ZULMÜN ZARARLARI
وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ:
“(Resulüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.”
(İBRAHİM SURESİ – 42. AYET)
Zulüm, hakkı sahibine vermemek veya sahibinin elinde bulunan hakkı almaktır. Zulüm halkın mal ve servetine, hak ve hürriyetine, ırzına, namusuna ve haysiyetine tecavüzde bulunmaktır. Zalim, insan suretindeki vahşi yaratıktır, insanların inlemesi ona zevk verir. Halk ağlayıp sızladıkça, yalvarıp yakardıkça o, sinsi bir arzuyla daha büyük zulme cüret eder.
Allah, insanları bu gibi haksız davranışlarda bulunmaktan men etmiştir. Aklı başında olan bir mümin, kendisinin üzerinde Allah’ın hakkı, insanların hakkı ve hayvanların hakkı bulunduğunu aklından çıkarmamalıdır. İnsan zulüm suçu işlememek için kimlerin, üzerinde, ne gibi hakları bulunduğunu bilmek zorundadır. Her insanın üzerinde Allah’ın hakkı, insanların ve hayvanların hakkı vardır.
Allah’ın bizim üzerimizdeki hakkı; O’nun varlığına, birliğine ve diğer iman esaslarına inanmaktır. Allah’a şirk koşan ve O’ndan başka mabut varmış gibi sapık bir inanca kendini kaptıran kimse, en büyük zalimdir. Bu konuda Allah şöyle buyuruyor:
أَوْ تَقُولُواْ لَوْ أَنَّا أُنزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّا أَهْدَى مِنْهُمْ فَقَدْ جَاءكُم بَيِّنَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ فَمَنْأَظْلَمُ مِمَّن كَذَّبَ بِآيَاتِ اللّهِ وَصَدَفَ عَنْهَا سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ آيَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُواْ يَصْدِفُونَ:
“Yahut “Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz diye (Kur’an’ı indirdik). İşte size de Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi. Kim, Allah’ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalimdir! Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.” (EN’AM SURESİ – 157. AYET)
İnsanın üzerinde Allah’a imandan sonra, Allah’a kulluk vazifesi gelmektedir. Bu mükellefiyetlerin yerine getirilmemesi, Allah’ın haklarına karşı işlenmiş bir zulümdür. İnsanlara ve hayvanlara zulüm yapmamak için çok dikkat etmemiz lazımdır. Akl-ı selim sahibi bir Müslüman, saltanatını işkence ve zulüm üzerine kurmamalı ve servetini başkalarına ıstırap vermek için toplamamalıdır. Kişi, kudret ve kuvvetini mazlumları ezmeye yöneltmemeli ve hiçbir kimseye işkence yapmamalıdır.
İnsan, zaman çarkının kendi lehine döndüğünü görüp te başkalarına zulüm yapmaya kalkışmamalıdır. Mağdur ettiği kimselerin gözyaşları sele, ahları ateşe döner de zalimi dünya ve ahirette perişan eder. Geride kalmış asırlarda yaşamış, Hakk’ı tanımamış kimseler, arkalarında kötü bir isim bırakmışlardır. Şimdi saltanat sürdükleri yerlerde yeller esmekte ve baykuşlar ötmektedir. Hani: “Ben sizin en yüce Rabbinizim.” diyen Firavun? Nerede kafasında ilahlık davası bulunan Nemrut? Hani yüksek binalar yaparak namını yüceltmek isteyen Şeddat? Nerede Ad ve Semûd? İlahi bir ceza ile cisimleri helak oldu ve yurtları cihan coğrafyasından silindi.
Haksızlığa uğrayanların yanık yürekle ağızlarından çıkan ahlar, kıyamet gününde zulmet olacak ve zalimi kuşatacaktır. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
اِتَّقُوا الظُّلْمَ فَإِنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ:
“Zulüm, kıyamet günü sahibini kuşatan karanlıklar olacaktır.”
Yine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:
“Ey insanlar! Allah’tan korkunuz. Allah’a and olsun ki, bir mümin diğer bir mümine zulmetmeye görsün, Yüce Allah kıyamet günü ille ondan intikam alır.”
Geçmiş devirlerde yaşamış ümmetlerin içinde de zulme meyledenler olmuştur. Bu davranış, onları ahlakî çöküntüye ve inanç bozukluğuna sevk etmiştir. İrtikâp ettikleri haksızlıklar yüzünden ilahi cezaya uğramışlardır. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) bizleri şöyle uyarıyor:
“Zulümden sakının. Çünkü zulüm, kıyamet günü sahibini bunaltan karanlıklar olacaktır. Koyu cimrilikten de sakının. Zira bu kötü huy, sizden önceki ümmetleri helake sürüklemiştir. Bu cimrilik, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramları helal olarak kabul etmeye sevk etmiştir.”
Şeyh Sadi Şirazi: “Benî âdem aza-i yekdiğeregend = Ademoğulları, diğerlerinin azaları mesabesindedir.” diyerek, insanları birbirlerini tamamlayan unsurlara benzetmiştir. Müslümanların birbirlerine nasıl davranacaklarını, Hz Peygamber (SAV) şöyle ifade buyuruyor:
اَلْمُسْلِمُ أخُو الْمُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ مَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللَّهُ فِي حَاجَتِهِ وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللَّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ:
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim Müslüman’ı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslüman’ı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.”
Bir insan, nasıl davranırsa halka zulüm yapar? Bu sorunun cevabında ilk akla gelen, halkın canını acıtacak ve kanını akıtacak hareketlerdir. Daha sonra onu tehdit eden ve hürriyetine set çeken davranışlar akla gelir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:
“Kim haksız olarak kamçı ile bir kimseye vurdu ise, kıyamet günü kendisine kısas yapılarak hak alınır.”
Beşeri münasebetler yönünden bir müminin en önde gelecek hasleti, halkın kalbini sevindirecek bir nezaket ve asaletin sahibi olmaktır. Kişinin Allah’tan korkması, onun kulluk vazifelerini zevkle yapmasına yardım eder. Bir insanı çeşitli yollardan biriyle korkutmak, onun gönlüne menfi yönde tesir eder ve Allah’a kulluk yapmasına mani olur. Tarih incelenecek olursa görürüz ki, yetişen zalimler halkı korkutunca, Allah’ı bırakıp o zalime tapınırcasına boyun eğmişlerdir. Firavun ve Nemrut, bu konudan en canlı ve sefil örneklerdir. Hz Peygamber (SAV), bu konuyu Allah’a ve ahirete iman etme şartına bağlamıştır:
“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, Sakın hiçbir Müslüman’ı korkutmasın.”
Yine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Müslüman’ı korkutmayınız. Zira bir Müslüman’ı korkutmak en büyük bir zulümdür.”
Başka bir hadis te şöyledir:
“Kim bir Müslüman’a eza verirse bana eza vermiştir. Kim de bana eza verirse, Allah’a eza vermeye kalkışmış olur.”
Bu kadar ikazdan gereken uyarıyı almayan, zulüm ve haksızlıktan kaçınmayan kişinin maruz kalacağı feci akıbeti, Hz Peygamber (SAV) şöyle haber veriyor:
“Mümine zarar veren ve hile yapan mel’undur.”
Zulmü meşru ve zalimi haklı göstermek için hiçbir sebep ileri sürülemez. Kişi, alacağını veya hakkını borçlu kimseden koparmak için asla zulüm yapamaz. Bu konudaki hadis-i şerif şöyledir:
“Hişam b. Hâkim (RA), Şam’a uğramıştı. Güneşe oturtulmuş, başlarına zeytinyağı dökülmüş bir takım insanlara rastladı ve sordu: “Şu durum nedir?” Cevap verildi: “Haraç vergisinden dolayı işkence ediliyorlar.” Hişam şöyle dedi: “Şehadet ederek ifade ederim ki, Hz Peygamber (SAV)’i şöyle söylerken işittim: “Dünyada insanlara azap edenlere, ahirette Allah muhakkak azap eder.”
Şu husus unutulmamalıdır ki, Ateş, ne kadar kuvvetli olursa olsun, yerini küle terk etmektedir. Zalim de ne kadar kuvvetli olursa olsun, yerini mazluma bırakacaktır. Allah, onun cezasını geciktirirse de asla ihmal etmez ve onun yaptıkların yanına bırakmaz. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) bizleri şöyle uyarıyor:
“Yüce Allah, zalime bir müddet mühlet verir. Bir de yakalayacak olursa artık kurtulamaz.”
Zalim, kendisine yardakçılık ve yağcılık yapanlardan güç kazanır. Bir insan, zalimin haksızlık yapmasına engel olamazsa, ona destek olmamalıdır. Çünkü sarmaşık sırık bulmadıkça boyunu yükseltemez. Zalimler de yardımcılarından cesaret alarak zulümlerini arttırırlar. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Zulüm ehli de onların yardımcıları da ateştedir.”
İnsanları haksızlığa sevke den amillerin başında kişinin etrafını kuşatan dalkavuklar ve yardakçılar gelmektedir. Ben Müslüman’ım, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorum diyen bir kimse asla zalime meyletmemeli ve ona yardakçılık yapmamalıdır. Bunun aksi bir yol takip eden kimsenin maruz kalacağı feci akıbeti, Hz Peygamber (SAV) şöyle ifade ediyor:
“Kim bir şahsın zalim olduğunu bildiği halde ona zulümde yardım etmek üzere beraber yürürse, İslam yolundan dışarı çıkmış olur.”
Zulme uğrayan kişi, kendi gücüyle zalime engel olamazsa çareyi Allah’a iltica etmekte bulur. Mazlum, yanık yürekle aziz ve müntekîm olan Allah’a yalvaracak olursa, yaptığı dua hedefini bulur. Velev ki o gayri Müslim olsun. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Mazlumun bedduasını almaktan sakının. Çünkü o, bir kıvılcım sıçraması gibi semaya yükselir.”
Mazlumun duasının süratle kabul olunmasında ibret verici bir olay nakledelim:
Hayatta kimsesi olmayan yaşlı ve fakir bir kadın, bir kulübe içinde barınıyor ve hayatın zorluklarını sinesinde saklıyordu. Bir gün ihtiyacını karşılamak ve nafakasını temin etmek üzere kulübeden ayrılmıştı. Bu sırada o şehirdeki zalim idareci, emrindeki adamlarıyla sarayının etrafında dolaşırken bu kulübeyi gördü ve konağın manzarasını bozuyor diyerek yıkılmasını emretti. Yaşlı kadın geri dönünce kulübesinin yıkıldığını, enkazının atıldığını görmüş ve kimin yıktığını öğrenince, yanık yüreğiyle: “Ya Rabbi, kulübem yıkılırken ben yoktum, engel olamadım. Ey Allah’ım, sen de mi yoktun?” diyerek ağlamaya ve beddua etmeye başladı. O zalimin sarayı, bu ilenme ile çöktü ve yerle bir oldu.
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Mazlumun duası kabul olunmaktadır. Velev ki o, facir ve kâfir olsun. Onun fücuru kendi üzerine sorumluluk getirmektedir.”
Hiçbir Müslüman diğer bir şahsın mülküne tecavüzde bulunmamalı, dünyasını mamur etme hevesiyle ahiretinin perişan hale getirmemelidir. Zira o gün sahte boyalar dökülecek, kişinin iç yüzü açığa çıkacak ve mahşer halkına açıklanacaktır. Bu konuda bizleri aydınlatan ve uyaran Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
مَنْ ظَلَمَ قَيْدَ شِبْرٍ مِنَ الْأَرْضِ طَوَّقَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ سَبْعِ أَرْضِينَ:
“Kim bir karışlık arazi parçasını haksız olarak keser alırsa, Allah ta kıyamet günü bu yeri yedi kat yerden itibaren boynuna geçirir.”
Haksızlık yapmayı alışkanlık haline getiren zalime karşı Allah’ın gazabının şiddetini açıklayan hadis-i kutsî’de, Allah şöyle buyuruyor:
“Benden başka yardımcı bulamayan kimseye zulmeden şahsa gazabım şiddetli oldu.”
Kâinattan nice zalimler gelip geçmiş, can yakmış, kan dökmüş ve ocaklar söndürmüştür. Yüreği yanık bir mazlumun bedduasına hedef olunca hâk ile yeksan olmuştur. Şairin ifade ettiği gibi:
“Zalimlere bir gün dedirtir kudret-i Mevla,
Tallahi lekad âserakellahü aleyna.”
Allah, hakka uyan ve batıldan sakınan, adaletle amil olup zulümden kaçınan muttakîler zümresine bizleri de ilhak eylesin…AMİN…
KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜMİNLERE VAAZ VE İRŞAT MEHMET EMRE