Mİ’RAC KANDİLİ
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ:
“Kulu Muhammed (SAV)’i bir gece Mescid-i Haram’dan, kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür.” (İSRA SURESİ – 1. AYET)
Mukaddes geceler zincirinin halkalarından biri olan mübarek Mi’rac Kandiline bir kere daha kavuşmuş bulunuyoruz. Kameri takvime göre, Recep ayının yirmi altısını yirmi yedisine bağlayan gece, Mi’rac Gecesidir. Bu da, 31/AĞUSTOS/ 2005 ÇARŞAMBA gününü 1/EYLÜL/ PERŞEMBE Gününe bağlayan geceye tesadüf etmektedir.
Mi’rac gecesi; Yüce Allah’ın sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV)’e büyük hakikatlerin İlâhi sırlarını gösterdiği, vasıtaları kaldırarak İlâhi vahye muhatap kıldığı, kendi âyâtını ve kâinatın sırlarını seyrettirdiği, mü’minlere beş vakit namazın farz kılındığı ve biz Müslümanlar için de İlâhi lütuflarla dolu olan bir gecedir. Peygamberimiz (SAV)’in hayatı içinde önemli bir yeri olan Mi’rac, Allah'ın, sadece Sevgili Rasülü Hz. Muhammed (SAV)’e bir ihsanıdır. Bu gecede Cenab-ı Hakk, Hz. Muhammed (SAV)’i Kudüs’ten başlayan göklere, daha sonra da hiçbir insan ve hiçbir meleğin erişemeyeceği yüce makama yükseltmiştir. Bir şairimiz bunu şöyle tasvir eder: “Serapa nur olur gönlüm anarken ben o Mi'rac’ı, Beyan etmek değil, hatta tasavvurlar kimin harcı?”
Yüce Allah, gönderdiği Peygamberlerini tebliğ görevi ile baş başa bırakmamış, onları vahiy ile yönlendirdiği gibi, zaman zaman çeşitli mucizelerle de desteklemiştir. İşte Sevgili Peygamberimiz (SAV)’in en büyük mucizelerinden biri İsrâ ve Mi’rac hâdisesidir. Hicretten bir yıl kadar önce bir gece vakti büyük melek Cebrail (AS) Hz. Peygamber (SAV)’i, “BURAK” adı verilen ve mahiyeti bizce bilinmeyen binek üzerinde, Mekke’deki Mescid-i Haram’dan alıp, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürdü. Peygamber Efendimiz (SAV)’e yaptırılan bu yolculuğun Kudüs'e kadar olan bölümünü, Kur’an-ı Kerim şöyle anlatır:
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ:
“Kulu Muhammed (SAV)’i bir gece Mescid-i Haram’dan, kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür.” (İSRA SURESİ – 1. AYET)
İsrâ ve Mi’rac yolculuğunun Mescid-i Aksâ’dan sonraki bölümü hakkındaki bilgileri, Hz. Peygamber (SAV)’in hâdislerinden öğreniyoruz. Bu konudaki hadisler özetle, Hz. Peygamber (SAV)’in, Cebrail (AS) refakatinde göklere yükseldiğini, orada bazı Peygamberlerle karşılaştığını, nihayet Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıktığını geniş bir şekilde anlatmaktadır. Ayrıca Mi’rac’ın sırlarla dolu bu bölümüne “NECM” süresinde de işaret buyurmuştur. İsrâ ve Mi’rac hâdisesinin müminleri ilgilendiren yönü, mahiyetinden daha çok neticesi ve bu neticeden alınabilecek mesajlardır.
İsrâ ve Mi’rac olayının, Müslümanları için en önemli sonuçlarından birisi hiç şüphesiz, İslâm Dini’nin direği mesabesinde olan namazdır. Namaz mü’minlere bir Mi’raç hediyesidir. Onun içindir ki: “Namaz mü'minin mi’racı” olmuştur. Nasıl ki Sevgili Peygamberimiz (SAV) Mi’rac’ta, vasıtalardan arınmış olarak, Yüce Allah’la buluştu ise, mü’min de namazda vasıtasız olarak doğrudan Rabbinin huzuruna çıkar, sadece O’na kulluk etme ve sadece O’ndan yardım isteme fırsatı bulur. Öyle ise, mü’min günde beş vakit namazını dikkatle ve huşu içerisinde eda edecek olur ise, namaz onun için bir Mi’rac olacak ve kul onunla Hakk’a yol bulacaktır.
İsrâ ve Mi’rac’ın diğer bir önemli sonucu, Bakara Suresi’nin son iki ayetinin nazil oluşudur.“AMENER RASÜLÜ” diye de anılan ve memleketimizde yatsı namazından sonra, mihrabiye olarak okunan bu mübarek ayetlerde, İlâhi emirler karşısında mutlak itaate yönelen mü’minlerin inançlarındaki sadakatleri ifade edilmektedir. Ayrıca bir önceki ayette geçen:
لِّلَّهِ ما فِي السَّمَاواتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَإِن تُبْدُواْ مَا فِي أَنفُسِكُمْ أَوْ تُخْفُوهُ
يُحَاسِبْكُم بِهِ اللّهُ فَيَغْفِرُ لِمَن يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاءُوَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ:
“İçinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de, Allah sizi hesaba çekecektir.” (BAKARA SURESİ – 284. AYET)
Haberiyle endişeye kapılan mü’minlere bu ayetlerle kolaylık bahşedilmiş, mükellefiyetler hafifletilmiştir. Böylece Allah’a tam itaat, meyvelerini verirken yersiz kuşkular da bertaraf edilmiştir. Ayrıca bu ayetler, Peygamberimiz (SAV)’in hadislerinde övülmüş, her zaman ve özellikle yatmadan önce okunması tavsiye edilmiştir. Hz Peygamber (SAV) bir hadislerinde şöyle buyurur: “Bu ayetlerin gece yatmadan önce okunması kişiye yeter.”
İsrâ ve Mi’rac’ın üçüncü önemli sonucu ise, Peygamberimiz (SAV)’in ümmetinden Allah’a şirk koşanlar dışındakilerin affedilebileceklerinin vâdedilmiş olmasıdır. İnsan bilerek ya da bilmeyerek pek çok günah işleyebilir. İşlenen günahlardan dolayı pişmanlık duymak ve Allah’tan af dilemek, bir daha günah işlememeye azmetmek kaydıyla, Allah Teâla günahları affedebilir. Bu konuda Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır:
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاءُ وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْماً عَظِيماً:
“Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (NİSA SURESİ – 48. AYET)
Allah Teala, bu büyük hâdiseden bahseden ve aynı adı taşıyan İsrâ Süresinde Hz. Peygamber (SAV)’in şahsında bütün insanlığa ahlâk ve fazilet düsturlarını bildirmiştir ki, bu esaslar, fert, aile ve toplumun huzuru için son derece lüzumludur.
Hatırlamak bakımından, bu ayetlerin meallerini, burada vermek istiyorum:
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً إِمَّايَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَاأُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيماً:وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيراً:
“Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babaya iyi davranmayı emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, onlara karşı “ÖF” bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle.” “Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve:“Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi, sen de onlara merhamet et.” de.” (İSRA SURESİ – 23–24. AYETLER)
وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيراً:إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ
كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُوراً:
“Yakınına, düşküne, yolcuya hakkını ver, elindekileri saçıp savurma.”“Saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” (İSRA SURESİ – 26–27. AYETLER)
وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَاكُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَّحْسُوراً:
“Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur, açıkta kalırsın.” (İSRA SURESİ – 29. AYET)
وَلاَ تَقْتُلُواْأَوْلادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُم إنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْءاً كَبِيراً:وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاءسَبِيلاً:وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَن قُتِلَ مَظْلُوماً فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَاناً فَلاَ يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُوراً:وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً:وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذا كِلْتُمْ وَزِنُواْ بِالقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً:وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً:وَلاَ تَمْشِ فِي الأَرْضِ مَرَحاً إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ الأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً:كُلُّ ذَلِكَ كَانَ سَيٍّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً:
“Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onlara da size de rızık veririz. Onları öldürmek şüphesiz büyük bir günahtır.” “Sakın zinaya yaklaşmayın, doğrusu bu çirkindir, kötü bir yoldur.” “Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Haksız yere öldürülenin velisine bir yetki tanımışızdır. Artık o da öldürmekte aşırı gitmesin. Zira kendisi ne de olsa yardım görmüştür.” “Yetimin malına, ergin çağa ulaşana kadar, en güzel şeklin dışında yaklaşmayın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir.” “Bir şeyi ölçtüğünüz zaman, tastamam ölçün, doğru terazi ile tartın, böyle yapmak, sonuç itibariyle daha güzel ve daha iyidir.” “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.” “Bunların hepsi, Rabbinin katında beğenilmeyen kötü şeylerdir.” (İSRA SURESİ – 31–38. AYETLER)
Bu vahyedilen hakikatleri şöyle özetleyebiliriz:
Yalnız Allah’a ibadet etmeli, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalı, anne - babaya hürmet ve itaat etmeli, hısım akrabaya, fakir ve yoksullara, yolculara, gurbette kalmış kimselere yardım etmeli, israf ve cimrilikten sakınarak kazancı yerli yerinde harcamalı, çocukları öldürmemeli ve onlara gereken değer verilmeli, toplumu ve aileyi temelinden sarsan zinaya ve ona teşvik eden sebeplere yaklaşmamalı, insan hayatına saygı gösterilmeli, yetimlere iyi davranarak onların haklarını korumalı, verilen sözde mutlaka durmalı, ölçü tartıda ve her söz ve davranışımızda doğruluğa dikkat etmeli, hile yapmamalı, bilinmeyen bir şeyin ardına düşüp, körü körüne onun peşinden gitmemeli, yeryüzünde kibir ve gurur taslayarak yürünmemelidir. Dikkat edilecek olursa bu sayılan prensipler fert ve toplumun manevi huzuru, iyilik ve güzelliklerin kaynağı ve ahlâkî seviyenin tekâmülü için gerekli olan evrensel prensiplerdir. Mi’rac Kandili aydınlığını fırsat bilerek çeşitli sebeplerle lekelenen kalplerimizi önce tevbe ve istiğfar ile temizlemeli, sonra da Allah sevgisi, insan sevgisi ve vatan sevgisi ile doldurarak iyi bir kul, olgun bir mü’min olmaya gayret göstermeliyiz. Fitne, fesat, tefrika, gıybet ve iftira gibi, bizi birbirimize düşman eden kötülüklerden uzak durmalı, dargınlık ve kırgınlıkları ortadan kaldırarak kucaklaşmalı, bir olmaya, diri olmaya çaba sarf etmeliyiz. Bu kandilin ışığında:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ:
“Müminler ancak kardeştir.” (HUCURAT SURESİ – 10. AYET)
وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ:
“Tefrikaya düşmeyin.” (ALİ-İMRAN SURESİ – 103. AYET)
Ayetlerindeki emirleri bir kere daha düşünmek suretiyle, birlik ve beraberliğimizi pekiştirmeli, düzen ve huzurumuzu bozmak isteyenlere fırsat vermemeliyiz. Bu geceye mahsus özel bir ibadet şekli olmamakla birlikte, kaza namazı veya nafile namaz kılmak sevaba vesile olur. Ayrıca, Kur’an okumalı, tevbe, istiğfar ve dua etmeli, salât-ü selâm getirmeli, yoksullara ve kimsesiz çocuklara yardım ederek sevindirmeliyiz. Mi’rac Kandili’nin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olması dileğiyle bütün okuyucularımızın kandillerini tebrik ediyorum.
KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ