KENDİMİZİ VE AİLEMİZİ İLAHİ CEZADAN KORUMA GÖREVİ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ:
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (TAHRÎM SURESİ – 6. AYET)
Göklerin, yerin ve dağların üstlenmekten kaçındıkları ilâhî emaneti yüklenen:
إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاً:
“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” (AHZAB SURESİ – 72. AYET)
En güzel bir şekilde:
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ:
“Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (TİN SURESİ – 4. AYET)
Ve Allah’a ibadet etmesi için yaratılan:
وَمَاخَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ:
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (ZÂRİYAT SURESİ – 56. AYET)
Pek çok yaratıktan üstün ve şerefli olan:
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً:
“Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (İSRA SURESİ – 70. AYET)
İnsan; bu şerefini ve üstünlüğünü koruyabilmesi, yüklendiği sorumluluğu yerine getirip getirmemesine bağlıdır. İnsan, üstlendiği görevini yerine getiremediği takdirde çok zalim ve çok cahil vasfı ile nitelenir:
إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاً:
“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” (AHZAB SURESİ – 72. AYET)
Ve aşağıların aşağısına iner:
ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ:
“Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık.” (TİN SURESİ – 5. AYET)
Suçta yakıtı taşlarla insanlar olan ve kâfirler için hazırlanan ateşin yakıtı olur:
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ وَلَن تَفْعَلُواْ فَاتَّقُواْالنَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ:
“Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır.” (BAKARA SURESİ – 24. AYET)
AYETİN ETİMOLOJİK TAHLİLİ
“Koruyun” diye çevirdiğimiz “kû” kelimesi, “vikaye” kökünden emirdir. “Vikaye” sözlükte bir şeyi korumak, zarar verecek şeylerden sakınmak, himaye etmek ve bir şeyi başka bir şeyle tehlikelere karşı koruma altına almak demektir. İman edip Salih ameller işleyerek, haram ve yasaklardan kaçınarak kısaca ilâhî yasalara (sünnetullaha ve şer’i hükümlere) uyarak kendisini dünya ve âhirette tehlikelerden, ilâhî azaba duçar olacak inanç, söz, eylem ve davranışlardan koruyan kimseye “muttaki” denir. “Kendinizi” diye çevirdiğimiz “enfüseküm” terkibindeki “enfüs” kelimesi, “nefis” sözcüğünün çoğulu olup ruh, beden, akıl, duygu, mizaç ve birtakım yeteneklerden oluşan insanın maddî ve manevî varlığı demektir. “Ailenizi” diye çevirdiğimiz “ehlîküm” terkibindeki “ehl” sözcüğü, kişinin eşi ve kendisine en yakın olan kimseler demektir. “Ehl” kelimesi; yakınlığı, ünsiyeti ve birlikteliği ifade eder. Mesela, “ehlü’l-beyt”, bir evde birlikte ikamet edenlere, “ehlü’d-din” aynı dine inananlara, “ehlü’l-İslâm” bütün Müslümanlara denir. Buna göre ayette geçen “ehliniz” kelimesi; kişinin eşini, çocuklarını ve sorumluluğunu üstlendiği kişileri ifade eder. “Ateş” diye çevirdiğimiz “nâr” kelimesi, cehennem ateşi; “yakıt diye çevirdiğimiz “vekûd” kelimesi, cehennemde yakılacak olan maddeler; “sert” diye çevirdiğimiz “ğılâz” kelimesi (tekili, ğalîz), yumuşak olmayan, kaba ve haşin; “çok şiddetli” diye çevirdiğimiz “şidâd” kelimesi (tekili, şedîd) çok kuvvetli, çok sert demektir. Son iki kelime, cehennem bekçileri olan zebanîlerin nitelikleridir. Zebanîlerin, sert ve kuvvetli olmaları söz, eylem ve davranış itibariyledir. “Taşlar” diye çevirdiğimiz “hıcâra” (tekili, hacer) ile maksat, sahabeden Abdullah İbni Mes’ûd (RA) ve tâbi’îndan Mücâhid b. Cebr’in beyanlarına göre, çok süratli ve şiddetli yanan kibrit taşıdır. “Allah’a karşı gelmezler.” diye çevirdiğimiz “lâ ya’sûnellâhe” cümlesinde geçen “isyan” kelimesi itaat etmemek; “kendilerine verilen bütün emirleri yerine getirirler” diye çevirdiğimiz “yef’alûne mê yü’merûn” cümlesinde geçen “emr” kelimesi ise, birisini bir şey yapmakla sorumlu tutmak demektir.
AYETİN ANLAM VE YORUMU
Yüce Allah, bu ayette müminlere hem kendilerini hem de eşi, çocukları ve sorumluluğunu üstlendiği kişileri, yakıtı taş ve insanlar olan cehennem ateşinden korumalarını emretmektedir. Bu emir, kişilerin inanç ve irade hürriyetlerine işaret ettiği gibi aile reislerinin hem kendilerinden hem de idaresinde bulunan kişilerden sorumlu olduğunu da ifade etmektedir. Cehennem yakıtının insan ve taş olduğu, cehennemin başında söz, eylem ve davranış itibariyle sert ve şiddetli olan, Allah’ın her emir ve yasaklarına harfiyen uyan, verilen görevi eksiksiz ve zamanında yapan zebanîlerin bulunduğu bildirilerek müminler korkunç azap yeri olan cehennemden sakındırılmaktadırlar.
AYETİN İÇERDİĞİ HÜKÜMLER
Ayet, iki hüküm iki nitelik içermektedir. Hükümler:
1-) “Kişi, Kendisinden ve Ehl-ü İyâlinden Sorumludur.”
Bu hükmü ayetin:
“Ey müminler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlarla taşlar olan (cehennem) ateş(in)den koruyun.”
Cümlesi ifade etmektedir. Kişinin kendisini cehennem ateşinden koruyabilmesi, cennet ve nimetlerini kazanabilmesi, şirk, inkâr ve isyandan sakınarak iman edip Salih ameller işlemesine, yani muttaki olmasına bağlıdır. Bir insanın muttaki olabilmesi için de; iman edip şirk, küfür ve nifaktan korunması, Allah ve Peygamber (SAV)’in emir ve yasaklarına uyması, haramlardan, günahlardan, dünya ve âhirette kendisine zarar veren şeyleri yapmaktan sakınması gerekir. Muttaki insanın temel iki vasfı, iman etmiş ve Salih ameller işlemiş olmasıdır. Cennetin mümin ve muttakiler için hazırlandığını bildiren ayetler:
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ وَلَن تَفْعَلُواْ فَاتَّقُواْالنَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ:
“Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır.” (BAKARA SURESİ – 24. AYET)
وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَاالسَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ:
“Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!” (ALİ –İMRAN SURESİ – 133. AYET)
İle:
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ:
“İman edip Salih ameller işleyenler, işte onlar cennet halkıdır; onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır.” (BAKARA SURESİ – 82. AYET)
Ayetini birlikte değerlendirdiğimiz zaman bu gerçek ortaya çıkmaktadır. Müfessirler, “kendinizi koruyun” emrine uymak; ancak isyan olan söz, eylem ve davranışları terk etmek ve itaat olan fiilleri yapmakla mümkün olabileceğini söylemişlerdir. Kişi sadece kendisinden değil aynı zamanda eşi, çocukları ve yönettiği kimselerden de sorumludur. İnsan iman edip itaat ederek, haram ve yasaklardan kaçınarak cehennem ateşinden kendisini koruduğu gibi eşine, çocuklarına ve yönettiği kimselere dinî telkinlerde bulunmak, onları günah ve haramlardan sakındırmak, Allah’a ibadet ve itaate teşvik etmek, dinî ve ahlâkî bilgiler edindirmek ve Müslüman’ca yaşamalarını sağlamak suretiyle onları cehennem ateşinden korumuş olur.
Peygamberimiz (SAV) tahlil ettiğimiz ayeti okumuş, bunun üzerine sahabe: “Ey Allah’ın Elçisi! Ailemizi ateşten nasıl koruyacağız?” diye sormuş, Peygamberimiz (SAV) de: “Allah’ın sevdiği şeyleri onlara emredersiniz, sevmediği şeyleri yapmaktan da onları men edersiniz.” buyurmuştur.
Ayet, aile reislerine sorumluluk yüklemektedir. Peygamberimiz (SAV),şöyle buyuruyor:
“Hepiniz yöneticisiniz ve hepiniz yönettiklerinizden sorumlusunuz. Devlet başkanı yöneticidir ve yönettiklerinden sorumludur. Erkek, eşi ve çocuklarının yöneticisidir ve onlardan sorumludur. Kadın, eşinin evinde yöneticidir ve yönettiğinden sorumludur. Hizmetçi/ işçi işverenin (uhdesine verdiği) malının/işinin yöneticisidir ve yönettiğinden sorumludur.”
“Allah, her yöneticiyi, yönetip korumakla sorumlu olduğu şeyleri korudu mu yoksa zayi mi etti diye soracak hatta kişiyi eşi ve çocuklarından sorguya çekecektir.”
Yüce Allah’ın:
وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا:
“Ehline/eş ve çocuklarına namazı emret, sen de ona sebat et.” (TÂ-HÂ SURESİ – 132.AYET )
Ayeti,
Peygamberimiz (SAV)’in:
“Çocuklarınıza, onlar yedi yaşlarına geldiklerinde namazı emredin.” hadisi
Hz. Ali (RA)’nın:
“Ailenize (dinî) öğretiniz ve onları edep ve ahlak sahibi yapınız.”
İbni Abbas (RA)’ın:
“Allah’a itaat ediniz, Allah’a isyan olan şeylerden sakınınız, ailenize Allah’ı zikri emrediniz ki Allah sizi cehennem ateşinden korusun.”
Mücahid b. Cebr’in:
“Allah’a karşı gelmekten sakınınız ve ailenize Allah’a karşı gelmekten sakınmayı (takvayı) emrediniz.”
Katâde b. Diâme’nin:
“Ailenize Allah’a itaat etmeyi emrediniz ve onları Allah’a isyan etmekten men ediniz.”
Taberî’nin:
“Onlara hayrı emrediniz, onlara şer olan şeyleri yasaklayınız, onlara dini öğretiniz ve onları terbiye ediniz.”
Şeklindeki yorumları da bu gerçeği ifade etmektedir. Dahhâk b. Müzâhim, aile fertlerine, akrabalarına ve hizmetçilerine Allah’ın farz kıldığı ve yasak ettiği şeyleri öğretmesi Müslüman’ın görevidir demiştir. Mümin bencil/egoist değildir. Sadece kendisini değil aile fertleri, sorumluluğunu üstlendiği kişileri hatta bütün yaratıkları düşünür. Bununla birlikte tahlil ettiğimiz ayet, “önce can sonra canan” özdeyişinin ifade ettiği anlamda kişinin her şeyden önce kendisinden sorumlu olduğunu ifade etmektedir. Bunu, ayetin önce “kendinizi” sonra “ailenizi” denilmiş olmasından anlıyoruz. Müminin, kendisini ve ailesini cehennem ateşinden korunabilmesi için, Allah’tan yardım istemesi ve O’na dua etmesi de gerekir. Kur’an’da; akıllı kimselerin ve âhirette nasibi olan cennetliklerin:
وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَاحَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ:
“Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver âhirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru…” (BAKARA SURESİ – 201. AYET)
الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَاعَذَابَ النَّارِ:
“Rabbimiz! Biz iman ettik, bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru…” (ÂLİ – İMRAN SURESİ – 16. AYET)
رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ:
“Rabbimiz! Bu (gökleri ve yeri) boş yere yaratmadın, seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, bizi ateş azabından koru.” (ÂLİ – İMRAN SURESİ – 191. AYET)
Diye dua edenler olarak nitelenmesi ve övülmesi buna delildir.
2-) Kişinin İnanç Ve Amel Konusunda İrade Hürriyeti Vardır: Kur’an’ın ve Kur’an’ı tebliğ ve teybin eden (sözlü ve uygulamalı olarak açıklayan) Peygamber (SAV)’in nitelikleri arasında insanları “inzâr” (ilâhî azapla sakındırma, ikaz etme) ve “tebşir” (nimetlerle müjdeleme) görevi de vardır. Kur’an, bunu şöyle ifade eder:
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيراً وَنَذِيراً وَلاَ تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ:
“Doğrusu biz seni Hak (Kur’an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu değilsin.” (BAKARA SURESİ – 119. AYET)
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَل لَّهُ عِوَجَا:قَيِّماً لِّيُنذِرَ بَأْساً شَدِيداً مِن لَّدُنْهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْراً حَسَناً:
“Hamd olsun Allah’a ki kulu (Muhammed'e), Kitabı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı. Onu dosdoğru (bir Kitap) olarak indirdi ki katından gelecek şiddetli azaba karşı (insanları) uyarmak ve yararlı işler yapan müminlere kendileri için güzel mükâfat bulunduğunu müjdelemek için.” (KEHF SURESİ – ½. AYETLER)
Kur’an, insanları imana, iyiliğe, güzelliğe ve yararlı işler yapmaya sevk etmek, inkâr, kötülük ve zararlı işleri yapmaktan alıkoymak için inzâr ve tebşir yöntemini kullanır. Yüce Allah bu ayette insanları cehenneme götürecek inanç ve eylemlerden alıkoymak için “tebşir” yerine “inzâr” yöntemini kullanmıştır. Bu yöntem, kişilerin iyi ve kötü olanı seçebilme iradelerinin bulunduğunu da ifade eder. Çünkü insanlar iyi veya kötü olan şeylerden birini yapmak zorunda olsalardı uyarmanın ve müjdelemenin ne anlamı olurdu! İnsanın inanç ve amel konusunda irade hürriyeti olmasaydı, “Ey müminler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan (cehennem) ateş(in)den koruyun.” emrini vermek anlamsız olurdu. Nitelikler:
A-) Allah’ın müminlerden kendilerini ve ailelerini korumalarını istediği Nâr’ın nitelikleri:
1-) Yakıtının insanlar ve taşlar olması.
2-) Nâr’da görevli meleklerin bulunması.
Nâr; Kur’ân’da ismi geçen yedi cehennemden biridir. Yedi cehennemin isimleri şunlardır: Cehennem (derin kuyu), nâr (ateş), cahîm, (alevleri kat kat yükselen ateş), haviye (kızgın ateş), saîr (çılgın ateş), lezâ (dumansız ve katıksız alev), sakar (ateş), hutame (yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateş).
Cehennem, Kur’an’da en çok “nâr” ismiyle anlatılmıştır. Cehennem ismi de bazı ayetlerde “nâr-ı cehennem” şeklinde “nâr” ile tamlama yapılarak ifade edilmiştir. “Cehennem” kelimesinin dışındaki isimler de “nâr/ateş” anlamına gelmektedir. Mesela, “hutame” Kur’an’da şöyle tanıtılmıştır:
وَيْلٌ لِّكُلِّ هُمَزَةٍ لُّمَزَةٍ:الَّذِي جَمَعَ مَالاً وَعَدَّدَهُ:يَحْسَبُ أَنَّ مَالَهُ أَخْلَدَهُ:كَلَّا لَيُنبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِ:وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحُطَمَةُ:نَارُ اللَّهِ الْمُوقَدَةُ:الَّتِي تَطَّلِعُ عَلَى الْأَفْئِدَةِ:إِنَّهَا عَلَيْهِم مُّؤْصَدَةٌ:فِي عَمَدٍ مُّمَدَّدَةٍ:
“Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş ve göz işaretiyle alay eden her kişinin vay haline! O, malının kendisini ebedîleştirdiğini zanneder. Hayır, yemin olsun ki o Hutameye atılacaktır. Hutamenin ne olduğunu sen nereden bileceksin? O Allah’ın yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateşidir.” (nârullahi’l-mûkade) (HÜMEZE SURESİ – 1/7. AYETLER)
“Haviye” ve “Sakar” kelimeleri de Kur’an’da şöyle tanıtılmıştır:
وَمَا أَدْرَاكَ مَا هِيَهْ:نَارٌ حَامِيَةٌ:
“Sen Hâviye’nin ne olduğunu nereden bileceksin? O, kızgın bir ateştir.” (KÂRİA SURESİ – 10/11. AYETLER)
سَأُصْلِيهِ سَقَرَ:وَمَا أَدْرَاكَ مَا سَقَرُ:لَا تُبْقِي وَلَا تَذَرُ:لَوَّاحَةٌ لِّلْبَشَرِ:
“Ben onu (kâşri) Sakar’a sokacağım. Sakar’ın ne olduğunu sen ne bileceksin? O,geride bir şey koymaz, bırakmaz, derileri kavurur.” (MÜDDESSİR SURESİ – 26/29. AYETLER)
Cehennemde ilâhi cezanın esası ateştir. Bu yüzden cehennem cezası ateşle nitelenmiş ve cehennemin yedi isminden altısı ateş anlamını ifade eden kelimelerden seçilmiştir. Cehennemlikler de, “ashâbu’n-nâr” olarak isimlendirilmiştir:
وَالَّذِينَ كَفَرواْوَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُولَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ:
“İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar.” (BAKARA SURESİ – 39. AYET)
فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ بِهِ وَمِنْهُم مَّن صَدَّ عَنْهُ وَكَفَى بِجَهَنَّمَ سَعِيراً:إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَاراً كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُوداً غَيْرَهَا لِيَذُوقُواْ الْعَذَابَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَزِيزاً حَكِيماً:
“(İman etmeyenlere) çılgın ateş (sa’îr) olarak cehennem yeter. Şüphesiz ayetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe (nâr) atacağız. Derileri yanıp döküldükçe azabı tadıp durmaları için onların derilerini yenileyeceğiz…” (NİSA SURESİ – 55/56. AYETLER)
Ve
وَمَن كَفَرَفَأُمَتِّعُهُ قَلِيلاً ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَى عَذَابِ النَّارِ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ:
“Sonra onu (kâfiri) ateş azabına (azâbe’n-nâr) girmek zorunda bırakırım...” (BAKARA SURESİ – 126. AYET)
Ve benzeri birçok ayet, cehennem ateşinin yakıtının insanlar ve taşlar olacağının bildirilmesi cehennemde ilâhi cezanın ateş olduğunu açıkça ifade etmektedir. “Yakıtı insanlar ve taşlar” cümlesinde geçen insanlardan maksat, kâfirlerdir. Bu husus, şu ayette de açıkça belirtilmiştir:
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلاَ أَوْلاَدُهُم مِّنَ اللّهِ شَيْئاً وَأُولَـئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِ:
“Şüphesiz inkâr edenlere, malları da çocukları da Allah’a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar Nâr’ın/ateşin yakıtıdırlar.” (ÂLİ – İMRAN SURESİ – 10. AYET)
Ayrıca cehennemin, kâfirler için, cennetin de müminler için hazırlandığını beyan eden:
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ وَلَن تَفْعَلُواْ فَاتَّقُواْالنَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ:
“Yakıtı insanlar ve taşlar olan (cehennem) ateş(in)den sakının. O ateş ki, kâfirler için hazırlanmıştır.” (BAKARA SURESİ – 24. AYET)
وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَاالسَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ:
“Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan ve muttakiler için hazırlanmış bulunan cennete koşun.” (ÂLİ – İMRAN SURESİ – 133. AYET)
Ve:
سَابِقُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ:
“Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Peygamberi (SAV)’e iman edenler için hazırlanan cennete koşun...” (HADÎD SURESİ – 21. AYET)
Anlamındaki ayetler ile:
إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمْ لَهَا وَارِدُونَ:
“(Ey kâfirler) hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka taptıklarınız cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.” (ENBİYA SURESİ – 98. AYET)
Anlamındaki ayet bu gerçeği ifade etmektedir. Kâfirler ebedî olarak cehennemde kalacaklardır. Çünkü onlar cehennem halkıdır. Kur’an şöyle buyuruyor:
وَالَّذِينَ كَفَرواْوَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُولَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ:
“İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar.” (BAKARA SURESİ – 39. AYET)
İman ettiği halde Salih amel işlemeyen, haram ve günah söz söyleyen ve fiiller işleyen asi ve fâsık kimselerin durumu ne olacaktır? Bunlar cennete mi cehenneme mi gideceklerdir? Cennetin müminler için yaratılmış olması, her müminin cennete gideceğinin bir delilidir. Ancak asi ve fâsık olan müminler, ilâhî af ve mağfirete veya şefaat ehlinin şefaatine mahzar olamazlarsa günahları ölçüsünde cezalandırılmak üzere cehenneme atılırılar. Kur’an’da buna işaret eden ayetler vardır. Mesela Kur’an’da haram mal yiyen ve intihar eden:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيماً:وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ عُدْوَاناًوَظُلْماً فَسَوْفَ نُصْلِيهِ نَاراً وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللّهِ يَسِيراً:
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir. Kim düşmanlık ve haksızlık ile bunu (haram yemeyi veya öldürmeyi) yaparsa (bilsin ki) onu ateşe koyacağız; bu ise Allah’a çok kolaydır.” (NİSA SURESİ – 29/30. AYET)
Malının zekâtını vermeyen:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّ كَثِيراً مِّنَ الأَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ:يَوْمَ يُحْمَ عَلَيْهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوَى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْ هَـذَا مَا كَنَزْتُمْ لأَنفُسِكُمْ فَذُوقُواْ مَا كُنتُمْتَكْنِزُونَ:
“Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! (Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): “İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın!” (TEVBE SURESİ – 34/35. AYET)
Ve namazını kılmayan:
فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيّاً:
“Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.” (MERYEM SURESİ – 59. AYET)
Kimselerin cehennemle cezalandırılacağı bildirilmiştir.
Şu ayetler, cehennemin şu anda var ve yaratılmış olduğunu, cehennem hayatının sonsuz olduğunu ifade eder:
وَالَّذِينَ كَفَرواْوَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُولَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ:
“İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar.” (BAKARA SURESİ – 39. AYET)
وَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ:
“Kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten sakının!” (ALİ-İMRAN SURESİ – 131. AYET)
إِلاَّ طَرِيقَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللّهِ يَسِيراً:
“Ancak orada ebedî kalmak üzere cehennem onları yoluna (iletecektir). Bu da Allah’a çok kolaydır.” (NİSA SURESİ – 169. AYET)
خَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً لَّا يَجِدُونَ وَلِيّاً وَلَا نَصِيراً:
“(Onlar) orada ebedî olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır.” (AHZAB SURESİ – 65. AYET)
“Onlar orada ebedî kalıcıdırlar.”
B-) Cehennemde Görevli Meleklerin Nitelikleri:
1-) Söz, eylem ve davranış itibarıyla kaba, katı, güçlü ve çok sert olmaları.
2-) Allah’a hiç asi olmamaları ve emredilen her şeyi yerine getirmeleri.
Sözlükte; haberci ve kuvvet anlamına gelen “melek” kelimesi (çoğulu melâike), din dilinde nurdan yaratılmış, yemeyen, içmeyen, erkeklik ve dişilikleri bulunmayan, uyumayan, günah işlemeyen ve ağırlığı olmayan latif varlıklardır. Meleklerin varlığına iman etmek, iman esaslarından biridir. Melekler, Allah’a isyan etmezler, hangi iş için yaratılmışlar ise o işi yaparlar, daima Allah’a ibadet ve itaat ederler.” Kanatları bulunan:
الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلاً أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ:
“Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamdolsun. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.” (FÂTIR SURESİ – 1. AYET)
Melekler, yerleri ve gökleri dolaşabilir, kısa bir zamanda çok uzak yerlere gidebilirler:
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ:
“Melekler ve Ruh (Cebrail),oraya, miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar.” (MEÂRİC SURESİ – 4. AYET)
Farklı şekillere girebilirler. Allah bildirmedikçe gaybı bilemezler:
وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَـؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ:قَالُواْسُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ:
“Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arz edip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi. Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler.” (BAKARA SURESİ – 31/32. AYETLER)
Melekler yerde, arşta ve semada bulunurlar. Cebrail (AS), (Peygamberlere vahiy getirmekle görevli) Mikail (tabiat olaylarını düzenlemekle görevli):
مَن كَانَ عَدُوّاً لِّلّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ:
“Kim, Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.” (BAKARA SURESİ – 98. AYET)
İsrafil (kıyametin kopması ve insanların kabirlerinden dirilmesi için sûr adlı âlete üfürmekle görevli), Azrâil (ölümlü varlıkların canlarını almakla görevli), Münker-Nekir (kabirde insanları sorgulamakla görevli), Kirâmen-Kâtibin/Hafaza (insanların söz, eylem ve davranışlarını yazmak ve korumakla görevli):
وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ:كِرَاماًكَاتِبِينَ:يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ:
“Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler var, Değerli yazıcılar var, Onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler.” (İNFİTAR SURESİ – 10.11.12. AYETLER)
Hamele-i Arş (Arşı taşımakla görevli), Hâzene (bekçilikle görevli):
وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ زُمَراً حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَافُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُوا بَلَى وَلَكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ:قِيلَ ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَبِئْسَ مَثْوَىالْمُتَكَبِّرِينَ:وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَىالْجَنَّةِ زُمَراً حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ:
“O küfredenler, bölük halinde cehenneme sürülür. Nihayet oraya geldikleri zaman kapıları açılır, bekçileri onlara: Size, içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi? derler. “Evet, geldi” derler ama azap sözü kâfirlerin üzerine hak olmuştur. Onlara: İçinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin; kibirlenenlerin yeri ne kötü! Denilir. Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya, derler.” (ZÜMER SURESİ – 71/73. AYETLER)
Zebanî (cehennem görevlisi):
:سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَ
“Biz de zebanîleri çağıracağız.” (ALAK SURESİ – 18. AYET)
Malik (cehennemde görevli meleklerin başı):
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ:
“Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! Diye seslenirler. Malik de: Siz böyle kalacaksınız! Der.” (ZUHRUF SURESİ – 77. AYET)
Rıdvan (cennet kapılarında beklemekle görevli meleklerin başı):
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya, derler.” (ZÜMER SURESİ – 73. AYET)
Mukarrabûn (şeref, değer ve fazilet itibariyle Allah’a yakın olan), Mu’akkıb (insanları önlerinden arkalarından izleyen) (melekler:
لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِّن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ وَإِذَا أَرَادَ اللّهُ بِقَوْمٍ سُوءاً فَلاَ مَرَدَّ لَهُ وَمَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَالٍ:
“Onun önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah’tan başka yardımcıları da yoktur.” (RA’D SURESİ – 11. AYET)
Şeklinde yüklendikleri görevler itibariyle farklı isimler almışlardır. Tahlil etmeye çalıştığımız ayette geçen melekler, cehennem bekçileri olan zebanîlerdir:
وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِجَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْماً مِّنَ الْعَذَابِ:
“Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin! Diyecekler.” (MÜMİN SURESİ – 49. AYET)
Müddesir suresinin:
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَ:وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً:
“Üzerinde on dokuz (görevli melek) vardır. Biz cehennemin görevlilerini ancak meleklerden yaptık...” (MÜDDESSİR SURESİ – 30/31. AYETLER)
Anlamındaki ayetlerinde geçen melekler de zebanîlerdir. Cehennem bekçisi melekler; siyah yüzlü, asık suratlı, iri yapılı, çok merhametsiz, katı kalpli, söz, eylem ve davranış itibarıyla kaba, çok güçlü ve çok serttirler. Allah’a hiç isyan etmeyip her emredileni yaparlar. Allah, ne zaman ne emretse derhal o emri yerine getirmek için koşarlar, saniye bile gecikmezler. Her görevi yapabilecek güçtedirler. Verilen görevi yerine getirmekten aciz olmazlar. Kur’ân’da, bu meleklerin cehenneme gireceklere hitapları şöyle anlatılmaktadır:
تَكَادُ تَمَيَّزُمِنَ الْغَيْظِ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ:قَالُوا بَلَى قَدْ جَاءنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ:وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ:
“Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar da şöyle cevap verirler: “Evet bize uyarıcı gelmişti, fakat biz onu yalanlamış ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir sapıklık içindesin demiştik.” Yine şöyle derler: “Eğer (Peygamber sözünü) dinlemiş veya aklımızı kullanmış olsaydık şu alevli ateş halkından olmazdık.” (MÜLK SURESİ – 8/10. AYETLER)
Cehennemde görevli meleklerin bu nitelikleri, cehennem azabının dehşetini ve zorluğunu ifade eder ve böylece müminlerin cehenneme girmelerine sebep olacak sapık inanç ve kötü amellerden sakınmalarına vesile olur. Allah’ın en şerefli, en değerli ve en mükerrem yaratığı olan insan, bu şerefi, değeri ve mükerremliği nispetinde sorumludur. Sorumluluğu, her şeyden önce yaratılış gayesi olan “kulluk” görevini îfâ etmesiyle ilgilidir. Bu sorumluluğunu yerine getirebilmesi için, iman edip Salih ameller işlemesi, haram ve yasaklardan kaçınması gerekir. Bunu yapmadığı takdirde ilâhî cezaya maruz kalır. Allah, mümin kullarını, bu cezaya maruz kalmamaları için uyarmaktadır. Tahlil etmeye çalıştığımız “Ey müminler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan (cehennem) ateş(in)den koruyun. O ateşin başında sert ve çok şiddetli melekler vardır. Onlar, kendilerine verdiği emirlerde Allah’a karşı gelmezler ve kendilerine verilen bütün emirleri yerine getirirler.” anlamındaki Tahrîm suresinin 6. ayeti, bu gerçeği ifade etmektedir. Ayet iki hüküm, iki nitelik içermektedir:
HÜKÜMLER:
A-) Kişi, kendisinden ve ehl-ü ıyâlinden sorumludur.
B-) Kişinin inanç ve amel konusunda irade hürriyeti vardır. Nitelikler:
A-) Allah’ın müminlerden kendilerini ve ailelerini korumalarını istediği Nâr’ın nitelikleri:
1-) Yakıtının insanlar ve taşlar olması,
2-) Nâr’da görevli meleklerin bulunması.
B-) Cehennemde görevli meleklerin nitelikleri:
1-) Söz, eylem ve davranış itibarıyla kaba, katı, güçlü ve çok sert olmaları.
2-) Allah’a hiç asi olmamaları ve emredilen her şeyi yerine getirmeleri. “Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan (cehennem) ateş(in)den koruyun.” diye müminlere yapılan hitap, imanın korunmasına ve günahlardan uzak durulmasına yöneliktir. Çünkü cennet müminler için, cehennem de kâfirler için hazırlanmıştır. Son nefesine kadar imanını, şirk, küfür ve nifaktan koruyan, büyük günahlardan sakınan mümin cennete girecektir. “Cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse gerçekten kurtuluşa ermiştir.”
DİYANET AYLIK DERGİ ARALIK 2002