KUR'AN, EVRENSEL BİR REHBERDİR İNSANLARI EN DOĞRU YOLA İLETİR
إِنَّ هَـذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُالْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْراً كَبِيراً:وأَنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً أَلِيماً:
“Gerçekten bu Kur’ân, insanları en doğru yola / en isabetli olana götürür. Salih ameller işleyen müminlere büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. Ahirete iman etmeyenler için elem verici bir azap hazırladığımızı (bildirir).” (İSRA SURESİ – 9/10. AYETLER)
Yüce Allah, yeryüzünde halife yaptığı:
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ:
“Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdınla seni tespih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? Dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.” (BAKARA SURESİ – 30. AYET)
Akıl, irade, düşünme, okuma, öğrenme, anlama, anlatma, iyi ve kötüyü, hayrı ve şerri birbirinden ayırt edebilme ve benzeri yeteneklerle donattığı insanı, kendisine ibadet etmesi için yaratmıştı:
وَمَاخَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ:
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (ZARİYAT SURESİ – 56. AYET)
Bu görevini yerine getirmesinde örnek ve önder olması için peygamberler; rehber olması için de kitaplar göndermiştir:
لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ:
“Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik.” (HADÎD SURESİ – 25. AYET)
Her toplumun bir peygamberi olmuştur:
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيراً وَنَذِيراً وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ:
“Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.” (FATIR SURESİ – 24. AYET)
Son olarak da:
مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيماً:
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (AHZAB SURESİ – 40.A YET)
Uyarıcı, müjdeci ve rahmet olarak:
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ:
“(Resulüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (ENBİYA SURESİ – 107. AYET)
Hz. Muhammed (SAV)’i peygamber olarak göndermiştir. Bütün insanlığa rehber olması için:
رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ:
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır.” (BAKARA SURESİ – 185. AYET)
Ona Kur’an indirmiştir. Kur’an’ın amacı fert ve toplumları en doğru yola iletmektir. Bu husus, “Gerçekten bu Kur’ân, insanları en doğru yola / en isabetli olana götürür. Salih ameller işleyen müminlere büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. Ahirete iman etmeyenler için elem verici bir azap hazırladığımızı (bildirir).” anlamındaki İsrâ suresinin 9–10. ayetinde ifade edilmektedir.
ETİMOLOJİK TAHLİL
Sözlükte “okumak” anlamına gelen Kur’an, Yüce Allah tarafından vahiy yolu ile Arapça olarak peyderpey Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’e indirilen, nesilden nesile bize kadar tevatüren gelen, Mushaflarda yazılı, Fatiha Suresi ile başlayıp Nas Suresi ile sona eren, okunması ile ibadet edilen ve sevap kazanılan, 323. 015 harf, 77. 439 kelime, 6.236 ayet ve 114 sureden oluşan Allah kelamının özel ismidir. “Kur’ân” kelimesinin “yaklaştırmak” anlamındaki “karene” veya “benzemek” anlamındaki “karâin” veya “toplamak” anlamındaki “kur’ü” kelimelerinden türediğini söyleyenler olmuşsa da,“okumak” anlamındaki “kırâe” kökünden geldiği görüşü daha isabetlidir. Şu ayetler de bu anlamı teyit etmektedir:
وَقُرْآناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلاً:
“Biz Kur’an’ı insanlara dura dura okuyasın diye ayet ayet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.” (İSRA SURESİ – 106. AYET)
إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ:فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ:
“Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir. O halde biz onu okuduğumuz zaman onun okunuşuna uy.” (KIYAME SURESİ – 17/18. AYETLER)
فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ:
“Kur’ân’ı okuduğun zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” (NAHL SURESİ – 98. AYET)
“Götürür” diye çevirdiğimiz “yehdî” fiili, yol gösteriyor, rehberlik ve irşat ediyor demektir. “En doğru / en isabetli” diye çevirdiğimiz “akvemü” kelimesi “k-v-m” kökünden türeyen ism-i tefdîldir. İsm-i mevsûl / bağlaç olan “elletî” kelimesi, zikredilmeyen “tarîk=yol” kelimesinin sıfatı olup “en doğru, en isabetli yola iletir” demektir. “Müjdeler” diye çevirdiğimiz “yübeşşiru” fiili, derinin dış yüzü anlamındaki “beşere” kökünden türemiş olup sözlükte, sevinçli bir haber veriyor ve yüzünü güldürüyor demektir. Sevinçli habere “beşâre” ve “büşrâ”, bu haberi verene de “beşîr” ve “mübeşşir” denir. “Yübeşşiru”, içinde korku ve üzüntü bulunan haber verme anlamındaki “yünzirü” fiilinin zıddıdır. Bu haberi veren kimseye “nezîr” (çoğulu nüzür) ve “münzir” (uyarıcı) denir. “Sâlihât” kelimesi, “Sâlih” kelimesinin dişili olan “Saliha” sözcüğünün çoğulu olup sözlükte iyi ve yararlı olanlar demek olup zikredilmeyen “a’mâl” kelimesinin sıfatıdır. “el-a’mâlü’s-sâlihât” tamlaması, sözlükte yararlı işler demektir. “Amel” niyet ve iradeye bağlı olarak yapılan bilinçli fiile denir. “Hazırladık” diye çevirdiğimiz “a’tednâ” fiili, ihtiyaç olmadan önce bir şeyi hazırlamak anlamındaki “’atâd” kelimesinden türemiştir: “Ahirete iman etmeyenler için acıtıcı bir azap hazırladık.” cümlesi, cehennem azabının Allah tarafından hazırlandığına ve elan var olduğuna işaret eder.
AYETİN ANLAM VE YORUMU
Yüce Allah, ayette Kur’an’ın, rehberlik ettiği her alanda fert ve toplumları en doğru yola ve en isabetli olana ilettiğini, salih ameller işleyen müminlere büyük bir mükâfat olduğunu, âhirete iman etmeyenlere elem verici bir azap hazırladığını bildirmektedir. Kur’an’ın hükümlerini özel, aile ve sosyal hayatında uygulayan müminler, en isabetli ve en doğru olanı yapmış olurlar. İman, söylem ve eylemlerinde en doğru ve en isabetli olanı yapan müminler, dünya ve âhirette bunun mükâfatını görecekler; iş ve görevlerinde başarılı olacaklar, Allah’ın dünyadaki nimetlerinden en iyi bir şekilde faydalanacaklar, âhirette ise cenneti kazanacaklardır. İman etmeyenler ise, dünya nimetlerinden yararlansalar bile âhirette acı veren bir azap ile cehennem azabı ile karşı karşıya kalacaklardır. Ayette, insanları iman ve salih amellere teşvik (terğîb), inkâr ve isyandan sakındırma (terhib) vardır. İman edip salih ameller işleyen kimseler mükâfat ile müjdelenip Kur’an’a uymaları teşvik edilirken; inkâr edip isyan edenlere ilâhî azap olduğu bildirilerek, Kur’an ile ters düşmekten sakındırılmaktadır.
AYETİN İÇERDİĞİ HÜKÜMLER
Ayet, iki hüküm içermektedir.
1-)Kur’an, insanları en doğru olana iletir. Ayette “insanları en doğru yola iletme / hidayet etme” Kur’an’a nispet edilmiştir. Gerçekte ise hidayet eden Allah’tır:
وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ:
“Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola yöneltir.” (HACC SURESİ – 54. AYET)
وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِياً وَنَصِيراً:
“Yol gösterici (hâdî) ve yardım edici (nasîr) olarak Allah yeter.” (FURKAN SURESİ – 31. AYET)
وَمَن يَهْدِ اللّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ:
“Allah kime hidayet ederse doğru yolu bulan odur...” (İSRA SURESİ – 97. AYET)
وَمَن يَهْدِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّضِلٍّ:
“Allah kime doğru yolu gösterirse artık onu saptıran olmaz...” (ZÜMER SURESİ – 37. AYET)
وَاللّهُ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ:
“Allah, dilediğini doğru yola iletir...” (BAKARA SURESİ – 213. AYET)
Ayetleri gerçekte hidayet edenin Allah olduğunu beyan etmektedir. Kur’an, Peygamber ve insanlar Allah’ın hidayetine vasıta olurlar. Buna, belagat ilminde mecaz- ı aklî denir. Allah’ın insanlara hidayeti 4 şekilde olur:
A-) Her mükellef insana akıl, kabiliyet, anlayış ve zaruri bilgiler vermesiyle:
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى:
“(Musa), ‘Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren sonra ona doğru yolu gösterendir.’ dedi.” (TÂ HÂ SURESİ – 50. AYET)
Ayetinde geçen “hidayet” bu anlamdadır.
B-) Gönderdiği peygamberler ve indirdiği kitaplar vasıtasıyla insanlara doğru yolu göstermesiyle:
وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَاعَابِدِينَ:
“Onları (peygamberleri) emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık...” (ENBİYA SURESİ – 73. AYET)
Ayeti ile tahlil ettiğimiz ayette geçen “hidayet” bu anlamdadır.
C-) Doğru yola gelmek isteyeni bu isteğinde muvaffak kılmasıyla:
وَالَّذِينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَآتَاهُمْ تَقْواهُمْ:
“Hidayete erenlere gelince Allah onların hidayetlerini artırmış ve onlara takvalarını vermiştir.” (MUHAMMED SURESİ – 17. AYET)
وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ يَهْدِ قَلْبَهُ:
“...Kim Allah’a iman ederse Allah Onun kalbine hidayet eder...” (TEGABÜN SURESİ – 11. AYET)
Ayetlerindeki “hidayet” bu anlamdadır.
D-) Âhirette cennete koymasıyla:
سَيَهْدِيهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْ:وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ:
“Onlara (Allah yolunda savaşanlara) hidayet edecek ve durumlarını düzeltecek, onları (dünyada iken) kendilerine tarif ettiği cennete sokacaktır.”
(MUHAMMED SURESİ – 5/6. AYETLER)
وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الأَنْهَارُ وَقَالُواْ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَـذَاوَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللّهُ لَقَدْ جَاءتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ وَنُودُواْ أَن تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ:
“(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: “Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler.” Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir.” (A’RAF SURESİ – 43. AYET)
Ayetlerindeki “hidayet” bu anlamdadır.
Bu dört hidayet sırasıyla birbirine bağlıdır; birincisi olmadan ikincisi, ikincisi olmadan üçüncüsü, üçüncüsü olmadan da dördüncüsü hâsıl olmaz. Dördüncü varsa ilk üçü, üçüncü varsa ilk ikisi önceden var demektir. Yüce Allah tahlil ettiğimiz ayette Kur’an’ı, insanları en doğru olana iletmekle övmektedir. Kur’an nasıl bir kitaptır? Allah kelamına baktığımız zaman Kur’an’ın pek çok niteliğinin anlatıldığını görmekteyiz. Bunların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
Kur’an, âlemlerin Rabbi’nden indirilmiştir, Allah sözüdür, bu konuda hiç şek ve şüphe yoktur. Kendisinde hiçbir eğrilik ve tezat mevcut değildir, önünden ve arkasından ona bir batıl gelip karışmaz. Dosdoğru, azîz, kerîm, çok hikmetli, çok şerefli, mübarek, ışık saçan apaçık bir kitaptır. Gönül gözlerini açan Allah’ın nuru ve burhanıdır. Allah’ın emrinden bir ruhtur. İnsanların muhtaç oldukları şeyleri beyan edicidir. Allah’ın, âlemlere, bütün insanlara özellikle müminlere, Allah’tan korkanlara ve muttakilere bir öğüdüdür. Öğüt almak isteyenler için kolaylaştırılmıştır. Öğüt alanlar, anlayanlar, bilenler, düşünenler ve aklını kullananlar için ayetleri tafsil edilmiştir. İnsanlar ve cinler bir araya gelseler bir benzerini meydana getiremezler. Kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve koruyucudur. İnsanlara bir açıklama (beyan) ve bir duyurudur. Genelde bütün insanlar, özelde müminler, muttakiler ve Muhsinler için yol göstericidir. Müminler, Müslümanlar ve Muhsinler için bir rahmet, müjde ve göğüslerdeki sıkıntılara şifadır. İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnsanlar için gerekli olan her şeyi açıklayıcı, tafsil edici ve apaçıktır, türlü misal / örnek anlatılmıştır. Kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır. Kur’ân, kelimelerinin seçilişi, cümlelerinin kuruluşu, ayetlerinin tertibi, lafızları ve manası ile tamamen Allah’a aittir. Bu konuda, vahiy meleği ve Peygamberimiz (SAV) sadece birer vasıtadır. İnsan, şair, kâhin ve cin sözü değildir.
Kur’ân, sadece Hz. Peygamber (SAV) dönemine ait bir kitap değil, varlığını ve rehberliğini dünya durdukça sürdürecek olan, çağları aşan ve kucaklayan bir kitaptır. Sadece ilk indiği Arap toplumunun değil bütün insanların kitabıdır. Kur’ân, zamanın geçmesiyle eskiyen değil, daima tazeliğini ve güncelliğini koruyan, insanları geriye değil daima ileriye götüren, ilim, teknik ve gelişmelerle çatışan değil örtüşen ve kucaklaşan bir kitaptır. Emir ve yasakları, helal ve haramları, hüküm ve tavsiyeleri, öğüt ve ilkeleri, misal ve kıssaları, va’d ve va’îdleri, geçmişe, geleceğe, Allah’a, insana ve diğer varlıklara dair bildirdiği gerçekler, bilgiler ve tanımlar, zamanın geçmesiyle değişmez ve değerini yitirmez. Kur’ân, insanın dünya ve âhiret saadetini sağlamasını amaç edinmiştir. Kur’ân, insanlığın rehberi ve mutluluk kaynağıdır. Hangi milletten olursa olsun bütün insanları aydınlatmak, yeryüzünde cehalet, sefahat, küfür ve sapık inançlara kapılarak karanlıklar içinde kalan, nereden gelip nereye gittiğini bilemeyen bütün insanları sapıklık ve dalaletten, sefahat ve rezaletten kurtarıp iman nuru ile doğru yola sevk etmektir. İnsanın Allah ve kâinat ile alakasını temin eden, manevî ve maddî ihtiyaçlarını bildiren Kur’ân’dır. Kur’ân bu amaçla cüzî ve küllî kurallar, emir ve yasaklar getirmiştir. Bu kuralların, emir ve yasakların amacı; aklı, canı, malı, nesli ve dinî korumak, böylece insanın huzur ve mutluluğunu; kişisel, ailevî ve sosyal nizamını sağlamak; iyi insan ve iyi bir toplum oluşturmaktır. Kur’ân’ın ana konusu Allah ve insandır. Kur’ân Allah’ı ve insanı tanıtır. Allah’ın emir ve yasaklarını, helal ve haramlarını, öğüt ve tavsiyelerini hüküm ve sınırlarını, va’d ve va’îdini, iman, ahlâk ve ibadet kurallarını, iman edip sâlih amel işleyenlerin mükâfatlarını, inkâr ve isyan edenlerin âhiretteki cezalarını, ibret alınması için geçmiş kavimlerin kıssalarını ve âhiret ahvalini anlatır. İnsanın kendisine, Yaratıcısına, insanlara, çevreye ve diğer varlıklara karşı görevlerini bildirir. Kur’ân; insanın işlerini ve görevlerini, dinî ve dünyevî diye ayırmaz. İnsanın her inanç, söz, fiil ve davranışının hem bu dünya hem de âhiret ile ilgili boyutu vardır. Allah’a, fertlere, topluma, canlılara ve çevreye karşı görevleri insanın hem dünya hem de âhiret mutluluğu içindir. Ferdî görevlerin, topluma, toplumsal görevlerin de ferde etkisi vardır. Kur’ân’ın içerdiği ilkeler; sadece ferdîn özel ve aile hayatı ile ilgili değildir. Çünkü insan, tek başına veya sadece ailesi ile birlikte değil, toplum içinde yaşar. İnsan, sosyal bir varlıktır. Bunun için Kur’ân; toplu olarak yaşamak durumunda olan insanların; sosyal, ekonomik, ahlâkî, idarî ve hukukî ilişki ve görevleri; inanç, amel, iş, söz, fiil ve davranışları ile ilgili temel kurallar getirmiştir. Getirdiği bütün bu kurallar, emir ve yasaklar, helal ve haramlar, öğüt ve tavsiyeler fert ve toplumları en doğru ve en isabetli olana iletir. Kur’an’a uyan yanılmaz, yanlış yola gitmez, başarısız olmaz. Peygamberimiz (SAV)’in:
“Size sımsıkı sarılıp ahkâmını uyguladığınız zaman asla sapıtmayacağınız iki şey bıraktım; Allah’ın kitabı ve Peygamberi (SAV)’in sünneti.”
Sözü de bu gerçeği ifade etmektedir. Yüce Allah:
وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ:
“Ey müminler! Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın…” (ÂLİ-İMRAN SURESİ – 103. AYET)
وَمَن يَعْتَصِم بِاللّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ :
“…Kim Allah’a sımsıkı sarılırsa o doğru yola iletilmiştir.” (ÂLİ – İMRAN SURESİ – 101. AYET)
وَالَّذِينَ يُمَسَّكُونَ بِالْكِتَابِ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ إِنَّا لاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُصْلِحِينَ:
“Allah’a iman edip O’na sımsıkı sarılanları Allah, kendisinden bir rahmet ve lütfa kavuşturacak ve onları kendisine varan dosdoğru yola iletecektir.” (NİSA SURESİ – 171. AYET)
Ayetleriyle kendisine ve Kur’an’a sarılmayı istemektedir. Allah’a sarılmak, Allah’ın kitabına sarılmaktır.
2-) Kur’ân, salih ameller işleyen müminlere büyük bir mükâfat; inkâr edip isyan edenlere ise acıklı bir azap olduğunu bildirir. Kur’an’ın niteliklerinden biri de müjdeleyici ve uyarıcı (beşîr ve nezîr) olmasıdır. Kur’an, Muhsinleri:
وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَاماً وَرَحْمَةً وَهَذَا كِتَابٌ مُّصَدِّقٌ لِّسَاناً عَرَبِيّاً لِّيُنذِرَالَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَى لِلْمُحْسِنِينَ:
“Ondan önce de bir rahmet ve rehber olarak Musa’nın kitabı vardır. Bu (Kur’an) da, zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanıyla indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.” (AHKAF SURESİ – 12. AYET)
İman edip sâlih amel işleyenleri cennetle müjdeler; zalimleri:
وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَاماً وَرَحْمَةً وَهَذَا كِتَابٌ مُّصَدِّقٌ لِّسَاناً عَرَبِيّاً لِّيُنذِرَالَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَى لِلْمُحْسِنِينَ:
“Ondan önce de bir rahmet ve rehber olarak Musa’nın kitabı vardır. Bu (Kur’an) da, zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanıyla indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.” (AHKAF SURESİ – 12. AYET)
İnkâr edip isyan edenleri, ilahî azap ile uyarır:
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَل لَّهُ عِوَجَا:قَيِّماً لِّيُنذِرَ بَأْساً شَدِيداً مِن لَّدُنْهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْراً حَسَناً:مَاكِثِينَ فِيهِ أَبَداً:وَيُنذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَداً:
“Hamd olsun Allah’a ki kulu (Muhammed’e), Kitab’ı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı. Onu dosdoğru (bir Kitab)olarak indirdi ki katından gelecek şiddetli azaba karşı (insanları)uyarmak ve yararlı işler yapan müminlere kendileri için güzel mükâfat bulunduğunu müjdelemek için. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Ve “Allah evlât edindi” diyenleri de uyarmak için.” (KEHF SURESİ – ¼. AYET)
Çünkü Kur’ân müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilmiştir:
وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَاماً وَرَحْمَةً وَهَذَا كِتَابٌ مُّصَدِّقٌ لِّسَاناً عَرَبِيّاً لِّيُنذِرَالَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَى لِلْمُحْسِنِينَ:
“Ondan önce de bir rahmet ve rehber olarak Musa’nın kitabı vardır. Bu (Kur’an) da, zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanıyla indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.” (AHKAF SURESİ – 12. AYET)
Müjdeleme ile insanlar imana, yararlı ameller işlemeye, haram ve günah olan söylem, eylem ve davranışlardan sakınmaya, insan haklarına saygılı olmaya, ibadet ve itaat etmeye teşvik edilir. Uyarma ile inkâr, şirk, nifak ve isyan gibi ilâhi azaba ve cehenneme girmeye sebep olacak her türlü inanç, söz, fiil ve davranışlardan sakındırma, gelecek tehlikeyi önceden bildirerek insanları iman, ibadet ve itaat etmeye yönlendirilir. İman edip salih ameller işleyenler için “ecr-i kebîr”,inkar edenler için “azab-ı elîm” olduğunun bildirilmesi müjdeleme ve uyarmaya, teşvik ve sakındırmaya yöneliktir. “Ecr-i kebîr” ile maksat cennet, “azab-ı elîm” ile maksat cehennem azabıdır.
بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَاباً أَلِيماً:
“Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu müjdele.” (NİSA SURESİ – 138. AYET)
Ayetinde olduğu gibi tahlil ettiğimiz ayette de âhirete iman etmeyenlerin elem verici bir azap ile müjdelenmesi onları aşağılamak içindir. Mutezîlî bilginler, “el-menziletü beyne’l-menzileteyn” tabiriyle büyük günah işleyen müminlerin imandan çıktığını ancak küfre de girmediğini, iman ile küfür arasında kaldıklarını, tevbe etmeden ölürlerse ebedî olarak cehennemde kalacaklarını ileri sürmüşler ise de tahlil ettiğimiz ayet, bu iddianın doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Çünkü ayette sadece iki sınıf; mümin ve kâfirler zikredilmiş; müminlerin mükâfatı, kâfirlerin ise cezası bildirilmiş, üçüncü bir sınıftan söz edilmemiştir. İman edip salih ameller işleyenlerin cennet halkı:
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ:
“İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.” (BAKARA SURESİ – 82. AYET)
İnkâr edip ayetleri yalanlayanların da cehennem halkı olduğunun bildirilmesi de bu konunun ayrı bir delilidir:
وَالَّذِينَ كَفَرواْ وَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُولَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ:
“İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar.” (BAKARA SURESİ – 39. AYET)
“Acıtıcı ve elem verici azabın” âhirete iman etmeyenlere tahsis edilmiş olması, imanın diğer şartlarını kabul etmeyenler bu azaba dâhil olmayacaklar anlamına gelmez. İman edilmesi gereken bir hususu inkâr eden kimse kâfir sayılır:
وَمَن يَكْفُرْ بِالإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ:
“Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.” (MÂİDE SURESİ – 5. AYET)
Ve bu azabı hak eder. Pek çok ayette kâfirler için “azab-ı şedîd” (çok şiddetli azap), “azab-ı elim”, “azâb-ı mühîn” (çok alçaltıcı azap) ve “azab-ı kebîr” (çok büyük azap) olduğu bildirilmiştir:
شَهِدَاللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ:
“Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.” (ÂLİ – İMRAN SURESİ – 18. AYET)
Tahlil ettiğimiz ayette dikkati çeken diğer bir husus, büyük mükâfatın / cennetin, iman edip salih amel işleyenlere va’dedilmiş olmasıdır. Her ne kadar salih ameller işlemeyen ve günaha dalan kimseler kâfir olmazlar ise de dinî görevleri sürekli terk etmeleri, imanlarının zayıflamasına hatta yok olmasına sebep olabilir. Dua mahiyetindeki:
اهدِنَــــاالصِّرَاطَ المُستَقِيمَ:
“Bizi doğru yola ilet.” (FATİHA SURESİ – 6. AYET)
Ve
رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ:
“Rabbimiz! Bize hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme…” (ÂLİ – İMRAN SURESİ – 8. AYET)
Ayetleri imanın korunması gerektiğine işaret etmektedir. “Hidayet” üzere kalabilmek için imanın korunması şarttır.
إِنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللّهِ لاَ يَهْدِيهِمُ اللّهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ:
“Allah’ın ayetlerine iman etmeyenlere Allah hidayet etmez…” (NAHL SURESİ – 104. AYET)
Ayeti ile
يُثَبِّتُ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِالدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةُِ:
“Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de âhirette sabit bir söz (kelime-i tevhîd) ile sağlamlaştırır…” (İBRAHİM SURESİ – 27. AYET)
Ayeti bunun beyanıdır. “Salih amel”;müminin iyi bir niyetle, samimi olarak Allah’a ve Resulü (SAV)’e itaat olan, İslâm’a ve akl-ı selime uygun olarak yapılan her türlü ameldir. Bu amel, müminin kendisine, ailesine, topluma, diğer canlılara, çevreye ve Allah’a yönelik olabilir. Dolayısıyla namaz, oruç, zekât gibi muayyen ibadetler salih amel olduğu gibi, meşru yollardan kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafakasını temin için yapılan işler, çocuklarının eğitim ve öğretimi ile ilgili yapılan çalışmalar, cami, köprü, hastane, darülaceze gibi yapılan sadaka- i cariyeler, ağaç dikmek, yeşil alan ihdas etmek, çeşme yaptırmak ve çevreyi temiz tutmak gibi her türlü iyi, güzel ve yararlı faaliyetler de salih ameldir.
وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ:
“İman eden ve salih ameller işleyen kimselere altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele.” (BAKARA SURESİ – 25. AYET)
Ve
وَعَدَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْوَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ:
“Allah iman eden ve salih ameller işleyen kimselere bağışlanma ve büyük mükâfatın onların olduğunu va’detmiştir.” (MÂİDE SURESİ – 9. AYET)
Ve benzeri pek çok ayette iman ile salih amel birlikte zikredilmiştir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Yüce Allah, akıl, kabiliyet, anlayış ve zarurî bilgiler vermek ile insanları doğru yola ilettiği gibi gönderdiği peygamberler ve indirdiği kitaplar vasıtasıyla da doğru yola iletir. Bütün insanlığa rehber olması için gönderilen, âlemler için bir öğüt, müminler için şifa ve rahmet olan Kur’an, insanları en doğru / en isabetli olana iletir; iman edip salih amel işleyenleri cennet ile müjdeler; inkâr edip isyan edenleri de cehennem ile korkutur/uyarır. Tahlil etmeye çalıştığımız ayet bu gerçekleri dile getirmektedir. “En doğru/en isabetli olan” dan maksat:
قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِيناً قِيَماً مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ:
“(Ey Peygamberim!) De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dîne, Hakka yönelen İbrahim’in dînini iletti…” (EN’AM SURESİ – 161. AYET)
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ:
“Yüzünü dosdoğru dine çevir …” (RÛM SURESİ – 43. AYET)
Ve
اهدِنَــــاالصِّرَاطَ المُستَقِيمَ:
“Bizi dosdoğru yola ilet.” (FATİHA SURESİ – 6.AYET)
Ayetlerinde beyan edildiği gibi Allah katında tek hak ve son din olan İslâm’dır. Kur’an’ın emir ve yasaklarına, helal ve haramlarına, öğüt ve tavsiyelerine uyan insan doğru yola girmiş, en isabetli olanı yapmış olur. Çünkü Kur’an, insanları yanlış ve zararlı şeylere götürmez, hakka ve dosdoğru yola iletir:
قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَاباً أُنزِلَ مِن بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُّسْتَقِيمٍ:
“Ey kavmimiz! Dediler, doğrusu biz Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.” (AHKAF SURESİ – 30.AYET)
Kur’an’ın hükümlerine uyanlar, kurtuluşa, huzur ve güvene ererler, Allah’ın rızasını ve cennetini kazanırlar.
KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ