• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Zamanın Önemi ve Değeri

ZAMANIN ÖNEMİ VE DEĞERİ 

 

وَالْعَصْرِ: إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ:إِلَّا الَّذِينَ آمَنُواوَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ:

  

     “Andolsun asra / zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).”  (ASR SURESİ – 1/3. AYETLER)

     Yüce Allah diğer bazı surelerde olduğu gibi, Asr suresine de yeminle başlıyor ve asra yemin ediyor. Elbette ki sözünün doğruluğunu ispat etmek için Allah(c.c.)’ın bir başka varlığa yemin etmeye ihtiyacı yoktur. O'nun bu yemininden maksat, üzerine yemin ettiği varlıkla ilgili olarak insanların yanlış düşüncelerini düzeltmek ve yeminden sonra gelen ifadenin önemine dikkatlerini çekmektir. Çünkü bazı kimseler, gördüklerikötülükleri, çektikleri sıkıntıları hep dehre (zamana) yükleyerek zamandan şikayet ederler ve zamanın uğursuzluğundan, getirdiği olumsuzluklardan bahsederler. Hâlbuki; fesat, fenalık ve kötülük zamanda değil, insanların bizzat kendi yanlış düşünce, tercih ve davranışlarındadır. İşte burada, asra yemin edilerek zamanın önemi hatırlatılmakta,“zamanın bozulduğu” iddiası reddedilmekte ve insanlara şu mesaj verilmektedir:

     Asrın, zamanın herhangi bir ayıbı, kusuru ve zararı yoktur. O, Allah’ın kullarına bahşettiği en değerli nimetlerinden bir nimettir. Buna rağmen İnsanlar zaman nimetinin kadrini ve kıymetini bilip, onu en iyi ve verimli bir şekilde değerlendirmezlerse, hem dünyada hem de ahirette zarar ve ziyan içinde olurlar.

     Ancak İman edip, güzel ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler, iyilikleri emredip, kötülüklerden insanları uzaklaştıranlar ve böylece ömür sermayelerini hayırlı iş ve hizmetlerde harcayanlar müstesnadır. Onlar asla zarar etmezler, bilakis her an kâr ederler. Müfessirler ayette yer alan “asr” kelimesini, ikindi vakti, ikindi namazı, mutlak zaman, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in asrı ve âhir zaman gibifarklı şekillerde tefsir etmişlerdir. “Asır”, bütün bunları kapsamakla birlikte; urenin mesajına ve muhtevasına en uygun olanı “mutlak zaman” anlamıdır.

     Buna göre yorumunu yapmaya çalıştığımız, “Asra andolsun ki, insan ziyandadır”, ayetine; “İnsanın içinde yaşadığı zamana andolsun ki, insan ziyandadır” şeklinde bir mânâ da verilebilir.

     Fahreddin er-Razi bu suresinin tefsirinde şöyle diyor: “Zamanı değerlendirme açısından insan mutlaka zarardadır, kendisini bu zarardan kurtaramaz. Zira zarar, sermayenin kaybıdır. İnsanın sermayesi ise ömrüdür. Onun, ömrünü zayi etmediği anlar çok nadirdir. Çünkü her saniye, mütemadiyen ömrünü alıp götürmektedir. Eğer insan, ömrünü günahlarla geçiriyorsa büyük bir zarar içerisindedir. Hatta daha iyi, daha verimli, daha değerli işleri yapabilmesi mümkünken; bunları yapmayıp, yalnızca mübahlarla yetiniyorsa yine zarar içerisindedir...”

     Seleften biri de: “Asır suresinin mânâsını pazarda buz satan birinden öğrendim.“ diyor. O şahıs sabahleyin pazara çıkar ve şöyle seslenirdi: „Sermayesi eriyen bu adama acıyın! Sermayesi eriyen bu adama acıyın! ”   Onun bu sözünü işitince: ‘İşte insanın hüsranda/zarar ve ziyan içerisinde olmasının anlamı budur.’ dedim. Çünkü İnsana verilen ömür de buz gibi her saniye erimektedir. Eğer insan, ömrünü ziyan eder, maddîve manevî herhangi bir şey kazanmaz veya ömrünü yanlış yerlerde tüketir ve böylece zaman israfında bulunursa, bu durum insanın hüsranına neden olur.”

     Şüphesiz çağımızda ve gelecekte maddeten ve manen ilerlemenin, teknik ve medeniyet yarışını kazanabilmenin yolu da zaman sermayesini en verimli bir şekilde değerlendirmekten geçmektedir. Zamanlarını verimli bir şekilde kullanmasını bilmeyenler, ya da tamamen israf edenler; teknik güce, medenî üstünlüğe, ekonomikbağımsızlığa sahip olamazlar. Çünkü, başarının ve ilerlemenin önündeki en büyük engellerden biri, zaman israfıdır.

     Bu bakımdan Kur’an-ı Kerim, zaman üzerinde dikkatleri canlı tutmak için, bu surede olduğu gibi, diğer sure ve ayetlerde de zamanı hatırlatan tabirleri sıkça kullanır.

     Değişik ayet ve hadislerde yıllık, aylık, haftalık ve bilhassa günlük hayatın tanzimiyle ilgili detaylı bilgilere yer verilir. Her çeşit farz, vacip ve nafile namazlar da zaman tanzimine yönelik gâyeler taşırlar. Böylece ‘yüce dinimiz İslâm, emirlerinin büyük çoğunluğuyla, insana zamanı azamî ölçüde değerlendirmeyi öğretmektedir’ diyebiliriz.

İnşirah suresinde de; “Kolaylığın zorluktan sonra geleceği” bildirildikten sonra:   

 

فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ

 

     “Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul!”  (İNŞİRAH SURESİ – 7. AYET)

     buyrularak; bir ibadetten, bir vazifeden, bir işten boşalınca, iş bitti diye oturmadan, diğer bir iş veya hizmet için kalkıp çalışılması ve böylece zamanın verimli bir şekilde değerlendirilmesi tavsiye edilmektedir.

     Nitekim Cuma suresinde, o günün değerlendirmesiyle ilgili olarak bu prensip açıkça ortaya konulmuştur:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِفَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ

ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ: فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِن فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيراً لَّعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ:

 

     “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.”  (CUMA SURESİ -  9/10. AYETLER)

     Hz. Peygamber de hadis-i şeriflerinde insanları Allah’ın verdiği maddî ve manevî nimetlerin kıymetini takdir etmeye çağırırken; bunlar arasında zamanı özellikle zikreder:

     “İki nimet vardır ki, insanların bir çoğu bunların kıymeti hakkında aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.”

     “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin; Ölüm gelmeden önce hayatın, Hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin. İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin. Fakirlik gelmeden önce zenginliğin.”

     Diğer bir hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyururlar:

     “Ahirette insan şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Allah’ın huzurundan ayrılamaz; ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini ne şekilde yıprattığından, malını (servetini) nereden kazanıp nerelere harcadığından ve bildikleriyle amel edip etmediğinden.”

 

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

 

     Günümüzde pek çok kimse vakit yokluğundan şikâyet eder. Kime sorsanız, zamanı pek yoktur. Halbuki lüzumsuz ve faydasız işlerin peşinden koşuşturmaktan, ya da boşa zaman harcamaktan hayatî önem arzeden işleri yapmaya zaman kalmamaktadır. Unutmayalım ki, kaybedilen birçok şey telafi edilebilir, servetler yeniden kazanılabilir, insan zamanla mal, mülk ve servet sahibi olabilir, ama, boşa geçirdiği zamanını ve gayesinin dışında harcadığı ömür sermayesini asla geri getiremez. “Vakit nakittir”, “Vakitlerle yakutlar satın alınabilir ama, yakutlarla vakitler satın alınamaz” gibi atasözleri, bu hususu en güzel şekilde ifade etmektedir.

     Bu nedenle yüce Allah, Asr suresinin başında asra/zamana yemin ederek onun insan hayatındaki yerine ve önemine dikkat çekmekte; kendilerine verilmiş olan ömür sermayesini, faydasız işlerle, inkâr ve günahla hak ve hakikatten uzak olarak tüketen ve böylece zamanlarını israf edenlerin sonlarının hüsran olacağını hatırlatmaktadır. Devamında ise hüsrana uğramayan, vaktin kıymetini bilip ömür sermayelerini inanarak yararlı iş ve hizmetlerde değerlendiren insanların niteliklerine dikkat çekmektedir. Bu nitelikler: İman, salih amel, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiyedir. O hâlde dünya ve ahirette kurtuluşun yolu ve reçetesi; zamanın kıymetini iyi bilip, belirtilen görevleri ifa etmekten geçmektedir. Merhum Mehmed Akif bu hakikati mısralarında şöyle terennüm ediyor:

     “Hâlık’ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak

       Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak

       Hani ashâb-ı Kirâm, ayrılalım derlerken

       Mutlaka Sure-i ve’l-Asr’ı okurmuş, bu neden?

       Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh

       Başta imân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh,

       Sonra hak, sonra sebât: İşte kuzum insanlık

       Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.”

 

     NOT: Burada “Bir âyet ve bir yorum” çerçevesinde zamanın önemi ve değerine vurgu yapıldığı için, surede yer alan iman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye kavramalarının izahına genişçe yer verilememiş, ancak, bu kavramların zamanı değerlendirip hüsrandan kurtulmanın yegâne yolu ve ilâhî reçetesi olduğuna dikkat çekilmiştir.

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi42
Bugün Toplam848
Toplam Ziyaret5019863
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI