• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Kur'an'ın Örnek İnsan Modeli

KUR’AN’IN ÖRNEK İNSAN MODELİ

 

لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍفَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ:

 

     “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda, O’nun rızası uğrunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe elbette erişemezsiniz. Her ne harcarsanız, herhalde Allah onu bilir.”   (ALİ-İMRAN SURESİ – 92. AYET)

 

     İnsan, yaratılmışların en şereflisidir. İnsan, Kur’an’ın ana konularından biridir ve Allah’ın yarattığı bir varlıktır. İnsanın yaratılış safhaları, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette anlatılmaktadır:

 

هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٍ ثُمَّ قَضَى أَجَلاً وَأَجَلٌ مُّسمًّى عِندَهُ ثُمَّ أَنتُمْ تَمْتَرُونَ:

 

     “O,o yüce yaratıcıdır ki, sizi bir çamurdan yarattı, sonra bir ecel takdir etti ve onun katında malum bir ecel vardır. Sonra da siz şüphe ediyorsunuz.”  (EN’AM SURESİ – 2. AYET)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ:

 

     “Ve Andolsun ki, insanı çamurdan ibaret olan bir hülasadan yarattık.”  (MÜ’MİNUN SURESİ – 12. AYET)

 

ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِن سُلَالَةٍ مِّن مَّاء مَّهِينٍ:ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلاًمَّا تَشْكُرُونَ:

 

     “Sonra onun zürriyetini bir döl suyundan, zayıf bir sudan yaptı. Sonra onu düzeltti ve içerisine ruhundan üfürdü ve sizin için işitmeyi ve gözleri ve gönülleri yarattı, siz pek az şükrediyorsunuz.”    (SECDE SURESİ – 8/9. AYETLER)

 

     Kur’an’da insanla ilgili en çok zikredilen konular arasında insanların birbirlerine karşı ahlaki sorumluluklarını yerine getirme, geniş yer tutmaktadır. Bu sorumlulukları Kur’an’ın istediği (iyi-doğru) ve istemediği (kötü-yanlış) davranışlar olarak iki kısımda inceleyebiliriz. Üzerinde en çok durulanları inceleyelim:

 

KUR’AN’IN İSTEDİĞİ (İYİ-DOĞRU) DAVRANIŞLAR

 

     1-) İYİ VE DOĞRU OLMAK:

 

لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍفَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ:

 

     “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda, O’nun rızası uğrunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe elbette erişemezsiniz. Her ne harcarsanız, herhalde Allah onu bilir.”   (ALİ-İMRAN SURESİ – 92. AYET)

     Kur’an’ın birçok ayetinde insanların iyi işler yapmaları tavsiye edilmiş, böyle davranan insanlara, Allah’ın karşılıklarını vereceği belirtilmiştir. Allah böyle insanları, amel defterleri sağ tarafından verilenler veya cennetlikler olarak adlandırmaktadır:

 

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحاًفَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراًرَّحِيماً:

 

     “Ancak tevbe eden ve iman eden ve salih amelle amelde bulunan müstesna. Artık Allah onların günahlarını sevaplara tebdil eder ve Allah çok yarlıgayıcı, çok esirgeyici bulunmaktadır.”  (FURKAN SURESİ – 70. AYET)

 

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْإِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ:

 

     “Artık emrolunduğun gibi dosdoğru ol ve tevbe etmiş seninle beraber bulunmuş olanlar da. Ve haddi aşmayın, şüphe yok ki O, yapmakta olduğunuz şeyleri hakkıyla görücüdür.”  (HUD SURESİ – 112. AYET)

 

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءوَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ:

 

     “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği ve akrabalara muhtaç oldukları şeyleri vermeyi emrediyor ve çirkin işlerden, fenalıktan, hukuka tecavüzden men ediyor. Düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”    (NAHL SURESİ – 90. AYET)

 

     2-) YARDIMLAŞMAK:

 

وَالَّذِينَ إِذَا أَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنتَصِرُونَ:

 

     “Bir haksızlığa uğradıklarında yardımlaşırlar.” (ŞURA SURESİ – 39. AYET)

     Kur’an iyilikte yardımlaşmayı ve kötülüğe karşı koymayı birçok ayetinde emreder. Bu ayetlerde insanlar bunun için uyarılmışlardır:

 

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ:

 

     “Sizden hayra çağıran, iyilikle emreden, kötülükten men eden bir cemaat olsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”  (ALİ-İMRAN SURESİ – 104. AYET)

كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْراً لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ:

 

     “Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten men edersiniz ve Allah’a iman ediyorsunuz. Eğer ehl-i kitap ta iman etselerdi elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan mü’min olanlar da vardır, en çoğu ise fasık kimselerdir.”  (ALİ-İMRAN SURESİ – 110. AYET)

 

الَّذِينَ إِن مَّكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَوَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنكَرِوَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ:

 

     “Onlar ki, eğer onları yeryüzünde yerleştirirsek bir iktidar makamına getirirsek, namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirler ve iyiliği emrederler ve kötülükten men ederler. Bütün işlerin akıbeti ise Allah’a aittir.”  (HACC SURESİ – 41. AYET)

 

     3-) EMANETE RİAYET ETMEK:

 

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ:

 

     “Müminler, emanetlerini gözeten ve sözlerini yerine getirenlerdir.”  (MÜ’MİNUN SURESİ – 8. AYET)

     Allah, insanların birbirlerine bıraktıkları emanetleri konusunda, kendisine emanet edilen kişinin ancak emaneti teslim etmesi gerektiğini söylemektedir:

 

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ:

 

     “Müminler, emanetlerini gözeten ve sözlerini yerine getirenlerdir.”    (MEARİC SURESİ – 32. AYET)

 

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعاًبَصِيراً:

 

     “Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size ne kadar öğüt veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi bilen ve görendir.”   (NİSA SURESİ – 58. AYET)

 

وَإِن كُنتُمْ عَلَى سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُواْ كَاتِباً فَرِهَانٌ مَّقْبُوضَةٌفَإِنْ أَمِنَ بَعْضُكُم بَعْضاً فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ أَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ وَلاَ تَكْتُمُواْ الشَّهَادَةَ وَمَن يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ:

 

 

     “Ve eğer siz bir sefer üzerinde iseniz ve bir yazıcı da bulamazsanız, alınan rehinler kifayet eder. Fakat bazınız bazınıza emin olursa kendisine emniyet olunan, emaneti ödesin. Rabbi olan Allah’tan korksun. Şahadeti de gizlemeyiniz. Onu kim gizlerse şüphe yok ki, onun kalbi günahkârdır. Allah sizin yapacağınız şeyleri bilir.”  (BAKARA SURESİ – 283. AYET)

 

     4-) ADİL OLMAK:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىأَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ:

 

     “Ey iman edenler! Bir millete olan öfkeniz, sizi adaletten alıkoymasın. Adil olunuz.”  (MAİDE SURESİ – 8. AYET)

     Adalet, her türlü işte hakkı gözetmek ve orta yolu tutmaktır. Allah bizden haklıya hakkını vermemizi istemektedir:

 

قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ وَأَقِيمُواْ وُجُوهَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِد وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ:

 

     “De ki: Benim rabbim adaletle emretmiştir. Ve her secde yerinde yüzlerinizi doğru tutunuz ve dini yalnızca Allah’a has kılarak ibadette bulununuz. Sizi ilkin yarattığı gibi yine ona döneceksiniz.”     (A’RAF SURESİ – 29. AYET)

 

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءوَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ:

 

     “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği ve akrabalara muhtaç oldukları şeyleri vermeyi emrediyor ve çirkin işlerden, fenalıktan, hukuka tecavüzden men ediyor. Düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”    (NAHL SURESİ – 90. AYET)

 

سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ فَإِن جَآؤُوكَ فَاحْكُم بَيْنَهُم أَوْ أَعْرِضْ عَنْهُمْ وَإِن تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنيَضُرُّوكَ شَيْئاً وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُم بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ:

 

     “Onlar yalanı çokça dinleyicilerdir. Haram olanı da pek çok yiyicilerdir. Artık sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Ve eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şeyle zarar veremezler ve eğer hükmedersen aralarında adaletle hükmet. Şüphe yok ki Allah adalette bulunanları sever.”   (MAİDE SURESİ – 42. AYET)

   

 

     5-) SABIRLI OLMAK:

 

إِلاَّ الَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُوْلَـئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌوَأَجْرٌ كَبِيرٌ:

 

     “Ancak sabredip yararlı iş işleyenlere, işte bunlara bağışlanma ve büyük ecir vardır.”  (HUD SURESİ – 11. AYET)

     Allah bizden emirleri yapmakta, yasaklardan sakınmakta başımıza gelen sıkıntılara tahammül etmemizi ve dayanmamızı istemektedir:

 

وَالْعَصْر:إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْر:ٍإِلَّا الَّذِينَ آمَنُواوَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ:

 

     Asra Andolsun ki. İnsan mutlak hüsrandadır. Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun dışındadır.  (ASR SURESİ – 1–3. AYETLER)

وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ:

 

     “Ve sabret. Zira şüphe yok ki Allah, güzel iş yapanların mükâfatını zayi etmez.” (HUD SURESİ – 115. AYET)

 

     6-) MÜTEVAZI OLMAK:

 

وَلاَ تَمْشِ فِي الأَرْضِ مَرَحاً إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ الأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً:

 

     “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; ne yeri delebilirsin, ne de boyca dağlara erişebilirsin.” (İSRA SURESİ – 37. AYET)

     Tevazu, kendinden aşağı olanlara büyüklük göstermemektir. Alçak gönüllü olmak bir müminin en önemli vasıflarından biridir:

 

وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْناً وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً:

 

     “Rahman’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) selam derler. (geçerler.)”  (FURKAN SURESİ – 63. AYET)          

     Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:“Allah için tevazu edeni, Allah yükseltir.”

 

          7-) SÖZÜNDE DURMAK:

 

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً:

 

      “Erginlik çağına erişinceye kadar yetimin malına sadece niyetlerin en güzeli ile yaklaşınız. Verdiğiniz sözleşmeyi tutunuz. Çünkü verdiğiniz sözlerden sorguya çekileceksiniz.”   (İSRA SURESİ – 34. AYET)

 

     Ahde vefa yani verdiği sözü yerine getirme, Kur’an’ın müminlerden istediği ve sıkça vurguladığı davranışlardan biridir:

 

وَأَوْفُواْ بِعَهْدِ اللّهِ إِذَا عَاهَدتُّمْ وَلاَ تَنقُضُواْ الأَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّهَ عَلَيْكُمْ كَفِيلاً إِنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ:

 

     “Ve anlaşma yaptığınız zaman da Allah’ın ahdini yerine getiriniz ve yeminleri pekiştirdikten sonra bozmayınız. Hâlbuki Allah’ı kefil kılmışsınızdır. Şüphesiz ki, Allah yapacağınız şeyi tamamen bilir.”    (NAHL SURESİ – 91. AYET)

 

يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْماً كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيراً:

 

     “Adaklarını yerine getirirler ve bir günden korkarlar ki, onun şerri etrafa yayılmıştır.”  (İNSAN SURESİ – 7. AYET)

 

KUR’AN’IN İSTEMEDİĞİ (KÖTÜ-YANLIŞ) DAVRANIŞLAR

 

     1-) CİMRİLİK:

 

وَيْلٌ لِّكُلِّ هُمَزَةٍ لُّمَزَةٍ.الَّذِي جَمَعَ مَالاً وَعَدَّدَهُ.يَحْسَبُ أَنَّ مَالَهُ أَخْلَدَهُ:

 

     “Mal toplayıp onu sayıp dura, diliyle çekiştirip yüzüyle de alay eden kimsenin vay haline. Malının kendisini ölümsüz kılacağını sanmaktadır.”  (HÜMEZE SURESİ – 1–3. AYETLER)

     Cimri insan parasını ve malını harcamamak için çaba sarf eden ve dinen verilmesi gerekeni de infak etmeyen biridir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur: “Cimrilikten sakınınız. Çünkü cimrilik sizden öncekilerin helakine sebep oldu.”

     

     2-) İFTİRA:

 

وَمَن يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْماًثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئاً فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً:

 

     “Kim bir yanılgıya düşer veya bir günah işler de sonra onu suçsuz birinin üzerine atarsa apaçık bir iftira ve günah işlemiş olur.”  (NİSA SURESİ – 112. AYET)

     Yapmadığı halde kötü bir işi birisine yüklemeye, birisine suç atmaya iftira denir. İftirada insanı incitmek ve çevrede kötülüğe sebep olmak vardır. Mü’min insan bu tehlikeden kendini uzak tutmalıdır.

 

      3-) GIYBET:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضاً أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ:

 

     “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü bazı zan (vardır ki) günahtır. Bazınız da bazınızı arkasından çekiştirmesin (gıybet etmesin). Sizden herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan (ölü eti yemekten) tiksindiniz. Allah’tan korkun. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (HUCURAT SURESİ – 12. AYET)

     Gıybet, bir kimsenin yüzüne karşı söylenemeyecek bir sözü, onun olmadığı yerde söylemektir. Gıybetin ne kadar kötü bir şey olduğunu, Hz Peygamber (SAV) şöyle ifade eder:“Gıybetten uzak durunuz. Çünkü gıybet zinadan fenadır. Zinanın tevbesi kabul edilir. Fakat gıybet edilen hakkını helal etmedikçe tevbesi kabul edilmez.”

 

     4-) KİBİR:

إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ:

     

    “Allah kendini beğenip övünen kimseyi hiç sevmez.” (LOKMAN SURESİ – 18. AYET)

     Kibir, kendisini başkasından üstün görme hastalığıdır. İnsanın sahip olduğu üstünlüklerin hepsi, onun için bir kibir değil, şükür kaynağı olmalıdır.

 

     5-) HASET:

 

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ:مِن شَرِّ مَا خَلَقَ:وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ:وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ:وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ :

 

     “De ki: Sığınırım ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran Rabbime. Yarattığı şeylerin şerrinden. Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden. Düğümlere üfleyip tüküren büyücü kadınların şerrinden. Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.”

 (FELAK SURESİ – 1–5. AYETLER)

     Haset yani ileri derecede kıskançlık, insanın her şeyin yalnız kendinde olmasını istemesidir. Hz Peygamber (SAV)‘in belirttiği gibi: “Haset, ateşin odunu yok etmesi gibi iyilikleri yok eder.” Yani haset, insanı tüketir.

   

      6-) İSRAF:

 

:وكُلُواْ وَاشْرَبُوا وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ

 

      “Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah savurganları sevmez.”  (A’RAF SURESİ – 31. AYET)

     İsraf, malı helak etmek, faydasız hale getirmektir. Kur’an’da birçok ayette Allah yakınlara ve düşkünlere vermemizi ancak, savurmamamızı söylemektedir. Savuranların şeytanların kardeşleri olduğunu belirtmektedir.

     İsraf ile cimrilik arasında ince bir çizgi vardır. Allah, bize ölçüyü vermektedir:

 

وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَاكُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَّحْسُوراً:

 

     “Ne elini boynuna bağlayıp cimri kesil, ne de elini büsbütün saçıp tutumsuz ol; yoksa pişman olur, açıkta kalırsın.”  (İSRA SURESİ – 29. AYET)

     7-) YALAN SÖYLEMEK:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيداً:يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظِيماً:

 

     “Ey İman Edenler! Allah’tan korkun (Peygamberi incitmekten) sakının ve hep doğru söz söyleyin ki; Allah işlerinizi sizin için düzeltip yararlı hale getirsin; günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, gerçekten o, büyük bir kurtuluşa ermiştir.”   (AHZAB SURESİ – 70–71. AYETLER)

     Yalan söylemek, olmamış ve olmayacak bir söz söylemektir. Bazen de Kur’an’ın uyardığı gibi yapamayacağımız şeyleri söylemektir:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ:

 

     “Ey iman edenler! Yapamayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”   (SAFF SURESİ – 2. AYET) 

     Mü’min insan her ne durumda kalırsa kalsın doğruyu söyleyendir. Çünkü bilir ki, Rabbi onunladır.

     Sonuç olarak Kur’an’ın insan modelini şöyle tarif edebiliriz: İnsan, iyi olan, yardımlaşmayı önemseyen, emanete riayet eden, adil olan, sabırlı olan, mütevazı olan ve verdiği sözleri tutan, cimrilikle israf arasındaki dengeyi tutturan, iftira, gıybet ve kibirden uzak duran ve yalan söylemeyen dürüst kişidir.

     Allah, insana göz, kulak ve gönül vermiştir:

 

وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَوَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلاً مَّا تَشْكُرُونَ:

 

     “Hâlbuki O, o yüce yaratıcıdır ki, sizin için kulağı, gözleri ve kalpleri yaratmıştır. Sizler ise ne kadar az şükredersiniz.”    (MÜ’MİNUN SURESİ – 78. AYET)

 

الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنسَانِ مِن طِينٍ:ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِن سُلَالَةٍ مِّن مَّاء مَّهِينٍ:ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلاًمَّا تَشْكُرُونَ:

 

     “O ki, yarattığı her şeyi güzel kıldı ve insanın yaratılışına çamurdan başladı. Sonra onun zürriyetini bir döl suyundan, zayıf bir sudan yaptı. Sonra onu düzeltti ve içerisine ruhundan üfürdü ve sizin için işitmeyi ve gözleri ve gönülleri yarattı, siz pek az şükrediyorsunuz.”  (SECDE SURESİ – 7–9. AYETLER)

 

قُلْ هُوَ الَّذِي أَنشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلاً مَّا تَشْكُرُونَ:

 

     “De ki: O, o zattır ki, sizi yarattı ve sizin için kulak ve gözler ve gönüller var kıldı, pek az şükrediyorsunuz.”   (MÜLK SURESİ – 23. AYET)

إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعاًبَصِيراً:

 

     “Şüphe yok ki biz insanı karışık bir damla sudan yarattık, onu imtihan ediyoruz, onu işitici ve görücü kıldık.”   (DEHR (İNSAN) SURESİ – 2. AYET)

        Bunları vermekle insana görme, duyma ve yaşamayı da vermiştir. Anlayan, yorumlayan ve anlamlandıran bir insan. İnsan bu yetenekleri sayesinde Kur’an’ı anlamaya çalışmalı ve yaşamalıdır. Ancak bu sayede O’nun istediği insan modeline ulaşabilir. Dolayısıyla bir daha anlayan, bir daha yorumlayan ve bir daha hayatını anlamlandıran, yani sürekli yenilenen bir insan…

 

KAYNAK : DİYANET AVRUPA DERGİSİ      ARALIK - 2003

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi20
Bugün Toplam680
Toplam Ziyaret5019695
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI