fakat bir türlü Hasan Basri Hazretleri’ni bulamadılar. Dışarı çıkınca tehdit edip:
– Ya şeyh, niçin yalan söylüyorsun? dediler.
– Ben yalan söylemedim, dedi. Siz göremediyseniz, benim suçum ne?
Tekrar girdi, aradı, fakat bulamadılar. Onlar gidince, Hasan Basri Hazretleri:
HİKAYE 2 |
Hz. Ömer bir gece hizmetçisi ile birlikte kıyafetini değiştirerek halkı kontrol etmek ve problemlerini bizzat dinlemek üzere dolaşıyor. Bir gece bir bayanın kızına; kızım kalk süte su kat ve yarın onu satmaya hazırlan. Dedi.
– Kızı: Anneciğim Hz. Ömer’in süte su katmayı yasakladığını duymadın mı? dedi.
– Annesi : Kızım! Halife burada değildir, o bizi görür mü veya herhangi bir kimse bizi görür mü? dedi.
– Kızı : Ömer bizi görmezse, Allah bizi görür. (Lütfen böyle yapmayınız, dedi.)
Hz. Ömer, bu kızın sözünü ve davranışlarını çok beğendi ve hizmetçisine; “o kızı oğlu Asım’a eş olarak alacağını” söyledi. Daha sonra onu oğlu Asım’la evlendirdi. Bu gelinin bir torunu, en meşhur ve en adaletli halifelerden biri olan Ömer b. Abdulaziz’dir
HİKAYE 3 |
Mevlana Cellaleddin er-Rumî, Ramazan ayının bir akşamı talebelerinden birisinden incir istemiş. Bu zat tanıdığı bir dostunun bahçesine gitmiş ve dostunu bahçede bulamamış. Buna rağmen bir sepete taze incir doldurarak getirmiştir. Mevlana bu incirlerden birisini yemek üzere ağzına almış. Fakat yemeden ağzından çıkarıp atmış. İnciri getiren talebeye demiş ki: Bu incirin içi tamamen kemikleşmiştir/ taşlaşmıştır. Bu incirler bu şekliyle yeyilmez. Diğer müritleri sepetteki diğer incirleri kontrol etmişler. Ve gerçekten kemikleşmiş/ taşlaşmış/ olduklarını görmüşler. Mevlana incirleri getiren adama tekrar bahçeye git ve yeyilebilir incirleri bize getir, demiş. Adam bu defa bahçeye gittiğinde, dostunu orada bulmuş. İncirlerin fiyatını ödeyerek, bir sepet taze inciri Mevlana’ya getirmiş. Mevlana incirleri tattığında çok lezzetli olduklarını söylemiştir. Fakat müritler, incirleri getiren adamın yakasını bırakmamışlar ve ilk getirilen incirlerin neden taşlaştıklarını sormuşlar. Adam, önce getirdiği incirleri sahibinin izni olmadan, daha sonra parasını ödemek üzere getirdiğini ifade etmiştir. İşte bu hikayede adamın önce doğru ve dürüst davranmadığı ve bu davranışı Allah’ın dostu tarafından anlaşılmış olduğunu” bize anlatıyor. Adam, bundan sonra tam dürüst hareket edeceğine dair söz vererek tövbe etmiştirr. (Ahmed el-Efkanî, Menâkibu’l-‘arifîn)
HİKAYE 4 |
Bir gün, âbidlerden bir zat, padişahın evinde verilen bir ziyafete katılmış. Normal zamanlarda kıldığı namazdan daha fazla namaz kılmış. Sofrada ise az yemek yemişr ve henüz doymamışken sofradan kalkmış. Sonra evine dönmüş ve eşinden yemek istemiş. Yanında bulunan küçük oğlu şöyle demiş: “Babacığım lütfen namazınızı da kaza eder misiniz? Çünkü siz Allah için değil, desinler diye padişahın huzurunda az yemek yediniz ve normalden daha fazla namaz kıldınız.” (Yani çocuk bile babasının dürüst olmadığını anlamış ve onu uyarmıştır).
HİKAYE 5 |
Yunus Emre, şeyhi Taptuk Emre’nin dergâhında yemek pişirmek için ormandan odun getirmeye gitmiş. Fakat özellikle düzgün olan odunları seçmeye dikkat etmiş. Sebebi sorulunca o şöyle cevap vermiştir. Bu dergâha eğri adam değil, eğri odun bile yakışmaz, demiştir.
HİKAYE 6 |
Dağ başında koyunlarını otlatan bir çoban, birkaç defa köylülere “Yetişin! Kurtlar, koyunlara saldırdı ve onları parçaladı” diye seslenmiş. Köylüler, onun yanına vardıklarında: Çoban “Kahkaha atarak, ben şaka ettim.” diyerek, köylüleri geri çevirmişti. Bir defasında gerçekten kurtlar, koyun sürüsüne saldırdılar, çoban ise; eskisi gibi bağırdı ve köylülerden yardım istedi. Fakat köylüler, ona güvenmedikleri ve inanmadıkları için kimse onun yardımına koşmadı. Sonra köylüler, kurtların hem bazı koyunları, hem de çobanı parçaladıklarını öğrendiler. İşte bu çoban doğru konuşmadığı için hem köylülerin malını, hem de kendi canını yalanının bedeli olarak ödedi.”
HİKAYE 7 |
Ebu Hüreyre’nin (r.a.) rivayet ettiği bir hadise göre Peygamberimiz (s..a.s) bir ekin yığınına uğramış; ve elini onun içine daldırmış da parmaklarına ıslaklık dokurnmuş. Bunun üzerine: “Ey ekin sahibi! Bu ne?” buyurmuş.
مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مُنَّا. : “Bizi aldan bizden değildir.” Hz. Peygamber, “Sen bu hileli satışınla müslümanları aldatmak istiyorsun.” Buyurmuş-tur. Böylece efendimiz, ticaretle uğraşan insanların dürüst olmalarını ve mallarının kusurlarını gizlememelerini emretmiştir. (Sahih-i Müslim, İman, 164, Nevevî şerhi, trc. 1?406-407)