HAYVAN HAKLARI[1]
I)Konunun Planı
A) Genel Olarak Hak Kavramı
B) Hayvan Hakları
C) İslamın Rahmet Prensibi
D) Zulüm kavramı ve zulmün, işkencenin yasaklığı
E) Hayvanların Ekolojik Dengedeki Fonksiyonları
F) Âyet ve Hadisler Bağlamında Canlılara ve Hayvanlara Merhamet
Konuya genel olarak hak kavramı ve her hakkın kutsal olduğu belirtilerek başlanır. Kısaca bütün canlıların hakları olduğu konusu işlenir. İnsanlar gibi diğer canlıların da gözetilmesi gereken hakları olduğu belirtilir. İslâm’da yaratılan her şeye merhamet nazarıyla bakmanın gereği üzerinde durulur ve zulmün, şiddet ve vahşetin her canlıya karşı yasak olduğu belirtilir.
III) Konunun Özet Sunumu
İslâm’ın merhamet anlayışı, yeryüzündeki bütün canlıları kapsamaktadır. Nitekim,
قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّه كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
“De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?”, “Allah’ındır” de. O, rahmet etmeyi kendi üstüne yazmış (merhameti kendisine ilke edinmiş)tir. Sizi elbette varlığından şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır…”[2] âyetinde göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın, merhameti, kendisine prensip edinmiş olduğu ifade buyurulmaktadır. Rahmet ya da merhamet kalpteki acıma hissidir. Bu his, sahibini acınan objeye karşı lütuf ve ihsana sevk eder. Allah’ın kuluna veya yarattığı diğer canlılara merhameti, kulun acıması gibi değil, kulunu karşılacağı kötü şeylerden esirgemesi, ona ihsanda bulunmasıdır. Ayette “O, rahmet etmeyi kendi üstüne yazmış (merhameti kendisine ilke edinmiş) tir.” cümlesi şu şekilde yorumlanabilir: Allah Teâlâ, merhameti kendisine prensip edinmiştir. O’nun inançsızlara, zulüm edenlere hemen ceza vermeyip mühlet tanıması, bu ezelî acıma prensibinin bir yansımasıdır. O, yarattıklarına acıdığından inkarcıları ve haksızlık yapanları hemen cezalandırmaz; doğru yola gelmeleri için onlara fırsat tanır. O, merhametinin ve adaletinin gereği, vukuunda şüphe bulunmayan kıyamet gününde herkesin dünya hayatında yaptığının karşılığını görmesi için toplayacaktır. Zira dünyada zulme uğramış veya Allah’ın rızasına uygun hayat sürmüş kul, ahirette hakkını alamazsa, ona haksızlık olmuş olur. Zalim ile mazlumun, imanlı ile imansızın aynı işleme tabi tutulması veya aynı sonuçla karşılaşması adalete aykırıdır. İşte Yüce Allah, rahmeti ve adaleti gereği insanları bir araya toplayacak, onlara dünyada yapmış oldukları iyilik veya kötülüklerin karşılığını verecektir. Bu bağlamda ahiret, Allah’ın merhamet ve adaletinin eseridir. Cennet, O’nun rahmetinin, cehennem de gazabının tecelli edeceği mekandır.
Kur’an-ı Kerim’de belki de Allah’ın af edici ve merhamet sahibi oluşu en çok dile getirilen niteliklerdendir.[3] Öyle ki Yüce Kitabımız Kur’an, Alemlerin Rabbi olan Allah’ın “Rahmân” ve “Rahîm” olduğunu ifade eden âyetlerle başlar. Gerek “Rahmân” gerekse “Rahîm” sıfatları, her ikisi de merhametin yoğun bir şekilde odaklandığı kelimelerdir. Kur’an’ın hemen mukaddimesinde Cenab-ı Hakkın “Allah” ismi yanında “Rahmân” ve “Rahîm” isimlerinin zikredilmesi bir anlam ifade etmektedir. Geleneksel yoruma göre, “Rahmân” “Rahîm”e nispetle daha genel bir merhameti ifade etmektedir. Dünyadaki her canlı ya da daha genel anlamıyla “ yaratılanlar” hiçbir ayırıma tabi tutulmaksızın “Rahmân” sıfatının gereği Allah’ın merhametinden nasip dâr olmaktadır. Yüce Allah, alemlerin rabbidir. Âlemi ise, sadece insana özgü gibi telakki etmek ve bu eksende düzenlemeler yapmak oldukça yüzeysel bir bakışın sonucudur. Hz. Peygamber (a.s.) de alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.[4] İnsanıyla hayvanıyla, bilineni ve bilinmeyeni ile âleme merhamet eden bir Allah ve rahmet olarak gönderilen bir Peygamber…
قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
“De ki: “Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?” “Allah’ındır” de. O merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı. Andolsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya, işte onlar inanmazlar.”[5]
V) Konu İşlenirken Başvurulabilecek Bazı Hadisler
أبا هريرة قال: سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: (جعل الله الرحمة في مائة جزء، فأمسك عنده تسعة وتسعين جزءاً، وأنزل في الأرض جزءاً واحداً، فمن ذلك الجزء يتراحم الخلق، حتى ترفع الفرس حافرها عن ولدها، خشية أن تصيبه
“Allah rahmeti yüz parça yarattı. Bu rahmetten doksan dokuzunu yanında tuttu. Yeryüzüne (bu rahmetin) sadece bir parçasını indirdi. İşte bu bir parça sebebiyledir ki yaratıklar birbirine acımaktadırlar. (Öyle ki) at, süt emen yavrusuna engel olmaması için ayağını bu rahmet sayesinde kaldırır.”[6]
قالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيهِ وسَلَّم: (الرَّاحمونَ يرحمهُمْ الرَّحمَنُ ارحموا من في الأرضِ يرحمُكُمْ من في السَّماءِ الرَّحمُ شجنةٌ من الرَّحمَنِ فمنْ وصلَهَا وصلهُ اللهُ ومن قَطَعَها قطعهُ اللهُ
“Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler..."[7]
أن النبي صلى الله عليه وسلم مر عليه حمار قد وسم في وجهه. فقال (لعن الله الذي وسمه.
Hz. Peygamber, yüzüne damga vurulmuş bir merkebin yanından geçti. Hayvanın bu haline çok acıdı ve üzüntüsünü şu sözlerle dile getirdi: “Bu hayvanı yüzünden dağlayana Allah lanet etsin.”[8]
من قتل عصفورا فما فوقها بغير حقها سأل الله عز وجل عنها يوم القيامة،
Hz. Peygamber, “Haksız yere bir serçeyi öldürenden Cenab-ı Hak kıyamet gününde hesap soracaktır.”[9] buyurmaktadır.
Türkçe Tercüme ve Şerhi: Riyazü’s-Salihîn Peygamber Efendimizden Hayat Ölçüleri, Hazırlayanlar. Prof.Dr. M.Yaşar Kandemir, Prof. Dr. İsmail L. Çakan, Doç Dr. Raşit Küçük, Erkam Yayınları, İstanbul 1997.
[1] Bu proje Dr. Yaşar YİĞİT tarafından hazırlanmıştır.
[2] En’âm, 6/12.
[3] İlgili âyetler için bkz. M.Fuad Abdülbâkî, el-Mu’cemü’l-Müfehres li Elfâzı’l-Kur’ân, “R-h-m” md.
[4] Enbiyâ, 21/107.
[5] En’am, 6/12.
[6] Buharî, Edeb, 78/19(VII, 75).
[7] Tirmizi, Birr 25/16 (IV, 342).
[8] Müslim, Libas, 37/29 (II, 1673).
[9] Nesâi, Dahâyâ, 43/42 (VII, 239).