NAMAZI TAM KILMAK VE NAMAZDA HUŞU
الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّارَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ:
“Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.” (HACC SURESİ – 35. AYET)
Selman-ı Farisî (RA) şöyle der:
“Namaz bir ölçüdür. Buna göre ölçüyü tam yapan, karşılığını tam olarak alır. Eğer bir kimse namazından çalarsa, Allah’ın ölçü ve tartıda çalanlar hakkında ne buyurduğunu bilirsiniz.”
Huzeyfe’tül Yemanî (RA), bir defasında namaz kılmakta olan fakat rükû ve secdeleri tam olarak yapmayan bir şahsı görmüş ve kendisine şöyle demişti: “Eğer bu hal ile ölürsen, fıtrat üzere ölmemiş olursun.”
Hasan-ı Basrî (RA) şöyle anlatıyor:
“Hz Peygamber (SAV) bir sohbet sırasında yanındakiler şöyle buyurdu: “Hırsızlık bakımından insanların en kötüsünü size haber vereyim mi?” Kendisini dinleyenler şöyle dediler: “haber ver Ya Rasülallah.” Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Hırsızlık bakımından insanların en kötüsü, namazından çalandır.” Yanındakiler sordular: “Kişi namazından nasıl çalar?” Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Kıldığı namazın rükûlarını ve secdelerini tam yapmaz. Böylece kendi namazından çalmış olur.”
İbni Mes’ud (RA) şöyle der:
“Kıldığı namazlar kişiye iyilikler yapıp kötülüklerden kaçma duygusunu veremiyorsa bu namazlar, onun Allah’a olan uzaklığını arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Kılınan namazlar, kişiye iyilikler yaptırmalı, kötülüklerden de sakındırmalıdır. Eğer kişi, namaz kıldığı halde iyilikler yapmıyor yanı ahlakını güzelleştiremiyor ve kötülüklerden de sakınmıyorsa, o kimse gittikçe Allah’tan uzaklaşıyor demektir.” Bunları söyleyen İbni Mes’ud (RA), daha sonra şu ayeti okudu:
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ:
“(Rasülüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (ANKEBUT SURESİ – 45. AYET)
ŞÖYLE ANLATILIR:
Bir defasında Yakup Kari bir yerde namazda iken bir hırsız gelip kaftanını çaldı. Ancak hırsız arkadaşlarının yanına varınca onlar çalınan kaftanın Yakup Kari’nin olduğunu anladılar ve hırsıza dediler ki: “Bu çaldığın kaftan, Yakup Kari’nindir. O, iyi bir insandır. Kaftanı götür, sahibine teslim et. Çünkü biz, onun bize beddua etmesinden korkarız.” Arkadaşlarının bu sözleri üzeri hırsız kaftanı alarak geri götürdü ve sahibinin yanına bıraktı. Yakup Kari namaz bitirince hadiseler kendisine anlatıldı. Ancak o, hadiseyi anlatanlara şu cevabı verdi: “Ben hırsızın kaftanımım aldığının da geri getirip bıraktığının da farkında değilim.”
Anlatıldığına göre:
Bir defasında Rabia’tül Adeviye, şehir dışında bir yerde namaz kılmaktaydı. Bir ara secde esnasında gözüne büyükçe bir çöp battı. Ne var ki Rabia, ancak namazdan çıktıktan sonra farkına varabildi.
Hz Hasan (RA), abdest almak üzere hazırlandığı zaman yüzünün rengi atar, bunun sebebini soranlara da şu cevabı verirdi: “Şu anda ben, Cebbar olan yüce sultanın huzuruna çıkmaya hazırlanıyorum.” Abdestini alarak namaz kılmak üzere mescidin kapısına geldiği sırada ise, başını göğe kaldırır ve şöyle derdi: “İlahi, kulun kapına geldi. Ey ihsan eden, günahkâr kulun geldi. Sen bize, iyilerimizin kötülerimizi bağışlamasını emretmiştin. İşte sen ihsan edensin, bağışlayansın. Ben ise günahkârım, kötüyüm. Öyleyse beni bağışla. Senin katındaki güzellikler hürmetine ey Kerim, benim yanımdaki kötülüklerle çirkinlikleri bağışla.” Hz Hasan (RA) bunları söyledikten sonra da camiye girer ve namazını kılardı.
Bir defasında Hz Peygamber (SAV), namazda iken sakalıyla oynamakta olan bir adamı görünce şöyle buyurdu: “Eğer onun kalbi huzurlu olsaydı, azası da huzurlu olurdu.
Hz Ali (RA), namaz vakti girdiği zaman adaleleri titreşir ve yüzünün rengi atardı. Kendisine bunun sebebi sorulunca şu cevabı verirdi: “Allah’ın göklere, yere ve dağlara arz edip te onların kabullenmekten kaçındığı ve insanoğlunun yüklendiği emanetin edasının zamanı geldi. Şu anda ben, yüklenmiş olduğum bu emaneti güzelce eda edip edemeyeceğimi bilmiyorum.”
SAİD B. CÜBEYR (RA) ŞÖYLE ANLATIR:
“Bir defasında biz, İbni Abbas (RA) ile birlikte Taif’te bir camide bulunuyorduk. Mehran oğlu Meymun, İkrime ve Ebu’l Aliye de orada idi. Ashab’ın ileri gelenlerinden bazıları da orada idi. Vakti gelince müezzin ezan okumaya başladı. Ancak, Müezzin daha Allahü Ekber der demez İbni Abbas (RA) şiddetle ağlamaya başladı. Öyle ki, elbisesinin ön tarafı ıslandı. Bundan başka gözleri kızardı, boyun damarları şişti. Yanındakilerin hepsi bu hali görmüştü. Bu sırada Ebu’l Aliye kendisine dedi ki: “Ey Rasülullah (SAV)’in amcasının oğlu, bu ağlayış niye? Bu sızlayış niçin? Ezanı biz de işitiyoruz, fakat ağlamıyoruz. Biz, senin ağlamana ağlıyoruz.” Bunun üzerine İbni Abbas (RA) şöyle dedi: “Eğer insanlar müezzinin ne dediğini bilmiş olsalardı, ne istirahat edebilir, ne de uyuyabilirlerdi.” İbni Abbas (RA)’ın bu sözleri üzerine biz de merak ettik ve kendisine sorduk: “Ey Rasülullah (SAV)’in amcasının oğlu, müezzinin ne dediğini bize anlatır mısın?” İbni Abbas (RA) şöyle anlattı:
1-) Müezzin, ALLAHÜ EKBER dediği zaman, şunu demek ister: “Ey meşguller, ezan için işi bırakın. Bedenlerinizi dinlendirin. Amellerin en hayırlısına koşun, namaza koşun.”
2-) Müezzin, EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH dediği zaman, şunu ifade etmek ister: “Ey insanlar, sizi Allah’a davet ettiğime dair kıyamet günü şehadette bulunmaları için, yerde ve göklerde bulunan bütün mahlûkatı şahit tutuyorum.”
3-) Müezzin, EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN RASÜLULLAH dediği zaman şunu ifade etmektedir: “Ey insanlar, Allah yolunu günde beş defa size hatırlattığıma dair yarın kıyamette Hz Muhammed (SAV) ve diğer peygamberler bana şahitlik edeceklerdir.”
4-) Müezzin, HAYYE ALE’S SALAH dediği zaman şunu ifade etmektedir: “Şanı yüce ve mübarek olan Allah, bu dini sizin için kurdu. O halde siz de onu ayakta tutun.”
5-) Müezzin, HAYYE ALE’L FELAH dediği zaman şunu ifade etmektedir: “Allah’ın rahmetine dalın, hidayetten nasibinizi alın.”
6-) Müezzin, ALLAHÜ EKBER, ALLAHÜ EKBER dediği zaman şunu ifade etmektedir: “Ey insanlar, namazdan önce amel haram kılındı.”
7-) Müezzin, LA İLAHE İLLALLAH dediği zaman şunu ifade etmektedir: “Ey insanlar, yedi kat göklerle yerin emaneti boynunuza yüklendi. İsterseniz bu emaneti yerine getiriniz, isterseniz getirmeyiniz. Her iki halde de işin sonun düşününüz.”
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“İki kişi namaz kılar. Görünüşte ikisinin de rükûları ve secdeleri aynıdır. Fakat gerçekte bu iki kişinin namazları arasında göklerle yer kadar fark vardır.”
ŞÖYLE DENİLİR: “Camide mihraba, mihrap denilmesinin sebebi, harp yeri olduğu içindir. Yani kalbi meşgul etmemesi ve vesvese vermemesi için şeytanla savaşıldığı ve harp edildiği için mihrap adı verilmiştir.”
Hatem Zahid, bir gün İsam b. Yusuf’u ziyarete gitmişti. Sohbet esnasında bir ara İsam sordu: “Ya Hatem, namazlarını güzelce kılabiliyor musun?” Hatem şöyle dedi: “Evet” İsam sordu: “Nasıl kılıyorsun?” Hatem şöyle anlattı: “Namaz vakti yaklaştığı zaman güzelce abdest alıyorum. Sonra namaz kılacağım yere vararak ayakta duruyor ve bütün azamın sükûnet bulmasını bekliyorum. Bu sırada Kâbe’yi iki kaşımın ortasına, Makam’ı da göğüs hizama getiriyorum. Allah kalbimi bilir, ayaklarımı sıratın üstünde buluyorum. Cenneti sağıma, cehennemi soluma, ölüm meleğini de arkama alıyor ve kıldığım bu namazın sanki son namazım olacağını sanıyorum. İşte tam bu noktada kalbimi Allah’a bağlayarak tekbir alıyor ve okunacak şeyleri tefekkür içinde okuyorum. Kırattan sonra tevazu ile rükûa gidiyor, tazarru ve yalvarışla secde ediyorum. Aynı şekilde diğer rekâtları da tamamladıktan sonra ümit ve korku arasındaki bir haletle teşehhüde oturuyor, okunacakları okuyorum. Sonra da sünnet üzere ve ihlâslar içinde selam vererek yine ümit ve korku arası bir halet içinde namazdan çıkıyorum. Daha sonra da nefsimi sabırla taahhüt altına alıyorum.” Büyük bir dikkatle anlatılanları dinleyen İsam sordu: “Ya Hâtem, namazı gerçekten böyle mi kılıyorsun?” Hâtem cevap verdi: “Evet” İsam tekrar sordu: “Ya Hâtem, namazını ne zamandan beri böyle kılmaktasın?” Hâtem cevap verdi: “Otuz seneden beri” Hâtem’in bu sözü üzerine şiddetle ağlamaya başlayan İsam, şunları söyledi: “Ya Hâtem, ben namazlarımın hiç birini böyle kılamadım.”
Hâtem Zahid bir defasında cemaat namazını kaçırmıştı. Bunun üzerine bazı dostları kendisini ziyarete geldiler. Ancak gelenlerin sayısının üç-beş kişi olması, Hâtem’in şiddetle ağlamasına neden oldu. Ziyaretçilerin niçin ağladığını sormaları üzerine şöyle cevap verdi: “Eğer oğullarımdan biri vefat etmiş olsaydı, Belh ahalisinin yarısı bana geçmiş olsuna gelirdi. Şu anda ben, cemaatle bir vakit namazı kaçırmış durumdayım. Bunun için bana geçmiş olsuna gelenler ise sadece birkaç kişi. Hâlbuki bence, cemaatle kılmayı kaçırdığım bu bir vakit namaz, bütün oğullarımı kaybetmiş olmamdan daha büyük bir kayıp.”
HUKEMA’DAN BİR ZAT ŞÖYLE DER: “Namaz tıpkı bir ziyafete benzer. Bu ziyafet, Allah’ın tevhid ehli kulları için günde beş defa hazırlamış olduğu bir ziyafettir. Nasıl ki bir yemek ziyafetinde güzel kokulu, çeşit çeşit yemekler bulunursa, aynen bunun gibi, Allah’ın hazırlamış olduğu namaz ziyafetinde de türlü türlü filer ve zikirler bulunmaktadır. Her bir fiilin ayrı sevabı vardır. Her biri fiil, günahların affı için bir vesiledir.”
DENİR Kİ: “Namaz kılanlar çoktur. Ancak onu ikame edenler azdır. Allah, namazı ikame edenler olarak vasıflandırdı. Nitekim Allah şöyle buyurur:
الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّارَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ:
“Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.” (HACC SURESİ – 35. AYET )
Münafıkları ise sadece namaz kılanlar olarak vasıflandırdı. Nitekim Allah şöyle buyurur:
فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ:الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar.” (MAUN SURESİ – 4/5. AYET)
Görüldüğü gibi münafıklar hakkında sadece NAMAZ KILANLAR ifadesi kullanılırken, müminler hakkında NAMAZI İKAME EDENLER yani namazı doğru olarak ve gereği gibi eda edenler ifadesi kullanılmaktadır. Bu da gösterir ki, görünüşte namaz kılanlar çoktur. Ancak namazı hakkıyla ve gereği gibi eda edenler ise azdır.”
HUKEMA’DAN BİR ZAT ŞÖYLE DER: “Namazda huzur meselesinde insanlar iki sınıftır. Bunlardan biri SEÇKİNLER TABAKASIDIR. Bunlar, namaza hürmetle girerler, kesin inanç ve vakarla dururlar, tazimle eda ederler. Kabul olunup olunmadığı hususunda korku ve endişe ile namazdan çıkarlar. Diğeri de AVAM TABAKASIDIR ki; bunlar da namaza gafletle gelirler, cehaletle namaz dururlar, vesveselerle eda ederler. Sonra da emniyet ve huzur içinde namazdan çıkıp giderler.”
HUKEMA’DAN BİR ZAT ŞÖYLE DER: “Dört şey vardır ki, her biri bir yerde gömülüdür ve yine her biri, başlarını bir yerden çıkarırlar:
BİRİNCİSİ: ALLAH’IN RIZASIDIR: Bu, Allah’a kullukta gömülüdür. Başını cömertlerin evinden çıkarır.
İKİNCİSİ: ALLAH’IN GAZABIDIR: Bu da günahlarda gömülüdür. Başını da cimrilerin evinden çıkarır.
ÜÇÜNCÜSÜ: GÜZEL GEÇİMDİR: Rızkın bolluğundan ibarettir. Sevaplarda gizlenmiştir. Başını da namazları hakkıyla ve gereği gibi eda edenlerin evinden çıkarır.
DÖRDÜNCÜSÜ: GEÇİM DARLIĞIDIR: Bu da cezalarda gömülüdür. Başını da namazı hafife alanların evinden çıkarır.”
BAŞKA BİR HAKÎM DE ŞUNLARI SÖYLER: “İnsanlar altı şeyle meşgul oldukları zaman, siz de başka altı şeyle meşgul olunuz:
1-) İnsanlar çok amelle meşgul olurken, siz iyi ve güzel amelle meşgul olunuz.
2-) İnsanlar nafilelerle meşgul olurken, siz farzları hakkıyla ve gereği gibi eda etmekle meşgul olunuz.
3-) İnsanlar görünüşlerini ıslah etmekle uğraşırken, siz içinizi ıslah etmekle meşgul olunuz.
4-) İnsanlar ötekinin-berikinin kusurlarını araştırmakla meşgul olurken, siz kendi kusurlarınızı arayıp, bulup gidermekle meşgul olunuz.
5-) İnsanlar yalnızca dünyalarını imar etmekle meşgul olurken, siz ahiretinizi imar etmekle meşgul olunuz.
6-) İnsanlar kendileri gibi fanileri memnun etmekle meşgul olurken, siz Allah’ın rızasını kazanmakla meşgul olunuz.”
KAYNAK : GAFLETTEN KURTULUŞ EBU’L LEYS SEMERKANDÎ
TERCÜME : YAMAN ARIKAN