NAHL SURESİ – 90. AYET
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءوَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ:
““Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı/yararlı amelleri en güzel bir şekilde yapmayı, akrabalara yardım etmeyi emrediyor; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü yasaklıyor. (İşte böyle) öğüt alasınız diye Allah size va’zediyor.” (NAHL SURESİ – 90. AYET)
İnsanlar toplumda; eşleri, ana- babaları, çocukları, komşuları, akrabaları, hocaları, meslektaşları ve arkadaşları ile daima sosyal ilişkiler içerisinde hayatlarını sürdürürler. Farklı karakter, duygu, düşünce ve mizaca sahip insanların, toplumda,
Üstlendikleri görevlerinin yanında uymaları gereken birtakım kurallar da vardır. Bu husus, ilkel veya medenî, fakir veya zengin, gelişmiş veya gelişmemiş bütün toplumlar için söz konusudur. Varlıkları yaratan ve terbiye eden Allah (c.c.), insanların özel ve kamusal başka bir ifade ile aile ve toplum hayatlarında güven ve huzur içinde olmalarını istemektedir. Nitekim O, bu amacın gerçekleşmesi için insanlara emirler ve yasaklar bildirmiştir. Yüce Allah, Kur’an’da bu emir ve yasaklarından üçünü bir ayette birlikte zikretmektedir. Bu ayet, bütün İslam dünyasında Cuma hutbelerinin sonunda imam-hatiplerin okudukları; “Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı / yararlı amelleri en güzel bir şekilde yapmayı, akrabalara yardım etmeyi emrediyor; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü yasaklıyor. (İşte böyle) öğüt alasınız diye Allah size va’zediyor.” anlamındaki Nahl suresinin 90. ayetidir. Sohbetimizde bu ayeti, dil ve anlam yönüyle tahlil etmeye çalışacağız.
ETİMOLOJİK TAHLİL
Ayette geçen “emir” kelimesi, Allah’ın kullarından bir şeyin yapılmasını kesin olarak istemesi, “nehiy” kelimesi ise bir şeyin yapılmasını kesin olarak yasaklaması anlamına gelmektedir. Adl kelimesi sözlükte; söylem, eylem, davranış ve kararlarda âdil, ölçülü ve dengeli olmak, eşit davranmak, her şeyi yerli yerinde yapmak ve hakkaniyete uymak; terim olarak; ifrat ve tefrit arasında orta yolu takip etmek; iman edip salih ameller işlemek, farz görevleri yerine getirmek; hak yol üzere dosdoğru olmak, haramlardan ve büyük günahlardan sakınmak, içi, dışı, özü, sözü, işi ve davranışı bir olmak, insan haklarına saygılı ve insaflı olmak, haklıya hakkını haksıza cezası vermek anlamlarına gelir. İhsan kelimesi sözlükte;
a) İyi, doğru, güzel ve yararlı iş yapmak
b) Bir şeyi iyi ve güzel yapmak
c) “İlâ” ve “be” edatlarıyla kullanıldığında iyilik etmek, ikram ve in’amda bulunmak anlamlarına gelir.
Kur’an’da aynı anlamda kullanılmıştır. “Akrabalara yardım etmeyi” diye çevirdiğimiz “îtâi zî’l-kurbâ”; kan ve evlilik bağıyla oluşan yakınlara ekonomik yardımda bulunmak, iyilik yapmak, iyi davranmak ve onlarla ilişkileri kesmemek (sıla-i rahim) anlamındadır. “Her türlü edepsizlik ve çirkinliği” diye çevirdiğimiz “fâhışe” kelimesi; sözlükte; çok çirkin olan söz ve eylem, aşırı kötülük ve kötü davranış demektir. Bu kelime dinî literatürde; dünya ve âhirette ceza öngörülen İslam’ın ve akl-ı selimin çirkin gördüğü evlilik dışı cinsel ilişki, homoseksüellik, iftira, Allah’a ortak koşma, inkâr etme, iki yüzlülük/münafıklık, itaatsizlik, zulüm, kötü ahlak, edepsizlik ve hayâsızlık gibi haram, günah ve isyan olan her türlü söz, eylem ve davranışlara denir. Bilmemek ve tanımamak anlamındaki “n-k-r” kökünden türeyen “münker” kelimesi salim aklın ve dinin çirkin gördüğü her türlü kötü ve yasak olan şey anlamındadır. Bu kelime; şirk, küfür, yalan, iftira ve cana kıyma gibi öfke ve cahillikten doğan ve İslam’ın yasak kıldığı her türlü adî, düşük, rezil ve çirkin olan şeyi ifade eder. Sınırı aşmak anlamındaki “b-ğ- y” kökünden türeyen “bağy” kelimesi ise sözlükte; ileri gitmek, azmak, zulmetmek, şımarmak, isyan etmek ve büyüklenmek demektir. “Size va’z ediyor” cümlesinde geçen “va’z” kavramı, kalbini yumuşatmak için birine hayrı ve iyiliği öğütlemek, korkutarak şer ve kötülüklerden menetmek anlamındadır. “Tezekkür” öğüt almak, “le’alle” ise genelde “için” anlamında sebep bildiren edatlardandır.
AYETİN ANLAM VE YORUMU
Yüce Allah’ın, yarattığı varlıklar içinde en çok değer verdiği insanın, dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olmasını istemektedir. Bu amaçla onlara akıl, irade, sağduyu, okuma, yazma ve anlama gibi diğer yaratıklarda bulunmayan birtakım yetenekler vermiş, bununla yetinmemiş ilk insandan itibaren peygamber ve kitaplar göndererek onlara yol göstermiştir. En son Hz. Muhammed (SAV) vasıtasıyla gönderdiği kutsal kitabı Kur’an da bütün insanlar için rehberdir, kılavuzdur:
شَهْرُرَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ:
“Ramazan ayı ki onda Kur’an-ı Kerim, yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi.” (BAKARA SURESİ – 185. AYET)
Kur’an’ın amacı insanları en iyi, en güzel ve en doğruya iletmek:
إِنَّ هَـذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُالْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْراً كَبِيراً:
“Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” (İSRA SURESİ – 9. AYET)
Onların güven ve huzur içinde yaşamalarını sağlamaktır. Tahlil etmeye çalıştığımız ayette bütün insanlara üç emir ve üç yasak bildirilmektedir ki bunlar, her fert ve toplum için hayatî önemi haiz evrensel ilke ve değerler olarak nitelendirilebilir. Emirler; her türlü söz, eylem ve kararlarda âdil olmak, yararlı işleri en iyi ve en kaliteli bir şekilde yapmak, insanlara iyi davranmak ve yakınları görüp gözetmek; Yasaklar; her türlü çirkin söz ve eylemler, haram ve günah fiiller, Allah, Peygamber (SAV) ve akl-ı selim sahibi insanların hoş görmediği zararlı, kötü ve çirkin işleri işlemek, insanlara haksızlık etmek, aşırılık ve taşkınlık yapmak, mal, can, namus ve mesken güvenliğine, çalışma, seyahat, eğitim, inanç ve ibadet özgürlüğüne engel olma ve benzeri davranışlardır. Yüce Allah, bu talimatlarıyla insanlara öğüt verdiğini bildirmekte ve bu öğütlere uyulmasını istemektedir. Aklını kullanan ve toplumsal gerçekleri bilen ve gören insanlar, Allah’ın bu öğütlerine uyarlar, böylece hem O’nun rızasını kazanmış hem de huzur ve güvene ermiş olurlar. Toplumda huzur ve güvenin sağlanması bu ilkelerin sözde kalmayıp, hayata geçirilmesi ile mümkün olabilir.
Abdullah İbni Mes’ûd (RA):
“Bu ayet, Kur’ân’da hayır ve şerri bir arada zikreden en kapsamlı ayettir.”
Hasan Basri (RA):
“Adalet ve ihsan kelimeleri Allah’a itaat olan bütün görevleri, fahşâ, münker ve bağy kelimeleri ise Allah’a isyan olarak nitelendirilebilecek her şeyi içermektedir.” demişlerdir.
AYETİN İÇERDİĞİ HÜKÜMLER
Ayet, yedi hüküm içermektedir:
1-) ADİL OLMAK: “Allah, adaleti emreder.” cümlesi, “âdil olun” anlamındadır.
Allah şu ayetlerle adaletli olmayı emretmektedir:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىأَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ:
“Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun, adalet takvaya daha yakındır.” (MAİDE SURESİ – 8. AYET)
وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى:
“Söylediğiniz zaman akrabanız da olsa âdil olun/doğruyu söyleyin.” (EN’AM SURESİ – 152. AYET)
وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ:
“Adil olun, şüphesiz Allah, âdil olanları sever.” (HUCURAT SURESİ – 9. AYET)
فَلاَ تَتَّبِعُواْ الْهَوَى أَن تَعْدِلُواْ:
“Adaleti yerine getirme konusunda nefsinize uymayın…” (NİSA SURESİ – 135. AYET)
Peygamberimiz (SAV) de şu hadisleriyle her alanda adaletli olmayı teşvik eder:
“Kıyamet gününde insanların Allah’a en sevimli ve meclis bakımından en yakın olanları adil yöneticilerdir.”
“Allah, öpmeye varıncaya kadar çocuklar arasında (her konuda) adaletli davranmanızı sever.”
Adalet genel olarak iki kısma ayrılır:
A-) MUTLAK ADALET: Bu adalet, akla dayanır ve devamlıdır, her zaman güzel ve iyidir. İyiliğe iyilikle karşılık vermek gibi. Bu tür adalet, hiçbir zaman zulümle nitelenmez, zaman ve toplumlara göre de değişmez. İnsanın insaflı olması, özünde, sözünde, fiil ve hükümlerinde doğru olması, her şeyi yerli yerinde yapması, dengeli davranması, iman edip salih ameller işlemesi, haram ve günahlardan sakınması bu tür bir adalettir.
B-) KURALLARA DAYALI ADALET: Kötülerin cezalandırılması, kötülüğe misli ile mukabele edilmesi, haklıya hakkını, haksıza ceza verilmesi bu tür adalettir. İnsan, Yaratan’ına, kendisine ve diğer insanlara karşı âdil olmalıdır.
a-) İnsanın Allah’a Karşı Adaleti: Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmesi, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaması, ibadet ve itaat edip O’nun rızasını her şeyin üstünde tutmasıdır.
b-) İnsanın Kendisine Karşı Adaleti: İnsanın kendisini dünya ve âhirette ilâhî cezaya maruz bırakacak her türlü inanç, söz, eylem ve davranışlardan uzak tutmasıdır.
c-) İnsanın Diğer İnsanlara Karşı Adaleti: İnsanların haklarına saygı göstermesi, onlara zulmetmemesi, insaflı olması, iyilik edip kötülük etmemesidir.
İhtilafları ve nizaları çözmede:
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعاًبَصِيراً:
“Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” (NİSA SURESİ – 58. AYET)
Savaşan tarafları:
وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَاعَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ:
“Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.” (HUCURAT SURESİ – 9. AYET)
Ve geçimsizliğe düşen eşleri barıştırmada:
وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُواْ حَكَماً مِّنْ أَهْلِهِ وَحَكَماً مِّنْ أَهْلِهَا إِن يُرِيدَا إِصْلاَحاً يُوَفِّقِ اللّهُ بَيْنَهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيماً خَبِيراً:
“Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” (NİSA SURESİ – 35. AYET)
Çalışanların ücretlerini ödemede, sınavlarda, işçi ve memur alımlarında hakkaniyete uymak; dosdoğru konuşmak:
وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْساً إِلاَّوُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِاللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ:
“Rüşt çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.” (EN’AM SURESİ – 152. AYET)
Doğru şahitlik yapmak:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىأَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ:
“Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun, adalet takvaya daha yakındır.” (MAİDE SURESİ – 8. AYET)
Tarafsız davranmak, hak edene hakkını, suç işleyene cezasını ayırım yapmadan eşit bir şekilde vermek adalettir. Tahlil etmeye çalıştığımız ayette geçen “adl” kavramına; müfessirler; lâ ilahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur) demek, farz görevleri ifa etmek, insaflı olmak, içi ve dışı bir olmak, hak ile hükmetmek, iyilik ve hayır sahiplerini ödüllendirmek, kötülük ve şer sahiplerini cezalandırmak suretiyle insanlara eşit davranmak şeklinde farklı anlamlar vermişler ise de ayette adalet kavramı mutlak olarak zikredilmiştir; bu itibarla ayetteki adalet kavramı her çeşit adaleti ifade eder.
2-) MUHSİN OLMAK: Kur’an’da beş yerde “Allah’ın muhsinleri sevdiği” bildirilmiştir.
وَأَنفِقُواْفِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِوَأَحْسِنُوَاْإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ:
“Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah dürüstleri sever.” (BAKARA SURESİ – 195. AYET)
الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ:
“O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (ÂLİ - İMRAN SURESİ – 134. AYET)
Kur’an’a göre bir insanın muhsin olabilmesi için; mümin, muttaki:
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ:آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ:
“Şüphesiz ki Allah’a isyandan sakınanlar, cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı.” (ZARİYAT SURESİ – 15/16. AYETLER)
Salih:
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ:
“İman edip iyi işler yapanları, muhakkak sâlihler (zümresi) içine katarız.”
(ANKEBUT SURESİ – 9. AYET)
Müstakim:
وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَاتَرْكَبُونَ:لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ:وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَالَمُنقَلِبُونَ:
“Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti.
Ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin nimetini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz).” (ZUHRUF SURESİ – 12/14. AYETLER)
Sabırlı ve ihlâslı:
وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ:
“(Ey Muhammed!) Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların mükâfatını zayi etmez.” (HÛD SURESİ – 115. AYET)
Olması gerekir. İhsan Kur’an’da daha çok yararlı amelleri en güzel biçimde yapmak anlamında kullanılmıştır. Maalesef Kur’an meallerinde ayetlerde geçen ihsan kelimeleri genellikle iyilik yapmak şeklinde tercüme edilmektedir. Hâlbuki Arapça dil kurallarına göre bu kelime ancak (ilâ) ve (be) edatları ile kullanıldığı zaman iyilik yapmak anlamına gelmektedir. Tahlil etmeye çalıştığımız ayette geçen “ihsan” kelimesine müfessirler; “farz görevleri yapmak, samimi ve dürüst olmak, Allah’ı görüyor gibi ibadet etmek, kendisi için istediğini başkaları için de istemek, iyilik ve hayra daha fazlasıyla karşılık vermek, kötülük ve şerri affetmek, kötülük yapana iyilik yapmak, sıkıntılı ve rahat, sevinçli ve kederli her hal ve şartta Allah’a itaat etmek, içi dışından daha temiz olmak, yapılması sevap olan fiilleri yapmak gibi farklı anlamlar vermişler ise de ayetteki ihsan kavramı, hür türlü yararlı işleri en iyi ve en kaliteli bir şekilde yapmak anlamındadır.
Nitekim Cebrail’in “ihsan nedir?” sorusuna verdiği cevapta Peygamberimiz (SAV) ihsan kavramını şöyle tanımlamıştır:
“… İhsan, Allah’ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir; her ne kadar sen O’nu göremezsen de O seni görmektedir.”
Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmek; küçük-büyük, az-çok iyi olan her türlü söz, iş, görev ve davranışı en güzel bir şekilde, önemseyerek ve layık-ı veçhiyle yapmak demektir.
Peygamberimiz (SAV) bu gerçeği şöyle ifade buyuruyor:
“Yüce Allah, her şeye karşı ihsanı yazmış/farz kılmıştır bir canlıyı öldürdüğünüz zaman öldürme işini en iyi bir şekilde (ihsan) yapın. Hayvan keseceğiniz zaman kesme işini en iyi bir şekilde yapın (ihsan). Sizden biriniz hayvan keseceği zaman bıçağını iyi bilesin, keskinleştirsin ve kurbanını rahatlatsın.”
İnsan; Allah’a, kendisine, insanlara ve yaptığı işlere karşı ihsan sahibi olur:
a-) İnsanın Allah’a Karşı İhsanı: Şartlarına uygun iman etmesi, Allah’ın emir ve yasaklarına uyması, nimetlerine şükretmesi, salih ameller işlemesi ve haramlardan kaçınmasıdır..
b-) İnsanın Kendisine Karşı İhsanı: İman edip salih ameller işleyerek, çalışıp çabalayarak Allah’ın dünya ve âhiretteki nimetlerinden yararlanmasıdır.
c-) İnsanın İnsanlara Karşı İhsanı: Onlara iyilik yapması, iyi davranması, kötülük ve zulüm yapmamasıdır.
d-) İnsanın Söz Ve Eylemlerinde İhsanı: Söylediği her sözü düzgün, anlaşılır ve doğru söylemesi, yaptığı her işi iyi, sağlam, kaliteli, estetik, kullanışlı ve yararlı yapmasıdır.
3-) YAKINLARI GÖRÜP-GÖZETMEK: Ayette “zî’l-kurbâ” diye ifade edilen yakınlar/akrabalardan maksat; kişinin nesep ve evlilik sebebiyle oluşan akrabalardır.
“Allah, akrabalara yardım etmeyi emrediyor.” cümlesiyle yüce Rabbimiz müminlerin “bencil” olmamalarını, akrabalarını görüp gözetmelerini istemektedir. Peygamberimizin (SAV) şöyle buyuruyor:
“Amellerin Allah’a en sevimli olanı; iman etmek, sonra akrabaları ziyaret etmek, onlara yardım etmek, hal ve hatırlarını sormak, (sıla-ı rahim), sonra iyiliği emretmek ve kötülükten men etmektir.”
“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi (hayırlı şeyleri) mümin kardeşi için de sevip arzu etmedikçe (kâmil anlamda) iman etmiş olamaz.”
“Akrabalara yardım etmek”;onlara maddî yardımda bulunmak, ihtiyaçlarını karşılamak, iyilik etmek, ziyaret etmek, onlarla ilişkiyi kesmemektir. Allah şöyle buyuruyor:
“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.”
وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيراً:
“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.”
(İSRA SURESİ – 26. AYET)
فَآتِ ذَا الْقُرْبَىحَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ذَلِكَ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ:
“Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın rızasını kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte bu kimseler, kurtuluşa erenlerdir.” (RUM SURESİ – 38. AYET)
وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُوْلُواْ الْقُرْبَى وَالْيَتَامَىوَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُم مِّنْهُ وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوفاً:
“Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara güzel söz söyleyin.” (NİSA SURESİ – 8. AYET)
Akrabalara iyilik edilmesini isteyen yüce Allah, muttaki ve sadık insanların nitelikleri arasında akrabaya yardım etmeyi de saymaktadır.
Peygamberimiz (SAV) de şöyle buyuruyor:
“Akrabalar arasında ilişkileri devam ettirmek (sıla-i rahim) ailede sevgi doğurur.”
“Rızkının çok olmasını... Seven kimse akrabalarıyla ilişkisini devam ettirsin.”
“Akrabalık bağlarını koparan kimse (cezasını çekmeden) cennete giremez.”
Akrabalarla ilişkiyi kesmek, onların sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşmamak, iyi ve kötü günlerinde yanlarında olmamak, onları yalnız bırakmak, maddi ve manevi sıkıntılarına yardımcı olmamak Müslüman’ın imanı ve ahlakı ile bağdaşmadığı gibi günaha girmesine, güven ve huzurun yok olmasına da sebep olur. “Allah yakınlara vermeyi emreder.” ifadesi bu görevin zorunlu olduğunun beyanıdır. Akrabalarla ilişkiyi devam ettirmek, onların iyi ve kötü günlerinde yanlarında olmak, onlara maddi ve manevi yardımda bulunmak (sıla-i rahim), müminlere Allah ve Peygamberi (SAV)’in kesin emridir. Kur’an’da; lanet ve gazaba uğrayanların davranışlarından biri olarak sıla-i rahmi terk etmek zikredilmiştir.
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
“Akrabalık bağını koparan (cezasını çekmeden) cennete giremez.”
Bu görevin hakkıyla yerine getirildiği aile ve toplumlarda ekonomik sıkıntılar, ahlâkî çöküntüler ve sosyal çalkantılar olmaz; aksine güven, huzur, saygı ve sevgi olur.
4-) HER TÜRLÜ EDEPSİZLİK VE ÇİRKİNLİKLERİ TERK ETMEK: Yüce Allah, her türlü edepsizlik ve çirkinliği yasak ettiğini bildirmektedir. Bu yasak, “fahşâ” olarak nitelenen söz, eylem ve davranışların haram ve günah olduğunu ifade eder. “Fahşâ” olarak nitelenen söz eylem ve davranışlar haram olduğu:
قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْإمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ:
“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.” (EN’AM SURESİ – 151. AYET)
gibi bunları teşvik etmek, toplumda fuhşun işlenmesini ve yayılmasını istemek de haramdır:
الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُم مِّن بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمُنكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ أَيْدِيَهُمْ نَسُواْ اللّهَ فَنَسِيَهُمْ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ:
“Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkor ve cimrilik ederler. Onlar Allah’ı unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü münafıklar fâsıkların kendileridir.” (TEVBE SURESİ – 67. AYET)
Tahlil etmeye çalıştığımız ayetin dışında Kur’ân’da “fahşâ”, “fâhişe” ve çoğulu olan “fevâhış” kelimesi 23 âyette geçmekte ve Allah’ın haram kılmasına:
قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَابَطَنَ وَالإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَأَن تُشْرِكُواْ بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَاناً وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ:
“De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (A’RAF SURESİ – 33. AYET)
Karşılık fuhşu insanlara şeytanların emrettiği:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ أَبَداً وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ:
“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği (yüz kızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.” (NUR SURESİ – 21. AYET)
Fuhşun açığına da gizlisine de yaklaşılmaması gerektiği:
قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْإمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ:
“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.” (EN’AM SURESİ – 151.AYET)
Allah’ın mükâfatına nail olan iyi insanların fâhişe olarak nitelenen söz ve eylemlerden kaçındıkları:
وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَإِذَا مَاغَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَ:
“Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.” (ŞÛRA SURESİ – 37. AYET)
Namazın müminleri bu davranışlardan alıkoyduğu:
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء
وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ:
“(Ey Muhammed (SAV)) Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Çünkü namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (ANKEBUT SURESİ – 45. AYET)
Bildirilmektedir. Kur’ân’da “fâhişe” kelimesi; evlilik dışı cinsel ilişki:
وَاللاَّتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِن نِّسَآئِكُمْ فَاسْتَشْهِدُواْعَلَيْهِنَّ أَرْبَعةً مِّنكُمْ فَإِن شَهِدُواْ فَأَمْسِكُوهُنَّ فِيالْبُيُوتِ حَتَّىَ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً:
“Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin.” (NİSA SURESİ – 15. AYET)
Eşcinsellik:
وَلُوطاً إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُم بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِّن الْعَالَمِينَ:
“Lût’u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: “Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyorsunuz?” (A’RAF SURESİ – 80. AYET)
Eşlerin birbirlerine kötü davranmaları ve eziyet etmeleri:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَرِثُواْ النِّسَاء كَرْهاً وَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُواْ بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلاَّ أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَىأَن تَكْرَهُواْ شَيْئاً وَيَجْعَلَ اللّهُ فِيهِ خَيْراً كَثِيراً:
“Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah’ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.” (NİSA SURESİ – 19. AYET)
Kişinin evlenme yasağı olan kadınlarla evlenmesi, çirkin söz, eylem ve davranışlar:
إِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاء وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ:
“O size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (BAKARA SURESİ – 169. AYET)
Cimrilik:
الشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِالْفَحْشَاءوَاللّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةً مِّنْهُ وَفَضْلاً وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ:
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vaat eder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir.” (BAKARA SURESİ – 268. AYET)
Büyük günahları işlemek:
وَالَّذِينَ إِذَافَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْلِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَىمَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ:
“Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.” (ÂLİ – İMRAN SURESİ – 135. AYET)
İman ve ibadetlerde Allah’a ortak koşmak, putlara tapmak ve çıplaklık:
وَإِذَا فَعَلُواْفَاحِشَةً قَالُواْ وَجَدْنَا عَلَيْهَا آبَاءنَا وَاللّهُ أَمَرَنَا بِهَا قُلْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء أَتَقُولُونَ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ: قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ وَأَقِيمُواْ وُجُوهَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍوَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ:
“Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: “Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Allah kötülüğü emretmez. Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O’na çevirin ve dini yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.” (A’RAF SURESİ – 28/29. AYET)
Haram:
قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْإمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ:
“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.” (EN’AM SURESİ – 151. AYET)
Ve günah:
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءوَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ:
““Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı/yararlı amelleri en güzel bir şekilde yapmayı, akrabalara yardım etmeyi emrediyor; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü yasaklıyor. (İşte böyle) öğüt alasınız diye Allah size va’zediyor.” (NAHL SURESİ – 90. AYET)
Anlamlarında kullanılmıştır. Peygamberimiz (SAV),şöyle buyuruyor:
“Fuhuştan sakının.”
“Çünkü Allah, fuhşu (her türlü çirkin söz, fiil ve davranışları ve fuhuş sahiplerini) ve tefahhuşu (bir şeyi kötülemeyi ve çirkin görmeyi) sevmez.”
“Mümin; insanları söz ve davranışlarıyla kırıcı, yaralayıcı, lanet edici, fâhış (kaba ve çirkin davranışlı) ve ağzı bozuk olamaz.”
“Allah kaba davranışlı ve ağzı bozuk insanlara buğz eder.”
“Fuhş ve tefahhuş İslamî bir davranış değildir.”
5-) HARAM VE KÖTÜLÜKLERİ TERK ETMEK: “Allah, haram ve kötülükleri yasak eder.” cümlesi, “münker” olarak nitelenen her türlü söylem ve eylemin günah olduğunun ve bundan uzak durulması gerektiğinin beyanıdır. Ma’ruf’un zıddı olan münker, Allah, Peygamber (SAV) ve akl-ı selîmin kötü, çirkin ve zararlı gördüğü her türlü söylem, eylem ve davranışlardır. Kur’an’da ma’ruf’un yapılması ve toplumda yaygınlaştırılması emredilirken münker’in işlenmemesi ve yasaklanması istenmektedir:
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ:
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiliği emreder haram ve kötülükleri men ederler…” (TEVBE SURESİ – 71. AYET)
Ayetleri ile Peygamberimizin (SAV):
“Sizden her kim bir münkeri görürse onu eliyle değiştirsin, eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”
Hadisi bu gerçeğin ifadesidir. Kur’an’da; iyiliği emretmek ve kötülüğü men etmek müminlerin, aksi davranış münafıkların özelliği olarak zikredilmektedir:
الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُم مِّن بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمُنكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ:
“Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkor.” (TEVBE SURESİ – 67. AYET)
Yalan, iftira, dedikodu, gibi söylenmesi haram olan ve içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık etmek, cana kıymak, zulmetmek gibi yapılması dînen haram olan bütün söz, fiil ve davranışlar münker kavramına dahil olduğu gibi âyet ve hadislerde geçmese bile gerçekleri gören ve bilen akıllı bir insanın kötü ve çirkin dediği her şey de münker kavramına dahil edilebilir.
6-) AZGINLIK VE ZULMÜ TERK ETMEK: “Allah, azgınlık ve zulmü yasaklar.” cümlesi, azgınlık ve zulmün haram ve günah olduğunun ifade eder. “Azgınlık ve zulüm” diye Türkçe’ye çevirdiğimiz “bağy” kavramı, tahlil ettiğimiz ayette azgınlık, kibir, zulüm, haddi aşma ve insan haklarını tecavüz etme anlamındadır.. “Azgınlık ve zulüm”; insanın kendisine, insanlara ve diğer canlılara karşı olur. İnsanın kendisine zulmü; inkâr ederek veya dinî görevlerini terk ederek dünya ve âhirette kendisini ilâhî cezaya maruz bırakacak davranışlarda bulunmasıdır. İnsanlara zulmü ise; mal, can, ırz, namus ve benzeri maddî ve manevî haklarını ihlal etmek suretiyle insanlara eziyet etmesidir. Diğer canlılara zulmü ise; hayvanlara kötü davranmak, işkence etmek, suları, ormanları, park, bahçe, cadde, sokak, çevre ve ortak kullanılan alanları kirletmek suretiyle ekolojik dengeyi bozmak ve benzeri davranışlardır. Yüce Allah, her türlü zulmü, azgınlığı, insan haklarının ihlal edilmesini yasaklamış ve haram kılmıştır:
قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَابَطَنَ وَالإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَأَن تُشْرِكُواْ بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَاناً وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ:
“De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (A’RAF SURESİ – 33. AYET)
Bu yasağın/haramın ihlal edilmesi, toplumu fesada götürür, fitne ve kargaşanın çıkmasına, toplumun güven ve huzurunun bozulmasına sebep olur. İnsanların azgınlık, taşkınlık ve zulmü kendi aleyhlerinedir:
فَلَمَّا أَنجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِالْحَقِّ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَى أَنفُسِكُم مَّتَاعَ الْحَيَاةِالدُّنْيَا ثُمَّ إِلَينَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ:
“Fakat Allah onları kurtarınca bir de bakarsın ki onlar, yine haksız yere taşkınlık ediyorlar. Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir; (bununla) sadece fâni dünya hayatının menfaatini elde edersiniz; sonunda dönüşünüz yine bizedir. O zaman yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.” (YUNUS SURESİ – 23. AYET)
Hem toplumu yönetenlerin hem de fertlerin zulme, azgınlık ve taşkınlığa karşı çıkmaları, bu konuda aralarında yardımlaşmaları gerekir:
وَالَّذِينَ إِذَا أَصَابَهُمُالْبَغْيُ هُمْ يَنتَصِرُونَ:
“Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.” (ŞÛRA SURESİ – 39. AYET)
Toplumu yöneten otoriteyi temsil eden insanların bu tür kötülüklerin işlenmesine engel olmalı, ısrar edenleri cezalandırmalı ki toplum fesada uğramasın, güven ve huzur bozulmasın.
7-) KUR’AN’DAKİ EMİR VE YASAKLAR BİRER ÖĞÜTTÜR:
“Öğüt alasınız diye Allah size va’z ediyor.” cümlesinin, üç emir ve üç yasağın peşinden zikredilmesi, Allah’ın emir ve yasaklarının birer va’z / öğüt / nasihat olduğunu ifade etmektedir. İnsanlar arasında kullanılan va’z, öğüt ve nasihat kavramları, iyilik ve güzelliğe, doğruluk, hayır ve faydalı şeylere yönlendirmeyi ifade eder. Bu kavramlar; zihinlerde kötü, şer ve zarar çağrıştırmaz. “Allah, size va’zediyor.” cümlesi de böyledir. Bu cümle, Allah’ın emir ve yasaklarının insanların hayrına ve iyiliğine yönelik olduğunun göstergesidir. Bunun bir şartı vardır o da öğüdü / nasihati kabullenmektir. “Öğüt alasınız” cümlesi bu gerçeği ifade etmektedir. Öğüt vermede bir serbestlik söz konusudur. İnsan birine öğüt verdiği zaman, muhatap olan kimse öğüt verenin öğüdünü tutup tutmamakta serbesttir. Dolayısıyla öğütte zorlama olmaz. Din özgürlüğü açısından bakıldığında “Allah’ın öğüt vermesi”nde bu anlamın olduğu görülür. İnsanlar isterlerse Allah’ın öğüdünü kabul edip tutarlar; iman edip salih ameller işlerler veya inkâr edip isyan ederler. Allah, öğüdünün kabulü için insanları zorlamaz. Şu kadar var ki kendi iradesiyle Müslüman olan bir kimse için “Allah’ın öğüdü”, insanların öğüdü gibi değildir, bağlayıcıdır. Kur’an, bütünüyle bir öğüttür:
إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ:
“O, herkes için, bir öğüttür.” (TEKVİR SURESİ – 27. AYET)
Madem Kur’an bir öğüttür bu öğüdü tutsak da olur tutmasak da olur diyemeyiz. Allah’ın öğüdü, her Müslüman’ı bağlayıcıdır. Allah’ın öğüdünü kabul etmeyen kâfir, kabul ettiği halde uygulamayan fasık / asi / günahkâr olur. Allah’ın öğüdünün bağlayıcı olduğunun açık delili tahlil ettiğimiz ayetteki, “Öğüt alasınız diye Allah size va’zediyor” cümlesinin “Allah emrediyor” ve “Allah yasaklıyor” cümlelerinden sonra gelmiş olmasıdır. “Öğüt almanız için” cümlesi, Allah’ın niçin va’zettiğinin gerekçesini bildirmektedir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Yüce Allah, insanların fert, aile ve toplum hayatlarında güven ve huzur içinde olmalarını istemektedir. Bu amaçla ilk insandan itibaren peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Son ilâhi kitabı Kur’ân’da insanlara birtakım emir ve yasaklar bildirmiştir. Bu emir ve yasaklardan üçü Nahl Suresinin 90. ayetinde birlikte zikredilmektedir. Emirler; her türlü söylem ve eylemlerde âdil olmak, ihsanı yani yararlı amelleri en güzel biçimde yapmak ve akrabalara yardım etmektir. Yasaklar ise; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü terk etmektir. Ayet; fert, aile ve toplum hayatının güven ve huzuru için çok önemli ilkeler içermekte; aile ve toplum hayatında yapılması gereken görevlerin, kaçınılması zorunlu olan yasakların bulunduğu gerçeğini, insanların başı boş ve sorumsuz olmadığını, emir ve yasakları uygulayacak kurum ve otoritenin bulunması gerektiğini bildirmektedir. Ayetin söz diziminde ahenk, simetri, denge ve güzellik göze çarpmaktadır. İnanç, söz, eylem, karar ve davranışlarda insaflı, doğru ve dengeli olmayı ifade eden “adalet” kavramına mukabil, her türlü söylem, eylem ve davranışlarda kötülüğü, çirkinliği, yanlışlığı ve ölçüsüzlüğü ifade eden “fahşâ” kavramı; söz, iş, eylem ve kararlarda en iyi olmayı, kaliteyi, iyi ve güzel davranışı, hoş görü ve affediciliği ifade eden “ihsan” kavramına mukabil Allah, Peygamberi (SAV) ve akl-ı selim’in çirkin ve kötü görüp yadırgadığı eylem ve söylemleri ifade eden “münker” kavramı; yakınları görüp gözetmeyi, iyi ve kötü günlerinde onları yalnız bırakmamayı, onlara sevgi, şefkat ve merhamet göstermeyi ifade eden “akrabaya verme” kavramına mukabil her türlü zulmü, taşkınlık, aşırılık ve büyüklenmeyi ifade eden “bağy” kavramı zikredilmiştir. Demek ki sosyal ve toplumsal ilişkilerde daima iki yöne dikkat emek; adaletli, iyiliksever, affedici, maddi ve manevi destek verici olmak; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü terk etmek gerekmektedir. İslam, fert ve toplumun güven ve huzuru için bu emir ve yasakların hayata geçirilmesini istemektedir. Günde beş vakit kıldığımız namazın amaçlarından biri de bizi fahşâ ve münker’den uzaklaştırmasıdır:
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء
وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ:
“(Ey Muhammed (SAV)) Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Çünkü namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (ANKEBUT SURESİ – 45. AYET)
Hz. Ali (RA), bu ayeti sorması üzerine sahabeden Osman b. Maz’ûn (RA)’a, şu cevabı verdi:
“Ayette geçen emir ve yasaklara uy, felaha erersin.”
Ayette geçen emirlere uymak farz, terki haram olduğu gibi yasakları işlemek haram, terk etmek de farzdır. Şurası unutulmamalı ki bu emir ve yasakların bireysel veya kurumsal olarak terki veya ihlali, toplumda güven ve huzursuzluğa, fitne ve fesada, kaos ve kargaşaya neden olur. Fertlerin mutluluğu toplumun mutluluğu ile doğru orantılıdır. İçinde yaşadığı toplum huzursuz ise fertler de doğal olarak huzursuz olurlar. Ayette geçen adalet, ihsan ve fahşâ kavramları Türkçe’de kullanıldığı şekliyle dar anlamda değildir. Özellikle tahlil ettiğimiz ayetteki “ihsan” kelimesi, Kur’an meallerinde “iyilik etmek” şeklinde tercüme edilmektedir. Bu tercüme ihsan kavramının anlamını yansıtmadığından yetersiz kalmaktadır. Buradaki ihsan, bir görevi, bir işi en iyi bir şekilde yapmaktır. Sözgelimi bir bina yapacak kimse binayı sağlam, estetik ve kullanışlı bir şekilde yapması; işçi, âmir, memur, usta, öğretmen, mimar, mühendis, çiftçi… Kim ne iş yapıyorsa yaptığı her işi en iyi, en güzel ve en kaliteli bir şekilde yapması ihsandır. Ayette, üç emir ve üç yasak bildirildikten sonra “Öğüt almanız için Allah size vazediyor” denilmesi, din özgürlüğünü ifade ettiği gibi kendi iradesiyle Müslüman olan kimsenin Allah’ın emir ve yasaklarına uymasının zorunluluğunu, Allah’ın tavsiyesinin / öğüdünün bağlayıcılığını da ifade eder.
KAYNAK :DİYANET AYLIK DERGİ