KUR‘AN‘DAKİ KISSALAR VE HİKAYELER
I-Konunun Planı
A- Kıssa Kavramı
B- Kur’anda Kıssalara Yer Veriliş Nedeni
C- Kur’anda Zikredilen Bazı Kıssalar
D- Hadislerdeki Bazı Kıssalar
E- Kıssalardaki Genel Muhtevalara
a. Kıssalar insanları hak yola iletmek için zikredilmiştir
b. Kıssaların geliş sebeplerinin biri de insanların eğitimidir
c. Kıssalar insanlar için bir öğüttür.
d. Kur’anın metod olarak kullandığı beyan, öğüt ve hikmet unsurları, Kur’andaki kıssalarda bir araya gelmiştir.
e. Kur’andaki kıssaların büyük bir bölümünü ahlaki konudaki kıssalar oluşturur.
f. Kıssanın insan eğitiminde büyük rolü vardır. Kur’an kıssalarında gözetilen amaç, Kur’anın indiriliş amacıyla örtüşür.
II- Konunun Açılımı ve İşlenişi:
Konuya kıssa ve hikaye kavramı açıklanarak başlanılır. Daha sonra Kur’anın genel çerçevesi içinde kıssaların ayrı bir yer oluşturduğuna işaret edilir. Daha sonraki bölümlerde Kur’andaki ve sünnetteki kıssalarla ilgili olarak bazı ayet ve hadislere değinilir, devamla söz konusu kıssaların bu kaynaklarda zikrediliş nedenleri üzerinde durulur, insanların eğitiminde, kulluk görevlerini yerine getirmede ve yaratılıştaki hikmet ve esrarı sezinlemede kıssaların tesirinden bahsedilir. Toplumda meydana gelen bazı ahlaki sapmalar ve neticeleri Kur’an ve hadislerde geçen kıssalarla irtibatlandırılır ve insanların bunlardan öğüt ve ibret almalarının önemi üzerinde durulur.
III-Konunun Özet Sunumu:
Kıssa bir haberi nakletme, bir olayı anlatma, hikaye etmedir. Kısa edebi olarak hikaye anlamında da kullanılır. Bir haber veya hikayenin kıssa olarak isimlendirilmesi için, yaşanmış ve tespit edilmiş olması gerekir. Bu bağlamda Kur’andaki kıssalar bir hikaye olmayıp, gerçek kıssalardır.( Kasasu’l-Hak ) Bu itibarla Kur’anın kıssalarına hikaye denilemez.
Kur’andaki kıssalar yüce kitabımızın bir üslubudur. Kıssalar insanları doğru ve hak yola ulaştırmak için zikredilmiştir. Aynı zamanda Kur’anın ve hadislerin tebliğde bir metod olarak kullandığı beyan, hikmet ve öğüt unsurları kıssalarda bir araya getirilmiştir.
Kıssaların insan eğitiminde büyük rolü vardır. Önceki toplumların ve insanların başından geçen olaylar ve sebeplerini anlatmak, bu günün insanlarına da yol gösterir. Çünkü insan yaratılış ve eğilimleri ile aynı insandır. Diğer taraftan Kur’an ve hadislerde geçen kıssalarda esas gaye tarihi bilgi vermek olmayıp, asıl anlatılmak istenen, muhtelif milletlerin tarihlerindeki ibret alınacak olayları öz olarak açıklamak, neticede hak ve hakikatin galip geldiğini göstermek, Peygambere ve mü’minlere teselli vermek, Allahın emirlerine asi olanların eninde sonunda hüsrana uğradığını tarihi misallerle tespit ederek mü’minlerin azmini kuvvetlendirmektir.
Çocukların, gençliğin ve de bütünüyle insanların eğitiminde tarihi, ahlaki ve her çeşit kıssaların büyük önemi vardır. Kur’anda ve hadislerde geçen bütün kıssaları mü’minler bu çerçevede değerlendirmeli ve bunlardaki ibreti, öğütü ve hikmeti sezinlemeli, buna göre hayatını şekillendirmelidir.
IV- Konu İşlenirken Başvurulabilecek Bazı Ayetler:
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَآجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رِبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللّهُ الْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِـي وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا أُحْيِـي وَأُمِيتُ قَالَ إِبْرَاهِيمُ فَإِنَّ اللّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذِي كَفَرَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ .
Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. [1]
وَكُـلاًّ نَّقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاء الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ وَجَاءكَ فِي هَـذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ
(Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak, mü’minlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.[2]
Konu ile ilgili faydalanılabilecek diğer ayetler ise şunlardır:
Bakara, 2/49, Al’i-İmran, 3/62, En’am, 6/86, A’raf, 7/80-84, Yusuf, 12/3,4-20, Ta ha, 20/77, Ankebut, 29/36
V. Konu İşlenirken Başvurulabilecek Bazı Hadisler:
عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ ﺼﻟﻌﻢ كَانَ فِيمَنْ كَانَ قَبْلُكُمْ رَجُلٌ يُسَمّى الْكِفْلَ، وَكَانَ َﻻ يَنْزِعُ عَنْ شَىْءٍ فأتَى امْرَأةً عَلِمَ بِهَا حَاجَة فأعْطَاهَا سِتّينَ دِيناراً. فَلَمَّا أرَادَهَا عَلى نَفْسِهَا ارْتَعَدَتْ وَبَكَتْ. فقَالَ: مَا يُبْكِيكِ؟ فقَالَتْ: ﻷنَّ هذَا عَمَلٌ مَا عَمِلْتُهُ قَط وَمَا حَمَلَنِى عَلَيْهِ إَّﻻ الْحَاجَةُ. فقَالَ: أتَفْعَلِينَ أنْتِ هذَا مِنْ مَخَافَةِ اللّهِ تَعالى؟ فَأنَا أحْرَى بِذلِكِ. فاذْهَبِى، وَلَكِ مَا أعْطَيْتُكِ. وَوَاللّهِﻻَ أُعْصِيهِ بَعْدَهَا أبَداً فَمَاتَ مِنْ لَيْلَتِهِ. فأصْبَحَ مكْتُوباً عَلى بَابِهِ: إنَّ اللّهَ تَعالى قَدْ غَفَرَ لِلْكِفْلِ. فَعَجِبَ النَّاسُ مِنْ ذلِكَ حَتّى أوْحى اللّهُ الى نَبِيِّ زَمَانِهِمْ بِشَأنِهِ.
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Sizden önce yaşayanlar arasında Kifl adında biri vardı. Bildiğinden hiç şaşmazdı. İhtiyaç içinde olduğunu bildiği bir kadına gelerek, altmış dinar verdi. Kadından kâm almak üzere teşebbüse geçince kadın, titredi ve ağladı. "Niye ağlıyorsun?" diye sorunca, kadın:"Bu benim hiç yapmadığım (haram) bir amel. Bu günaha beni razı eden de fakrımdır!" dedi. Adam da:"Yani sen şimdi Allah korkusuyla mı ağlıyorsun? Öyleyse, Allah'tan korkmaya ben senden daha layıkım! Haydi git, verdiğim para da senin olsun. Vallahi ben bundan böyle Allah'a hiç asi olmayacağım!" dedi. Adam o gece öldü. Sabah, kapısında şu yazılı idi:"Allah Kifl'i mağfiret etti!"Halk bu duruma şaşırdı kaldı. Allah o devrin peygamberine Kifl'in durumunu vahyen bildirinceye kadar şaşkınlık devam etti."[3]
Iعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: قَالَ رَسُولَ اللّهِ : انْطَلَقَ ﺛﻼََثَةُ نَفَرَ مِمَّنْ كَانَ قَبْلَكُمْ حَتّى آوَاهُمُ الْمَبِيتُ الى غَارٍ، فَدَخَلُوا فيه
فَانْحَدَرَتْ صَخْرَةٌ مِنَ الْجَبَلِ، فَسَدَّتَ عَلَيْهِمُ الْغَار. فقَالُوا: إنَّهُ َﻻ يُنْجِيكُمْ مِنْ هذِهِ الصَّخْرَةِ إَّﻻ أنْ تَدْعُوا اللّهَ بِصَالِحِ أعْمَالِكُمْ. فقَالَ أحَدُهُمْ: إنَّهُ كَانَ لِي أبَوَانِ شَيْخَانِ كَبِيرَانِ، وَكُنْتُ أرْعَى عَلَيْهِمَا وََﻻ أغْبَقُ قَبْلَهُمَا أﻫﻼ وََ ﻻمَاﻻ. إنَّهُ نَأىبِي طَلَبُ الشَّجَر يَوْماً فَلَمْ أرُوحْ عَلَيْهِمَا حَتّى نَامَا فَحَلَبْتُ لَهُمَا غُبُوقَهُمَا. فَوَجَدْتُهُمَا قَدْ نَامَا، فَكَرِهْتُ أنْ أغْبُقَ قَبْلَهُمَا أﻫﻼ وَﻻمَاﻻً، وَكَرِهْتُ أنْ أُوقِظهُمَا، وَالصِّبْيَةُ يَتَضَاغَوْنَ عِنْدَ قَدَمَيَّ، وَالْقَدَحُ عَلى يَدِي أنْتَظِرُ اسْتِيقََاظَهُمَا حَتّى بَرَقَ الْفَجْرُ: اللّهُمَّ إنْ كُنْتَ تَعْلمُ أنّي فَعَلْتُ ذلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَفَرِّجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فيهِ مِنْ هذِهِ الصَّخْرَةِ. فَانْفَرَجَتْ شَيْئاًَ ﻻيَسْتَطِيعُونَ الْخُروجَ؛ وَقَالَ اﻵخَرُ: اللّهُمَّ إنَّهُ كَانَتْ لِي ابْنَةُ عَمٍّ هِيَ أحَبُّ النَّاسِ اليّ، فأرَدْتُهَا عَنْ نَفْسِهَا، فامْتَنَعَتْ مِنِّي حَتّى ألَمَتْ بِهَا سَنَةٌ مِنَ السِّنِينَ، فَجَاءَتْنِي، فأعْطَيْتُهَا مِائَةًَ وَعِشْرِينَ دِينَاراً عَلى أنْ تُخَلّي بَيْنِي وَبَيْنَ نَفْسِهَا فَفَعَلَتْ حَتّى إذَا قَدَرْتُ عَلَيْهَا قَالَتْ: َﻻ يَحِلُّ لَكَ أنْ تَفُضَّ الْخَاتَمَ إَّﻻ بِحَقِّهِ. فَتَحَرَّجْتُ مِنَ الوُقُوعِ عَلَيْهَا فانْصَرَفْتُ عَنْهَا وَهيَ أحَبُّ النَّاس اليّ وَتَرَكْتُ الذّهَبَ؛ اللّهُمَّ إنْ كُنْتُ فَعَلْتُ ذلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَأفْرِجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فيهِ. فَانْفَرَجَتِ الصَّخْرَةُ، غَيْرُ أنّهُمْ َﻻ يَسْتَطِيعُونَ الْخُروجَ. فقَالَ الثّالِثُ: اللّهُمَّ إنِّى كُنْتُ اسْتَأجَرْتُ أُجَرَاءَ
فأعْطَيْتُهُمْ أجْرَهُمْ غَيْرَ رَجُلٍ وَاحِدٍ تَرَكَ أجْرَهُ وَذَهَبَ، فَثَمَّرْتُهُ لَهُ حَتّى كَثُرَتْ مِنْهُ اﻻمْوَالُ، فَجَاءَنِي بَعْدَ حِينٍ فقَالَ: يَا عَبْدَ اللّهِ أدِّ اليّ أجْرِي. فَقُلْتُ: كُلُّ مَا تَرَى مِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ وَاِﻻبِلِ وَالرَّقِيقِ أجْرُكَ، اِذْهَبْ فَاسْتَقْهُ. فقَالَ: يَا عَبْدَاللّهِ، َﻻ تَسْتَهْزِئُ بِي فَقُلْتُ: إنِّي َﻻ أسْتَهْزِئُ بِكَ، اِذْهَبْ فَاسْتَقْهُ فَأخَذَهُ كُلُّهُ. اللّهُمَّ إنْ كُنْتُ فَعَلْتُ ذلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَأفْرِجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فيهِ فأنْفَرَجَتِ الصَّخْرَةُ، فَخَرَجُوا يَمْشُونَ.
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:"Sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:"Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâlâ uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü:" Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!" Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi. İkinci şahıs şöyle dedi:"Ey Allahım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi.
Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim. Ey Allahım, eğer bunları senin rızayı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar. "Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.Üçüncü şahıs dedi ki:"Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:"Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:"Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam: "Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:"Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü."Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler."[4]
VI- Yararlanılabilecek Bazı Kaynaklar;
Buhari, Sahih, Enbiya, 60,. ( IV,146) Büyu, 34, ( III,2 ) Edep, 78, ( VII,68 ) Müslim, Sahih, Zühd, 53, ( III,2275) Zikir, 48 , ( III,2099)
Ebu Davud, Sünen, Büyu, 17, ( III,680)
Kutubu’s-Sitte Tercüme ve Şerhi, İ. Canan, XIV,217-260, XVIII,128. Akçağ Yayınevi, Ankara, 1988.
Tefsir Usülü, İ. Cerrahoğlu, s,172. Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1976.
Diyanet İslam Ansiklopedisi , Kıssa Mad. İstanbul, 1988.
Şamil İslam Ansiklopedisi, Kıssa Mad. Şamil Yayınevi İstanbul, 1991.
Sohbetler Hatıralar, A. Coşkun, s, 517 , Türdav Yayınevi, İstanbul,1982
M. Şemsettin ÜNAL Kurul Uzmanı
[1] Bakara, 2/258.
[2] Hud, 11/20
[3] Tirmizi, Sünen, Kıyamet, 38, IV, 656.
[4] Buhari, Enbiya, 50, IV, 147.