• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Kur'an ve Gönül Huzuru

KUR’AN VE GÖNÜL HUZURU

 

الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ:

 

     “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (RAD SURESİ – 28. AYET)

 

     “Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.”

 

     Dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar huzurlu ve mutlu olmak isterler. Bunun için farklı metot ve yollara başvururlar. Bu konuda her birinin farklı hedefleri vardır. Kimi zengin olduğunda, kimi iyi bir işe girdiğinde, kimi sevdiği insanla evlendiğinde, kimi istediği üniversiteyi kazandığında, kimi arzuladığı herhangi bir makam veya mevkie geldiğinde vs. mutlu olabileceğini düşünür. Amacına ulaştığında ise aradığı mutluluğu ya bulamaz ya da bulduğunu sandığı huzur ve mutluluğun çok kısa süreli ve kendisini tatmin etmeyen bir mutluluk olduğunu görür. Bu defa yeniden farklı mutluluk yolları aramaya başlar ve akla gelebilecek her türlü alternatifi dener. Böylece bütün çabalarına rağmen çoğu kere gerçek anlamda huzur ve mutluluğu elde edemez ve içten içe huzursuzluk çekmeye devam eder.

     Hâlbuki insanın huzurlu ve mutlu olabilmesi her şeyden önce vicdanının rahat olmasına bağlıdır. Yani kalbine sıkıntı verecek, aklına takılacak, vicdan azabı çekecek, pişmanlık içinde yaşamasına sebep olacak bir durum içinde bulunmaması gerekir. Vicdan ise yaratılışı gereği Allah'ın emrindedir ve insana Allah'a iman etmeyi, dinin hükümlerini yerine getirmeyi, hak ve hakikate bağlı kalmayı ve güzel ahlâklı olmayı telkin eder. İnsanın vicdanını rahat ettirecek, gönlünü huzurla dolduracak gerçek mutluluk ve huzur ise Allah’a iman edip, inandığı gibi yaşamak ve onu zikretmekle mümkündür.

     İşte yüce Allah yukarıda mealini verdiğimiz ayetinde bu gerçeği haber veriyor:

 

الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ:

 

     “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla (zikretmekle) huzur bulur.” (RAD SURESİ – 28. AYET)

 

     Bu ayet-i kerimeye göre huzur ve mutluluğun olmazsa olmaz şartı iman ve Allah’ı zikirdir. İman, sözlükte birini söylediği sözde tasdik etmek, söylediğini kabul etmek, gönül huzuru ile benimsemek, karşısındakine güven vermek, şüpheye yer vermeden kalpten tasdik etmek; eman vermek, emin kılmak anlamlarına gelmektedir. Istılahta ise Hz. Peygamber'in Allah'tan getirdiği ve “ZARÛRÂT-I DİNİYE” olarak bilinen hükümleri, haber verdiği hakikatleri tereddütsüz kabul ile bunların gerçek ve doğru olduğuna inanmak demektir. Zikir ise Allah’ı isim ve sıfatlarıyla anmak, tefekkür etmek ve gaflet içerisinde olmamak demektir.

     Yine:

 

وَهَذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ:

 

     “Bu (Kur’an) bizim indirdiğimiz mübarek bir zikirdir.”

(ENBİYA SURESİ – 50. AYET)

 

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ:

 

     “Şüphesiz o zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.”

(HİCR SURESİ – 9. AYET)

     Ve

 

لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ تَنزِيلٌ مِّنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ:

 

     “Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.”

(FUSSİLET SURESİ – 42. AYET)

 

     Ayetlerinde de zikir, “KUR’AN” anlamında kullanılmıştır.

     Zikir, dil, kalp ve beden ile olmak üzere üç çeşittir. Kalp ile zikir Allah’ı gönülden çıkarmamak ve O’nu tefekkür etmektir. Dil ile zikir, Allah’ı güzel isimleri ile anmak, O’na hamd etmek, tesbihte bulunmak, Kur’an okumak ve dua etmektir. Beden ile zikir ise vücudun bütün organlarıyla Allah'ın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmaktır.

 

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَاماً وَقُعُوداًوَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ:

 

     “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler (tefekkür ederler). “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, Seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru’ derler.”   (ÂLİ-İMRAN SURESİ – 191. AYET)

     Ayet-i kerimesi zikrin her hâl ve durumda yapılabileceğini ifade etmektedir. Enfal suresinin;

 

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَاناً وَعَلَى رَبِّهِمْيَتَوَكَّلُونَ:الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ:

 

 

2-) “Müminler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.”

3-) “Onlar namazı dosdoğru kılar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcarlar.”  (ENFAL SURESİ – 2/3. AYETLER)

 

     Ayeti ise hem genel anlamadaki zikrin, hem de Kur’an’ı anlayarak okuyup, onunla amel etmenin mümin kişinin ruhu üzerindeki derin ve olumlu etkisini dile getirmektedir.

     Kısaca yorumunu yapmaya çalıştığımız bu ayet-i kerimede ifade edilen “GÖNÜLLERİN HUZUR BULACAĞI ZİKRULLAH”; Kur’an okumak, dinlemek, sübhanallah, elhamdülillah, Allahü ekber, lâ ilâhe illallah gibi sözlerle Allah’ı anmak ve söylenen her sözde, yapılan her iş ve icraatta Allah’ın rızasını gözetmektir. Diğer bir ifadeyle Allah’ı gönül ve dil ile zikretmekle beraber, O’nu hayatın içinde de anmak ve rızasına uygun hareket etmektir.

     Müfessir Hamdi Yazır tefsirinde bu ayeti şöyle açıklıyor:

     “Evet, bilin ki, başkasıyla değil, ancak Allah’ın zikriyle veya Allah’ı anmak ve hatırlamakla kalpler mutmain olur. Gönüller huzura erer, içsel acılar ve sancılar şifa bulur, sükûn ve huzura kavuşur. Çünkü her şeyin başlangıcı ve sonu Allah’a bağlıdır. Bütünüyle sebepler zinciri Allah’tan başlar ve yine dönüp dolaşır O’nda son bulur. Mümkün ve muhtemel olan her şeyin akışı Allah’ta nihayete erer. Gönüller O’nun dışında hangi dünya nimetine meylederse meyletsin, hangi isteğe ulaşırsa ulaşsın, onların hepsinin daha iyisi ve daha üstünü ve daha ötesi de bulunduğundan, hiçbirinde karar kılamaz. Hiçbiri ruhun özlemini gideremez, heyecanını doyum noktasına ulaştıramaz. Bundan dolayıdır ki, marifetullah’a yükselemeyen ve Allah’ı zikretmeyen inkârcı ve gafil kalpler, hiçbir zaman ıstıraptan kurtulamaz, kalp itminanı, gönül huzuru denilen mutluluğu tadamaz.”

 

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

 

     Kibir, nifak, riya, haset vb. işlenen bütün günahlar kalpleri karartır ve huzursuz eder. Kişinin işlediği günahlar anında kalpte negatif etki yapar. Nitekim insanlar yaptıkları bazı yanlış işlerde “Vicdanım sızladı” veya yaptıkları iyi ve güzel işlerin sonunda “Vicdanım huzura kavuştu” derler ki, bu durum kalbin yapılan iş ve davranışlardan olumlu ya da olumsuz yönde etkilendiğini göstermektedir.

     Bu bakımdan kalbimizin huzursuz olmaması, içimizin sıkılmaması ve mutsuzluk girdabına sürüklenmememiz için Allah’ın rızasına aykırı her türlü düşünce, söz ve davranışlardan mümkün olduğunca uzak kalmak durumundayız. Bunu sağlamanın ve sürekli kılmanın en güzel yolunu ise Kur’an-ı Kerim bize gösteriyor: İman ve Allah’ı zikir. Yani kalp öyle bir kıvamda yaratılmıştır ki, bütün dert ve sıkıntılardan kurtulup mutluluğa ermesi ancak Allah’a iman ve O’nu zikretmekle olur.

     Diğer yandan huzur, “hiçbir dünyevî sıkıntının, zorluğun dert ve ıstırabın bulunmaması hâli” demek de değildir. Çünkü bütün bunlar dünya hayatının gerçeklerindendir. Bunun için huzur, gerektiğinde bütün maddî sıkıntılara, dert ve ıstıraplara rağmen; yine de insan yüreğinin sükûn bulabilmesidir. Bu da ayet-i kerimede buyrulduğu gibi “Allah’ın zikriyle” olur. “Allah’ın zikri” denildiğinde de insanın yalnızca Allah’ı sözlü olarak anması ya da tesbih etmesi anlaşılmamalıdır. Bir insanın hayatının her anını Allah için yaşaması, Allah’ın razı olacağı tavır ve davranışlar sergilemesi ve kalbinin devamlı Allah ile beraber olması demektir.

     Demek ki, kalplere Allah’ın zikri ve sevgisi yerleştirilmez, Kur’an ayetleri ve zikir hakikatleri gönüllere nakşedilmezse; o gönüllerin sahibi olan insanlar gerçek anlamda huzur ve mutluluğu elde edemezler. Yani huzur ve mutluluğun temel şartı iman ve zikrullah’tır. Ayrıca diğer bütün ibadetlerde olduğu gibi zikirde de iman “olmazsa olmaz” temel şarttır. Zikir ise kalple, dille ve davranışlarla olur. Kalple yapılan ve kalbi manevî olarak ıslah etmeye yönelik zikir kişinin organlarına tesir eder ve onların ilâhi rızaya uygun hareket etmelerine katkı sağlar. Kur’an’ı okuyup anlayan, zikir ehli olan ve kalbini Allah’ın zikriyle arındıran insan her işinde Allah’ın rızasını gözetir. Helâle talip olur, haramdan uzak durur. Sevgili Peygamberimiz (SAV), bu hususu bir hadis-i şeriflerinde şöyle ifade buyuruyorlar:

     “Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.”

     O hâlde insanın huzur ve sükûna erebilmesi şüphesiz, kalbin mutmain olması ile mümkün olur. Kalbin mutmain olması ise Allah’ı zikir ve Kur’an'ı okuyup anlamak ve yaşamakla gerçekleşir. Çünkü İnsanı yaratan Allah, onun nasıl bir ortamda ve nelerle mutlu olacağını, huzur bulacağını ve yaratılışına uygun yaşamın ne olacağını en iyi bilendir. Bu nedenle Kur’an okunup anlaşılmadığı ve tam anlamıyla yaşanmadığı ve Allah her an zikredilip anılmadığı sürece insanların huzurlu ve mutlu olabilmeleri mümkün değildir.

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi42
Bugün Toplam837
Toplam Ziyaret5019852
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI