• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Kelime-i Şahadet (İyi İnsan ve İyi Müslüman Olma Taahhüdü

İYİ İNSAN VE İYİ MÜSLÜMAN OLMA TAAHHÜDÜ: KELİME-İ ŞEHÂDET

 

I. Konunun Planı

A.   ‘Kelime-i Şahadet’le Gerçekleşen  Manevi Sözleşmenin Muhtevası

1.    Kelime-i Şahadet Sözleşmesiyle Verdiğimiz Taahhüt

2.    Kelime-i Şahadet Sözleşmesiyle Elde Ettiğimiz kazanımlar

B.   Kelime-i Şahâdet Sözleşmesinin Müslüman’a Yüklediği Kişisel Sorumluluk

1.    İslam’ın Güzelliğini Fiili Olarak Hayatımızda Gösterme Sorumluluğu

a.    İslam’ı Doğru Öğrenme

b.    İslam’ı Yaşama

c.    İslam’ı Tanıtma

2.    İslam’a Söz getirmeme Duyarlılığı

C.   Kelime-i Şahâdet Sözleşmesinin Müslüman’a Yüklediği Toplumsal Sorumluluk

D.   Sonuç

 

II. Konunun Açılımı ve İşlenişi

Bu konu şöyle bir yaklaşımla ele alınabilir: Müslüman Kelime-i Şahadetle adeta manevi bir sözleşme imzalamış olmaktadır. Bu sözleşme, Müslüman’a, Müslüman olmanın ve İslam toplumunun bir üyesi bulunmanın tüm maddi ve manevi kazanımlarını sağlamaktadır. Buna mukabil kendisine bireysel ve toplumsal olarak bir takım ödevler ve sorumluluklar yüklemektedir. Kişisel olarak İslam’ı öğrenme, yaşama, yaşatmaya ve tanıtmaya çalışma, İslam’a leke getirmeme olarak özetlenebilecek bu ödevler, toplumsal olarak da Müslümanların derdiyle dertlenme, her türlü sosyal yardımlaşma ve dayanışma da dahil o toplumun her bakımdan aktif bir üyesi olma şeklinde ifade edilebilir.

Bu doğrultuda Müslüman’ın, İslam’ı bir bütün olarak benimseyip tasdik ettiğini gösteren sözleşme cümlesi olarak Kelime-i şahâdetin ilk önce Müslüman’a kazandırdıkları ele alınabilir. Bu çerçevede;

من قال لا اله الاالله دخل الجنة   Hadis-i şerifinin bir gereği olarak Ahiretteki kazanımlarına kısaca temas edilebilir.

 Mehmet Akif’in:

‘İmandır o cevher ki ilâhî ne büyüktür

İmansız olan paslı yürek sînede yüktür’ mısraı doğrultusunda iman sahibi olmanın kişiyi dünyada nasıl kendisine ve çevresine faydalı bir insan haline getireceği ve insana iç huzuru vereceği anlatılarak bu doğrultudaki kazanımlara işaret edilebilir.

Kelime-i şahadeti söyleyen kimsenin, son ilahi kitap Kur'an-ı Kerim'i bütünüyle benimsemiş ve Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed'e vahiy yoluyla bildirdiği, Onun da insanlara tebliğ ettiği her şeyi tamamen kabul etmiş olacağı ifade edilir.

Konunun açılımı şöyle sürdürülebilir:

-   İman etmek için kimse zorlanamaz. İslâm’a girmek isteyen kendi isteğiyle girer. İman etmeden önce araştırma yapılabilir, zihinde oluşan her türlü tereddüt ve şüphenin cevabı aranabilir. Ancak iman ettikten sonra iyi bir mümin, iyi bir Müslüman olabilmek için kalpten her türlü tereddüdü söküp atmak gerekir. Çünkü imanla tereddüt bir arada olmaz. Bu yüzden iman, insanın kalbinin derinliklerine öylesine kök salmalı ki onu İslâm’a aykırı davranışlardan alıkoymalı, onun zihniyetinin, ahlâkının ve davranışlarının İslâm’a göre şekillenmesine imkan vermeli.

-   Müslüman’ın İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenme gayreti içinde olması gerekir. Çünkü İslâm’ın temel ve vazgeçilmez öğretilerini bilmeden İslâm’ı tam manasıyla yaşayabilmek pek mümkün olmaz. Gerçek bir mümin, İslâm’ı iyi tanımalı, ona bilinçli bir şekilde sarılmalı ve onu hayata geçirmeye çalışmalıdır.

-   İman ettikten sonra bu imanın gereklerini yerine getirmemek, bir çelişki olur. Huzurlu olabilmek için çelişkilerden kurtulmak gerekir. Çünkü çelişkiler içinde bocalayan bir kimsenin huzurlu olması düşünülemez.

-   Müslümanlık bir giyim kuşam ve sekil değişikliğinden veya mücerret bazı sözler söylemekten ibaret değildir. O bir zihniyettir. İste bu sebeple Mümin, Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’le kemale erdirdiği dini gönülden ve içten benimseyerek onu hayata geçirme gayreti içinde olur.

-   Samimi bir mümin, her hareketinin ve davranışının Allah’ın rızasına uygun olup olmadığını göz önünde bulundurur. Böyle hareket ettiği takdirde yaptığı her meşru fiil bir ibadet hükmünü almaya baslar.

-   İslâm ahlakını özümseme ve hayata geçirme de İslâm'ı yasamanın en önemli bölümlerinden birini oluşturur. Denilebilir ki; hiç bir dinde ve hiç bir düşünce sisteminde İslâm’da güzel ahlaka verilen önem kadar önem verilmemiştir. Hatta Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed "Ben ancak ahlaki faziletleri tamamlamak için gönderildim" buyurmuştur. Bu yüzden Müslüman’ın ahlakını güzelleştirmesi en temel hedeflerden biri olmalıdır. Bu amaçla Mümin, İslâm'ın kendinden istediği kişisel ve toplumsal görevlerini öğrenmek ve bunun sonucunda güzel hareketlerle bezenmek, çirkin alışkanlıklardan kaçınmak zorundadır.

 

III.      Konunun Özet Sunumu

"Kelime-i Şahadet" İslam’ı bütünüyle kabul ve tasdik etmeyi ifade eden bir anahtar cümledir. Bu bakımdan Kelime-i Şahadet getiren kişi, adeta İslâm’a giriş sözleşmesi yapmış olmaktadır. Bu sözleşmeyi yapan insan, Allah'a büyük bir söz vermiş, O'nun emirlerini tereddütsüz bir şekilde kabul edip yerine getirmeyi,yasaklarından kaçınmayı ve Onun istediği şekilde iyi bir Müslüman ve iyi bir insan olmayı taahhüt etmiş olmaktadır.

İyi bir Müslüman, yaptığı bu sözleşmeye aykırı hareket etmez ve elinden geldiğince bu sözleşmenin gereğini yerine getirmeye çalışır. Diğer taraftan, Kelime-i Şahadeti söyleyerek yapılan bu sözleşmeye bütün mahlukat şahit oluyor. Şayet bu sözleşme bozulursa, sözleşmeye aykırı hareket edildiğine tanık olan yeryüzündeki ve gökyüzündeki her şey, Allah’ın huzurunda aleyhimize şahitlik eder. Bu duyarlılıkla hareket eden Müslüman, kötülüklere dalamaz. Dolayısıyla Kelime-i şahâdet, nerede olursa olsun Müslüman’ın, daima  İslâmî ölçüler içerisinde yaşamasını gerektiren bir taahhüt olarak kendini gösterir. Bu taahhüde aykırı hareket eden Müslüman asla huzurlu olamaz.

Ayrıca, bu sözleşme ile Müslüman, İslam toplumunun bir üyesi haline gelir ve İslam kardeşliğinin gerektirdiği hak ve sorumluluklara bağlı kalmayı taahhüt etmiş olur.

Kısacası, Kelime-i şahâdet, İslam’ı bir bütün olarak kabullenme ve yaşama sözleşmesidir. Bu sözleşmeyi yapan kişi bir taraftan maddi ve manevi pek çok kazanımlar elde ederken diğer taraftan da kişisel ve toplumsal bir takım ödev ve sorumluluklar üstlenmiş olmaktadır. Dolayısıyla kelime-i şahâdet getiren Müslüman’dan beklenen, bu sözleşmenin gereklerini yerine getirmektir. İslam’ın kesin ve açık bir şekilde ortaya koyduğu bütün prensipleri, helalleri, haramları gönülden benimseyip hayata geçirmeye çalışmak, bu sözleşmenin bir gereğidir.

 

IV.  Konu İşlenirken Başvurulabilecek Bazı Ayetler

“Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar. Onlar, Allah’a verdikleri

sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır. Onlar, Allah’ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır. Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler): ‘Sabretmenize karşılık selam sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!’ Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.” (Ra’d, 13/ 19-25)

 

Konuyla ilgili olarak şu ayetlere de bakılabilir: Bakara 2/25; Secde 32/17; Yunus  10/9; İbrahim 14/23; Taha, 20/112

 

V. Konu İşlenirken Başvurulabilecek Bazı Hadisler

 

 قال رسولُ اللّهِ: مَنْ قَالَ: رَضِيتُ بِاللّهِ تَعاَلى ربَّاً، وَبِالإسْلامِ ديناً، وَبِمُحَمَّدٍ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم  رسُولاً وَجَبَتْ لَهُ الجَنَّةُ.  Rasulullah (as) şöyle buyurmuştur: "Kim: Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı, Resûl olarak Hz. Muhammed’en hoşnudum derse, cenneti hak eder." [1]

 قال رسولُ اللّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: مَنْ كَانَ آخِرُ كَلاَمِهِ لا َ إلَهَ اِلاََّ اللّهُ دَخَلَ الجَنَّةَ.              Rasulullah (as) şöyle buyurmuştur: "Kimin (hayatta söylediği) en son sözü Lâ ilâhe illallah olursa cennete gider" [2]

 الإيمان بضع وستون شعبة، والحياء شعبة من الإيمان.

            “İman, yetmiş küsur bölümdür. Haya da imandan bir bölümdür.”[3]

المسلم من سلم المسلمون من لسانه ويده، والمهاجر من هجر ما نهى الله عنه.

            “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kişidir. Muhacir de Allah’ın yasakladıklarını terk eden kişidir.”[4]

لا يؤمن أحدكم حتى يحب لأخيه ما يحب لنفسه.

Kişi, kendisi için istediğini, kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.[5]

 

ثلاث من كن فيه وجد حلاوة الإيمان: أن يكون الله ورسوله أحب إليه مما سواهما، وأن يحب المرء لا يحبه إلا لله، وأن يكره أن يعود في الكفر كما يكره أن يقذف في النار.

“Şu üç özellik kimde bulunursa imanın zevkini tadar: Allah ve Rasulünü, herkesten ve her şeyden fazla sevmek, sevdiği kişiyi sırf Allah için sevmek, nasıl ateşe atılmak istemezse, küfre dönüşü de o kadar istememek.” [6]

أمرت أن أقاتل الناس حتى يشهدوا أن لا إله إلا الله وأن محمدا رسول الله، ويقيموا الصلاة، ويؤتوا الزكاة، فإذا فعلوا ذلك عصموا مني دماءهم وأموالهم إلا بحق الإسلام، وحسابهم على الله.

“Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna iman edip, namazı dosdoğru kılıncaya

 

آية المنافق ثلاث: إذا حدث كذب، وإذا وعد أخلف، وإذا اؤتمن خان.

“Münafığın alameti üçtür. Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edilince hıyanet eder.”[7]

من مات وهو يعلم أنه لا إله إلا الله دخل الجنة.

“Allah’tan başak ilah olmadığını bilerek ölen Cennete girer.”[8]

انَّ رَسُولَ اللَّهِ - صلى الله عليه وسلم - سُئِلَ أَىُّ الْعَمَلِ أَفْضَلُ فَقَالَ « إِيمَانٌ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ » . قِيلَ ثُمَّ مَاذَا قَالَ « الْجِهَادُ فِى سَبِيلِ اللَّهِ » . قِيلَ ثُمَّ مَاذَا قَالَ « حَجٌّ مَبْرُورٌ » .

Rasulullah (as)a : En üstün amel nedir? diye soruldu.
- Allah ve Rasûlüne inanmaktır, buyurdu.
- Sonra nedir? denildi.
- Allah yolunda cihad etmektir, cevabını verdi.
- Sonra hangisidir? diye soruldu. O (s.a.v) de;
- Mebrur olan hacc'tır, buyurdu" [9]

عن أبى سَعيدِ سَعْدِِ بن مالك بنِ سِنانٍ الخُدْرىِّ رضى اللّه تعالى عنهما أن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم   قال: يَخْرُجُ مِن النَّارِ مَنْ كَان في قَلْبهِ مِثقالَُ ذَرَّةٍ مِن إيمانٍ[ قال أبو سعيد ]فَمَنْ شكَّ فليقرأْ: إن اللّهَ  يظلمُ مثقالَ ذرَّةٍ .

 Ebu Sa'îd İbnu Mâlik İbni Sinân el-Hudrî (radıyallahu anh) hazretleri demiştir ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

"Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse ateşten çıkacaktır."

Ebu Sa'îd der ki: "Kim (bu ihbarın ifade ettiği hakikatten) şüpheye düşerse şu ayeti okusun: "Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz..." (Nisa: 4/40).[10]

 

 قال رسولُ اللّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : إذا أسْلَمَ العَبْدُ فحَسُنَ إسْلاَمُهُ كَتَبَ اللّهُ لَهُ كلُّ حَسنَةٍ كَانَ أزْلَفَهَا، وَمُحِيَتْ عَنْهُ كلُّ سَيئَةٍ كَانَ أزْلَفَهَا، وَكَانَ بَعْدَ ذلِكَ القصاصُ: كلُّ حسَنَةٍ بعشْرِ أمثالها إلى سبعِمائةِ ضِعْفٍ، وَالسَّيئةُ بمثلِهَا إّلا أن يتجاوَزَ اللّهُ عنْها.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

"Bir kul İslâm'a girer ve bunda samimi olursa, daha önce yaptığı bütün hayırları Allah, lehine yazar, işlemiş olduğu bütün şerleri de affeder. Müslüman olduktan sonra yaptıkları da şu şekilde muâmele görür: Yaptığı her hayır için en az on misli olmak üzere yediyüz misline kadar sevap yazılır. İşlediği her bir şer için de, -Allah affetmediği takdirde- bir günah yazılır."[11]

 

VI.      Yararlanılabilecek Bazı Kaynaklar

 

ELMALILI, Muhammed Hamdi Yazır, (ö. 1942), Hak Dîni Kur'an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1979, I/ 177 vd

AFZALURRAHMAN, Sîret Ansiklopedisi, Inkılâb Yayınları, İstanbul 1996

AHMET NAİM VE KAMİL MİRAS, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Üçer Ofset Matbaası, Ankara 1970, I/28 vd

DAVUDOĞLU, Ahmed,  Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, ist. İst 1977, I/95 vd

CANAN, İbrahim, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/197

ÇAKAN, İsmail Lütfü, İyi Müslüman, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını.

 



[1] Ebu Dâvud, Salât 361, (Hadis No:1529)

[2] Ebu Dâvud, Cenâiz 20, (3116)

[3] Buhari, İman 2

[4] Buhari, İman 3

[5] Buhari, İman 6

[6] Buhari, İman 8

[7] Buhari, İman 23

[8] Müslim, iman 43 (Hadis No: 26)

[9] Buhari, İman, 18  HNo: 26; Müslim, İman 135; Hacc 204, 437; Tirmizî, Fedailu'l Cihat 22; Hacc

[10] Tirmizî Sıfatu Cehennem: 10, (2601). Tirmizî hadis için "sahihtir" demiştir. İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/200.

[11] Buharî hadisi tâlik olarak kaydeder (İman: 31), Nesâî, İman: 10, (8, 105); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/201

 

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi43
Bugün Toplam838
Toplam Ziyaret5019853
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI