KİBİR
لاَ جَرَمَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ:
“Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez.” (NAHL SURESİ – 23. AYET)
KAB’ÜL AHBAR’A GÖRE: “Kibirliler, kıyamet günü insan şekline girmiş tohum taneleri halinde mahşer yerine gelirler. Kendilerini her yönden zillet kuşatır, her biri cehennemin ayrı bir tarafına gönderilir, orada cehennemliklerin pisliklerini içerler.”
Süfyan b. Musır şöyle anlatıyor:
“Bir gün Hz Ali (RA)’ın oğlu Hz Hüseyin (RA), bazı yoksulların yanından geçiyordu. Adamlar önlerindeki bir kemik parçasını sıyırıyorlardı. Hz Hüseyin (RA)’ı görünce ona: “Yemeğe buyur.” Dediler. Hz Hüseyin (RA) da: “Allah kibirlileri sevmez.” Diyerek bineğinden indi ve o yoksullarla bir şeyler yedi. Arkasından da onlara şöyle dedi: “Ben, sizin davetinize icabet ettim. Siz de benim davetime icabet ediniz.” Onları evine çağırdı. Evine varınca da cariyesine şöyle dedi: “İlerisi için sakladığın yiyecekleri çıkar da getir bakalım.”
Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur:
“Üç kimse vardır ki, kıyamet günü Allah onlarla ne konuşur ve ne de taraflarına bakar. Onları ağır bir azap beklemektedir. Bu kimseler şunlardır:
1-) İhtiyar zinakâr (Kart Zampara)
2-) Yalancı devlet başkanı
3-) Kibirli fakir”
Yine Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Bana, cennete ilk girecek olan üç kimse ile cehenneme ilk girecek üç kimse arz edildi. Cennete ilk girecek üç kimse şunlardır:
1-) Şehitler
2-) Kölelikleri ibadet etmelerine engel olmayan köleler
3-) Kalabalık tayfalı, güçsüz fakirler
Cehenneme ilk girecek olan üç kimse de şunlardır:
1-) Zalim devlet başkanı
2-) Malının zekâtını vermeyen zenginler
3-) Kibirli fakirler
Yüce Allah üç kimseden genellikle nefret eder. Fakat bunlar arasında üç kimse var ki, onlardan daha çok nefret eder:
1-) Allah genel olarak fasıklardan nefret eder. Fakat yaşlı fasıklardan daha çok nefret eder.
2-) Allah cimrilerden genellikle nefret eder. Fakat zengin cimrilerden daha çok nefret eder.
3-) Allah genellikle kibirlilerden nefret eder. Fakat fakir kibirlilerden daha çok nefret eder.
Buna karşılık Allah, genellikle üç kimseyi sever. Fakat bunlar arasında üç kimse var ki, onları daha çok sever:
1-) Allah takva sahiplerini genellikle sever. Fakat genç takva sahiplerini daha çok sever.
2-) Allah cömertleri genellikle sever. Fakat fakir cömertleri daha çok sever.
3-) Allah alçak gönüllüleri genellikle sever. Fakat zengin alçak gönüllüleri daha çok sever.
Yahya b. Cale (RA) şöyle rivayet ediyor:
“Bir gün Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” Bunun üzerine sahabelerden birisi şöyle sordu: “Ya Rasülallah, elbisemin temizliği, ayakkabımın şıklığı ve değneğimin kıvrık olması hoşuma gidiyor. Bu, kibir sayılır mı?” Hz Peygamber (SAV) şöyle cevap verdi: “Allah güzeldir ve bu yüzden güzeli sever. Ayrıca kuluna bir nimet bağışlayınca onun eserini üzerinde görmeyi sevdiği gibi, nobranlıktan ve yoksul görünmekten de nefret eder. Kibir, hakka önem vermemek ve insanları hor görmektir.”
Hasan (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:
“Kim ayakkabısını onarır, elbisesini yamar ve Allah rızası için alnını secde ederse, kibirlilikle hiçbir ilgisi kalmaz.”
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:
“Kim kaba dokunmuş bir kumaştan elbise ve onarılmış ayakkabı giyer, eşeğine biner, koyununu eliyle sağar, tayfasıyla birlikte yemek yer ve yoksullarla beraber oturup kalkarsa, Allah onun şahsında kibri yok etmiş demektir.”
ANLATILDIĞINA GÖRE: “Bir defasında Hz Musa (AS) Yüce Allah’a şöyle seslendi: “Ya rabbi, mahlûkatın içinde en nefret ettiklerin kimlerdir?” Yüce Allah şu cevabı verdi: “Ya Musa, en çok nefret ettiklerim kalbi kibirli, dili kaba, imanı zayıf ve eli sıkı kimselerdir.”
URVE B. ZÜBEYR’E GÖRE: “Alçak gönüllülük, şeref kazanma yollarından biridir. Çünkü alçak gönüllülük dışında kalan her nimet kıskançlığa sebep olur.”
EHL-İ HİKMET’TEN BİR ZATA GÖRE: “Kanaatkârlığın ürünü huzur, alçak gönüllülüğün ürünü de sevgidir.”
ANLATILDIĞINA GÖRE: “Haccac’ın ordu komutanlarından biri olan Muhelleb b. Ebu Sufre, bir defasında ipekli üniforması içinde caka sata sata Mutrıf b.Abdullah’ın yanından geçerken, bu zat kendisine şöyle dedi: “Ey Allah’ın kulu! Bu yürüyüş, Allah’ın ve Rasülü (SAV)’in nefret ettiği bir yürüyüştür.” Bunun Üzerine Komutan Muhelleb ona şöyle dedi: “Beni tanıyor musun?” Bunun üzerine Mutrıf şu cevabı verdi: “Evet, tanıyorum. Başlangıcın murdar bir meni damlası sonun iğrenç kokulu bir leş, bu ikisi arasıda da bir gübre çuvalının hamalısın.” Mutrıf’ın bu ağır cevabı üzerine komutan Muhelleb, bir daha öyle cakalı yürümedi.”
EHL-İ HİKMET’TEN BİR ZATA GÖRE: “Mümin, rabbi ile övünür ve dini ile şeref duyar. Oysa münafık, soyu-sopu ile övünür ve varlığı ile şeref duyar.”
İbni Ömer (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:
“Alçak gönüllüleri görünce onlara karşı alçak gönüllü olunuz. Buna karşılık kibirlileri görünce, onlara karşı kibirli davranınız. Çünkü onlar karşısında kibirlenmeniz, kibirlileri küçültür, aşağılar. Bu yüzden onlar karşısındaki bu davranışınız sadakadır.”
Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Kim ki, Allah için alçak gönüllülük gösterirse, Allah onu mutlaka yükseltir.”
Hz Ömer (RA) şöyle der:
“Alçakgönüllülüğün başı, mecliste karşılaştığın müslümana önce senin selam vermen, mecliste arkalarda oturman, bir de iyi ve takva sahibi olarak anılmaktan hoşlanmamandır.”
Bilesin ki kibirlilik kâfirlerle firavunların; buna karşılık alçak gönüllülük te peygamberlerin ve salihlerin huylarındandır. Çünkü Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde kâfirleri kibirlilikle vasıflandırmıştır. Nitekim Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor:
إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ:
“Çünkü onlara: Allah’tan başka tanrı yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi.”
(SAFFAT SURESİ – 35. AYET)
وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَلَقَدْ جَاءهُم مُّوسَى بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِقِينَ:
“Karun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da (helâk ettik). And olsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.” (ANKEBUT SURESİ – 39. AYET)
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ:
“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” (MÜMİN SURESİ – 60. AYET)
لاَ جَرَمَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ:
“Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez.” (NAHL SURESİ – 23. AYET)
Allah mümin kullarının alçak gönüllülüklerinden dolayı överek şöyle buyuruyor:
وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْناً وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً:
“Rahman’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) “Selam!” derler (geçerler).”
(FURKAN SURESİ – 63. AYET)
Öte yandan Allah, peygamberlerine alçak gönüllü olmalarını şöyle emrediyor:
لاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجاً مِّنْهُمْ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ:
“Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol.” (HİCR SURESİ – 88. AYET)
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ:
“Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir.” (ŞUARA SURESİ – 215. AYET)
Yüce Allah, Hz Peygamber (SAV)’in yüce ahlakını Kur’an’da şöyle övüyor:
وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ:
“Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (KALEM SURESİ – 4. AYET)
Bilindiği gibi Hz Peygamber (SAV)’in en bariz özelliklerinden birisi, alçak gönüllülüktü. Nitekim bize kadar gelen bilgilere göre Hz Peygamber (SAV), eşeğe biner ve kölelerin davetlerine icabet ederdi. Buna göre alçak gönüllülüğün en güzel huylardan biri olduğu kesinlikle ortaya çıkmış oluyor. Ayrıca bizden önceki salih büyüklerimiz alçak gönüllülüğü benimsediğine göre, bizim de onlara uymamız, onları örnek edinmemiz gerekir.
NİTEKİM ŞÖYLE ANLATILIR:
“Bir gece halife Ömer b. Abdülaziz’e bir misafir gelmişti. Yatsı namazından sonra halife bir yazı yazmaya başladı, misafiri yanında idi. O sırada kandilin yağı tükenmiş sönmeye yüz tutmuştu. Halifenin misafiri şöyle dedi: “Ey Müminleri halifesi, kalkıp kandile yağ koyayım.”
Fakat halife şu cevabı verdi: “Misafire iş yaptırmak yakışmaz.” Bunun üzerine adam şöyle dedi: “O halde hizmetçiyi uyandırayım mı?” Halife şu cevabı verdi: “hayır daha yeni uyudu.” Arkasından halife kalkarak yağdanlığı eline aldı ve kendi eliyle kandile yağ koydu. Bu durum karşısında misafir şöyle dedi: “Ey müminlerin emiri, niye kendiniz zahmet ettiniz?” Ömer b. Abdülaziz şu cevabı verdi: “Ömer olarak gittim ve yine Ömer olarak geri döndüm. Allah katında en hayırlı insan, alçak gönüllü insandır.”
KAYS B. HAZİM ŞÖYLE ANLATIR:
“Hz Ömer (RA) Şam’a gediği zaman kendisini şehrin bilginleri ile diğer ileri gelenler karşılamaya çıkmışlardı. Bu yüzden kendisine şöyle denildi: “Şu alımlı ata bin de Şam’lılar seni öyle görsünler.” Hz Ömer (RA) şu cevabı verdi: “Siz olayı oradan, oranın açısıyla görüyorsunuz. Oysa –eliyle gökyüzünü işaret ederek- oradan, oranın açısıyla görmelisiniz. Çekilin önümden.”
DİĞER BİR RİVAYET TE ŞÖYLEDİR:
“Hz Ömer (RA) Şam’a gelirken kölesiyle nöbetleşerek bindiği bir deveyle yolculuk etmişti. Sıra Hz Ömer (RA)’tayken, deveye biniyor, köle de hayvanın yularından çekiyordu. Bir fersah gidince Hz Ömer (RA) inip köle biniyor ve Hz Ömer (RA) hayvanın yularını çekiyordu. Böylece bir fersah gidiyorlardı. Şam’a yaklaştıklarında, binme sırası köleye geldiği için köle bindi. Hz Ömer (RA) hayvanın yularını çekiyordu. Yolda karşılarına bir dere çıkınca Hz Ömer (RA) ayakkabılarını sol koltuğu altına aldı ve suya çıplak ayaklarıyla dalarak karşıya geçti, bir yandan da hayvanın yularını tutuyordu. Şehre girmek üzereyken kendisini karşılayan Şam Emiri Ebu Ubeyde b. Cerrah şöyle dedi: “Ey müminleri Emiri, az ileride seni Şam’ın ileri gelenleri karşılayacak, seni böyle görmeleri iyi olmaz.” Hz Ömer (RA) şu cevabı verdi: “Yüce Allah bizi İslam’la aziz kıldı, bu yüzden insanların hakkımızda ne diyeceği umurumuzda değildir.”
ANLATILDIĞINA GÖRE: “Selman-ı Farisî (RA) Medâin emiri iken bir gün çarşıyı gezmeye çıkmıştı. O sırada bir şeyler satın alan şehrin ileri gelenlerinden biri, yanından geçmekte olan Selman’ı hamal sanarak, ona şöyle dedi: “Al şunları, eve götür.” Selman da adamın eşyasını yüklenerek yürümeye başladı. Yolda kendisini görenler şöyle dediler: “Allah emirin iyiliğini versin, yükünü bize ver de biz taşıyalım.” Fakat Selman yükünü hiç kimseye vermek istemedi. Bu durumu gören yük sahibi içinden kendi kendine şöyle dedi: “Tüh be! Şehrin emirini kendime hamal tutmuşum meğer.” Ve Selman’dan özür dilemeye başladı ve şöyle dedi: “Allah iyiliğini versin, ben seni tanımıyordum.” Selman da adama şöyle dedi: “Yürü gidelim.” Adam eve varınca şöyle dedi: “Bir daha hiç kimseye yük taşıtmam.”
ANLATILDIĞINA GÖRE: “Ammar b. Yasir (RA) Kûfe Emiri iken bir gün hayvan yemi çarşısına gitti ve biraz yonca satın aldı. Satıcı yoncayı demet yapıp bağladı. Arkasından demetin bir yanından satıcı bir yanından da Ammar (RA) tutup kaldırdıktan sonra Ammar (RA) demeti sırtlayarak evine götürdü.”
ANLATILDIĞINA GÖRE: “Hz Ömer (RA) Ebu Hüreyre (RA)’ı Bahreyn’e emir tayin etmişti. Eşeksırtında Bahreyn’e giren Ebu Hüreyre (RA): “Emire yol verin, Emire yol verin.” Diye yolunu açarak şehre varabildi.”
İşte Hz Peygamber (SAV)’in aziz sahabeleri. Görülüyor ki onlar alçak gönüllülüğü prensip edinmişlerdi. Bu yüzden hem insanların gözünde, hem meleklerin nazarında, hem de Allah katında aziz oldular.
Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur:
“Sadaka verdiği için malı eksilen ve kendisine karşı haksızlık edeni affeden kimsenin Allah mutlaka izzetini arttırır.”
RİVAYET EDİLDİĞİNE GÖRE: Hz Peygamber (SAV) bir gün, Hz Aişe (RA)’nın evindeydi. Bir ara içinde kuru et bulunan bir tabağı önüne koymuş ve diz üstü çökerek yemeye koyulmuştu. O sırada erkek-kadın ayrımı yapmaksızın herkesle senli-benli olan hafifmeşrep bir kadın içeri girdi. Hz Peygamber (SAV)’i o durumda görünce şöyle dedi: “Şuna bakın, köle gibi oturuyor.” Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV), kadına şöyle dedi: “Ben bir köleyim. Köle gibi oturur be köle gibi yemek yerim. Buyur, sen de ye.” Kadın şöyle dedi: “Hayır, yemem. Ancak bana kendi elinle yedirirsen yerim.” Hz Peygamber (SAV) ona kendi eliyle yemek vermeye başlayınca, kadın şöyle dedi: “Hayır, bana ağzından yedirirsen yerim.” Bu sırada Hz Peygamber (SAV)’in ağzında çiğnenmiş sert bir et parçası vardı. Kadın öyle deyince bu parçayı kendi ağzından çıkarıp onun ağzına koydu. Kadın bu parçayı çiğneyip yutar yutmaz utancından bayılıp düştü. Öyle ki, hiç kimsenin yüzüne bakamaz oldu. Nitekim ölünceye kadar bir daha hiçbir zaman böyle bir hafiflik yapmadı.”
Hasan (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Yeryüzünün anahtarları bana verilince kul-peygamber olmakla kral-peygamber olmak arasında tercih yapmam istendi. Cebrail (AS)’ın işareti üzerine kul-peygamber olmayı tercih ettim, bunun üzerine bu paye bana verildi. Kıyamet günü mezar toprağı ilk yarılacak ve ilk şefaat edecek benim.”
İbni Mes’ud (RA) şöyle der:
“Kim Allah korkusuyla alçak gönüllülüğü benimserse, kıyamet günü Allah onun derecesini yüceltir. Buna karşılık kim kibirlenerek büyüklük taslarsa, kıyamet günü Allah onu alçaltır.”
Katade’nin rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:
“Kim şu üç şeyle yani kibir, hıyanet ve borçla ilgisiz olarak dünyadan ayrılırsa, cennete girer.”
Abdullah b. Ebu Cafer şöyle anlatıyor:
“Bir gün Hz Ali (RA) çarşıdan altı sarı liraya iki sade gömlek satın almış ve kölesine şöyle demişti: “Ya Esved, hangisini istersen seç, senin olsun.” Köle gömleklerin daha iyisini seçince Hz Ali (RA) da öbürünü giydi. Fakat giydiği gömleğin kolları uzun geldiği için terziyi çağırarak kollarını kestirmişti. Nitekim o Cuma günü hutbe okurken gömlek kollarının kesik yerlerinden sarkan ipleri görmüştük. Bir ara elbisesini yerlerde sürünecek şekilde uzatan birini görünce kendisine seslendi: “Hey falanca, elbiseni yukarı çek. Böylece hem elbisen temiz ve uzun ömürlü, hem de kalbin takvalı olur.”
Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Yüce Allah buyuruyor ki: Azamet gömleğim ve Kibriya da kaftanımdır. Kim bunlardan biri konusunda bana kafa tutarsa, onu cehenneme atarım.”
YANİ: “Azamet ve Kibriya, benim sıfatlarımdandır. Tıpkı Kur’an’da zikredilen aziz, cebbar ve mütekebbir sıfatları gibi. Bunların her ikisi de Allah’ın sıfatlarından olduğuna göre, zavallı kula büyüklük taslamak yakışmaz.”
KAYNAK: GAFLETTEN KURTULUŞ EBU’L LEYS SEMERKANDÎ
TERCÜME : YAMAN ARIKAN