KUR’AN VE SÜNNET BÜTÜNLÜĞÜ
l. Konunun Plânı
A- Kur’an nedir ?
B- Sünnet nedir ?
C- Sünnetin Dindeki Yeri ve Önemi.
1- Kur’an’dan Delil
2- Sünnetten Delil
3- Sahabenin Sünnete Karşı Tutumu
4- Aklî Delil
D- Hz. Peygamber’in Kur’an’ı Tebliğ ve Tefsir Görevi.
E- Kur’an’ın Anlaşılmasında Sünnetin Yeri
1- Kur’an’ın Hükümlerine Parelel Hükümler Getiren Sünnet
2- Kur’an’ın Hükümlerini Açıklayan Sünnet
3- Kur’an’da Yer Almayan Konularda Müstakil Hüküm Koyan Sünnet
F- Günümüzde Hadise Bakış Tarzı
G- Hadisler Konusunda Oluşturulmaya Çalışılan Tereddütler
1- “Kur’an’da Herşey Var Hadise Gerek Yok” İddiası
2- “Kur’an Korunduğu Halde Hadisler Korunmamıştır” İddiası
3- “Kur’an Yazıldığı Halde Sünnet Yazılmamıştır “İddiası
ll. Konunun Açılımı ve İşlenişi
İşleyeceğimiz konu tefsir usulü ve hadis usulünü doğrudan ilgilendirmektedir. Bu konunun vaazda işlenmesi genellikle zordur. Cemaati sıkmadan ve onların anlayabileceği bir üslupla konu işlenmediği takdirde, hem konuşma ilgi çekmeyecek hem de arzu edilen netice elde edilemeyecektir. Bu sebeple, vaazın, kısa kısa mesaj verilip, sonra da çokca örneklendirilmesi uygun olur.
Konumuza öncelikle Kur’anı tarif ederek başlayabiliriz. Daha sonra sünnetin tarifini yapar, Kur’an’la sünnet arasındaki farkı belirtmeye çalışırız.
Sünnetin dindeki yeri ve önemini öncelikle Kur’an’dan delillendirerek anlatmaya çalışırız. Konumuzu sünnetten, ashabın uygulamalarından örnekler sunarak ve akli deliller getirerek genişletmeye çalışırız. Bu bölümde, özlü sözlerimizi bol bol örneklerle desteklemeye çalışmalıyız.
Hz. Peygamberin Kur’an ile ilk muhatap olan, ilk muallim, ilk mübelliğ ve ilk müfessir ve Kur’anı en iyi anlayan kişi olduğunu vurgulayacağımız bu bölümde, bir çok dini hükmün farziyyeti Kur’an’da bildirilirken, uygulamalarla ilgili şartlar, sebepler, maniler, kurallar, detaylar ve yapılması gereken şekillerin sünnetle belirlendiğini örneklerle anlatmalıyız. Mesela, Kur’an namazın sadece kılınmasını emreder. Namazla ilgili diğer hükümleren tamamı sünnetle koyulmuştur. Oruç, hacc, zekat, kurban, alışveriş ve hadlerle ilgili hükümler; yeminler, mahkeme davaları ve muâmelata dair hükümlerin hepsi namaz gibidir. Bunların detayını ve yapılması gereken şeklini Kur’an’da bulmak mümkün değildir. Bütün bu hakikatler ortada iken, sünnetin korunmamış olduğunu ve Kur’an varken başka bir şeye ihtiyaç olmadığını söylemek doğru olabilir mi ? Ortada namaz, oruç vb.diye bir şey kalır mı ?
Sünnet olmadan Kur’an’ı doğru anlayıp, ahkâmını hayatımızda tatbik etmemiz mümkün değildir. Bu durumu iyi bilen İslam düşmanları, doğrudan doğruya Kur’an’a saldırmaktan bir netice alamayacaklarını bildiklerinden; Hz. Peygamber’in ve O’nun sünnetinin dindeki yerini sarsmaya, hadisler üzerinde şüphe uyandırmaya çalışmaktadırlar. Oryantalistlerin oluşturmaya çalıştıkları şüpheler İslam aleminde benimsenip savunulmaya başlanmış, “ Aramızda Kur’an varken sünnete gerek yoktur”, “ Sünnetin tedvini geç başlamıştır”, “ Dolayısıyla hadislerin bir çoğu kaybolmuştur.” “ Zaten hadislerin sübutu zannidir. Onlarla amel etmek caiz olmaz” gibi iddialar ortaya atılmıştır. Bu sebeple, inananların oyuna gelmemeleri, Hz. Peygamber’in önderliğine ve Onun sünnetinin rehberliğine sımsıkı sarılmaları gerekmektedir.
Ayrıca sünnet, birbirini hiç görmedikleri halde, müslümanlar arasında davranış, duygu, anlayış, tavır ve düşünce birliği sağlayan önemli bir unsurdur. Sünnetin tahrifi ve sünnete olan itimadın sarsılması, müslümanlar arasında var olan bütün bu birliklerin ortadan kalkması sonucunu da doğuracaktır.
lll. Konunun Özet Sunumu
Dinin kaynağı olan Kur’an ve sünnet, hem muhteva hem de birbirini tamamlama açısından iç içedirler. Zira çeşitli naslarla kanun koyarken Kur’an’ın yöneldiği manalara baktığımız zaman ahkamdan aynı mana ve maksatların sünnette de bulunduğunu görürüz.
Sünnet, Kur’an’ın anlaşılmasında birinci derece kaynak olduğu gibi şerî hükümlerde de Kur’an’a eşit bir delildir. Kur’an’la hadisin derecelenişi, itibarîdir. Kitapla sünnet, hüccet olma açısından eşittirler.
Kur’an ve sünneti birbirinden ayırmak mümkün değildir. Zira Yüce Allah, dini hükümlerin ilk yarısını Kur’an’da belirtmiş, ikinci yarısını ise elçisinin sünneti ile tamamlamıştır. Ayrıca Kur’an’da kapalı olan ahkamı sünnet tefsir etmiştir. Öte yandan Kur’an hükümlerinin tamamının uygulanması doğrudan elçi kanalıyla gerçekleşmiştir. Bunlara ilaveten, Kur’an’ın sustuğu sahalarda hüküm koyma yetkisi sünnete bırakılmıştır. Sünnet hem Kur’an gibi müstakil hüküm koyar hem de Kur’an’daki bir asla dayanarak kıyas, ictihad ve ilhak yoluyla yeni hükümler istinbat eder.
İbn Hazm’ın dediği gibi, “ Allah Resulüne ait söz, fiil, iş, takrir ve işaretlerin tümü, Kur’an’ın tefsiridir.”
Söz, fiil ve takrirden ibaret olan sünnet, aynı zamanda, ilahî vahyin iki kısmından birini teşkil eder; diğer kısmı Kur’an-ı Kerimdir. Sünneti Kur’an’dan ayıran en büyük özellik, lafzen vahyedilmiş olmamasıdır. Sünnetin lafızları Kur’an lafızları gibi mûciz değildir; bu lafızlara ve manalarına hakkıyla vakıf olanlarca manen rivayet edilmesi caizdir; okunması ibadet hükmünde sayılmaz. Kur’an Hz. Peygambere vahyedilmiş Allah kelamıdır. Sünnet ise, Hz. Peygambere vahyedilmiş peygamber kelamıdır. Sünnet, ferdî ve sosyal hayatımızı düzenleyen, Hz. Peygamberin davranışlarının bütününü teşkil eder ve Kur’anın bir açılımıdır. Müslüman sünnetten müstağnî kalamaz. Bu itibarla sünnetin doğru anlaşılması ve yorumlanması büyük önem arzeder.
lV. Konu İşlenirken Başvurulacak Bazı Ayetler
1-Hz. Peygamber’e İtaatin Lüzumunu İfade Eden Ayetler:
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونى يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَحيمٌ () قُلْ اَطيعُوا اللّهَ وَالرَّسُولَ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرينَ
[1]
Nisa, 4/59,80; Maide,5/92;Ahzab, 33/21,36; Haşr,59/7
2-Hz. Muhammed’in İlk Mübelliğ, İlk Muallim ve İlk Müfessir Olduğunu Beyan Eden Ayetler:
يَا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ اِنَّ اللّهَ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الْكَافِرينَ
[2] ayrıca bkz. Nahl,16/44
V. Konu İşlenirken Başvurulacak Bazı Hadisler
وَعَنْ العرباض بنِ ساريةَ رضِىَ اللّهُ عنهُ قال: صلّى بِنَا رسولُ اللّهِ ذاتَ يَومٍ ثمّ أقبلَ علَيْنَا بِوجْهِهِ فَوَعظَنَا موْعِظَةً بَلِيغَةً ذَرَفتْ مِنْهَا العيونُ ووَجِلَتْ مِنْهَا القُلُوبُ، فقالَ رجُلٌ: يا رسُولَ اللّهِ كأنّ هذِهِ مَوْعِظَةُ مودِّعٍ فََماذَا تَعهَدُ إلَيْنَا؟ فقَالَ أُوصِيكُمْ بِتَقْوَى اللّهِ تَعالَى وَالسّمعِ وَالطّاعةِ وإنْ كَانَ عبداً حبشيّاً فإنّهُ مَنْ يعشْ مِنْكُمْ بَعْدِى فسَيَرى اختلافاً كَثِيراً، فعليكم بسنتي وسنة الخلفاء المهديِّين الراشدين تمسكوا بها وعضُّوا عليها بالنَّواجذ، وإياكم ومحدثات الأمور، فإِنَّ كلَّ محدثةٍ بدعةٌ، وكلُّ بدعةٍ ضلالةٌ
İrbâd İbnu Sâriye (ra) dedi ki: "Bir gün Resûlullah (a.s) bize namaz kıldırdı. Sonra yüzünü cemaate çevirerek çok beliğ, çok mânidar bir vaazda bulundu. Öyle ki dinleyenlerin gözleri yaşla, kalpleri de heyecanla doldu. Cemaatten biri: "Ey Allah'ın Resûlü, sanki bu, bir veda konuşmasıdır, bize ne tavsiye ediyorsunuz?" dedi. "Size, buyurdu, Allah'a karşı takvada bulunmanızı, başınızda Habeşli bir köle olsa bile emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Zira, sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Hülefâ-i Râşidîn'in sünnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve dört elle sarılın. Sonradan çıkarılan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira (sünnette bulunana zıt olarak) her yeni çıkarılan şey bir bid'attır, her bid'at de dalalettir, sapıklıktır." [3]
عن مالك أنهُ بلغَهُ أنّ النبى قال: تركتُ فِيكُمْ أمرينِ لَنْ تَضِلُّوا ما تَمَسّكتُمْ بِهِمَا: كِتَابَ اللّهِ تَعالَى، وَسُنّةَ رَسُولِهِ
İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (as) şunu söylemiştir: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetce asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitab'ı ve Resûlünün sünneti. [4]
ـ حدثنا عَبْدُ الوَهّابِ بنُ نَجْدَةَ أخبرنا أبو عَمْرِو بنِ كَثِيرِ بنِ دِينَارٍ عنْ حَرِيز ابنِ عُثْمانَ عنْ عَبْدِ الرّحْمَنِ بنِ أبِي عَوْفٍ عنِ المِقْدَامِ بنِ مَعْدِ يكَرِبَ عنْ رَسُولِ الله صلى الله عليه وسلم أنّهُ قالَ: "ألاَ إنّي أُوتِيتُ الْكِتَابَ وَمِثْلَهُ مَعَهُ ألاَ يُوشِكُ رَجُلٌ شَبْعَانُ عَلَى أرِيكَتِهِ يَقُولُ: عَلَيْكُمْ بِهَذَا الْقُرْآنِ فَمَا وَجَدْتُمْ فِيهِ مِنْ حَلاَلٍ فَأَحِلّوهُ وَمَا وَجَدْتُمْ فِيهِ مِنْ حَرَامٍ فَحَرّمُوهُ. ألاَ لاَ يَحِلّ لَكُم الْحِمَارُ الأهْلِيّ وَلاَ كُلّ ذِي نَابٍ مِنَ السّبُعٍ وَلاَ لُقَطَةُ مُعَاهِدٍ إلاّ أنْ يَسْتَغْنِيَ عَنْهَا صَاحِبُهَا، وَمَنْ نَزَلَ بِقَوْمٍ فَعَلَيْهِمْ أنْ يَقْرُوهُ فَإِنْ لَمْ يَقْرُوهُ فَلَهُ أنْ يَعْقُبَهُمْ بِمِثْلَ قِرَاهُ".
Mikdâm İbnu Ma'dîkerib (ra) anlatıyor: Resûlullah (a.s) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sünnet) verildi.Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: " Size bu Kur’an yeter. Onda neleri helâl bulmuşsanız onu helal biliniz. Neleri de haram bulmuşsanız onları haram addediniz , diyeceği zaman yakındır. Haberiniz olsun (Kur'an'da zikri geçmiyen) ehlî eşeğin eti de size helâl değildir, vahşi hayvanlardan parçalayıcı dişi (köpek dişi) olanlar, keza muâhedeli olanların yitikleri de haramdır. Ancak eşya sâhibi, ihtiyacı olmadığı için, kasden terketmişse o müstesna. Bir kimse bir kavme uğradığı zaman, ona ikram etmek, o kavme vazife olur. Şayet ikram etmezlerse, o kimse, hak ettiği ikramın mislince onları cezalandırır."[5]
لا ألفينَّ أحدكم متَّكئاً على أريكته يأتيه الأمر من أمري ممَّا أمرت به أو نهيت عنه فيقول لا ندري، ما وجدنا في كتاب الله اتبعناه"
“ Sakın sizden birinize, rahat koltuğuna oturmuş vaziyette, benim emrettiklerimden bir emir, veya nehyettiklerimden bir nehiy ulaştığı zaman, ‘ böyle bir şey bilmiyorum, biz Allah’ın kitabında ne bulursak ona tabi oluruz, ‘ derken rastlamayayım.” [6]
Vl.Yaralanılabilecek Bazı Notlar
1- Benî Esed Kabilesinden bir kadın Abdullah b. Mesud’a gelerek şöyle dedi:” Senin ‘ döğme yapan da yaptıran da lanetlenmiştir ‘ dediğini duydum. Halbuki ben iki levha arasındakileri ( Kur’an’ı) okudum, fakat senin dediğin gibi bir şeye rastlamadım. Üstelik senin hanımında da döğme olduğunu sanıyorum “ dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Mes’ud “ Öyleyse içeri gir bak” dedi. Kadın girdi baktı, bir şey göremedi. Dışarı çıktı ve bir şey göremediğini söyledi. Bunun üzerine Abdullah b. Mes’ud “ Resul size neyi veriyorsa onu alın, neden yasaklıyorsa ondan sakının “ ayetini hiç okumadın mı ? “ diye sordu. Kadın “ evet okudum”, deyince Abdullah b. Mes’ud, “ işte bu odur “ dedi.[7]
2- Tabiîlerin ileri gelenlerinden Tâvûs b. Keysan’ın ikindiden sonra iki rekat namaz kıldığını gören sahabî Abdullah b. Abbas ona, bir daha bu namazı kılmamasını söyler. Buna karşılık Tâvûs, Hz. Peygamber’in sünnet haline getirilmesinden çekindiği için bu namazı yasakladığını, devamlı olmamak şartıyla bu iki rekat namazı kılmakta bir sakınca olmadığını söyler. Fakat Abdullah b. Abbas Resulullah’ın ikindiden sonra bir başka namaz kılınmasını kesinlikle yasakladığını söyleyerek “ Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman mü’min olan erkek ve kadına kendi işlerinde ona aykırı hareket etmek muhayyerliği yoktur “ ayetini okur.[8] 3- Sünnetin Kur’an ayetlerini açıklamadaki önemine işaret eden ilk devir âlimlerinden İmam Evzaî; “ sünnetin Kitab’a olduğundan çok, Kitab’ın sünnete ihtiyacı vardır” demiştir. [9] 4- Nisa,4/136’da Hz. Peygamberin risaletine ve Ona indirilene inanılması emredilir. Onun risaletine inanmak, onun sünnetini kabul etmeyi gerektirir.
“Kur’an’da beyan edilmeyen hiçbir şey bırakılmamıştır, bu sebeple sünnete ihtiyaç yoktur”iddiasına karşı şunları söyleyebiliriz: Evet,Kur’an’da her şey beyan edilmiştir. Ancak, herşeyin beyanı iki şekilde olmuştur:
1- Açıkca beyan
2- Hafî olarak beyan. Sünnet, hafi olarak beyan edilen hususları açıklamıştır.
“ Allah, Kur’an’ı koruyacağını tekeffül ettiği halde sünneti korumayı tekeffül etmemiştir” iddiasına gelince;
Aslında, Hıcr suresi 9. ayet-i kerime’den sünnetin de korunduğu anlaşılmakla birlikte, hadislerin, sahih, zayıf ve mevzu olarak değerlendirmeye tabi tutulması, sahih-sabit hadisin korunduğunun delilidir. Ayrıca, Tevbe, 9/32’de geçen,söndürülmeye çalışılan “ Allah’ın nuru” nun, Allah’ın, peygamberine vahyettiği ( Kur’an ve diğerleri) olduğu açıktır. Yüce Allah, kendi dinini korumayı tekeffül etmiştir.
“Sünnet yazılmamıştır” iddiasına karşı şunları söyleyebiliriz: Nakledilen ayet ve hadislerin delil oluşunda aslolan, bunların yazılı olması kadar, nakledenlerin de âdil olmasıdır. Zira, Hıristiyan ve Yahudiler, yazılı olan İncil ve Tevrat metinlerini tahrif etmişlerdir.(bkz. Bakara, 2/79)
Vll. Başvurulabilecek Kaynaklar
TDV. İslam Ansiklopedisi, “Hadis” ve “ Ehl-i Hadis” maddeleri
Necati Kara, Kuran Sünnet Bütünlüğü,Erzurum,1995
Lütfi Şentürk,Güncel Dini Konular (Sünnet ve Teşrideki Yeri ) , DİByayını,Ankara,2000
Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, Subh es- Sâlih, terc. M. Yaşar Kandemir, Diyanet Yayınlarından,Ankara 1971
Kuran ve Sünnet Bütünlüğü, Ali Çelik, Diyanet İlmi Dergi, c.33,sayı.2,sahife.27,yıl.1997
Mehmet Soysaldı, Kuran ve Sünnet İlişkisi, Diyanet İlmi Dergi, Aralık 2002
İslam Hukuk İlminin Esasları ( Usûlü’l-Fıkh), Zekiyüddin Şaban (terc. İbrahim Kâfi Dönmez), s. 71-81
Yusuf el- Kardâvi, Sünneti Anlamada Yöntem, terc. Bünyamin Erul, Kayseri 1998
Muhammed Tahir Hekim,Sünnetin Etrafındaki Şüpheler,, Çev: Hüseyin Arslan, s: 11, İstanbul, 1985 Pınar yay.
Mehmet Erdoğan, İslam Hukukunda Ahkâmın Değişmesi, İstanbul,1990
Tâhir b. Muhammed Âşur, İslam Hukuk Felsefesi, ( terc. V.Akyüz-M.Erdoğan),İstanbul,1988.
Muhammed Lokman es-Selefi, es-Sünnetü Hucciyyetüha ve Mekânetüha fi’l- İslam, Medine.
Oryantalizm, Edward SAİD, Çev: Selahaddin AYAZ, İstanbul, 1982, Pınar yay.
Hadis Usûlü, Prof. Dr. Talat KOÇYİĞİT, Ankara, 1997, T.D.V. yay.
Bu vaaz projesi Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Sabri AKPOLAT tarafından hazırlanmıştır.
[1] Âl-i İmrân, 3/31,32
[2] Mâide, 5/67
[3] Tirmizî, İlim ,16, (V,44 ); Ebu Dâvud, Sünne, 6, (V,14-15)
[4] Muvatta, Kader 3,(II, 899).
[5] Ebu Dâvud, Sünne, 6, (V,10-11); Tirmizî, İlim, 60, (V,38).
[6] Ebu Davut, sünne,1,(V,12)
[7] Hatib Bağdadî, el-Kifaye,s.12
[8] Şatıbî, el-Muvafakât, c.lV,s.25
[9] İbn Abdi’l-Berr, Camiu Beyâni’l-İlm,c.ll,s.191