MELEKLERE İMANIN İNSAN HAYATINA ETKİLERİ
الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلاً أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ:
“Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamdolsun. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.” (FÂTIR SURESİ – 1. AYET)
Hiç şüphe yok ki, İslam dininde meleklerin varlığına inanmak, imanın temel esaslarından birisidir. Melekler, gayb âlemine ait varlıklardır. Allah katında imanın en makbulü de gabya olan imandır. Çünkü görünen bir şeye herkes inanır. Kur’ân şöyle buyuruyor:
ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ:الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ:
“O kitap (Kur’an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.”(BAKARA SURESİ – 2/3. AYETLER)
Gözle görülen bir şeye veya gerçekleşmiş bir olaya inanıp inanmamak bir şey ifade etmez. Buna, ister istemez herkes inanır. Kur’an şöyle buyuruyor:
إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ:لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ:
“Kıyamet koptuğu zaman ki onun oluşunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur.” (VÂKIÂ SURESİ – ½. AYETLER)
GAYB, sözlükte: Yüksek dağ ve tepeler arasındaki düz ve engin yer, omurgalı canlıların bedenlerinde, böbreklerin korunduğu çukurluk anlamlarına gelir. Buna göre GAYB, görülmeyen, saklı ve gizli olan, duyu organlarının hiçbir yönden hissedemeyeceği, aklın da onun varlığına hemen hüküm veremeyeceği bir şey demektir. Buna göre gayb iki kısma ayrılır:
A-) Var olduğuna dair aklî veya naklî hiçbir delil bulunmayan ve ayet-i kerime’de:
وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ:
“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (EN’AM SURESİ – 59. AYET)
Açıklanan gaybın bu kısmını, yalnız Allah bilir. O’ndan başkasının bilmesi mümkün değildir.
B-)Allah’ın varlığı, zatı, sıfatları, ahiret günü, o günde gerçekleşecek olaylar ve meleklerin varlığı gibi aklî ve naklî delillerle ispatlanan ve:
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ:
“Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.” (BAKARA SURESİ – 3. AYET)
Ayetinde gabya iman eden insanlardan övgüyle söz edilmesi, gaybın bu kısmını, her akıl sahibinin anlayabileceğini bildirir. Gaybın bu kısmına, cüzî iradeyi kullanarak şeksiz, samimi, halisane bir surette ve görmeden inanmak, insanlardan istenen ve Allah katında daha makbul sayılan bir imandır.
MELEK
Melek kelimesi; elçi, haberci, güç ve kuvvet anlamlarına gelir. İslamî anlamda melek ise; nurdan yaratılmış, yeme-içme, uyuma, erkeklik ve dişilik, gençlik ve ihtiyarlık gibi özellikleri olmayan, günah işlemeyen ve Allah’ın her emrini yerine getiren ruhanî, latif varlıklardır. Meleklerin varlığı, aklî ve naklî delillerle yani ayet ve hadislerle sabittir. Bunun için Allah’a iman eden bütün insanlar, meleklerin varlığına iman ederler. Melekler nurdan yaratılmışlardır. Biz, melekleri göremeyiz. Melekleri göremememiz, onların olmadıklarına veya varlıklarının inkâr edilmelerine aklî bir gerekçe olamaz. Meleklerin gözle görülmeme özellikleri, onların yokluklarını gerektirmediği gibi, inkâr edilmelerini de gerektirmez. Aslında var olduğunu kesin olarak bildiğimiz halde göremediklerimiz, sadece melekler değildir. Kendilerini göremediğimiz daha çok şey vardır. Örnek olarak; akıl, ruh, zekâ, sevinç ve üzüntü gibi özelliklerimiz bunlardan sadece bir kaçıdır. Öyleyse melekler, kendilerini bizzat göremeyeceğimiz, gösterme şansına sahip olamayacağımız, nasıl bir yapıda olduklarını akıl yoluyla idrak edemeyeceğimiz, Allah’ın yarattığı nurdan varlıklardır. Biz, meleklerin varlığını, ancak akıl yoluyla anlar ve naklî delillere dayanarak onlara iman ederiz. İnsan, ruhuyla ve bedeniyle birlikte insandır. Bedenin ihtiyaçlarını sağlamak için nasıl bir takım sebeplere ve vasıtalara ihtiyaç duyuyorsa, ruh ve maneviyatla ilgili olarak ta yine vesile ve vasıtalara ihtiyaç vardır. Örnek olarak; insanın görebilmesi için, göz, kulak ve dil gibi meziyetli organlara ve ışığa, duyabilmesi ve konuşabilmesi için de havaya ihtiyacı vardır. Aynı şekilde akıl, şuur ve yeteneklerin de, birbirinden farklı birçok sebep ve vasıtaya ihtiyaçları bulunmaktadır. Melekler, işte bu konularda insanların iyi yönde gelişmelerine, diğer varlıkların da kâinatın genel düzenine uygun konumlarda bulunmalarına, Allah’ın izniyle nezaret ederek vesile ve vasıta olma görevini yaparlar. Melekler, Allah’ın verdiği görevleri, O’nun adına yerine getirir, insanların hakka ve hayra ulaşmalarına vesile olurlar. Şuursuz maddî varlıkların, kâinatın genel nizamını sağlayan ilahî kanunlara uygun bir şekilde hareket etmelerine vasıta olurlar. Meleklerin yapıları, şer işleri işlemeye elverişli değildir. Ancak insanın yapısında biri hayır diğeri de şer olmak üzere iki cazibe vardır. Hayır cazibesi, insanı fazilete ve güzelliklere ulaştırır. Şer cazibesi ise, onu günah ve kötü işlere, geçici zevklere çekip götürür. İnsanların hakka ve hayra yönelmelerine melekler, şer işlere yönelmelerine ise şeytanlar aracı olurlar. Bunun içindir ki, cennete girecekleri meleklerin selam ve tebrikle karşılayacaklarını Allah şöyle açıklıyor:
وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَىالْجَنَّةِ زُمَراً حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ:
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya, derler.” (ZÜMER SURESİ – 73. AYET)
Cehenneme atılacakları ise, onları aldatıp şerre yönlendiren şeytan, onlara şöyle bir mazeret beyanında bulunarak gerçekleri itiraf edeceğini ve onları yalnız bırakacağını da Rabbimiz şöyle haber veriyor:
وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الأَمْرُ إِنَّ اللّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدتُّكُمْ
فَأَخْلَفْتُكُمْ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ إِلاَّ أَن دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لِي فَلاَ تَلُومُونِي وَلُومُواْ أَنفُسَكُم مَّا أَنَاْ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنتُمْ بِمُصْرِخِيَّ إِنِّي كَفَرْتُ بِمَاأَشْرَكْتُمُونِ مِن قَبْلُ إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ:
“(Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: “Şüphesiz Allah size gerçek olanı vâdetti, ben de size vâdettim ama size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkâra) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni (Allah’a) ortak koşmanızı reddettim.” Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır.” (İBRAHİM SURESİ – 22. AYET)
MELEKLERİN GÖREVLERİ
Melekler nurdan yaratılmış olan ruhanî varlıklardır. Yeme-içme, uyuma, erkeklik-dişilik, gençlik-ihtiyarlık gibi insanlara ait özelliklere sahip değildirler. Kur’an, melekleri şöyle tanıtıyor:
وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ:يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ:
Göklerde ve yerde kimler varsa O'na aittir. O’nun huzurunda bulunanlar O’na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar. Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah’ı) tesbih ederler.” (ENBİYA SURESİ – 19/20.AYETLER)
Melekler, Allah’a isyan etmezler, hangi iş için yaratılmışlarsa onu devamlı yapar, devamlı olarak Allah’a ibadet ederler. Kur’an şöyle ifade eder:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ:
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (TAHRÎM SURESİ – 6. AYET)
Başka bir ayet şöyledir:
وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مِن دَآبَّةٍ وَالْمَلآئِكَةُ وَهُمْ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ:يَخَافُونَ رَبَّهُم مِّن فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ:
“Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah'a secde ederler. Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar.” (NAHL SURESİ – 49/50. AYETLER)
Melekler, Allah’tan gelen emirlere göre hareket ederler, bulundukları yerden çok uzak mesafelere anında ulaşabilirler. Çünkü onlar, yerleri ve gökleri bir anda dolaşabilir bir yapıya sahiptirler. Meleklerin bu özelliğini, Kur’an şöyle bildirir:
الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلاً أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ:
“Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamdolsun. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.” (FÂTIR SURESİ – 1. AYET)
KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ