NAMAZ VE ÖNEMİ
حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ:
“Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın.” (BAKARA SURESİ – 238. AYET)
Yüce Allah, insanı boş yere yaratmadığı gibi:
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ:
“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (MÜ’MİNÛN SURESİ – 115. AYET)
Başıboş da bırakmamıştır:
أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى:
“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!” (KIYAME SURESİ – 36. AYET)
Onu “ibadet” ile sorumlu tutmuştur:
وَمَاخَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ:
“Ben cinleri ve insanları ancak bana “ibadet” etsinler diye yarattım.”
Ayeti, bu gerçeği ifade etmektedir. (ZÂRİYÂT SURESİ – 56. AYET)
İnsanın yaratılış gayesi olan “ibadet” görevini yerine getirebilmesi için, iman edip Allah’ın emir ve yasaklarına uyması, isyan etmemesi ve salih ameller işlemesi gerekir. Kişinin imandan sonra, en başta gelen “ibadet” görevi “namaz”dır. Yüce Allah, ilk insan ve ilk peygamber Âdem (AS)’dan itibaren bütün insanları “namaz” ibadeti ile sorumlu tutmuş ve bütün peygamberler, kavimlerine “namaz” kılmalarını emretmiştir. Kur’an, bunu şöyle ifade eder:
وَإِذْأَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْلِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ:
“Vaktiyle biz, İsrail oğullarından: Yalnızca Allah’a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve “İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin” diye de emretmiştik. Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz.” (BAKARA SURESİ - 83. AYET)
Yüce Rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz “namaz” üzerinde ısrarla durmuş, namazlarını kılanlara mükâfat, kılmayanlara ise ceza olduğunu bildirerek, beş vakit namazın kılınmasını ısrarla teşvik etmiş ve terkinden sakındırmışlardır. Vaazımızı, “Namazlara ve orta namaza devam edin. Gönülden bağlılık ve saygı ile Allah’ın huzuruna durun / namaza ihlâsla devam edin.” anlamındaki, Bakara suresinin 238. ayeti çerçevesinde yapacağız.
Yüce Allah “hâfizû” emri ile namazları sürekli kılmamızı istemektedir. Namaz Kur’ân’da “salât” kelimesi ile ifade edilmektedir. “Salât” kelimesinin sözlükte iki anlamı vardır:
1-) Dua. Kur’ân’da bu anlamda kullanılmıştır:
وَمَا كَانَ صَلاَتُهُمْ عِندَ الْبَيْتِ إِلاَّ مُكَاء وَتَصْدِيَةً فَذُوقُواْ الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ:
“Onların Beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. (Ey kâfirler!) İnkâr etmekte olduğunuz şeylerden ötürü şimdi azabı tadın!” (ENFAL SURESİ - 35. AYET)
2-) Uylukların başındaki iki tümsek kemiği hareket ettirmek. Din ıstılahında ise namaz,
“Peygamberimiz (SAV)’in uyguladığı şekilde yapılan bir kalp, dil ve beden hareketidir.”
Yüce Allah, bütün Müslümanlara beş vakit namazın şartlarına uyularak, saygı, ihlâs ve samimiyetle ara verilmeden vaktinde kılınmasını emretmektedir. “Namazları koruyun, namazlara devam edin.” emri beş vakit namazın farz oluşunu; “gönülden bağlılık ve saygı ile Allah’ın huzuruna durun.” emri ise, namazın Allah için kılınmaya devam edilmesini, namazın kemali edeple kılınmasını ifade etmektedir.
GÜNDE BEŞ VAKİT NAMAZ KILMAK HER MÜSLÜMANA FARZDIR
Günde beş vakit namaz kılınması ayet ve hadislerle sabittir. Vaazımıza konu edindiğimiz ayet de namazın günde beş vakit olduğuna delalet etmektedir. Ayette “namazlara” ve “orta namaza” devam edilmesi emredilmiştir.
Orta namazdan maksat ikindi namazıdır. Çünkü Ahzâb savaşı günü Peygamberimiz (SAV), müşriklere şöyle beddua etmiştir:
“Bizi orta (faziletli) namazdan (yani) ikindi namazından alıkoydular. Allah, onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun.”
Peygamberimiz (SAV) vaktinde kılamadığı bu ikindi namazını, akşam ile yatsı arasında kaza etmiştir. Bir başka hadiste ise Peygamberimiz (SAV):
“Orta namaz, ikindi namazıdır.” buyurmuştur.
Kur’an’da ısrarla “namaz” kılınması emredilmiş:
وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْالزَّكَاةَ وَارْكَعُواْ مَعَ الرَّاكِعِينَ:
“Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.” (BAKARA SURESİ – 43. AYETLER) ve
“Namazın müminlere vakitli olarak farz kılındığı” bildirilmiştir.
فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلاَةَ فَاذْكُرُواْ اللّهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلَىجُنُوبِكُمْ فَإِذَا اطْمَأْنَنتُمْ فَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ إِنَّ الصَّلاَةَكَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَاباً مَّوْقُوتاً:
“Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.” (NİSA SURESİ - 103. AYET)
Namaz Kur’an’da:
Muttakilerin ve hakikî müminlerin:
الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ:
“Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!” (ÂLİ-İMRAN SURESİ - 133. AYET)
Firdevs cennetinin varisleri olan kurtuluşa ermiş müminlerin:
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ:أُوْلَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ:الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ:
“Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.
İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır;
(Evet) Firdevs'e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar.” (MÜ’MİNÛN SURESİ - 9/11. AYETLER)
Temiz yürekli mütevazı müminlerin:
الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّارَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ:
“Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.” (HACC SURESİ – 36. AYETLER)
Muhsinlerin:
هُدًى وَرَحْمَةًلِّلْمُحْسِنِينَ:الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ:
“Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir). O kimseler, namazı kılarlar, zekâtı verirler; onlar ahirete de kesin olarak iman ederler.” (LOKMAN SURESİ – 4. AYET)
Sadıkların, iyi, Salih:
لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَـكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَىوَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْوَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَـئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَـئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ:
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlardır!” (BAKARA SURESİ – 177. AYET)
Ve akıllı:
وَالَّذِينَ صَبَرُواْ ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَأَنفَقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرّاً وَعَلاَنِيَةً وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ:
“Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır.” (RA’D SURESİ – 22. AYETLER)
İnsanların niteliği ve özelliği olarak zikredilmiştir.
Müminlerin, Peygamber (SAV)’in öğrettiği ve bize kadar tevatüren gelen şekliyle günde beş vakit namazı kılmaları bir vecibedir. “Namazlara devam edin” buyuran yüce Allah, Firdevs cennetinin varisleri olan müminlerin, namazlarında saygılı (huşû) olduklarını, namazlarını (vakti vaktine kılarak) koruduklarını ve namazlarına (ara vermeden) devam ettiklerini bildirmiştir.
NAMAZ HER HÂL VE ŞARTTA KILINMALIDIR
Hiçbir şey; iş, ticaret, görev, meşgale ve mazeret mümini namazdan alıkoyamaz:
رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءالزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ:
“Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (NÛR SURESİ – 37. AYET)
Bu görevin yerine getirilmesi için dinimiz her türlü kolaylığı sağlamıştır:
Su bulamayanlar, teyemmüm ederek:
فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيداً طَيِّباًفَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُم مِّنْهُ:
“Su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin.” (MÂİDE SURESİ – 6. AYET)
Bir tehlikeden korkanlar yaya veya binit üzerinde:
فَإنْ خِفْتُمْ فَرِجَالاً أَوْ رُكْبَاناً فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُواْ اللّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ:
“Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın).Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah’ın size öğrettiği şekilde O’nu anın (namaz kılın).” (BAKARA SURESİ – 239. AYET)
Yolcular, dört rekâtlı farzları ikişer rekât olarak:
Zaruret ve ihtiyaç halinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarını öğle veya ikindi, akşam veya yatsı vaktinde birleştirerek:
Savaş halinde olanlar, nasıl güçleri yetiyorsa o şekilde:
وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاَةَ فَلْتَقُمْ طَآئِفَةٌمِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُواْ فَلْيَكُونُواْمِن وَرَآئِكُمْ وَلْتَأْتِ طَآئِفَةٌ أُخْرَى لَمْ يُصَلُّواْفَلْيُصَلُّواْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَى أَن تَضَعُواْ أَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُواْ حِذْرَكُمْ إِنَّ اللّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَاباً مُّهِيناً:
“Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” (NİSA SURESİ – 102. AYET)
Korku halinde olanlar, yürüyerek veya binit üzerinde:
فَإنْ خِفْتُمْ فَرِجَالاً أَوْ رُكْبَاناً فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُواْ اللّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ:
“Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah’ın size öğrettiği şekilde O’nu anın (namaz kılın).” (BAKARA SURESİ – 239. AYET)
Ayakta durmaya güçleri yetmeyen hasta ve özürlüler oturarak, buna da güçleri yetmeyenler, yatarak namazlarını kılabilirler:
الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَاماً وَقُعُوداًوَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ:
“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar.” (ÂLİ-İMRAN SURESİ – 191. AYET)
Kadınların özel halleri, akıllı olmamak, bayılmak ve unutmak hariç namaz kılmamanın hiç bir mazereti yoktur. İman kalbine yerleşmiş ve gerçek mümin niteliğini kazanmış bir Müslüman’a, namaz kılmak ağır ve zor gelmez:
وَاسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلَى الْخَاشِعِينَ:
“Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.” (BAKARA SURESİ – 45. AYET)
Mümin, namazlarına müdavimdir:
إِلَّاالْمُصَلِّينَ:الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ:
“Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).” (MEÂRİC SURESİ – 22/23. AYET)
Namazlarını zevkle ve isteyerek kılar. Yüce Allah, Kur’ân’da, namazı üşene üşene kılmayı:
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَىالصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّقَلِيلاً:
“Şüphesiz münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar; hâlbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.” (NİSA SURESİ – 142. AYET)
Ve terk etmeyi münafıkların:
وَمَا مَنَعَهُمْ أَن تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ إِلاَّ أَنَّهُمْ كَفَرُواْ بِاللّهِ وَبِرَسُولِهِ وَلاَ يَأْتُونَ الصَّلاَةَإِلاَّ وَهُمْ كُسَالَى وَلاَ يُنفِقُونَ إِلاَّ وَهُمْ كَارِهُونَ:
“Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Resulünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşenerek gelmeleri ve istemeyerek harcamalarından başka bir şey değildir.” (TEVBE SURESİ – 54. AYET)
Ve kâfirlerin niteliği olarak zikretmiştir:
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ:
“Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik.” (MÜDDESSİR SURESİ – 43. AYET)
NAMAZIN MÜKÂFATI
Yüce Allah, namaz kılanlara;
Merhamet:
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِوَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ:
“Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir.” (TEVBE SURESİ – 71. AYET)
Bağış ve tükenmez rızık:
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ:أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُمْ دَرَجَاتٌ عِندَرَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ:
“Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır.” (ENFAL SURESİ – ¾. AYET)
Cennet:
وَالَّذِينَ صَبَرُواْ ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَأَنفَقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرّاً وَعَلاَنِيَةً وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ:جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَاوَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالمَلاَئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِم مِّن كُلِّ بَابٍ:
“Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır.
(O yurt) Adn cennetleridir; oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından sâlih olanlarla beraber girecekler, melekler de her kapıdan onların yanına varacaklardır.” (RA’D SURESİ – 19/23. AYETLER)
Büyük mükâfat:
لَّـكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلاَةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَوَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ أُوْلَـئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْراً عَظِيماً:
“Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler; Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz.” (NİSA SURESİ – 162. AYET)
İlahî rızayı:
وَعَدَ اللّهُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَاالأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ وَرِضْوَانٌ مِّنَ اللّهِ أَكْبَرُ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ:
“Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş da budur.” (TEVBE SURESİ – 72. AYET)
va’detmiş, namaz kılan müminlerin müjdelenmesini istemiştir:
الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّارَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ:
“Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.” (HACC SURESİ – 34/35. AYETLER)
Çünkü namaz, müminin hayatına çeki düzen verir; onu her türü çirkinliklerden, haram ve yasakları işlemekten men eder:
بَلْ هُوَآيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَمَا يَجْحَدُبِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ:
“Hayır, o (Kur’an), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder.” (ANKEBÛT SURESİ – 49. AYET)
Kur’ân’da; namazlarını huşu ile eda eden:
الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ:
“Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.” (MÜ’MİNÛN SURESİ – 2. AYET)
Ve “musalli” olmanın gerektirdiği inanç, söz, fiil ve davranış içerisinde olan ve namazı hayatına hâkim kılan mümin doğru yolu bulmuş ve kurtuluşa ermiş kimseler oldukları ifade edilmiştir:
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ:أُوْلَئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ:
“O kimseler, namazı kılarlar, zekâtı verirler; onlar ahirete de kesin olarak iman ederler. İşte onlar, Rableri tarafından gösterilmiş doğru yol üzeredirler ve onlar kurtuluşa erenlerdir.” (LOKMAN SURESİ – 4/5. AYETLER)
İman, namaz ve diğer ibadetler, kul ile Allah arasında manevi bir ticarettir. Bu ticareti yapanlar,asla zarar etmezler:
إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرّاً وَعَلَانِيَةًيَرْجُونَ تِجَارَةً لَّن تَبُورَ:لِيُوَفِّيَهُمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدَهُم مِّن فَضْلِهِ إِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ:
“Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarf edenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.
Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.” (FÂTIR SURESİ – 29/30. AYETLER)
İman edip salih ameller işleyen, beş vakit namazı dosdoğru kılıp servetinin zekâtını verenlerin mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir:
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَوَآتَوُاْ الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْوَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ:
“İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.” (BAKARA SURESİ – 277. AYET)
Peygamberimiz Veda Hutbesinde şu müjdeyi vermiştir:
“Rabb’ınız Allah’a karşı gelmekten sakınınız. Beş vakit namazınızı kılınız. Ramazan orucunuzu tutunuz. Malınızın zekâtını veriniz. Âmirlerinizin (Allah’a isyan olmayan) emirlerine uyunuz. Rabb’ınızın cennetine girersiniz.”
İnsan, beşer olması hasebiyle hatasız ve kusursuz olmaz. Günlük hayatında farkına varmadan madden ve manen, bedenen ve ruhen kirlenir. Şirk (Allah’a ortak koşmak), küfür (Allah’ı ve ayetlerini inkâr etmek),nifak (iki yüzlülük) gibi inançla ilgili veya içki, kumar, zina, hırsızlık, adam öldürme, yalan söyleme, hile yapma, rüşvet, gıybet ve iftira etme... Gibi amel ile ilgili olup tövbe etmeyi gerektiren büyük günahlar hariç namaz, kusurların ve hataların bağışlanmasına vesile olur:
وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفاً مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّـيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ:
“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (HÛD SURESİ – 114. AYET)
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur: “Beş vakit namaz ve Cuma namazı, diğer Cuma namazına kadar büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, aralarında işlenen günahlara kefarettir.”
NAMAZIN KAZANDIRDIKLARI
İslam’ın beş temel esasından biri olan namazın hayatımıza pek çok olumlu katkısı vardır. Beş vakit namazını kılan kimse, günde beş defa bir nehirde yıkanan kimse gibidir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir ırmak olsa ve burada günde beş defa yıkansa, bu kimsede hiç kir kalır mı?” (Sahabenin); “Hayır hiç bir kir kalmaz.” diye cevap vermeleri üzerine, “İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah, bu sebeple günahları temizler, yok eder.”
Günde beş vakit namazını kılan, manevî kirlerden temizlendiği gibi dış çevre ile sürekli temas halinde olan organlar günde beş defa yıkandığı için, kirlerden ve bulaşıcı mikroplardan temizlenmiş olur. Vücut, elbise ve namaz kılınacak yeri temizlemek namazın şartı olduğu için namaz, kişiyi temiz olmaya mecbur eder. Her namazı vaktinde kılacağı için hayatını düzen ve tertibe koyar.
Günde beş vakit namazı kılanın, hayatta en az beş kazancı vardır:
1-) Maddî ve manevî temizlik,
2-) Vakitlerini düzene koyma,
3-) Günahlardan ve kötülüklerden korunma,
4-) Kusurların bağışlanması ve
5-) Sevap ve Allah’ın rızasının kazanılması.
Namazı hakkıyla kılan kimse, kibir ve gururdan kurtulur. İnsan haklarına saygılı olur. Allah rızası için iş yapmaya alışır. İlâhî murakabe altında olduğunun farkında olur. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
“Gece ve gündüz melekleri sizi takip ederler. Sabah ve ikindi namazlarında toplanırlar. Sonra sizinle geceleyen melekler, ilâhî huzura çıkarlar. Rab’leri onlara, "-onları en iyi bir şekilde bildiği halde- kullarımı nasıl terk ettiniz?” diye sorar. Melekler, “Onları namaz kılarken terk ettik ve namaz kılarken bulduk.” cevabını verirler.”
Namaz; ilk defa farz kılınan ve âhirette ilk sırada hesabı sorulacak olan ibadettir. Çünkü namaz, dinin direği ve imanın alametidir. Amellerin en faziletlisi ve Allah’a en sevimli olanıdır:
Hz Peygamber (SAV)’e sordular: “Amel (ler)in Allah’a en sevimli olanı hangisidir?” Peygamberimiz (SAV) şöyle cevap verdiler: “Vaktinde kılınan namazdır.”
Peygamberimiz (SAV), beş vakit namazını kılan kimseye Allah’ın cennet va’dettiğini, kılmayan kimseye ise bir vaadinin bulunmadığını bildirmiştir:
“Allah, beş vakit namazı (kullarına) farz kılmıştır. Kim abdesti güzelce alır, beş vakit namazı vaktinde kılar, rükûunu, secdesini ve huşuunu tam yaparsa bu kimseye, Allah’ın onu bağışlayacağı (ve cennete koyacağına) dair ahdi (sözü) vardır. Namazlarını kılmayan kimseye ise Allah’ın bir sözü yoktur. Dilerse onu bağışlar (ve cennetine koyar), dilerse ona azap eder.”
Çünkü namazı terk etmek Allah’a isyan etmektir, büyük günahtır. Yüce Allah Kur’ân’da, namazlarını kılmayan kimselerin cezasını çekeceklerini bildirmektedir:
فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيّاً:
“Onlardan (peygamber ve salih kimselerden) sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. Bunlar, cehenneme atılacaklardır.” (MERYEM SURESİ – 59. AYET)
Bu ayet; namazlarını kılmayanların cehennemde cezalarını çekeceklerini bildirmektedir. Çünkü dinin direği ve müminin miracı olan namazı kılmayan bir insan diğer dinî görevlerinde de gevşektir, günah bataklığına dalmış ve böylece nefsine zulmetmiştir demektir.
NAMAZI KILMAMANIN HÜKMÜ
Namazı kılmayan kimse, namazın farz oluşuna inanmadığı ve namazı önemsemediği veya tembelliği ve ihmalkârlığı ya da unuttuğu için kılmamıştır. Namazı vaktin- de kılmayı unutan kimse hatırlayınca hemen kılar. Unutmasından dolayı bir vebal yoktur. Farz oluşuna inanmadığı ve önemsemediği için namazı kılmayan kimse mümin olamaz, çünkü bu kimse Allah’ın kesin emrine inanmamaktadır. Farz oluşuna ve önemine inandığı halde tembelliği, ihmalkârlığı ve meşguliyeti sebebiyle şer’i bir özrü olmadan namazını kılmayan kimse büyük günaha girmiştir. Bir kısmını aşağıda zikrettiğimiz hadislerin ifade ettiği asıl mana da budur:
“İman ile küfür arasındaki fark, namazı terk etmektir.”
“Kul ile şirk ve küfür arasındaki fark, namazı terk etmektir.”
“Biz (müminler)le onların (kâfirlerin) arasındaki ahd (ifa edileceğine dair söz verilen amel) namazdır. Kim namazı terk ederse kâfir olmuştur.”
“Kim namazını terk ederse, o kimsenin dini yoktur (dini yıkmış olur).”
Abdullah İbni Şakîk şöyle der:
“Rasûlüllah (SAV)’in ashabı namaz hariç hiç bir amelin terkini küfür saymazlardı.”
“Kim ikindi namazını terk ederse, ameli boşa gider.”
“Namazı kasten terk etmeyin. Kim kasten namazı terk ederse, Allah’ın ve Resulünün zimmetinden beri olur.”
Peygamberimiz (SAV),bir gün namazdan söz etmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Kim namazına devam ederse bu namaz kıyamet gününde onun için (karanlığa karşı) nur,(doğruluğuna) delil ve (azaptan) kurtuluş olur. Kim namazına devam etmezse onun nuru, delili ve kurtuluşu olmaz. O kimse kıyamet gününde Karun, Firavun, Haman ve Übey bin Halef ile beraber olur.”
Bu ve benzeri hadislerin zahiri, kasten namazı terk etmenin insanı küfre götürdüğünü ifade ediyor gibi anlaşılıyorsa da İslâm âlimleri, -Ancak namazın farz oluşunu inkâr ederek terk etmenin insanı küfre götüreceğini, bu ve benzeri hadislerin müminleri namazı terk etmekten sakındırmayı amaçladığını beyan etmişlerdir. Ebû Hanife ve İmam Şafiî bu görüştedir.
Dolayısıyla namazın farz oluşunu ve önemini inkâr etmeden terk eden kimse asi ve fâsık olur.
Namaz, akıllı ve buluğa ermiş kadın ve erkek her mümine farzdır. Namaz insanın, Yaratan’ına karşı kulluk görevidir.
Hür iradesiyle iman etmiş gerçek bir müminin, her türlü ibadetin kendisinde toplandığı namazı, terk etmesi mümkün değildir. Çünkü namaz, müminin nurudur.
Mümin, bu ibadete sabırla kendisi devam ettiği gibi, eşine ve çocuklarına da emreder. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِوَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا:
“Ailene namazı emret, kendin de ona sabret.” (TÂ-HÂ SURESİ – 132. AYET)
Peygamberimiz (SAV) de aile reislerine, şu talimatı veriyor:
“Çocuklarınıza, onlar yedi yaşına geldiklerinde namaz kılmayı emredin.”
Namazın nasıl kılınacağını öğreten Hz Peygamber (SAV)’dir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Benim namaz kıldığımı gördüğünüz gibi namaz kılınız.”
Fıkıh ve ilmihal kitaplarında namazın kılınış şekli, farzları, vacipleri, sünnetleri ve adabı detaylarıyla birlikte anlatılmıştır.
NAMAZI HUŞU İLE KILMAK
İtaat ederek, “Allah için kıyam edip divan durun.” emri namazın ihlâsla, huşu içinde Hz. Peygamber (SAV)’in öğrettiği şekilde kılınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Allah’ın istediği şekilde maddî kirlerden ve manevî kirlerden, arındıktan sonra:
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيراً:
“Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, acizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah'a hamd ederim” de ve tekbir getirerek O'nun şanını yücelt!” (İSRA SURESİ – 111. AYET)
فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِالْحَرَامِ:
“Yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir.” (BAKARA SURESİ – 144. AYET)
Ve:
وَكَبِّرْهُ تَكْبِيراً:
“O’nu tekbir ile yüceltin.” talimatlarına uyarak niyet edip, Allahü ekber diyerek namaza başlayan, namazda sağa sola iltifat etmeyip sadece secde mahalline bakan, elleri, ayakları ve diğer uzuvlarını saygı ifadesi olarak güzel bir vaziyette tutan, dünya kelamı konuşmadan, vakar ve sükûnet içerisinde, kemal-i edeple;
فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ:
“Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (MÜZZEMMİL SURESİ – 20. AYET)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوارَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ:
“Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” (HACC SURESİ – 77. AYET)
emirlerine uyup, zihnini dünya işleri ile ilgili kuruntulardan kurtararak, tam bir konsantre içerisinde namazlarını Allah için Peygamberin tarif ettiği şekilde kılan mümin, “Allah için kalkıp divana durun.” emrine uymuş ve
الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ:
“Kurtuluşa eren müminler, namazlarında huşu içindedirler.” (MÜ’MİNÛN SURESİ – 2. AYET)
Ayetinde zikredilen niteliğe sahip olmuş olur. Beş vakit namazın kılınmasını emreden ayetteki “kûmû lillâhi” emri, kıyam ve niyetin farz olmasının dayanağıdır. Dolayısıyla namaz ister cemaatle ister tek başına kılınsın, gücü yeten kimseye kıyam farzdır. Özrü olan kimse, Allah’ın:
لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْساً إِلاَّ وُسْعَهَا:
“Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü tutar.” (BAKARA SURESİ – 285. AYET)
Ayeti gereğince namazını oturarak, yatarak, yürüyerek, binit üzerinde, ima ile nasıl gücü yetiyorsa o şekil de kılabilir. Beş vakit namazını kılınmasını emreden ayetteki “kânitîn” kelimesinin itaat, kıyamın uzun yapılması, sekînet (iç huzuru), vakar, saygı, zikir, dua ve huşu anlamları dikkate alındığında namazın; tam bir teslimiyet ve itaat içerisinde kemal-i edeple, acele edilmeden, itina ile kıraat, zikir ve dualar çokça yapılarak; farz, vacip ve sünnetlerini ihlal edecek bir davranış sergilemeden, tadili erkâna uyularak Peygamber (SAV)’in tarif ettiği şekilde, ihlâsla kılınması gerektiği anlaşılır. Ayetin hükmü gereğince ve Peygamberimiz (SAV)’in tarif ettiği şekilde mümin; güzelce abdestini alıp gönlü, bedeni ve uzuvlarıyla namaza hazırlanmalı, kıyamda dimdik durmalı, dua, sure ve ayetleri güzelce ve doğru olarak okumalı, rükûda dümdüz durmalı, rükûdan kalkınca belini tam doğrultmalı ve en az sübhanallah diyecek kadar durmalı, secdede eller ve ayaklar kıbleye çevrilmeli, iki secde arasında en az sübhanallah diyecek kadar durmalı, tadili erkâna, farz, vacip, sünnet ve müstehaplarına riayet ederek kemali edeple beş vakit namazı kılmalıdır. Mümin; güzelce abdestini alıp gönlü, bedeni ve uzuvlarıyla namaza hazırlanmalı, kıyamda dimdik durmalı, dua, sure ve ayetleri güzelce ve doğru olarak okumalı, rükûda dümdüz durmalı, rükûdan kalkınca belini tam doğrultmalı ve en az sübhanallah diyecek kadar durmalı, secdede eller ve ayaklar kıbleye çevrilmeli, iki secde arasında en az sübhanallah diyecek kadar durmalı, tadili erkâna, farz, vacip, sünnet ve müstehaplarına riayet ederek kemali edeple beş vakit namazı kılmalıdır. Hiçbir şey; iş, ticaret, görev, meşgale ve hiçbir mazeret mümini namazdan alıkoymamalıdır. Çünkü namaz, mümin olmanın göstergesidir.
KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ MAYIS – 2003