KUR’AN OKURKEN DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء
وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ:
“(Ey Muhammed (SAV)) Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Çünkü namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (ANKEBUT SURESİ – 45. AYET)
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın emir ve yasaklarını, dünya ve ahiret saadetlerinin nelere bağlı olduğunu, Allah’a karşı vazifelerimizin neler olduğunu ve nasıl yapılacağını açıklamak üzere gönderilmiş bulunmaktadır. Bu itibarla “Ben Müslüman’ım” diyen herkes, Kur’an okumayı öğrenmek zorundadır. Çünkü Kur’an okumayan, Allah’ın emir ve yasaklarından haberdar olamaz. Namaz, İslam’ın şartlarındandır, Kur’an okumak ta namazın farzlarından birisidir. Allah’ın kitabını okumayı bilmeyen beş vakit namazı kılamaz ve bu ihmalkârlığı devam ettiği müddetçe İslami vazifelerini kâmil manada yapmış sayılamaz.
Kur’an okumak; hasta ruhlara şifa, çoraklaşmış kalplere feyiz ve teselli kaynağıdır. Kur’an okumak, Allah’ın huzuruna çıkıp ibadet edebilmenin başta gelen şartı ve imanımızı kemal derecesine ulaştırmanın yegâne çaresidir. Kur’an okumak, Müslümanlığın ve insanlığın erkânından ve ilahi emirler manzumesinden haberdar olmaya bir vesiledir.
Bu yüce kitabı okuyamamak, yoksulluğun ve perişanlığın en büyüğü, utanılması gereken eksikliklerin en önde olanıdır. Zira Müslüman olan ve müminlerin yaşadığı bir ülkede hayat süren bir kimsenin Allah’ın kitabını okumayı bilmemesi acı olduğu kadar İslami bir ayıptır. Bu kusur için hiçbir mazeret geçerli değildir. Bu üzücü ve ezici noksanlığın ortadan kalkmasının tek çaresi ve yegâne yolu, en kısa zamanda Kur’an okumayı öğrenmek ve o nur pınarından yudum yudum irfan ve hikmet içip utanç verici cehaleti, vücut ikliminden sürüp çıkarmaktır.
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
إن الذىليس فىجوفه شئ من القرآن كاالبيت الخرب.
“İçinde Kur’an’dan bir şey bulunmayan kimse, harap olmuş bir ev gibidir.”
Bu hadis-i şerifi dikkatle inceleyelim: Sahibi tarafından bakımsız bırakılmış ve kapısına bir kilit takılmış bir ev tasavvur ediniz. Sıvaları dökülmüş, camları kırılmış ve çatısı çökmüş bulunan bu evin içini fareler kemirmekte, çatısında baykuşlar ötmekte ve pencerelerini örümcekler perdelemekte. İçeriden ne bir hareket sızmakta ne de bir ses işitilmektedir. Böyle bir evin ruhunda bırakacağı kasvet ne kadar büyüktür.
Bir de Allah’ın sun’u bedi’i ile kurduğu vücut yapısını düşününüz. Sahibi onu ihmal etmiş, ağzını sükûtla kilitlemiş ve gözüne gaflet perdeleri çekilmiş bulunmaktadır. Bu vücudun içini evham ve şüpheler kemirmekte, başında nefs-i emmare baykuşları ötmektedir. Ağzından İslami bir ses çıkmamakta, imani bir pırıltının ziyası yüzünde görülmemekte, her yönü ile lime lime olmuş ve fikirsizlikle üryan bulunmaktadır. Böyle bir insanın harabatiliği, bir evin inkıraza yüz tutmasından daha çok bunaltıcıdır. Zira ev çökerse maddi yönden zarar vermiş olur. Kur’an’dan uzak yaşayan bir insanın zararı ise manevi ve ahirete yöneliktir.
Işığın camdan geçmesi için hiçbir zorluk olmadığı gibi, Kur’an’ın zihinlere terleşmesi ve kalplere nakşolunması için hiçbir engel yoktur. Allah kitabının elfazı veciz, manası muciz, öğrenilmesi akla hayret verecek derecede kolaydır. Bunun aksi olan ifadeler, Kur’an-ı Kerim’e dost olmayan ağızların iftiraları veya cehalet ve gaflet sahiplerinin delile dayanmayan sözleridir.
Uzun sürelere duyulan ihtiyaç, Kur’an’ı öğrenmek için değil, kıraat sahasında ihtisas sahibi olmak isteyen, AŞERE ve TAKRİP gibi ilimlerde maharet sahibi olmayı arzu eden ilim meraklıları için gereklidir. Namaz kılmak için zaruri olan sure ve ayetleri, namaz caiz olacak şekilde okumayı öğrenmek ile ihtisas sahibi olma işini birbirine karıştırmamak, doğru düşünmenin ve ilim hassasiyetinin gereğidir.
Bu farkı açık seçik olarak ortaya koyan, Kur’an okumayı sınıflandırarak her sınıfın mevki ve manevi kazancını gözlerimizin önüne seren bir hadiste Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
ألماهربالقرآن مع السفرةالكرام البررةوالذىيقرأالقرآن ويتتعتع فيه وهوعليه شاق له أجران.
“Kur’an okumaya mahir olan, şerefli ve itaatkâr sefir-i sübhani olan meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kendine güçlük verdiği halde kekeleyerek okuyan kimse için iki türlü sevap vardır.”
Bir diğer hadis te şöyledir:
من قرأحرفا من كتاب الله فله به حسنة والحسنةبعشرأمثالهالآأقول آلم حرف ولكن ألف حرف وميم حرف.
“Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa buna mukabil kendisi için bir hasene vardır. Bir hasene, on misli sevaba denktir. Ben, elif, lam, mim, bir harftir demem. Elif müstakil bir harf, mim de başlı başına bir harftir.”
İslam âlimleri, Kur’an okurken dikkat edeceğimiz hususları şöyle sıralamaktadırlar:
1-) Kur’an okumaya başlamadan önce, iç ve dış temizliği yapmalıdır. İç temizliğinden maksat, kalbimizi dünya işleriyle meşgul etmekten sakındırmak ve Kur’an-ı Kerim’i Allah’ın huzurunda okur gibi kıraat etmektir. Dış temizliği de abdest almak, elimize kirli bir şey bulaşmışsa onu yıkamak demektir.
Kur’an’ı ezberden okuyacak isek, abdest almak sünnet, elimize alacaksak farzdır. Zira temiz olmayan kimsenin Kur’an’a el sürmesi haramdır. Allah şöyle buyuruyor:
لَّا يَمَسُّهُ إِلَّاالْمُطَهَّرُونَ:
“Ona tam bir surette temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.” (VAKIA SURESİ – 79. AYET)
Hz Peygamber (SAV) de şöyle buyuruyor:
“Temiz olmadıkça Kur’an’a el dokundurma.”
2-) Bu hususta dikkat edilecek yönlerden birisi de Kur’an’ı okurken, kalıbımızla Kıbleye ve kalbimizle en yüce gayemiz olan Allah rızasına yönelmiş olmalıdır. Zira kalp, dünya heveslerinden boşalmadıkça rahmani feyizle doldurulamaz. Şair şöyle der:
“Sür, çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak,
Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan.”
3-) Allah’ın:
فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ:
“Kur’an okuduğun zaman kovulmuş şeytandan derhal Allah’a sığın.” (NAHL SURESİ – 98. AYET)
Emrini yerine getirmek için;“EUZÜ BİLLAHİ MİNEŞ ŞEYTANİRRACİM” demeli, sonra Besmele çekmeli ve sesimizi güzelleştirerek kıratı hazin bir terennümle eda etmeliyiz. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
زينواالقرآن بأصواتكم فإن الصوت الحسن يزيد القرآن حسنا.
“Kur’an’ı seslerinizle süsleyiniz. Zira güzel ses, Kur’an’ın güzelliğini artırır.”
Diğer bir hadis te şöyledir:
لكل شئ حليةوحلية القرآن الصوةالحسن.
“Her şeyin bir zineti vardır. Kur’an’ın zineti de güzel sestir.”
4-) Ayetleri okurken, harfleri mahreçlerinden çıkararak, tane tane okumalıdır. Hz Peygamber (SAV) o kadar açık okurdu ki, bir kimse onun harflerini saymak istediğinde sayabilirdi.
5-) Okuyacağımız sureler ezberimizde olsa bile, Kur’an’a bakarak okumak sünnettir. Bu tarzda okumakta, Kur’an’a bakmaktan dolayı ayrı bir ecir verilir ve okunan ayetlerin her harfine on sevap üzerinden ayrıca sevap ihsan olunur.
6-) Kur’an’ı tazim ve saygıyla okumalıdır. O mübarek kitabı okurken, Allah’ı dinliyormuş gibi saygılı olunmalıdır. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:
أنزل القرآن بالتفخيم.
“Kur’an, tazim ve saygı ile indirilmiştir.”
Ashabı-ı Kiram, Allah’ın kitabını okudukları zaman, yüzlerinin rengi sararır ve kalpleri titrerdi. Bu muhterem zatların yüce hasletlerini tescil eden ayette, Allah şöyle buyurur:
اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَاباً مُّتَشَابِهاً مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ:
“Allah, kelamın en güzelini (ayetleri birbiriyle) ahenktar, katmerli bir kitap halinde indirmiştir. Rablerine derin saygı göstermekte olanların ondan derileri ürperir. İşte bu Allah’ın (gönderdiği) bir rehberdir ki O, kimi dilerse ona bununla hidayet verir. Allah kimi de saptırırsa artık onun yolunu doğrultucu yoktur.” (ZÜMER SURESİ – 23. AYET)
7-) Ayetlerdeki Allah’ın vaat ettiği şeylerin mutlaka ihsan olunacağına inanmalı, müjdelenen şeylere sevinmeli ve tahakkuk edeceği zamanı sabırla gözetmelidir.
8-) Allah kitabının gözlerimizin önüne serdiği mesellerden ibret almalıdır. Onun açıkladığı hakikatlerden gerekli dersi çıkarmayanlar, gözlerindeki ve gönüllerindeki gafletten sıyrılamazlar.
9-) Kur’an’ın emirlerine göre kendimizi ayarlamalıyız. Zira onu sadece göz ile değil, öz ile kalp ve ruhumuzun derinliklerinden kopup gelen bir şevkle okuduğumuzun en açık delili budur. Hz Aişe (RA) validemize, Hz Peygamber (SAV)’in ahlakı sorulduğu zaman, Hz Peygamber (SAV)’in ahlakının Kur’an ahlakı olduğunu haber vermiştir.
10-) Kur’an-ı Kerim’i hatmetmek isteyen kimse, mümkünse haftada bir hatim yapmalıdır. Buna gücü yetmezse, ayda veya kırk günde bir hatim okumalıdır. Üç günden daha kısa bir zamanda hatim okumaya heveslenilmemelidir. Zira çok çabuk okumada tefekkür ihlal ve tecvid kaideleri ihmal edilmiş olur.
Hatim tamam olunca, Fatiha suresini ve Bakara suresinin aşından beş ayeti de okuyarak yeni bir hatime başlamalı, daha sonra hatim duasını yapmalıdır.
İbni Abbas (RA) rivayet ediyor: “Adamın biri Hz Peygamber (SAV)’e sordu: “Ey Allah’ın Rasülü, Allah’a göre hangi iş daha sevimlidir?” Hz Peygamber (SAV) şöyle cevap verdi: “Konaklayıp göçen bir okuyuş şeklidir.”
Bu hadiste temsili bir izah tarzı hâkimdir. Hadisi açıklayan âlimlerin açıklamaları dikkate alındığında, okumakta sebat ve devam eden kimse, bir yerde konaklamış şahsa benzetilmekte; hatim tamam olduğu zaman, Fatihayı ve Bakara suresinin ilk beş ayetini okumak ta yeni bir seyahate çıkmaya benzetilmektedir.
11-) Hatim tamamlanınca dua etmeli ve Kur’an’ı okumaktan hâsıl olan sevabı önce Hz Peygamber (SAV)’in ruhuna, daha sonra geçmişleri ervahına bağışlamalıdır. Zira:“Her hatimde makbul bir dua vardır.”
12-) Allah’ın ayetlerini, bize yasaklanan şeylerden uzaklaşarak okumalı veya okuyarak uzaklaşmalıdır. Bu ölçüye riayet etmeyen kimseler, onu okumamış gibidirler. Onu heyecan ve ürpermeler içinde okumalı ve irfanını zihinlerimizde dokumalıdır.
İslam dininin temel hükümlerine münakaşa etmeden uymak zaruridir. “Benim mantığım böyle olmasına hükmediyor.” demek, kendi keyfine göre bir arzulamak olur. Akli müzakereler ve münakaşalar, dinin esasları üzerinde değil, yapacağımız işlerin İslam’a daha uygun olmasını temin için olabilir. Beşeri meseleler, dinimizin ölçülerine göre ayarlanacaktır. Akl-ı selim sahibi bir Müslüman için takip edilecek yol budur.
Kur’an-ı Kerim başka yazılarla yazılmaya kalkıldığı zaman, harflerin mahreclerine ve tecvid kaidelerine tam olarak riayet etmek mümkün değildir. Allah’ın kitabını Kıraat-ı Seb’a ve Aşere usulü üzere okumak ancak kendine mahsus yazıyla mümkün olabilir. Gerek Ashap gerekse onlardan sonra yetişen İslam âlimleri, Kur’an-ı Kerim’i Arapça harflerle yazmaya büyük bir dikkat göstermişlerdir. Onların bu tavrından açığa çıkmış olmaktadır ki, Kur’an-ı Kerim’in Latin harfleriyle yazılması caiz değildir.
Kur’an-ı Kerim’in yazılış tarzı tevkifidir. O muhteşem kitabı her milletin kendine mahsus alfabeyle yazmaya kalkışması caiz olmadığı gibi, Kur’an’ın resmi hattının dışına çıkan bir usul takip etmek te caiz görülmemektedir. Zira bu yüce kitap, Arapça olmakla beraber, birçok kelimenin yazılışında kullanılan yazıya göre farklılık arz etmektedir. Çünkü onun nazmı gibi yazılış şekli de vahye dayanmaktadır.
Hz Peygamber (SAV)’in, sayıları 42’ye ulaşan vahiy kâtipleri vardı. Bunların tamamı, Kur’an-ı Kerim’i ENBARİ adı verilen ve NESH yazısının esasını teşkil eden bir yazıyla kaleme almışlardır. Bu yazılış tarzı, Hz Peygamber (SAV) tarafından kabul ve takrir edilmiş bulunmaktadır. Bu itibarla bahsi geçen yazılış tarzı dini bir hüccet olarak kabul edilmekte ve bu usul üzerinde Medine’de toplanan 12.000 sahabeden müteşekkil ilmi heyetin icmaı vaki olmuş bulunmaktadır.
Bu cihet dikkate alınıp ilim süzgecinden geçirildiği zaman, Kur’an’ın hattını bırakıp Allah’ın kitabını başka bir yazıyla kaleme almanın caiz olmayacağı anlaşılmakta ve bu husus, sözleri hüccet kabul edilen ilim adamlarınca da tescil edilmektedir.
Yabancı dil öğrenmeyi arzu eden bir kimsenin, kolaylık olsun diye o milletin alfabesinde değişiklik yapmaya nasıl hakkı yoksa dinimizce müsaade edilmemiş bir hususa cüret edip, Kur’an’ı başka bir yazıyla yazmaya da hakkı yoktur. Meselenin münakaşa edilecek noktası, bu işin mümkün olup olmadığı hususu değil, caiz olup olmayacağıdır. Böyle bir izin, dini kaynaklarda mevcut değildir. Şu tehdit kulaklarımıza küpe olmalıdır:
“Artık kim Kur’an-ı Kerim’den bir tek harfi, kasten noksanlaştırır veya başka bir harfle değiştirirse yahut üzerinde icma vaki olan Kur’an-ı Kerim’in kapsamadığı bir harfi Mushaf’a ziyade ederse ve o ilave olunan harfin Kur’an’dan olmadığı üzerinde ittifak olunursa, sayılan bu şeyleri yapan küfre gitmiş olur.”
Kur’an-ı Kerim’i okuma ve okutma gayretinde olanlara ilahi bir düstur olan şu ayette, Allah şöyle buyurur:
لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ:إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَ:فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ:ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ:
“Onu acele (kavrayıp ezber) etmen için dilini onunla depretme. Onu (göğsünde) toplamak, onu (dilinde akıtıp) okutmak bize aittir. Öyleyse biz onu okuduğumuz vakit sen onun kıratına uy. Sonra açıklamak ta hakikat bize aittir.” (KIYAME SURESİ – 16/19. AYETLER)
Allah cümlemize Kur’an’ın esaslarına, Hz Peygamber (SAV)’in beyanlarına ve Ashab-ı Kiram’ın tebliğlerine uygun olarak okumayı ve mucibiyle amel etmeyi cümlemize nasip etsin.
KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜ’MİNLERE VAAZLAR MEHMET EMRE