• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











İnsan Allah'ın En Seçkin Yaratığıdır

İNSAN ALLAH’IN EN SEÇKİN YARATIĞIDIR

Değerli Müminler!

Bugünkü sohbetimizde Allah’ın en üstün yaratığı olan insandan söz edeceğiz.

Kainatı ve kainatta var olan her şeyi yaratan Allah’tır. Çünkü ondan başka yaratıcı yoktur. Allah’ın yaratıkları içerisinde en üstün olanı ise insandır. Kuran’da insanla ilgili olarak şöyle buyuruluyor:

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ. [1]

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً. [2]

Birinci ayet; insanın gerek fizik ve gerekse ruh yönünden en güzel bir biçimde yaratıldığını ifade etmektedir.

İkinci ayette ise, Allah’ın insana lütfettiği özelliklerden bir kısmı bildirilmekte ve diğer yaratıklar arasında özel yerine işaret edilmektedir.

İnsanın, diğer yaratıkların bir çoğundan üstün olması sebebiyledir ki Allah onu yeryüzünde kendi iradesini temsil etme göreviyle görevlendirmiştir. Zira buyuruluyor ki:[3]

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ.

Yine bu sebepledir ki Allah,  evrende olan her şeyi onun için ona hizmet için yaratmış ve emrine vermiştir. Nitekim Kuran’da şöyle buyurulmuştur:[4]

أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً وَمِنَ النَّاسِ مَن يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُّنِيرٍ.

Allah, yaratıklarının bir çoğundan üstün kıldığı, başta akıl olmak üzere sayılamayacak nimetler verdiği insana, katında büyük bir değer vermiştir. İnsandan başka var olan her şeyi, ona hizmet için yarattığı gibi, insanı da kendisini tanımak ve yalnız ona ibadet etmek için yaratmıştır. Bu gerçeği Kuran şöyle ifade ediyor:[5]

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ.

 

Allah insanı, yanılmaması, ondan başkasına kulluk etme gibi bir hataya düşmemesi ve yeryüzünde karışıklık çıkarmaması için, ilk insan Hz.Adem’den, son peygamber Efendimize gelinceye kadar kesin sayılarını ancak kendisinin bildiği pek çok peygamberi göndererek onu uyarmıştır. Bu peygamberlerin insanlara tebliğ ettikleriyle hedeflenen hususlar şu şekilde özetlenebilir:       

1. Dini korumak.

2. Nefsi korumak.

3. Aklı korumak.

4. Nesli korumak.

5. Malı korumak.         

Şimdi bunları kısaca açıklamaya çalışalım.

1. Dini Korumak

Bir müslümanın sahip olduğu değerlerin başında gelen dinini korumasından daha doğal hiçbir şey yoktur. Dini korumak demek; her şeyden önce dinin emir ve yasaklarını kişinin hayatına geçirmesi ve onları uygulaması demektir. Çünkü din ancak böyle korunur.         

Bir müslümanın sadece müslümanım demesi yeterli olmaz. Müslümanlığı kabul eden kimsenin dini vecibelerini yerine getirmesi ve dininde yasaklanan hususlardan sakınması gerekir. İnsan ancak bu sayede dindar olduğunu anlar.

Dini yükümlülüklerini yerine getirmeyen insanın din duygusu zamanla zayıflar ve Allah korusun bir gün tamamen körelir. İnsan için bundan daha büyük bir kayıp ise düşünülemez.

2. Nefsi Korumak        

Mümin, nefsini her çeşit tehlikelerden korumakla yükümlüdür. Kuran’da şöyle buyuruluyor:[6]

وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ.

Ayetin işaret buyurduğu tehlikelerin başında dikkatsizliğimiz yüzünden sağlığımızın bozulması gelir. Kuran, uğradığımız her türlü rahatsızlığa kendimizin sebep olduğumuzu bildirir. Buna göre sağlığımızı bozan hastalıkların sebebini de kendi dikkatsizliğimiz ve ihmalkarlığımızda aramamız gerekir.

Dinimiz insan sağlığına büyük önem vermiş, sağlığı bozacak davranışlardan kaçınmamızı emretmiştir. O kadar ki, Ramazan ayında hastalara, oruçlarını yemelerine ve iyileştiklerinde onu kaza etmelerine izin vermiştir. Bunun gibi, gusül ve abdestte su kullanmanın sağlığa zarar vermesi halinde teyemmüm ile yetinilmesini tavsiye etmiştir.                          

İnsan kendi sağlığı gibi, aile fertlerinin hatta toplumun sağlığından da sorumludur. Nitekim Efendimizin, herhangi bir yerde bulaşıcı bir hastalık çıktığı zaman orada bulunanların dışarı çıkmamasını, dışarıda olanların da oraya girmemelerini tavsiye etmesi, toplumun sağlığını koruma bakımından ne kadar önemlidir.[7]

 Efendimiz sağlıklı olmanın önemini belirtmiş ve şöyle buyurmuştur[8]:

عن أبي هريرة قَال: الْمُؤْمِنُ الْقَوِيُّ خَيْرٌ وَأحَبُّ إلى اللّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِ الضَّعِيفِ، وَفي كُلٍّ خَيْرٌ.

Sağlık nimeti, Allah’ın verdiği nimetlerin başında gelir. Sağlığı bozuk olan kimse, ne Allah’a karşı, ne ailesine karşı ve ne de topluma karşı görevlerini yerine getiremez. Bunun için Efendimiz sağlık nimetinin önemine işaret ederek şöyle buyuruyor:[9]

عن ابن عباس قال: نعمتان مغبون فيهما كثير من الناس: الصحة والفراغ.

Gerçekten bu iki nimet, insanların çoğunun derin bir gafletle sürüp gideceğini sandığı, fakat günün birinde uçup gittiğini görerek aldandığını anladığı iki büyük nimettir.

Bir defasında Efendimiz minbere çıktı, bir müddet sonra ağladı ve şöyle buyurdu:[10]

إسألوا الله العفو والعافية فإن أحدا لم يُعط بعد اليقين خيرا من العافية.

 Evet, mümin, önce nefsini hastalıklardan koruyacak, sonra da Allah’ın dilediği zamana kadar yaşamasını sağlayacaktır. Buna hayat hakkı diyoruz.

Yaşama hakkı Allah’ın verdiği bir haktır. Bu hakkı koruma görevi de müminin görevidir. Mümin, yaşama hakkını o derece koruyacaktır ki, bu uğurda ölmesi halinde şehadet mertebesine yükselir. Nitekim, Efendimiz buyuruyorlar ki:[11]

من قُتل دون دمه فهو شهيد.

Yaşama hakkı dokunulmaz haklardandır. Başkasını haksız yere öldürmek nasıl en büyük günahlardan ise, kişinin kendi hayatına son vermesi, yani intihar etmesi de aynı şekilde en büyük günahlardandır.

Nitekim Efendimiz buyuruyorlar ki:[12]

ومن قَتل نفسه بحديدة عذِّب به فى نار جهنم.

Hatta müçtehit imamlardan Ebu Yusuf, kasten kendisini öldüren kimsenin cenaze namazının kılınmayacağını söylemiştir.[13]

Bu konuda bir başka hadisi de şöyledir:[14]

عن أبِى هريرة قال: مَنْ تَردّى مِنْ جَبَلٍ فقَتَلَ نَفْسَهُ فَهُوَ في نَارِ جَهَنّمَ يَتَرَدّى فيهَا خَالِداً مُخَلَّداً فيهَا أبَداً، وَمَنْ تَحَسَّى سُمًّا فَقَتَلَ نَفْسَهُ فَسُمُّهُ في يَدِهِ يَتَحَسّاهُ في نَارِ جَهَنّمَ خَالِداً مُخَلّداً فيهَا أبَداً، وَمَنْ قَتَلَ نَفْسَهُ بِحَدِيدَةٍ، فَحَدِيدَتُهُ في يَدِهِ يتَوَجّأُ بِهَا في بَطْنِهِ في نَارِ جَهَنّمَ خَالِداً مُخَلّداً فيهَا أبَداً.

Bunun için mümin karşılaştığı olaylara, sıkıntı ve üzüntülere sabredecek, bunları aşmak ve düştüğü bunalımdan kurtulmak için Allah’tan yardım ve genişlik dileyecek; kurtuluşu, korumakla görevli olduğu canına kıymada aramayacaktır.

Görülüyor ki, mümin için intihar, düştüğü bunalımdan bir kurtuluş değil, aksine Allah’ın emrine karşı gelmekle kendisini azaba atmaktadır.

3. Aklı Korumak          

Akıl, insanı diğer yaratıklardan ayıran bir özelliktir. Allah’ın insana verdiği bu özellik sayesinde insan, diğer canlılara hükmetmekte, pek çok icat ve keşiflerde bulunmaktadır. Bugünkü teknoloji aklın ürünüdür. 

Kainatı ve kainattaki yaratılış inceliklerine bakarak, onu yaratana ulaşma akıl ile mümkün olmaktadır. Kuran’da şöyle buyuruluyor:[15]

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِن مَّاء فَأَحْيَا بِهِ الأرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخِّرِ بَيْنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ.

Bu ve benzeri ayetlerde, Allah’ın insana verdiğini bildirdiği nimetleri anlayacak ve bu nimetleri verene teşekkür edilmesinin gerektiği yargısına varacak olan akıldır.

İmam Gazali’nin, İhya adlı meşhur eserinde Hz.Aişe’den şu rivayet nakledilmektedir:[16] Hz.Aişe Efendimize:     

-Ey Allah’ın Rasulü, insanlar dünyada ne ile birbirine üstün olurlar? diye sordu. Efendimiz:

-Akıl ile, buyurdu. Hz. Aişe:

-Ahirette ne ile birbirine üstün olurlar? diye sordu. Efendimiz:     

-Yine akıl ile, buyurdu. Bunun üzerine Hz. Aişe:        

-Amelleriyle mükafatlandırılmayacaklar mı? diye sordu. Efendimiz:      

-Ya Aişe! İnsanlar akıllarından fazla bir şey yapabilirler mi? Allah’ın onlara verdiği akıl oranında amel ederler. Sonra amellerine göre de mükâfatlandırılırlar, buyurdu.

Evet, Değerli Müminler!

Allah akıldan daha değerli bir şey yaratmamıştır. Çünkü inanma hususunda dayanak akıldır. Ancak aklı olanlar, Allah’ı tanımakla ve O’nun emir ve yasakları ile yükümlüdürler.         Aklını yitirenlerden ise ilahi yükümlülük kalkar. Bunun içindir ki, İslam, insana aklını koruma görevi vermiş ve akla zarar verecek davranışlardan sakınmasını öğütlemiştir. Akla en çok zarar veren şey ise, uyuşturucu ve içkidir. İçki insanın aklını başından alır, insan sarhoş olunca akli dengesi bozulur ve ne söylediğinin farkında olmaz.

 Can ve mal kaybına sebep olan ve pek çok kimsenin sakat kalması sonucunu doğuran trafik kazalarının büyük kısmı alkollü araç kullanmaktan meydana gelir.

Uyuşturucu da içki gibidir. Hatta içkiden de daha zararlıdır. Uyuşturucu bağımlısı aklını da, sağlığını da kaybeder. Uyuşturucu bir zehirdir. Onu bir defa kullanan kimse artık ondan kendisini kurtaramaz ve ölüme mahkum olur. Televizyon ekranlarına yansıyan uyuşturucu bağımlılarının acıklı halleri dayanılır gibi değildir. Bunun için dinimiz uyuşturucu kullanmayı da, içki içmeyi de haram kılmıştır.

4. Nesli Korumak        

Nesli korumak ve devam ettirmek nikah bağı ile evlenerek, aile yuvası kurmakla mümkündür. Evlenme olmazsa soyun devamı nasıl sağlanacak? Evlenmemek demek soya bir yerde dur demektir. Bu ise doğru değildir. Efendimiz şöyle buyuruyor:[17]

عن أبى أيوب قال: الحِنَّاءُ وَالتَّعَطُّرُ وَالسِّوَاكُ وَالنِّكَاحُ مِنْ سُنَنِ المُرْسَلِينَ.

 Bu hadis göre, Efendimiz de dahil olmak üzere bütün peygamberler evlenmişler ve örnek aileler kurmuşlardır.

Efendimiz sadece evlenmemiş, bizim de evlenmemizi tavsiye etmiştir. Şöyle buyurmuştur:[18]

عن ابن مسعود قال: من استطاع الباءة فليتزوج، فإنه أغضُّ للبصر وأحصن للفرج ومن لم يستطع فعليه بالصوم فإنه له وِجاء.

Efendimiz yine şöyle buyuruyor:[19]

عَنْ عَائِشَةَ قَالَ: النَّكَاحُ مِنْ سُنَّتِي. فَمَنْ لَمْ يَعْمَلْ بِسُنَّتِي فَلَيْسَ مِنَّى. وَتَزَوَّجُوا فإنِّى مُكَاثِرٌ بِكُمُ الأُمَمَ.

Efendimiz bu tavsiyeyi yaparken, bir kimsenin kalkıp evlenmemede fazilet araması doğru olur mu?    Hatta Hz. Aişe’yi ziyaret eden bazı kimseler Efendimizin ibadet ve adetleri hakkında bilgi aldıktan sonra, içlerinden biri, geceleri hiç uyumadan namaz kılacağını, bir diğeri de ara vermeden yıl boyu oruç tutacağını, üçüncüsü de evlenmeyeceğini ifade ettiler. Tam bu sırada gelen Efendimiz şöyle buyurdu:[20]       

-Siz şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz değil mi? Fakat şunu iyi biliniz ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve günahlardan korunanınızım. Bununla beraber ben bazen oruç tutarım, bazı günlerde tutmam, gece kalkar namaz kılarım ve uyurumda. Kadınlarla da evlenir yuva kurarım. Her kim bu sünnetime uymaz da ondan yüz çevirirse benden değildir.

Evlenmekle insan çoluk çocuk sahibi olur. Onları büyütmek, yetiştirmek ve toplumun hizmetine sunmak, insan için maddi olduğu kadar da manevi bir kazançtır. Nitekim Efendimiz buyuruyorlar ki:[21]

عن أبى سعدٍ قال: مَنْ عَالَ ثَلاثَ بناتٍ فأدَّبَهُنَّ وأحسنَ إليهنَّ وزوَّجهنَّ فله الجنةُ.

 Ne güzel kazanç, kişi böylece hem soyun devam ettirmiş, hem de cenneti hak etmiş olur.

Hz.Aişe anlatıyor: Yanında iki kız çocuğu olan bir kadın evime geldi ve benden yiyecek bir şey istedi. Bende de tek bir hurmadan başka bir şey yoktu. Kadına verdiğim bu hurmayı, kadın, iki kız çocuğuna bölüştürdü ve kendi ağzına bir şey koymadı. Sonra da kalktı gitti. Efendimiz gelince bunu kendisine anlattım. Efendimiz şöyle buyurdu:[22]

من ابتُلىَ بشيئ من هذه البنات كن له سِترا من النار.

Bu rivayetler gösteriyor ki, anne ve baba doğurdukları çocuklarını büyütürken ve yetiştirirken katlanacakları zahmet ve sıkıntılar karşılıksız kalmayacak, Yüce Yaratıcı bunun karşılığında onları cennetine koymak suretiyle mükafatlandıracaktır.

5. Malı Korumak

Bütün peygamberlerin insanlara tebliğ ettikleri ile hedefledikleri hususların beşincisi de malı korumaktır. Mal da can gibi dokunulmazdır. Bir kimsenin canına kıymak nasıl haram ise, haksız yere malını elinden almak da aynı şekilde haramdır. Efendimiz veda hutbesinde şöyle buyurmuştur:[23]

فإن دماءكم وأموالكم وأعراضكم بينكم حرام كحرمة يومكم هذا فى شهركم هذا فى بلدكم هذا.

İnsan için canı korumak nasıl bir görev ise, malı korumak da aynı şekilde görevidir. Malını koruma uğrunda haksız yere öldürülen kimsenin şehit olacağını Efendimiz bildirmiştir.[24]

Ebu Hüreyre anlatıyor:[25]

عن أبى هريرة قال: جاء رجل إلى رسول الله فقال: يا رسول الله أرأيت إن جاء رجل يريد أخذَ مالى؟ قال: فلا تُعطِه مالك. قال: أرأيت إن قاتلنى؟ قال: قاتِلْه. قال: أرأيت إن قتلنى؟ قال: فأنت شهيد. قال: أرأيت إن قتلتُه؟ قال: هو فى النار.

Malı korumak sadece bu değildir. İnsan dünyada yaptığı her şeyin hesabını verirken, malını nereden kazanıp nereye harcadığından da sorgulanacaktır. Bunun için müslüman önce kazancının meşru olmasına dikkat edecek, sonra da onu, hesabını kolaylıkla vereceği şekilde harcayacaktır.

Allah’ın insana verdiği mal ile ilgili en çok göz önünde bulundurulacak husus, onu boşa harcamamak, israf etmemektir. Kuran’da şöyle buyuruluyor:

يَا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلاَ تُسْرِفُوا إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ. [26]

وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيراً. إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُوراً. [27]

 

Efendimiz de şöyle buyurmuştur:[28]

عن المغيرة بن شعبة: وكتب إليه معاويةُ أنْ اكتبْ لى بشىء سمعته من رسول اللّه. فكتب إليه: سمعتُه يقول: إن الله تعالى كره لكم ثلاثا: قيل وقال، وإضاعة المال، وكثرة السُّؤال. 

İhtiyaç olmadan malı harcamak yani israf etmek fertler için olduğu kadar, toplumlar için de tehlikeli sonuçlar doğurur. Malın israf edilmesi, meşru olmayan yerlere harcanması, mal sahibi için ne kadar zararlı ise, toplum için de o kadar zararlıdır.  

Fertlerin kazanması ve kazandıklarını tasarruf etmeleri toplumu ne kadar desteklerse, onu israf etmek de o kadar zaafa uğratır. Böyle, kazancını israf edenler, gereksiz yere harcayanlar, dinin, vatanın ve milletin hayrına harcama zamanı geldiğinde harcayacak bir şeyi bulamaz, pişman olur üzülürler.

Burada iki aşırılık var. İkisi de makbul değildir. Birisi cimrilik, diğeri de savurganlıktır. Bunların ikisi de zararlıdır. Nitekim Kuran’da buyuruluyor ki:[29]

وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَّحْسُوراً.

Değerli Müminler! Bütün peygamberlerin insanlara Allah tarafından getirip duyurdukları emir ve yasaklar bu beş şeyi; dini, nefsi, aklı, nesli ve malı korumak içindir. Çünkü Allah, alemlerden müstağnidir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Muhtaç olan insandır.     

İnsanın dünyada sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşaması; kendisine, ailesine, topluma ve hatta insanlığa yararlı hizmetlerde bulunması ve bu sayede ahirette ebedi mutluluğu kazanması için Allah onu yeryüzünde yalnız bırakmamış ve gönderdiği elçilerle ona yardım etmiştir.

Ne mutlu, Allah’ı tanıyan ve onun gönderdiği elçilere uyanlara...


 



[1] Tin, 95/4.

[2] İsra, 17/70.

[3] Bakara, 2/30.

[4] Lokman, 31/20.

[5] Zariyat, 51/56.

[6] Bakara, 2/195.

[7] Müslim, Selam, 32.

[8] Müslim, Kader, 8.

[9] Buhari, Rikak, 1; Tirmizi, Zühd, 1.

[10] Mansur Ali Nasıf, Tac, 5, 122.

[11] Tirmizi, Diyat, 22.

[12] Buhari, Cenaiz, 84.

[13] Şurunbilali, Merakı’l-Felah, 139.

[14] Buhari, Tıp, 56; Müslim, İman, 175.

[15] Bakara, 2/164.

[16] İhya, 1, 84.

[17] Tirmizi, Nikah, 1. (Kına)

[18] Buhari Savm, 10; Müslim, Nikah , 1.

[19] İbn Mace, Nikah, 1.

[20] Buhari, Nikah, 1; Müslim, Nikah, 1.

[21] Ebu Davud, Edeb, 130.

[22] Buhari, Edeb, 18; Müslim, Birr, 46.

[23] Müslim, Hac, 19.

[24] Buhari, Mezalim, 33; Müslim, İman, 62; Tirmizi, Diyat, 22.

[25] Müslim, İman, 62.

[26]Araf, 7/31.

[27] İsra, 17/26-27.

[28] Buhari, Zekat, 52; Müslim, Akdiye, 5.

[29]İsra, 17/29.

Kaynak: Lütfi Şentürk-Diyanet Aylık Dergi

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi36
Bugün Toplam862
Toplam Ziyaret5019877
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI