• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Mazlumun Bedduası

MAZLUMUN BEDDUASI

 

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِباً أُوْلَـئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الأَشْهَادُ هَـؤُلاء الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى رَبِّهِمْ أَلاَ لَعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ:

 

     “Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Onlar (kıyamet gününde) Rablerine arz edilecekler, şahitler de: İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir, diyecekler. Bilin ki, Allah’ın lâneti zalimlerin üzerinedir!”  (HUD SURESİ - 18. AYET)

 

     Zulüm, adaletin zıddıdır. Adalet, yaratıklara hak­kını vermektir; zulüm ise onlara haklarını vermemek, haksızlık etmektir. Zulümle adalet bir arada bağdaşamaz. Adaletin olduğu yerde zulüm olmaz, zulmün olduğu yerde de adaletten bahsedilemez. Allah adildir, adaleti emreder, adaletle muamele edenleri sever. Allah zalim değildir, zulmü kesin olarak haram kıl­mıştır. Zalimleri asla sevmez. Onun için kullarının zulümden uzak durmalarını, adaletten ayrılmamalarını emreder.

     Zulmün kötü ve çirkin bir şey olduğu aşikârdır. Onun içindir ki zulüm, her din ve şeriatta haram kılınmıştır. Fakat İslâm Dini’nin bu konudaki büyük hükmü daha da kesindir. Kur’an-ı Kerim’de zalimler la­netlenmiştir. Yüce Allah şöyle buyurur:

 

أَلاَ لَعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ:

 

     “İyi biliniz ki Allah’ın laneti za­limler üzerinedir.” (HUD SURESİ – 18. AYET)

     Zulüm yaratıklara karşı ol­duğu gibi, yaratana karşı da olur. Yaratana karşı en büyük zulüm O’nu inkâr etmek, O’na ortak koşmaktır. Kur’an-ı Ke­rim’de belirtildiğine göre Lok­man (as), oğluna öğütte bu­lunurken şöyle demiştir:

 

وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ:

 

     “Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.”   (LOKMAN SURESİ – 13. AYET)

     Bir başka ayette de Allah şöyle buyurur:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْمِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَشَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ:

 

     “Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir.” (BAKARA SURESİ – 254. AYET)

     Yaratıklara karşı zulüm de­nince akla ilk gelen şeyler ise; onlara karşı haksızlık etmek, eza ve cefa vermek, işkence etmek, onları baskı altında tut­mak ve sindirmeye çalışmak­tır. Bunların misallerini göre­bilmek için, tarihin geçmiş ve uzak dönemlerine gitmeye hacet yoktur, yakın çevremiz­de olup bitenlere bir göz atmak yeterlidir. İsrail’in Filis­tinlilere, Sırpların Bosna-Hersek’teki Müslümanlara, Ermenilerin Azerbaycan halkı­na demokrasi ve insan hakları havariliği yapan modern dün­yanın gözleri önünde yapmış oldukları zulüm, işkence, bas­kı, geçmişte Firavunların, Şeddâdların yapmış oldukları zu­lümlere tabir caizse rahmet okutur. Sanki şair aşağıdaki beytini bunlar için söylemiştir:

     “Şimdiki zalimlerin ahvali­ni seyreyleyen,

      Geçmişin rahmet okur Fir’avn’ına Şeddâd’ına.”

     Zalimlerin gözlerinden ka­çan bir durum var, o da yap­tıklarının yanlarına kalacağı­nı zannetmeleridir. Zalimler şunu kesin olarak bilmeliler ki, yaptıkları yanlarına asla kalmaz. Onlar yaptıkları zul­mün cezasını mutlaka çeke­cekler, hesabını er geç vereceklerdir. Allah bazı şeylerin cezasını çeşitli hikmetlerine binaen imhal eder, ihmal et­mez yani biraz geciktirir ama cezasız bırakmaz.

     Nitekim Peygamber Efendi­miz (SAV) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

     “Şüphesiz ki Allah, zalime mühlet verir. Bir kere de onu yakaladı mı kaçmasına mühlet vermez.” sonra şu mealdeki ayeti okumuştur:

 

وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ:

 

     “Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir.”   (HUD SURESİ – 102. AYET)

     Şair ne güzel söylemiş:

     “Zalimler yine bir zulme girif­tar olur ahir,

       Elbette olur ev yıkanın ha­nesi viran.

     Mazlumun ahı yerde kal­maz. Duası Allah katında makbuldür. Nitekim Ebu Hüreyre (RA), Hz Peygamber (SAV)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

     “Üç kimse vardır ki duala­rı geri çevrilmez, kabul edi­lir:

     A-) İftar edinceye kadar oruçlunun,

     B-) Adaletle hükmeden devlet başkanı, (hâkim ve idarecilerin),

     C-) Zulme uğrayanın dua­sı.”

     Allah, zulme uğrayanın dua­sını bulut üzerinde yükseltir ve ona göğün kapılarını açıp şöyle der:

     “İzzetim hakkı için yemin ederim ki, sana bir müddet sonra da olsa mutlaka yardım edece­ğim.”

     Mazlum, haksızlığa uğrayan kimsedir. Haklı olduğu halde kendisine zulmedilir, hakkı gasp edilir. Kendisine zulme­denin karşısında güçsüz ve hakkını savunmaktan aciz olduğundan dolayı, bedduadan başka yapacak bir şeyi yok­tur. Ondan dolayı Allah mazlumun duasını kabul eder. İbni Abbas (RA)’tan rivayet edildi­ğine göre Hz Peygamber (SAV), Muaz (RA)’ı Yemen’e vali olarak gönderirken şöyle buyurmuştur:

     “Mazlu­mun bedduasından sakın. Çünkü onunla Allah arasın­da bir perde yoktur. (Duası hemen Allah’a ulaşır, kabul edilir.)”

     Allah mazlumlarla beraber­dir, zalimlerden uzaktır. Kur’an-ı Kerim’de Allah şöyle buyurmuştur:

 

وَجَزَاء سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِّثْلُهَا فَمَنْ عَفَاوَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ:

 

     “Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.”  (ŞÛRA SURESİ – 40. AYET)

 

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِباً أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ:

 

   “Yalan sözlerle Allah’a iftira edenden veya O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Şüphe yok ki, zalimler kurtuluşa ermezler.”   

(EN’AM SURESİ – 21. AYET)

 

إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُ أَجْراً عَظِيماً:

 

     “Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Kulun yaptığı iş, eğer bir kötülük ise, onun cezasını adaletle verir.) İyilik olursa onu katlar (kat kat arttırır), kendinden de büyük mükâfat verir.”  (NİSA SURESİ – 40. AYET)

 

وَلَن يَتَمَنَّوْهُ أَبَداً بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمينَ:

 

   “Onlar, kendi elleriyle önceden yaptıkları işler (günah ve isyanları) sebebiyle hiç bir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri çok iyi bi­lir.”  

(BAKARA SURESİ – 95. AYET)

     Bu sebeple zalim­lerin yaptığı yanlarına kalmaz. Ziya Paşa ne güzel söylemiş:

     “Zalimlere er geç dedirtir Kudret-i Mevlâ,

      Tellâhi lakad âserakellahü aleynâ.

     Ziya Paşa, beytin ikinci mıs­rasını Yusuf Suresinin 91. ayetinden iktibas etmiştir:

 

قَالُواْ تَاللّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللّهُ عَلَيْنَاوَإِن كُنَّا لَخَاطِئِينَ:

 

     “(Kardeşleri) dediler ki: Allah’a and olsun, hakikaten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz.” (YUSUF SURESİ – 91. AYET)

     Bu Hz Yusuf (AS)’ın kar­deşlerinin sözüdür. Yusuf Su­resinde anlatıldığına göre kar­deşleri Hz Yusuf (AS)’ı kuyuya atmışlar, Hz Yusuf (AS), Al­lah’ın yardımıyla kurtulmuş ve öyle bir mevkie gelmiş ki, kar­deşleri kendisine muhtaç ol­muşlar ve işte o zaman yuka­rıdaki sözü söylemiştir.

     İnsan, hiç bir kimseye zul­medip âhını yani bedduasını almamalıdır. Çünkü yaptığı yanına kalmaz, ömrü boyun­ca zulmünün cezasını çeker. Bu durumu atalarımız gayet güzel olarak şöyle ifade etmiş­lerdir:

     “Alma mazlu­mun âhını, çıkar aheste aheste”

     Başka bir atasözü ise şöyledir:

     “Mazlumun âhı, indirir şahı”

     Öyle ise güçlü ve kuvvetli kimse, gücüne ve kuvvetine güvenerek başkala­rına zulmetmemelidir. Mazlu­mun bedduası, kendisine zul­meden padişah da olsa taht­tan indirir. UNUTMAYALIM Kİ: “KİMSENİN ÂHI KİMSEDE KAL­MAZ.”

     Mazlumun duasının makbul olması için, mümin ve mutta­ki olması da şart değildir. Fâcir de olsa duası kabul edilir. Nitekim Ebu Hüreyre (RA)’tan riva­yet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurmuştur:

     “Fâcir de olsa mazlumun duası kabul edi­lir. Onun fücuru kendisini il­gilendirir.”

     Bir de hadis-i şeriften, mazlumun sadece kendisi­ne zulmedenlere yapa­cağı bedduasının kabul olacağı anlaşılmaz. Kendisine yardımda bulunan ve himaye eden kimseler için ya­pacağı hayır duası da kabul edilir.

     Öyle ise, mümine düşen görev insanlara zulmetmekten kaçın­mak, zulme uğrayanla­ra yardımcı olmaktır. Bugün, Azerbaycan’da, Bosna-Hersek’de, Filis­tin’de Müslümanlara vahşice zulmedilmesi­ne, ezilmesine, akla hayale gelmedik eza ve cefaya maruz kalmalarına seyirci kal­maktadırlar. Hak ve adaleti emreden yüce dinimiz İslâmiyet ise, insanlara zalime karşı cephe alıp “DUR” de­meyi, mazlumun yanın­da olmayı, emreder.    

     Enes b. Malik (RA) şöyle rivayet eder:

     “Bir defa Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurdu: “Kardeşin zalim de olsa, mazlum da olsa ona yardım et.” Ashab-ı Kiramın: “Ya Rasülallah! Mazluma yardım ederiz, fakat zalime nasıl yardım edeceğiz?” diye sormalarına üzerine şöyle buyurdu:

     “Onu zulmünden alı korsun, işte bu ona yardımdır.”

     Zalime yardım etmek, ona zulmünü artıracak imkânları vermek değil, zulmünden alı­koymaktır.

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi23
Bugün Toplam664
Toplam Ziyaret5019679
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI